Rh © kadar ço a tebeyyiç pek dn. Sonra gülerek şuriları dm Sn hk» AYIS — 1949 me vera olmadi J maf bazan öyle müb İk Eizidir ki ben bie git bile olsaydık bunun Yalnız biz hr “ ene höğunü wi. Bay Malikler pek nz i Yemeğe alıkoydular. Bay Mi çok seviyor ve tak- » Zekâsnı, ahlâkını her methetti ki çok da mağ e bir adam oldu ve sizi * WU hareketinizi affediyo- : Nnr gok mesyi —6— 17 Kântmusani giderken Kerim: teat dörtte çalışmak # Bai * dedi, Siz se Fakat rica ederim e) dk Doa ateş yaksınlar, ha- ie Şeylere nezaret etmer i çalmanın yapacağını pek akat benim bu gibi ten Handığımı bildiği için böyle söyler. Ben de madı, Yeni terzimin ve diktiği güzel bir ev elbi- A giydim. Bu beya ç n ştan yapılmış yaka” beyaz kürk rde Yirmi kala kapının li tanıdığım bir ayak N Kerim önce doğruca <4 Bitti. Sonra salona gel y cere önünde dikiş diki- Ateş gürültü ile yanıyor , klarmın solgun aba Süzülen ziya, eşyalar & akl akiler bırakıyor ix kokuyla doldurmuş Da Kürkü ile kaynıyor, h niye arasından İçeriye izin soğuk kış rüzgârı sestizliğini bozamı” tebessümle karşıladı. de neden başkaları Vini lan Belki likle oyenibir K iyyneğe uğraşıyoruz. le çoktanberi uğ ledler gibi deok a fakat gene kesif im. Belki de ün, 5 Fakat barı günler NAKLEDEN: BURHAN BURÇAK an > ev (iyorum/ tuhaf bir hal alır. Gene | Kimseye itiral etmiyorum ama hiç Pakat bu hâlinin ben: | ümidim yoku — Fakat benim sizde Gmldim var, Bunları söyler söylemez mans sızlığını anladım. Motörün ne de- ek bile olduğunu bilmediğimi ha'- de ümit bestömöm m8 münasiz Şey” di. Hemen ilâve ettim: — Bay Malikin de ümidi var. Sıcak alnımı serin elime Gayıya” rak tebessüm etti: — Onun #midi çok... Hülyaları gökü aşıyor, fakat benim ümitsiz liğimi de görünce.çok müteessir 0 Yuyor. Ben de derhal yanından ka" çıyorum. Kerim derdini anlatmakta de vam etti, Sandalyesinin yanma " İdiz çöktüm. Her zaman OOturdur gum ve çök sevdiği (o yerde oldur Bumun ancak bir müddet (sonra farkına vardı. — Ah, küçük (sultanım -* dedi; Siz mi diz çöktünüz desenize? Güm ya tersine döndü. Neşe ile gülerek bemen ayağa kalktım: : — Dünya neden tersine dönsün kahraman dev? Sizin gibi büyük a damın benim gibi bir bebeğin & nünde diz çökmesi daha mu tabii? Gülerek başını salladı: — Benden çok büyük adamlar da sizin gibi bebeklerin oOönünde diz çökmüştür. Hele küçük bebek, © biçare adanın dertlerini dinliye- çek ve ona acıyacak kadar mer hametli ve iyi kalpli | olursa hem de hürmetle diz çökmesi 'Azımdır. Şimdi çalışmağa gideyim artık.. Bir fincan çay içmesi için ısrar ettim. Kendisini .kandırabilmek-i» çinde: - — Soğuk havalarda bir fincin çay içmek kadar iyi şey yoktur. * dedim, Çayımda hiç görmediğim ve göremiyeceğim, güzel ve esrarlı bir çiçek kokusu var. Omi içtikten vonra insanın fikri daha canlı ve hafif olur. Oturunuz Kerim. Çayr mın hemen tesirini göreceksiniz. Ben güzel çay kaynatırım. — Demek siz bana böyle hizmet edeceksiniz, -— ii değil mi? o Hoşunuza gitmiyor mu? — Bilâkis. çok. (Fakat sonra canınızı sıkmaktan korkarım. ,Çayımt içtikten sonra bana mo töründen bahsetmeğe başladı. On- dan dinlediklerimi burada anlat- » İ mak kabi! değil. Fakat benim dos tum bana bunları o kadar (o açık sözlerle anlattı ki bütün söyledik» lerini anladım. İzah ettikçe yavaş yavaş ümitleniyor, beni ikna için söylediklerine kendisi € İnanıyor, yüzünde zekâsmın parlak ve ku vetli izleri görünüyordu. Dünyada gördüğüm » çehrelerin hepsinden manalı ve güzeli Kerimin o sani- yedeki hali ve tavrrydı. — Ah, Kerim, nasıl oluyor da hâlâ şüphelisiniz. Bana öyle gelir yor ki siz aradığımızı bulmuşsunuz çini çekti. — Yavrucuğum, daha bulma" dım. Önümde ümidimi kıran bir çok müskülât, beni atlatan birçok serap var. — Bütün müşküldt yeneceksi- niz, kahraman dev, o Nasıl vene zaman bunu bilmiyorum. Fakat buna birdenbire, hiç ummadığınız bir İyem muvaffak olacaksınız. Biraz müsterih oldu ve tebessüm eti. — Artık çalışmak lâzım... — Sizin yanmızda oturayım mı? — Hayır, teşekkür ederim. — Siri işgal etmem merak et meyiniz. — Fakat ben sizinle meşgul © İttrum, (Devamı ver) RABER #AKAYDAN ME ERİ Akşam Postam SanRemo'dön MEZ ARA —42— Buna rağmen, Anadolunun teş- | lunmaları esbabmın İstikmalini) kilâtsızlığı vaziyeti hakkında Va- hidettini saçma sapan havadislerle iğfal etmeğe muvaffak olabiliyor- du. İrtibat komiserliğinde sivil Türk polislerinden bir vatansır, aldığı maaşın sefahet hayatında kendisi- ne kâfi gelmediğini görerek. türlü türlü melânet ve melsedetlerle bir takım namus erbabını ve memle ketin münevver ve kıymetli şahsi- yetlerini lekelemeğe kalkışmıştı. Umumü harpten yeni çıkan bir milletin her memlekette olduğu gi- bi, bizde de,harp Amillerine karşı kin ve nefret göstermesi pek tabi- iydi. Bu yüzden ortadan kaybolan ve şuraya bursya kaçan ittihatçr lara herkesin hücum (etmesi çok baklı görülen bir hareketti, Efkârı umumiyedeki bu İnfialden cesaret alan M. ve onun gibi, daha mem leketinin ricalini (o henüz lâyikile tanımamış bazı serseri ve fırsatcü adamlar, umumi harp müsebbible- rini İngilizlere haber veriyoruz di- ye memleketin namuslu şahsiyetle- rini İngi'izlete jurnal etmeğe baş Tamışlar ve bunların memleketten, derdest edilip sürülmediği halde, Istanbulda büyük bir isyan çıka Cağına ve İngiliz zabita ve tebaasr- nı öldüreceklerine dair bir çok sah- te evrak ve vesaikle İngiliz karar gâhı umumyisini iğfale çalışmışlar- dı, Bu tertibat o derece ciddi bir plân dairesinde yapılmıştı ki, (Ali Kemal) bile bu tertibatta büyük rol oynayanlar sırasına geçmiş ve esamisi malâm zetatın behemehal tevkif ve tizaklaştırılması o lâzım olduğu noktasında İngilizleri ta mamile ikna elanişti, Memleketin her tarafında büyük bir telâş ve heyecan hüküm sürü yordu. Kimse vaziyet ve mevkiin den, hattâ hayatından emin değil di, Bu kargaşalıktan istifade etmek istiyen bir takım âvantüristler, İn gilizlere karşı mevkiletini tehlikeli gördükleri kimseleri tehdit ederek para alıyorlar, mezun (o ve malfl zabitlerden birçoklarını muhayyel İsyan hazırlıklarile alâkadar gös tererek tevkif ettirmekten ve İstic vaba aldırmaktan çekinmiyorlar dı. Meselâ, Fatihte tehlikeli bir & dam diye gösterilen hüviyeti meç hül bir bir Mehmet bey (oyerineo semtte Mehmet isminde kaç (kişi varsa tevkif ediliyor ve sonra bun ların mevki ve hüviyetleri tahkik edilerek ya hepsi birden alıkonu- yor, yahut fikir, mazi ve mevkileri itibarile hangisi daha ehemmiyetli ise o tevkif edilerek diğerleri ser best bırakılıyordu. Bu sırada İngilizlere hizmet eden Rum ve Ermeni tercümanlar, İs tanbulun maruf simalarından, vie Canlarına karşı bir hicap ve azâp hissi duymıyan kimselerle işbirliği yaparak bir çol masumların canı nı yıkamışar, (Ara; ) hanında ve (Kroker) beyhude p re inliyen ve Tüşklükten başka ka- bahati olmıyan zavallıların uzun zaman mevkuf kalmalarına sebeb olmuşlardı. Bir gece Bab:âlide, saat ona ka- dar devam eden nazırlar meclisin- de bu yüzden büyük © gürütüle oldu. İngiliz umumi karargâhından mevkufların Maltaya netyedilece- ği bildirilmişti, Ali Kemal bunla rım» İngiltere sahilinde inzıbatı da” ha müemmen bir adaya naklini is- tiyor ve Maltanm coğrafi vaziyeti İtibarile menillerin çok yakında ve — Onlar zaten ölüme mahküm- dürlar. Maltaya da gitseler, Hin distanda da bulunsalar, bir daha bü vatana ayak basmaları imkânı yoktur. demişti. Ali Kemale kabinede üç taraf” tar vardı. Bunlar da Ali Kemalin fikrini terviç yollu beyânatta bır funmuşlar ve (gönde çok trak bu- tavsiye etmişlerdi. Sadrâzam bu vaziyet karşısında: — İngilizler de hangimizin de diğini ve istediğini yapacaklarını bi'emiyerek (| şaşırırşlardır. Ben kabine reisi isem, benimde bir reyim ve bu hususta bir fikir ve düşüncem vardır. Hükümetin me suliyeti hepinizden ziyade benim omuzlarımdadır. İngilizlere gide rek herbiriniz bir türlü istekte bur lunuyorsunuz! Böyle idare ve böy” le hükümetçilik olur mu? (Biraz da meselenin hallini bana bırakı- nız, göreceksiniz ki hem (sizlerin, hem de padişahın arzu ve İstekleri" ne muvafık bir hal çaresi bulaca" ğım. Diyerek meclisi terketmiş ve Ali Kemal ile Baltalimanına gitmişti. Hakikatte Damat Ferit de Ali Kemalin fikrine iştirak ediyordu. Mentiler çok uzak bir mahalde bu” lunurlarsa, hayat ve mematların- dan bir haber gelemiyeceği (o gibi efkârıumumiye de bu kimselerle yakından meşgul olamıyacaklar ve bu suretle unutulup gideceklerdi. Halbuki Malta, bilhassa (adalara ve Anadolu sahiline çok yakm bir menfa idi. Halk, oradaki menfiler le uzaktan uzağa alâkadar olacak ve muhabere vesaiti dahi temin & debilecekti. İşte Ali Kemal Malta menfileri için bu derece insafsızca düşünü” yor ve hasımlerına karşı çok hum harane bir siyaset takip ediyordu. Diğer taraftan, bu mesele etra lında Vahidettinin de arzu ve ira deleri tatbik edilmek isteniyor ve Ferit paşa tarafından arzuyu şaha nenin yerine getirilmesi ciheti gü- dülüyordu. Vahidettinin arzusu şuydu: Mev kuflar arasında evvelce kendisini şahsan incitmiş dört * kişi vardı. Bunlara karşı kin ve gayzı henüz , Sadrâzama: — Onlarin bilmuhakeme millet huzurunda tecziyelerini isterim! Diye irade etmişti. Damat Ferit bu cihetten de müşkül mevkide bu” Tunuyordu. Ali Kemale, Baltalima nına döndükleri gece ilk defa olar rak bu meseleyi açtı, Ali Kemal, yeni bir hâdise kar sısında şaşaladı. Cevap veremedi. Bilâhare padişahın da bunlar hak- kında şiddet taraftarı olduğunu öğ” reninoe: ; — Paşam! dedi, o halde padişa- bı rencide etmiyelim ve meseleyi İngilizlere açarak Maltaya gidecek ler arasında bu dört kişiyi ayır rak divanı harbe verelim! Sözlerile damat Feridi ve padi- «ahı teşci etti. Bu sırada M. İn tasni ettiği ev rak ve vesikalar elden ele, makanr dan makama dolaşıyor ve her ta raftan muhtelif tedbirler almıyor Au. Ferit pasa dahi İngilizler gibi vaziveti tehlikeli görerek ertesi gü nü Yr'dıza gitti ve padişaha izahat verdi. Vahidettin, o #iseleri günü gününe takip ediyor du, ittihatçılara , karşı nihayetsiz hir hüsümet besliyordu. Ferit pa şaya: — Hâlâ memleketi Pie uğraşan bu şerirleri ne divar nr adalete tevdi edeceksiniz? diye soruyordu, Damat Ferit, bir gün evve'ki va- lerindeki Intıbaları ve daha sonra siyeti ve nazırlar meclisi müzakere da Ali Kemalin zatrsahanenin ar zusuna uygun ve mlâyim (gelen düşüncelerini söyleyince, - padişah bu haberden pek mütehassis olmuş ve: * — Kendisinden zaten bunu ümit ederdim. İltifatile gıyaben takdir ve taltif etmişti. Halbuki evdeki hesap çarşıyı uymuyor. İngiltere hariciye ner-retinden © gelen emir bir dakika bile tehir edilemiyecek kadar mühim ve müstaceldi, Va- hidettinin, damat Feridin ve Ali Kemalin arzu ve emelleri (o yerine getirilemedi, menfiler Maltaya doğ ru hareket etmiş bulunuyorlardı. (Devam var) Bir gece bekçiliği Geca bekçisi (Vilastmil Gerasti- mof) arkadaşı (Lokalokaşeviç) e: “ Kardeşim! âdi Teyzem (A: loksandra Nikolayevna) çok has- tadır. Belki yaşayamıyacak. Bıra, kacağı mirasın hatırı için kendisi- Bi son bir defa daha görmek, ya. amda bulunmak İstiyorum. Senden bu gecelik vazifemi kabul etmeni rica edeceğim. Teyzem ölünce ka- lacak mlrastaa sana da bir hisse Ayırırım. Şimdilik şunu, ufacık bir hediye olarak al; en hâsi, cu sert ve en kuvvetlisindendir., Köylü: “.— Hay hay, dedi. Ve uzatılan şişeyi. feneri ve gocuğu slarak ilâ- ve etti; “— Haydi hemen yola çık ta, yarın sabah erkenden burada bu, ii Gece güzel olacak. Gerçi don varsa da rüzgür yok. Yalnız biraz müsaade et te karıma haber v6- reyim. Sana da allah selâmet ver. sin!,, O, kulübe kapısında kaybolur ken, bekçi de (Troyka (1)) sma binerak yola düzeldi. Hava rutubetli ve soğuktu. U- fukta güneşin sart saçları, &on bir kere daha kırmızı bir alev gibi par. İaysrak söndü ve etrafı akşamın karanlığı bürüdü. Karanlık kalmlaştıktan Sonra (Lokaşeviç) kulübesinden çıktı. Sırtımda gocuk, elinde sopa ve fe merilo gecenin #ossizliği arasmda yürüdü. Bütün köy gündüzkü yor gunluğu, gideriyormuş gibi sessiz di. (Lokaşeviç) memnundu. Gece. yi böylece sükün içinde geçirece- ğini düşünüyordu. Arkadaşın ver. diği şişeden dolgun bir yudum çek» W Kendisini simdi daha kuvvetli buluyordu. Vazifesi başlamıştı. “Votka çok güzel!" diye söy- lenmeğe başladı. “— Böylesini şimdiye kadar iç. memiştim. Zavallı (Gerastimof) belki do teyzen çoktan ölmüştür, acırım ana. Kaybedeceğin miras- tan bana vandettiğin hisse düşme. yecek diye değil; yalnız senin için kardeşim. Senin ona ölmeden ka- vüşmanm bskkmda daha hayırlı 6- lacağmı düşündüğüriden dolayı Böyle soğuk havada insan gönül eğlendirmek için bu kadar uzun yo. la çikmaz,, Sonra: *.— Dur votkanm tadını yine &- muttum!,, dedi ve ısınmak kendisi. ni daha kuvvetli hissetmek Için gi: geden bir yudum daha İçti- *4— Belki de bizim (Gerasti- mof).un teyzesi iyileşmiştir, nahak yere oraya kadar yorulacak. Ya, hut ta beni aldattı. Yarın sabah anlarız, Bu düşüncelerle (Lokaseviç) köyün sonundaki evlere kadar ge)- mişti. Koyu Ifelvert gökte bir tek beyaz bulut bilo yoktu. Yıldızlar parlıyor, az İleride tepedeki çam. ların arkasından kocaman, gümüş bir tepsiyi andıran ay yükseliyor du. Köy ve köylü ağır uykularma dalmışlardı. Lokaşevişe tir fikir geldi: “.— Ne olurdu, köyümüzü bir de gu karşıki tepeden seyredeydim? Zaten kaç adımlık yer! Oraya ka- dar bir davransam; nasi olsa çâ. buk dönerim, biç kimse de farkınn varmaz, Diye düşlindü. Gırtisimı vekan votkadan bir yudum daha mlarak hg | Yürüdü. “e YarabM! Su Anya ne gö gel. Ayaklarım sanki kendiliğinden yürüyor, vleudum ateş ibi. Bu sy yuğnda fenere de ne Ilzum var”, diyor, tepays tırmanırken karşılaş. tağı sörluğu votka (şişesini diko- rek izaleye Tepeye vardı. Yorgunluğu tama- mile gidermek için kuvvetli bir yudum daha çekti. Ve hömen ora. cığa oturdu. Ayaklarının önünde serili tabloya datrp kaldı. Köy muşl mesi uyuyordu. Ora da, bazı evlerin damları ay tşsğr al tmda parlıyordu. Küçük bir dere 'kavisler çizerek uzanıyor, köyün etrafını dolaşıyor, ay ığışmn su üstünde yaptığı akisler, köylin et- rafına mizadan bir duvar çekilmiş hissini veriyor ve nihayet dahs ileride, ormanm karanlığında kay- boluyordu. Lokaşeviç tekrar düşüncelerine dnldt; “— ARI, diyordu! Ne olurdu kurbağalar öter, kuşların ötede berlde cevtitiları #ettilirdi. Halbuki şimdi soğuktan ve ses. sizlikten başka bir gey yok. Köyü- müz bu kadar güzelmiş te, ben far- kmda değilmişim... Yalnızlık ta ne kadar fena! Konuşacak kimse yok! Ne oturdu yanımda şimdi bir kız. i cağız olsaydı. Ne iyi. Böyle düşün. mek İnsanı çok müteessir ediyor- Kalktı. Henüz yürümeğe başla müğt ki ormanın Üstünden yükse- len siyah bir kuş köye doğru uçtu. Ay köylünün yüzüne vuruyor, de- nuk ve beyaz bir kadın tenini an. dırıyordu. Birden Sonyayı hatırla” dr. O, yalnızdı, acaba şimdi uyuyor muydu? Sonra yolu şaşırdığını san, netti: “— Acsba geçtiğim yol demin bu muydu. Hay sersem, köye yal- mz bir yol var, başkası olabilir mi? Bu sırada ne oldu, anlayama. dı, gökyüzünde bir ay daha doğ. mugt Kuvvetini tazelemek için votka şişeğisino el attı, şişeyi iyi tuta- mamıştı. Ellerindön kayıp düştü, yanıyor:,, Köylülerin feryadı etrafi kapi yordu. Kime biribirinin söylediği, meg“ guldü. (Lokaşeviç) bin müskülât. ls çukurdan çıktı. Titreye, titreye Votka kokan dudakları titriyor, kelimeler ağzından işitilmiyecek kadar sayıf çıkıyordu: "— Köy yanıyor Evim — evet mutlak — benim evim de yanıyor bilirim. Yarabbi! (Sonya) m! Biri- cik (Sonya) m nerede? İmdat! (Sonya) cığımı kurtarın!,, Soğuk ve korku (Lokaşoviç) £ şimdi artık tamamlle ayıltmıştı Sürüne sürüne köye ilerlemeğe disine çok uzun görünüyor; arada bir bayılmak derecelerine geliyor- bacağın Kan ter içinde, çamurlara bulat- mış bir halde köye vardı. Ateş son igini de bitirmeye çalışıyordu. Ku, Hibesi yanmıştı. Kurtarılacak hiç bir şeyi kalmamıştı. O; varmın, yo- #unun mahvolduğunu söyleyen köy iler kadar müteessir değildi. O bunu çoktan hissetmişti. Yalar karısmı düşünliyordu. Onun son ar, zosu karısını bulmaktı. Harabenin yakmına sokuldu. Her halde karı- sı tanıdıklarının yanında değildi, dr. Kimso konuşmuyordu. Zavalir (Sonya) nm ateşler içinde kavruk, duğu muhakkakir. " Bana yardım ediniz, şü kü- eğ kenara çekelim!,, diye ba. #rada ons köylü kiyafetinde seytan yaklaştı ve fısıldadı: ımı biliyordum!" diye mıldandı. Sonra sersemlemiş bir halde yere yığılân. (1) “Troyka” bir nevi id bey- Kirli kızak.