İİ görüşünden : anal Fehmi Razi Caner San'at eserlerini ve ta- katedre lerini yıkmak için. İmâm Aranlıklara bürünen bu meş birkaç dakika (içinde ğmda alevlere bürünecek. Yata, İMleyem ziriaYan bir iskey, riyete Müz yeke, Birr haline gelecek. Beşe- saçan laboratuvarlar, Büyük kütüphaneler, yn olacak. En kıy. Medeniyet eserleri, hara- < nece, Burdan çok daha Kada Yüzlerce insan ölecek. bir Nk İnna ihtiyar ve genç na ya Sant sonra, bitecek 0- oğla “tarih felsefesi” ni boruya, bombalarm korkunç Miz özai yazmıştı. Gireceği, eN yılın kapkara ufukla. e da bir salâh ışığı sezilmi- » Belli ki toplarım, bombala,. korkunç homurtuları, yeni ip nde yegâne “tarih felse, olâcak. Gefil insanlığın da esen bu karayel, daha 8 kdar sürecek? mi #orgunun cevabımı verecek Kahraman ortada görünmü- * İki mücadeleci taraf için dâva çok mühim. Bu kanlı dâl, artık iki cephe içinde ölüm, dirim kavgası halini ei. mir. Yekdiğerlerini inkâr 6. den bu iki ideoloji ve cemiyet birinin ortadan kalkması lâzım geliyor. Bu zer İsi başarmak mümkün mü? Müskünse, ne kadar zaman son- ra kabildir? Yine sorgular baş. lâyor, düşünce çevremizi karan, İliklara boğuyor. Karşımıza tek- Tar aşılmaz yalçınlar dikiliyor. Klio, Kiio, ey tarih ve zaman ilhisi aziz Klio! Şu dakikada çocukların Elenler de, Mizlu Arnavutluk dağlarında Vatan müdafaası için kan dökü. orlar, İlik çağın Termopil kah, Tamanlarını sevindiren bir ee e çarpışıyorlar. Bizim be, #eri mefküremiz, bu kanlı ma. Seranm ne vakıt söne ereceğini âyin edemiyor. Tarih kitapları Mizda otuz yıl süren, yüz sene muharebe hikâyeleri > pa devirlerin bu hakiki lerini okuduğumuz vakıt, iie korkunç ürpermeler tu. Yordu. Bugün içinde bulun. uz bu kanlı mübarezede, karşımızda bir ifrit gibi kanat germiş duruyor. Genişçe nefes almamıza meydan vermiyor. A- teşten gözlerini üzerime dikmiş, her yeri kararlan boğuk ho. murtularile: Harp, harp diye, tepiniyor. Bütün milletlerin bu kan ve ateş dalgasma, hâlâ ni, gin stılmadıklarmı, hayret ve hiddetle seyrediyor. Bugünkü medeniyetimizn son icatlarından anten isimli bir âletimiz var. Harp ifritinin her günkü korkunç tasavvurlarını, dünyamızın dört köşesine bu öle yayar. Bir gün olsun rahat etmek İçin, antenin getirdiği seslere kulaklarımızı tıkamak isteriz. Fakat bu mümkün mü? Yine gazete adlı başka bir ica, dımız da var. İki #aat önce An- tenden dinlemek istediğimiz © kaberleri, bu defa büyük puntu harflerle gazetelerde okumaya mahkümuz, Bazı günler de, an- tenle beraber gazeteye de el sür, miyelim, diye karar veriyoruz. Bu kararla evimizden sokağa çıkıyoruz. Fakat bunun da tat- biki mümkün mü? Tramvayda, vapurda, ziyaretine gidilen dos, tun odasında konuşma mevzuu, © günkü antenlerin getirdiği harp haberleri oluyor. Aziz Klio! Artık fikir ve vic. dan huzuru nedir? Bilmez olduk. Şuursuz olarak tasalara dalıyo- Tuz. Ruhumuz, her gün bu ze. hirli badeyle dolup taşıyor. Müsbet ilmimiz ve tarih bilgile, rimiz, bu karanlık harpten nasıl kurtulacağımızı (o anlatmaktan âcizdir. Bu ezici ıztırap içinde daha ne kadar çirpmacağız? Senin kurduğun ilâhi “tarih felsefesi” bu kördüğümü çözme. ğe kadirdir. Senden yalvarıyo. Tuz, bu korkunç harp muamma, gmi bize aydınlat. Yavaş yavaş etraftan kalem düşüyor. Muhayyelem beni bir anda “Olimp” in karlı ve işli tepelerine uçuruyor. Her yer kar içinde, Btrafrmda hafif ışık Jar görüyorum. Parlayıp sönen #uklar. Değm tepesine doğru yürüyorum. Geçtiğim yerlerde ne ses, ne sada, ne İnsan, hiç bir şey yok. Ürpertici bir yal nızlık, her yere hâkim oluyor. Bu yazlık ve sessizlik içinde Olimp 'in tepelerine doğru, tek başıma tırmanıyorum. Ne kadar yürümüşüm, hatır. lamıyorum. Birden, kendimi ge, nişçe bir meydanlığın başında buluyorum. Buranm aydınlığı daha fazla, Etrafı daha kolay görüyorum. Burada da ne ses, ne sada, ne insan, hiç dir gey yok. Bütün boşluğu derin bir süküt kaplamış, Kisa bir du- raklamadan sonra, tekrar yürü, meğe başlayorum. Bir çok yü. rüdükten sonra elli adım kadar ileride, bir insan hayali gözüme ilişir gibi oluyor. Bu hayali da- ha dikkatle görmeğe çalışıyo. rum. Hayal, her saniye daha va. zıhlaşarak tam bir insan gekli, ne giriyor. O da bana doğru yü, TO Si deiol İSKEN er Sarayına CASUS LUKREÇYA Murad devrinde biriVenodik şövalyesinin kızı ERF:SERTELLİ ele) n, > Ne dedin? « diye bağırdı * “isahtan bile korkmıyan bir ve Sir sen Basıl korkutabilirsin? m a fazla birşey (Söyle Pi Ve Daş yere kendi aleyhinde Şüpheler uyandırmak isteme asma girdi. m zan kapıyı kaparken mını” © sü kadında bir tutam ağıl > Sıkıntıya katlanmaz, Pa un, 0 Eözdelerinden hiçbirisi şim karlar böyle inatçılık ve aksi” Bösterrnemişti, Bu kız neye gü “yor bilmem. Bu esnada tanburacı Ömer Yalı köşkünün büyük kapısından se vinçle çtkıyordu, Lukreçyanın Ya” hiköşkünde mahbus bulunduğunu düşündükçe ürperiyordu. Acaba, ertesi gün, Lukreçyaya verdiği sözü tutarak padişaha gi” decek miydi? Lukreçya, tanburacı Ömerin ne yaradılışta bir adam ok duğunu bilmiyordu. Ona padişaha gösterilmek üzere bir yüzük vermiş ti. Ömer bu yüzüğü bir kere ku. yumcuya göstermeğe ve yaparağı işi ondan sonra düşünmeğe karar verdi, «insiyaki H HABER — Akşam postası 4 Çözülen düğüm rümeğe başlayor. Aramızda çok az bir mesafe kalıyor. Korkut- mayan bir sesle: — Nereden geliyorsunuz, ki, mİ artyorsunuz? Diye, bana sesleniyor. Kendi. sine doğru yürürken, kederli ve yorgun cevap veriyorum: — Istanbuldan © geliyorum. Halledilesek müşkillerim var, Bugünkü medeniyetin tarih bil, gisi, beni tenvir edemiyor. Tarih ve zaman ilâhesi Kiio'yu arıyo- rum. Bu İlâheyi nasıl bulaca, Zım? Nasil göreceğim? Bu zor. Jukları düşünmeden, “buralara kadar geldim. Bana ondan ha. ber verir misiniz? Yeri, durağı neresidir? Hayal - insan tamamiyle Ya, nma geliyor. Başı önlne iğik, sözlerimi dikkatle dinleyor. — Büyük müşkillerin var, öyle mi? Diye, soruyor. — Evet, büyük müskillerim var. Bunları ancak o halledebi. lir. Fakat onu nasıl bulmalı, nasıl? Hayal . insan: — Haydi benimle berâber yürüyünüz. Sizi onun billâr sa, reyma götüreyim. Kllo'yu ol- masa bile, belki baş vezirini gö. rebilirsiniz. Diyor. Hayal , insanla bera, ber yürllmeğe başlayoruz. Tepe- lere otirmanırken Oyanrımdaki Hayal . insan, bir şeyler anlar, yor, Şuurum çok meşgul, söyle, Giklerini pek anlıyamıyorum. Bu konuşma devam ederken, Olim- pin tepelerins doğru, durmadan yükseliyoruz. Bu sonu gelmez yürüyüşten bitimsedim. Hayal yorgunluğunuzu unutmaya çalı, Şniz, >... Bilmem daha ne kadar yürü- müştük, Yeni bir düzüğün önü. ne geldiğimizi farkediyorum. Burasi daha aydınlık. Manzara büsbütün baska, Geçtiğimiz yer lere hiç benzemiyor. Her yerde bir başkalık seziliyor Görünür de yine ne ses, no sada, ne in, san, hiç bir gey yok. Hayal - insanla meydanlıktan ileri doğru yürüyoruz. Kafamın içinde. Zultular tutuşuyor. Düşündük. lerimi sıraya koyamıyorum. Bu ruh, kargaşalığı içinde ancak adımlarımı atabiliyorum. Ru da bir hareket olacak. Yanımdaki Hayal - İnsâ”- — İşte, artık geliyoruz. Diye, eliyle karşımızda görü. ven billür bir sarayı gösteriyor, Hayretle bu muhteşem saraya bakıyorum. Olimp dağları Ve billir ve saray. Hayretimi ken- dim de tabil görüyorum. Bin. lerce metre yüksekte, Olimp'in karlı ve buzlu tepelerinde böyle bir sarayın bulunacağını, ta, hayyül edemezdim. Hayretim gittikçe artıyor. Ben bunları dü, şünürken, saraya yaklaşıyoruz. Sarayın, altın renginde pırılda- yan, göz alıcı işlemelrle dolu büyük kapısmı ayan beyân gö. rüyarum, Saraya yaklaştıkça, yanımda yürüyen Hayal , insan başı öne iğik, daha mütevazi bir hal a- lıyör ve hafif hafif tekrâr ko- nuşuyor: — Baş veziri kendim göre, yim. Uzaklardan geldiğinizi, halledilecek müşkilleriniz oldu. ğunu kendisine anlatayım. Diyor. Hayal , İnsan bunları söyler- Xen, billür sarayın göz alter bü, yük kapısından içeri giriyoruz. Sarayın büyük holünde siraya .. dizilmiş beş kişi ayakta duru. yor. Bunların önlinden geçer- ken bizi selâmlıyorlar. Bunlar için, saraym muhafızları oleik diye, düşünüyorum. Hayal , insanla hölün sağ tarafında bir kapıya doğru yü. rüyoruz. Muhafizlardan biri kö. garsk göliyor, kapıyı ağiyör. Haya! - insan: — Sis buyurun, Iki dakika is. Urahat edin. Ben şimdi gelirim. Diyor. Açılan bü kapıdan bü. yük bir odaya giriyorum. Kâpı, kendi kendine kapanıyor. Oda, da yalnız kalıyorum. Rahat ve geniş bir sedire kendimi dar atı- yorum. Yaktığım cığgaradarı bir kaç nefes çekiyorum. Sükünetle odayı tetkike başlayorum. Bu, radaki eşya, höp antika. Öm. rümde görmediğim sevlör. Bun, ları tetkik ederken, hafifçe kapı vuruluyor. Elinde altın topel /le odaya bir kadın giriyor, Duman. ları tüten billür bir o bardağı, bana uze''vor. Adacayı vörgin, de bir mavi. Kadm, bir hayal ERTESİ GUN KAPTAN PAŞA benziyor. Biraz, dün gece, öğüt ve GÖZLERİNİ AÇINCA... Kaptan paşa sabahleyin uyandı. Gözlerini açar açmaz etralma ba” Lındı, .Lukreçyayı göremedi. — Vay hain kız vay..! Beni bu" rada bırakıp gitmiş. diye söyler di. Gece epeyte eğlendiğini tahmin eden ve fakat nasil sarhoş (o olup sızdığını bir türlü (o anlayamıvan Mustafa paşanın sabahleyin İlki şi kâhyasını çağırmak oldu. Paşa, Alican gelir gelmez sordu: — Yıldız nerede? — Gece odasına gitmesini emret mişsiniz.. götürdüm. Elendimiz de cihannümağa sabahladınız. — İnsanın böyle güzel bir yöz“ desi varken, bir çatı altında ayrı yalmanın manası nedir? Kaptan: paşa esniyerek kalktı: — Bu kalpsiz hâlâ dik kafa ılık ta devam ediyor mu? — Ediyor paşam ve edeceğe de sevim dedim; Az kaldı gözümü ©» yacaktı. Dinlemedi. — O halde beni sarhoş eden de odur. Fakat o da benimle içer gibi görünüyordu, Ben o dâyanamâyıp sarhoş olduktan sonra, böyle o 4a. ri, inoe bir kadının dayanmâsma imkiin m vardır? Kâhya küçülik odanın dört kör Kâhya küçücük odanın dört kös niiken: — Sebebini buldum, paşam! de di, Şu minderlerden biri sırsıklam yaş, Belli ki, içer gibi göründüğü şarabın bir kısmını buraya dök. müs$, Minderi kokladılar,. Ve Lukreçyanın hilesi meydana çıktı. Musfala paşa büsbütün hiddetle merek: — Bu kıza biraz işkence yap” mak sırası geldi, diye bağırdı, has panın carı yanmayınca, aklı bağ» gibi odadan çıkıyor. Billür bar. daktan bir yudum aliyorüm. Bilmediğim çok güzel bir mayi, Büyük bir zevkle içiyorum. İçimde bir. ferahlık başlayor. Yorgunluktan, ruh o kargaşalı. ğ$mdan silkiniyorum. Şıunrum, tabii halini alıyor. Bu mayi, ü zerimde bir iksir tesiri yapı. yor. Hüdiseleri, tabii seklinde görmeğe başlayorum. Birden o, danın kapısı, vurulmadan açılı, yor. Beni buraya getiren Hayal - insan, içeri giriyor. Sevgile yü, züme bakıyor; — Baş veziri gördüm, dileği, nizi söyledim. Görmek istiyor. Haydi, sizi kendisine götüreyim, Diyor. Billür sarayın uçsuz butaksız koridorlarmdan geçi. yoruz. Dipte bir kapınm önünde duruyoruz. Haysl - İnsan ka, pıyı açıyor, hafifçe; — Buyurun, baş vezir içeride. Diyor, arkamdan kapıyı ka, piyor. Paravanayı geçiyorum. Büyük bir oda. Ortada, mermer bir bavuz var. Duvarlar, kitap. la dolu. Bir sedirin üzerinde u. zam ak saçlı, ak sakalir ihtiyar bir insan oturuyor. Yüzünde nur ve şefkat akan bir İnsan. Beni görünce, daha munis bir tavır alıyor. Oturmak için, bana yer gösteriyor. Bakışlarında, içim- den geçenleri okur gibi bir hal var, Büyük bir sessizlik, odanm ber yerine sinmiş. Gözlerim, or. tadaki mermer havuza dalıyor. Tuyor. Her gün medeniyetimizin bi> direği yıkılıyor. Şu anda kli, / mıyorlar. Körkunç düğümü çö. #emiyorlar. Bütün beşeriyet, zi, | firi bir karanlık içinde kıvranr- Yor. Derin tağulara dalan bu milyonlarca insandan birisi de | — Onun hâlâ sarayda gözü var, devletlim! o “Paşa beni bir gün kendi etiyle götürüp teslim edecek ama, ne yâzk ki, o zamanda pa dişalım gözünden düşecek!., diyor. AL PA yerinden — Ben bunu yapamam. O ilel ebed benim yanımda (kalacaktır. Ben onu yola getirmesini bilirim. Sen ondan korkuyorsun ge'iba?! Kâhya cildi bir tavırla | cevap vetdi: — Emrediniz.. şimdi gidip ca nını alayım, paşam! Haline acr dım da, söylediklerini efendimize tekrarladım. Yoksa kuluuzun Siz den ve Allahlan başka kimseden korkum yoktur. — 0 halde hemen git ve ona be” nim malım olduğunu söyle, kğer itiraz ederse, canını yâamakiz vw Bu büyük harp nerede, nasi v. ne vakıt bitecek? diye, her gün kendi kendime bir çok ets... ler söruyorum. Medeniyetimizin tarih bilgisi, bunlarm cevahmı veremiyor. Kederli düşüncelerim arasında, tarih ve zaman ilâhesi Klio'nun adı, kafamın içinde bir şimşek gibi çaktı. Ancak onun yüksek tarih felsefesinin bu müşkülü halledeceğini düşündüm. Bura, lara kadar geldim. Kendisinin yüksek ve rahim fikirlerini öğ, renmek istiyorum. Onun âli fi- kırlerini, muztarip insanlığa bir müjde gibi götüreceğim. — Baş vezir, sağ eli büyük ve kalım bir kitabin üzerinde, bu sözlerimi dikkatle dinleyor. Söy. lediklerimin hulâsasını anlaym. ca, başını sallayarak: — Diva derin. Müşkiller çe, tin. Şahsımızdan ziyade, insanlık için kalbiniz çarpıyor. Klio haz- retlerine, dilediklerinizi söyliye, ceğim. Sizi kabul edeceğini zan. nederim. Diye, ayağa kalkıyor ve oda, dan çıkıyor. Yine yalnız kalıyo” rum. Odayı yeniden tetkik edi. terih kitabı olacak. Bunu, faz, la düşünmek istemiyorum. Yal, niz ortadaki mermer havuza a anladım, der gibi yüzündeki te- besslimli biraz daha genişleyor: — Kiio hazretlerine müşkül. lerinizi anlattım. Beş dakika si, zi kabul edecekler, Diyor. Önünden bir cıgara u, zatıyor. Karşılık cıyaralarımızı içerken; — Bu husus, hayatın remzi- dir. Su, hava, toprak, ateş. Su olmasa, hiç bir gey canlaramaz, Onun için, biz suyu diğer âna, sırın üstünde tutarız. Çalışma odalarımızda daima su bulundu. ruruz. — Teşekkiir ederim, düşlince- mi ballettiniz. Diye, cevap veriyorum. Baş. vezir saate bükarak: — Rebteriniz, kapınm önünde bekliyor. Kabul zamanımız geldi, İâheyt intizerda bırakmak, doğ re olmaz. Size sıhhat ve kuvvet temenni ederim. Diyor. (Devamı var) A x-. Seni seviyorum ! Burhan Burça” Haher gazetesinde tetriiee edilen bu eser witap belinde Çökmiştır. Okuyurularımızs edinmelerini tay. siye ederiz. Piyatı 56 kuruş GARİ ER ufak bir işkence yapmakta gecik me! hâydi, emrediyorum sanal, Mustata paşa, cihannümadan alt kattaki odasına indi; o Kâhya da (Yıldız)ı sıkıştırmak üzere & dasma gitti. O gün paşanm kâhya sı, Venedik dilberini tazyike gider * ken, yolda paşanın çok hoşlandığı Gürcü cariyelerinden birine rastla MmiŞt. Cariye kâhyaya sordu: — Hâlâ yola gelmedi mi? — Kimden bahsediyorsun? Cariye kahkahayla güldü: — O adsızdan... yani zindana a- tılan ve paşaya kala tutan kadın dan, — Sen onu gördün mü? — Hayır.. görmedim. — Nerden tanıyorsun? — Tanımıyorum. Fakat duy dum ki. paşa elendimize nazlanr” yormuş, (Devamı var: