T NISAN — 1941 Büyük hâreketli zabıta romanı vi İ| — Merakeşin kaç kapısı ver, — Bir kapı daha mı vardı? — Evet dostum, kapıların onu İalihazırda işliyen kapılardır. On kapı ise kullanılmıyor. Bu Kapıya Mamonya kapısı derler, Bu Sabah siz teftişteyken aldığımız | | İle haberde kapınn gorlanarak a » Sıldığını söyl *düer, Varboro bir an durdu. Avucu - Sun içi gibi bildiği Marakeşin bu Kamaz nasıl olmuştu da aklma gel Menişti? Johansen kaçmıştı. Kornelyayı Yanma alarak kaçmıştı. Jef hangi İstiksmete gitmeleri ihtimali oldu. Sunu düşündü. Şarka mı, Mu? Şimaiş mi? hi, bu kapıyı neden unutmuştu? tinden dudaklarını isırdı. cenuba TAKİP... Varböro, yanına bü; İİ alarak Mamonya kapısına giti, || Kapıdan orkarak gebrin haricinde i|fik bir kiübede takunya yapan ; bir adama uğradı. Varboro, Mükemmel arapça biliyordu. *— Şelâmlinaleykim, ya ha - “» | Takunyacı başmı kaldırdı ve ay. | $ mezaketle cevap verdi: “— Aleykümüsselim!” ear işine koyuldr. Varboro, adamm kayıtsızığma emmiyet vermiyerek mükâle - : “ye devam etti: *— Şehir duvarları dışında ya- nuz!” aiyar adam çovap verdi: mi Şelirden o boşlenmıyorumi, N Oturduğum bu kulübeye kire niyorum,” “ Hırsızlar gelip sizi 80Y. Karından korkmuyor musunuz?” Varhoro bumu #öylerken, yerde van izleri gördü. , Ağacım dibindeki otlar yenmişti, buraya hayvanlar gelmişti, İNS çarpan bu noktayı gör - a iğe gelerek devam etti: > Demek soygunculardan kork- MYersunus öyle mi?” — Fakirleri soymazlar...” “— Katırlarınızm çalmmazın - N da mı korkmuyorsunuz?” Ühtiyar adam bu susi Üzerine ve tek- “— Katır mı dedinla? Benim e- Him bile yok!” — Satirsam v6 yanilmiyorsam rların olâdnk!” “— Katırlar benim değildi!” “— Evtt, senin değildi, Yanm. bir de kadm bulunan bir Avru- inndı, Avrupai gedtlöyin üç ç, rla gölürek ülelâerle giti, de mi?» tiyar adamm sakal cek cevap bulâmadı. İlirkcce develi pm titredi, kâr inciyi aldi“ Tabasını ek Kapıdan çıktı. nf önünde dolaşan bir nö> çi, tablekâra takılıyordu: > Kos Anadoliu! Bugün Luk. Yanın kapısında fazla Okaldın. oy kadını gördün de çabuk ayrılmak istemiyorsun, de mi? w Wa | Bimas ağa, tablekârdan bu ba- almca şaşırmıştı. o Ö, harem dniresinde ) bitenlerden habefi bile yok- Caba rüya mı görüyordu? ukre saraya gölişinden nass dâ haberi olmamıştı? ilemer: odasından çıktı. İr başka haremağasına: Lukreçya saraya getirilmiş. “mi? diye sordu Yazan: OTWELL BİNNS “— Avrupalı, katırlarmı birkaç gün evvel sana teslim etmişti ve sen de hayvanları ber an hareket edeceklermiş gibi hazır tutuyor-- dun, Çok acele ediyordu, değil” mi?” Takunyacı şüpheli Varboroya baktı; "—— Bana neden böyle geyler soruyorsunuz? Siz kimsiniz?” Vartoro dostane bir gülüşle ee- vap verdi: *— Ben şehirden geldim, Şe- birden ayrılan herkesle'meşgul ol- mak vezifemdir. Eğer akıllılık et- nazarlarla mek İsterseniz sünilerime verirsiniz!” cevap “ Avrupalı'bir bırsz mıydı?” “— Hırsızdan beter, Yanındak! kadın Yok mu? Onu zorla kaçır | da” “.— Öyleyse, Allah belâsm versin. Para calan bir bursızdır; halbuki kadm çalan hirssdan be terdir ve en büyük eczaya müs, tahaktır. Mademki bir kadın hir- siztdir, #ize bütün bildiklerimi | söyllyeceğim. Eendis! o gece alelâcele kadınlı. gelerek “Tameslont”" istikemeti- n6 doğru gitti. Ufla vahasma kaç saatte varabileceğini sordu. Size söyliyebileceklerim bundan iba ret» Varboro ibtiyara bol bahşiş ver- dikten sonra ayrıldı, Tameslonttan Ufise gitmek için muhakkak dağlık braziden geçmiş tir, diye düşündü, Jak düşüncesini okumuş gibi ce- vap verdi: "— Johansen gittiği mşeleke, itin e çi “ Yolumu şaşıracak ve bilg de ovu enseliyeçeğiz!” Kırlaya döndükleri zaman subâ- ya öğrendiklerini anlattılar, Subay gülerek: “— Kaçırdığı kâdm ona yilk ©- cak.” Varboro: “— Vakit geçmeden peşine düş meli, Jakı da yanma siacağım, Bana çok faydası dokunur,” — No kıyafete gireceksiniz?” “— Çöl arapları kıyafetine!” Aradan Iki saat geçti: Kale kapıları ktpanmak tfere iken Maradeştön at üstünde ve son sistem karnbiğalarla mücehhez fki bedevi dört nala çıktılar, Atları çatlatırcasma sürüyor . Tardı... Bir hafta sonra idi... Varbom her konakladığı köyde Johansenin izi Üstünde olduğunu öğrenmişti Son geldikleri köy dağlar eteğin- de bir köydü. (Devamı var) Yoksa alçı yamağı onunla alay mı etmişti? Fakat, buna imkân yoktu Bir tablekârım Elmas ağa gibi sarayın en nüfuzlu bir haremağasile alay etmesi kabil miydi? Elmasaığa taş odalara koştu Kapıda dolaşan nöbetçiye sore du: — Lukreçya hangi odada yatr yor? Nöbetçi köşedeki odayı göster di: — Şurada... — Anahtarı sende mi? — Evet ama, kimseye veremem. — Ben baremden' geliyorum. Kencisine bir şey soracağım, Ba» na 'imadın yok mu? Nöbetçi birdenbire fazla düşür nemedi.- anahtarı çıkardı. kapıyı e — Buyurun ağam, FABER — Akşım postası Yama; A. AYENÇENKO Raskatov Kirillovun çalışma» odasma bir bomba gibi girdiği zaman, Kirillov memnuniyetsiz. likle yüzünü ekşitti: — Seni de hangi seytan getire di? Alem çalışıyor, halbuki sen işsiz güçsüz dolaşıyor, mani ©. luyorsun. Raskatov,ev sahibinin göste! diği memnuni yetsizliğe aldırış etmeden, kendi ir koltuğa a. t, eldivenleriyle dizine vurdu ve lık çalmaya başladı... — Çalışıyor musun? Senin » çin fena. İşte işsiz iş adamları hep böylesiniz. Can sikici buda, lalıktan başka hiç bir şey ifade etmeyen kâğıtlarma burnunu 80- karak çalıştığın şu dakikada ha- yat senin burnunun önünden a. kıp gidiyor! Evsahibi, misafirinin böyle '8- teksiz kabule gücenip gücenmi- yeteğini ümit ederek, somurt'u ve sesi Ikarmadı, fakat Ras, katov başka tıynette bir adamdı: O tatlı tatlı, germdi, o»slikla “Karmen” den bir hava çaldı ve birdenbire, gevrek gevrek güldü, Evsahibi Kirillov, somurtmak- ta devam ederek, ona yan gözle baktı: — Ne oluyorsun? — Limonov'u biliyor musun? — Garip bir sual, biliyorum tabii! Dostumuz ve ahbabımız. — Orası öyle, ahbap! Şu da. kikuda onun suratına isterdim. — Kirillov, istemiyerek alâka- dür oldu: — Limonov'a bir gey miol, , susmak elimden gelmi- fallahi söyl'yeceğim. Fa, kat... Umit ederim ki bü aramız» da kalacak? Erillov anlaşılmaz bir şeyler homurdandı; bünlar “peki, ca- Dj... “İle smlermla , cebe min dibine git. Mânasına alına, bilirdi. Fakat Raskatov anlatmak ar. zusiyle öyle kıvranıyordu ki şüpheli homurtuyu yemin ola; rak kabul etti, — Öyle ise dinle! Lumonov'un karısı Olga Mihaylovna fevkalâ, de bir mahlüktu., değil mi? — Hım... Farzedelim! Bundan ne çıkar? Limonov'a gıpta ede riz, ve o kadar. — Hayir, birader, sen bu safsataları bırak!! Şimdi artık Limonov'a değil bana gıpta et. men lâzım! Kirillov oturduğu koltuktan fırladı: — Bu sözlerinle ne demek is- tiyorsun?! — Demek istiyorum ki o çok. tanberi benim hoşuma gidiyor- du... Yani, bittabi, pek öyle aşık falan değildim, eh işte göyle böyle. O benim için bir nevi lezzetli lokma gibiydi. Onunla pek fazla alâkadar olmadan, tenbel tenbel kur yapıyor, bun, dan bir netice elde edip etmiye- Töpkapı bakmak * Yüksek âdalet ceğimi kat'iyen düşünmüyordum. Halbuki bu gün, sokakta kendi- #ine rastladım Ve birdenbire ka. famda oynak bir fikir parlıyor: Daha enerjik adımlar atmak.. Eh, şuradan buradan konuğma- ğa başladım. Bügün isim günüm diye bir yalan attım ve bunun şerefine bir kadeh, şarap içme. ğe ikna ettim. Bir lokantaya gittik, garsona göz kırparak, ayr: bir kabine istedim, ve işte... Masum buselerle başladi. Halbu- ki nasıl neticelendi... Ha, “a, ha! Şu Limonov ne zavalıa, damcağızmış! Şimdi onun yüzü- nü görmek isterdim. Acaba i, dalılan kocaları suratları nasıl oluyormuş? Kirillov, tehevvür ve teheyyüç içinde, odada dolaşmağa baş- dadı: — Bana hak, Raskatov! Fa, kat bu yaptığın çok fena bir şey. Limonov senin dostun... — Yavrum!! Bunun bu işle ne alâkası var? Dostluk b: , halbuk!... Halbuki güzel bir Xa- dın daha baska... — Fakat, sen onun sile yuva. sını kirlettin!| — Bunlar nev'in çamaşırları. — Sen onun dostluğunu,iti, madı suiistimal ettin. — Vay, vay! Yeşil otlakta * > yaz koyunlar otlataı penbe ço. ban Bırak bunları! Sen dehşetli hassasmışsın, Kirillov, sende © bir şeyin mevcudiyetini aliyen tahmin etmiyordum. Şimdiki hayat çok acı bir haki- kattir. Umumi şiar: Ayağına gelen nimeti tepme! , çKirillev,. düşünmeye z dalmış, susuyordu. “Sonra, birdenbire, titrek, acayip bir sesle: — Demek “senin fikrince en iyi ahbabının karısını baştan çıkarmakta hiç bir mahzur yok? — O, ne yapalım, kardeşci- ğim! Evvelâ can, sonra canan! Kirillov ansızın yerinden fır, ladı ve, Raskatov'un eline sarr- arak, büyük bir hassasiyetle sıktı: — Teşekkür ederim, dostum!! Vicdanım ne kadar müsterih ol- du, bilsen, tahmin edebilsen!!, Raskatov hayrete düştü: — Ne var? Ne demek istiyor, sun? — Ah, Raskatov, Şu son zâ- manlarda nasıl vicdan âzabi çek- tiğini bilsen. — Hiç bir şey, anlamıyorum! — Senin gözlerine bakmak bana ne kadar güç, ne kadar 1. gır geliyordu!.. Fakat senin iti- rafm ruhumu ezen o kocam” taşı kaldırıp ettı, — Neler de saşmalıyor, adam- cağız! Ne oldu yahu, onu söyle, Kirillov'un sesi istikrahla, h-- filozofi. Turge Sarayina'giren CASUS LUKREÇYA et AİN YAL b ALİZE hg SKENDER FE. SERTELE -135- Elmas ağa içeriye gırince Luk- reçya Sevinmişti. LUKREÇYA, ELMAS'AĞAYA NELER ANLAATIYOR? —Ah ağacığım, beni bir kere olsün görmek istemez misin? Çok bekledim siz gelirsiniz diye. Elmas ağa şaşaladı: — Vallahi haberim yok, bura- ya gelişinizden!,.. — Aman, nasıl olur, ağacığım? dördüncü gündür ki, ben obürada inliyorum. — Tuhal şey! benden saklamış olacaklar. Şerefsizim eğe haberim varsa» — Tahmin ederim sizden sakla dıklarını. Fakat, görüyorsunuz ki, ben şinli taş odalarda yatıyorum. Beni bü hale düşüreni tanımak is- temez misiniz? — Tantmak ( istemer olur müs yum? Zetışahane İran seferine çe karks4. bana ukreçyayı bulur lârsa, sana teslim © etsinler. Ben gelinceye kadar onu hoş (o tutü- Ruz!,, dedi. Gözlerim hep yollarda- Sizi Lexledim, durdum, men kemen veçdile çınlıyordu: — Bana bak Raskatov! Sana her şeyi itiraf edebileceğim için son derece babtiyarım! Ah, Raskatov, bilki ben de senin Limonov'a oynadığın oyunu ay- nen sana oynadım. Raskatov, kendisini 'bir şeyden korumak ister gibi, ellerini ileri uzattı ve Ooyerinde muhlandı kaldı: Solgun ve titriyen dudaklarını kıpırdatarak mırıldandı: — Sen... Sen... Dur! Bununla benim karım Katya'yı mı kaste- diyorsun? — Evet!! Tövbe ve İstiğfar e. diyorum. Fakat ne yaparsın, öyle bir an geldi, bir fırtmadır bizi hortumuna aldı uçurdu. Halbuki senin karın nadir bulu- nur güzellerdendir. Raskatov, vurulmuş vahşi bir hayvan gibi, inledi ve ayakta duracak kuvveti kalmadığından kanapeye yığıldı. — Ve sen... Sen bana karşı bu şekilde hareket ettin, ha? Bana, en iyi dostuna karşı? — Sen Limonov'a aynı şeyi yapım ya... — E, Limonov da Limonov... Şimdi beden bahsediyoruz, TÂ. monov'dan değil!!! Aman ye rabbi, Allahım Ne alçaklık... Kirillov soğukkanlılr” — Neden? diye sordu. Daha biraz eyvel o muvaffakıyetinden dolayı kabına sığamıyan sen de, gil miydin? Birak ben de sevine- yım, — Lânet olsun sana! Sen be. nim gile hayatimı mahvettin. — Bırak bunları! Fürgenev'in saçmalar bunlar; — Yaptığın yetmiyormuş gi « bi bir de alay ediyorsun, sen ki benim en yakm dostumsun!!, — Yeşil otlakta penbe koyun. lar. Hayat, azizim, çok avı gey- dir. Bu devir öyle devir ki aya. ğına gelen nimet tepilmez. Bun- lar gene de senin filozofun, & birader. Raskatov birdenbire koltuk, tan kalktı; penbe, tombul yüzü karıştı ve kül rengi oldu... Kelimeleri, boğazında kalan lokmayı yutar gibi, güçlükle te- Iâffuz ederek, kısık bir sesle söyledi: — Öyle ise dinle, sen!.. “Dost” Olga Mihaylovna'ya dair söyle, diklerimin hepsi uydurmadan İ- barettir. Aramızda hiç bir şey geçmedi!! Fozla muvaffakıyetle, rimle öğünmek istedim, o kadar. O benim için senin için olduğu gibi, masumdur. BE? Sen, şimdi ne söyliyeceksin? O boğazında kalan , tehevvür tükrüğünü güçlükle yuttu. Kirillov'un yüzü sevinçle par- ladı, ve o, RaskatoWun yanına — Benim başıma bu felâketleri getiren, valide sultandır. Beni pw dişantar habersiz olarak (oRecep reis İsminde biriyle nikâhlamıştı. Böyle bir dolapla saraydan uzak” laştırduar. Aylarca (o İstanbulda sürttüm.. semtten semte, mahale» dön mahalleye dolaştım. — Neden saraya gelmediniz ? — Gelemezdim. El altından ha berler gönderdim. Haber . getiren adamlarm. kollarını” kesmişler, tehdi! etmişler. Derdimi bir türlü raya duyuramadım, ağacığım! Son avlar içinde öyle (sıkıntılar çektim ki.- Elmas ağa mütemâdiyön başını sallıyârak: — Vah vah. vazık olmuş size sultanım! Vallah bizm — Bir şeye” den haberimiz yok. diye sövleniyordu. Lukreçya başından. geçenleri anlatmadı. Sadece kendisine Ce mal çelebinin musallat olduğunu Rusçadan çeviren: SERVET LÜNER koşarak, teşekkür etti ve onun elini sıktı... — Sen... Yalan söylemiyorsun, değil mi?! Aranızda hiç bir şey olmadı?! Oh, çok şükür, çok şükür!! Reskâtov kaşlarmı çatarak: — Evet... dedi. Madam Limo, nov ile aramizda hiç bir şey ol- madı İtiraf ediyorum! Yayan söyledim. Fakat sen?! Sen? Bir yılan gibi evime sokuldun, kari, mm başını döndürdün, benim iti- madımı suiistimal ettin... Kirillov neşeyle güldü ve Ras, katöv'u kucakladı: — Senin karmla benim aram- da da hiç bir şey geçmedi, azi, zim!! Yemin ederim. Limonov'e kârşı alçakça hareketimden do- layı seni cezalandırmak istedim. Katerina Georgiyevna'ya dair söylediklerimin hepsi yalan, bu iğrene sözlerden dolayı o beni, inşaallah affeder! Raskstov'un altüst olan çehre, sini derhal güzelleştiren penbe- lik tekrar belirdi. O, avele ederek: — Ya? Sahi mi? dedi. Ciddi mi söylüyorsun? Seninle Katya, nın arasında hiçbir şey geçmedi- ğini sahi mi? Bu sözlerini ye, minle teyit eder misin? Kirillov, misafirin gözlerinin içine bakarak, ciddi ve namus- kâ- bir sesle: — Armemin başı için yemin c. derim, dek, Misafirin yüzü tekrar neşeyle parladı, ve dudak ve yanakların- 'da güller açtı. Doğan güneş te böyle bir anda, o zamana kadar Karânlıklara gömülerek uyuyan peyzajı böyle güzelleştirir. « bir kaç dakika evsahibinin yüzü. De baktı, sonra dudaklarmın ks- narları Ütredi ve o öyle müthş bir kahkaka kopardı ki yaslana,. rak kanapenin arkasina dayan- ,mağa mecbur oldu... Evsahibi bile korktu: — Ne var? Ne oluyorsun? — Ben... Aman, dayanamıyo. rum... Yahu, ben Limonov'un karısına dair sana gene yalan söyledim. Oldu, azizim, hepsi ol- du!! Ben seni denemek istedim, — of, dayanamıyorum gülmekten katlanacağım — yani seni karım Katya hakkında denemek İste. dim!! Ve madem ki evimde her, şey yolunda gidiyor, a) sana öyle isel Limonov'un karısı ile şârap ta içlik, öpüştük tel! Ve saire.. Halbuki sen bana yemin ettin Seni, kurnaz, seni. Dostu- nu korkutmak istedin, ha?! Orun “biraz evvelki korku deminden eser bile kalmamıştı. Yüzü neşyle parlıyor, gözleri muzafferiyetle yanıyordu. Kirillov tiksintiyle: e — Biliyor musun ?.. dedi. Git! Büdalalıklarınla çalışmama mi, ni oluyorsun. Haydi bakalım, yallah. söyledi. Çünkü, Cemal çelebi sa» raydan kovumuş bir adamdı. Luk reçya kütün kabatrıti onun omuz larına yüklemenin yolunu bulmuş» tu, — Bana bütün bu fenalıkları Cems. Çelebi yaptı, ağacığım! A“ sesbaşı ile bir oldu, baskınlar yap tırdı. Benim haysiyetimle, şerefim» 18 oynadı. Padişahın o hukukune hiç nürmet ve riayet etmedi. dedi. Elmas ağanın o gerçekten buhardan haberi yoktu. — Sözlerinizi dikkatle Ginliyo- rum... ve dinledikçe aklım duracak gibi c.uyor. Ah, ne olurdu, şımdi zatişahane burada olsaydı... diy» cevap verdi. ç Lukreçya: — Bayram paşa (burada yok mu? diyssordu. Bisan ağa başım salladı: (Devamı var)