27 Mayıs 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Aîıs — 1940 & —"uâ Sözler söylenince Keri- % tuhaf bir hal alır. Gene Fakat bu Hâlinin ben” Hı fıfkma varâfi olmadı. W&Me Bazan Öyle Müb: hq Bizlidir ki — ben bile Yalnız biz ha- M Bile ölsaydık Bünuüfi i » Bay Malikler pek na: Üı Wc alıkoydular. Bay çok seviyor ve tak- zekâomı. ahlâkını her çok methetti ki mtînwlç, pek çok da maj Sonra gülerek sunları .. l 1 | | ı&' Onu benden çaldınız, Bar » Ona ben kızımı verecek ! | uîııı henüz dokuz yaşında) h Bademki %tt Kerim dalıa şimdi: ? hub" adam oldu ve sizi hareketinizi affediyor ı“ıhqde Pristerim ei GN ğ “N 17 Kânunusani in giderken Kerim: Bm Saat dörtte çalışmak i* çm“"aeı'.'ırn * dedi, Siz ser ız Fakat rica ederim â ateş yaksınlar, ha- Kerimin çok mesut | | 5]. g le ; Wlere nezaret etmer îıı, F“mamn yapacağını pek 'ht benim bu gibi ten: % andığımx bildiği için t’Üıı'le söyler. Ben de lq% Sikmadım, Yeni terzimin diktiği güzel bir ev elbi- d"fa giydim, Bu — beyaz Vı aştan yapılmış yaka- arında , beyaz. kürk [ xl Wi *ıı yirmi kala kapının açi tamdığm.ı bir Aayak im önce — doğruca %Dı Bitti. Sonra salona gel e önünde dikiş diki- Aı% gürültü ile yanıyor” Lkhı ııııî'-aı'trım solgün aba- Süzülen ziya, eşyalar ü R kli akisler — bırakıyor” topladığım menekşeler ' e'îıhnh" kokuyla doldurmuş İt Gi gürültü ile kaynıyor, ?ğ:enn arasından içeriye "hnzım soğuk «kış rüzgârı D sessizliğini bozamı- l qq:h' Birer girmez bağırdı: Eüzel “rafına bakarak —& “'""ıet gibi güzel, He- "!i he)“azlar giyinmiş ilâve !CY Sokağa çıkar Nşn im, Sizi evde bul- Sok memnun oldum. h'hı% oturdu. Ben ö d“nwdum Elleri: Ç A dayryarık gay A xç“h“! bır şeşle: | - dedi. _:x Övl:_u? Niçm. Kerim?, tebesstüimle karşıladı. —N d“ heden — başkaları i:nm olmasın? Belki Ma’ıkle yeni bir tîu;u uğraşıyorur. bel'l çoktanberi uğ" Bder gibi de ol- fakat gene kesif hdeyim, Belki de W.“ kadar — saçlarım | Fakat bazı günler b Uzakta, karanlık: eşık, bana ! takîp ediyo: " Nqîlüyor Neticeye birdenbire © ha N?%î:l! olduğunu görür Nat kaybettiğimi ve : ; !y . Sile :F:îın Yeni — baştan. e başım çok ye- “Heımsi gend höğunüâ | h başlamak İâzımge- | NAKLEDEN: BURHAN BURÇAK ruluyor. İşte bugün de o haldeyim. Kimseye itiraf etmiyorum ama hiç ümidim yoku — Fakat benim sizde timtidim varı Bunları söyler söylemez mana- sızlığını anladım. Motörün ne de- Mek bile olduğunu bilmediğimi hal- de ümit beslememn tit mânafiz Şey” di. Hemen ilâve ettim: i — Bay Malikin de ümidi var. Sıcak alnını serin elime dayıya- rak tebessüm etti!: — Onun fimidi çok... Hülyaları gökü aşıyor, fakat benim ümitsiz liğimi de görünce.çok müteessir ö" luyor. Ben de derhal yanmdan ka- çıyorum, Kerim derdini anlatmakta de vam etti. Sandalyesinin — yanına diz çöktüm. Her zaman — oturdu” ğum ve çök sevdiği — yerde oldu- kumun ancak bir müddet — sonra farkma vardı. — Ah, küçük — sultanım - dedi; Siz mi diz çöktünüz desenize? dün” ya tersine döndü, ? Neşe ile gülerek hemen ayağa kalktım: — Dünya neden tersine dönsüıı kahraman dev? Sizin gibi büyük a- damın benim gibi bir bebeğin ör nünde diz çökmesi daha mı tabil? Gülerek başımıt salladı: — Benden çok blüyük adamlar da sizin gibi bebeklerin — önünde diz çökmüştür. Hele küçük bebek, o biçare adamın dertlerini dinliye- cek ve ona acıyacak kadar mer" hametli ve iyi kalpli — olursa hem de hürmetle diz çökmesi !âzımdır. Şimdi çalışmağa gideyim artık.. Bir fintan çay içmesi için ısrar e Soğuk havalarda bir fincan çay içmek kadar iyi şey yoktur. - dedim, Çayımda hiç görmediğim ve göremiyeceğim, güzel ve esrarlı bir çiçek kokusu var. Ömü içtikten sonra insanım fikri daha canlı ve hafif olur. Oturunuz Kerim, Çayr min hemen tesirini göreceksiniz, Ben güzel çay kaynatırım. — Demek siz bana böyle hizmet edeceksiniz, — Tabif değil mi? — Hoşunuza gitmiyor mu? — Bilâkis.. çok. . Fakat sonra canınızı sıkmaktan korkarım. /Çaymı içtikten sonra bana mo- töründen bahsetmeğe başladı. Ön dan dinlediklerimi burada anlat- mak kabi! değil.. Fakat benim dos tum bana bunları o kadar — açık sözlerle anlattı ki bütün söyledik- lerini anladım. İzah ettikçe yavaş yavaş ümitleniyor, beni ikna için söylediklerine kendisi € İnanıyor, yüzünde zekâsmın parlak ve kuv- vetli izleri görünüyordu. Dünyada gördüğüm — çehrelerin hepsinden manalr ve güzeli Kerimin o sani- yedeki hali ve tavrıydı. hâlâ şüphelisiniz. Bana öyle geli- yor ki siz aradığınızı bulmuşsunuz bile.. İçini çekti. — Yavrucuğum, daha bulma- dım. Önümde ümidimi kıran bir çok müskülât, beni a'latan birçok | serap var, — Bütün müşkülâtr yeneceksi- niz, kahraman dev., — Nasıl ve ne zaman bunu bilmiyorum. Fakat buna birdenbire, hiç ummadığınız bir anda muvaffak olacaksınız. Biraz müsterih oldu ve tebessüm etti. — Artık çalışmak lâzım... — Sizin yanmızda — oturayım mı? — Hayır, teşekkür ederim. - — Sizi işgal etmem merak et meyiniz. — Fakat ben sizinle meşgul © r : “(Devamıı var) - - ettim. Kendisini :kandırabilmek -i-- — Ah, Kerim, nasıloluyordaL HABER—-AkşımPoıtau SARAYDAN San'?.emo!v San Remo'dan ME V4 ARA ——i sn Üat Buna rağmen, ÂAnadolunun teş- kilâtsızlığı vaziyeti hakkında Va- hidettini saçma sapan havadislerle iğfal etmeğe muvalffak olabiliyor- du. İrtibat komiserliğinde sivil Türk polislerinden bir vatansız, — aldığı maaşın sefahet hayatında kendisi- ne kâfi gelmediğini görerek . türlü türlü melânet ve mefsedetlerle bir takım namus erbabını ve memle- ketin münevver ve kıymetli şahsi- yetlerini lekelemeğe kalkışmıştı. Umumi harpten yeni çıkan bir milletin her memlekette olduğu gi- bi, bizde de,harp âmillerine karşı kin ve nefret göstermesi pek tabi- İydi. Bu yüzden ortadan kaybo'an ve şuraya buraya kaçan ittihatçr- lara herkesin hücüm — etmesi çok haklı görülen bir hareketti. Efkârı umumiyedeki bu infialden cesaret alan M. ve onun gibi, daha mem- leketinin ricalini — henüz lâyikile tanrmamış bazı serseri ve fırsatcü adamlar, umumi harp müsebbible- rini İngilizlere haber veriyoruz di- ye memleketin namuslu şahsiyetle- rini İngilizlere jurnal etmeğe baş lamışlar ve bunların memleketten, derdest edilip sürülmediği halde, İstanbulda büyük bir isyan çıka- cağına ve İngiliz zabita ve tebaasr nı öldüreceklerine dair bir çok sah- te evrak ve vesaikle İngiliz karar gâhı umumdisini iğfale çalışmışlar- dı. Bu tertibat o derece ciddi bir plân dairesinde yapılmıştı ki, (Ali Kemal) bile bu tertibatta büyük rol oynayanlar sırasıma geçmiş ve esamisi malüm zevatın behemehal tevkif ve uzaklaştırılması — lâzım olduğu noktasında İngilizleri ta- mamile ikna etmişti. Memleketin her tarafında büyük bir telâş ve heyecan hüküm sürü- yordu. Kirâse vaziyet ve mevkiin- || den, hattâ hayatından emin değil- di. Bu kargaşalıktan istifade etmek istiyen bir takım âvantüristler, İn- gilizlere karşı mevkiletini tehlikeli gördükleri kimseleri tehdit ederek para alryorlar, mezun — ve malül zabitlerden birçoklarını muhayyel isyan hazırlıklarile alâkadar gös- tererek tevkif ettirmekten ve istic vaba aldırmaktan çekinmiyorlar dı. dam diye gösterilen hüviyeti meç- hül bir bir Mehmet bey — yerine © semtte Mehmet isminde kaç — kişi varsa tevkif ediliyor ve sonra bun- ların mevki ve hüviyetleri tahkik edilerek ya hepsi birden alıkonu- yor, yahut fikir, mazi ve mevkileri itibarile hangisi daha ehemmiyetli ise o tevkif edilerek diğerleri ser- best bırakılryordu. Bu sırada İngilizlere hizmet eden Rum ve Ermeni tercümanlar, İs tanbulun maruf simalarından, vic Canlarına karşı bir hicap ve azap hissi duymıyan kimselerle işbirliği yaparak bir çol masumlarım canı nı yıkamışlar, (Arapyan) hanında ve (Kroker) oteli beyhude ye re inliyen ve Türklükten başka ka- bahati olmıyan zavallıların uzun zaman mevkuf kalmalarına sebeb olmuşlardı. Bir gece Babıâlide, saat ona ka- dar devam eden nazırlar meclisin: de bu yüzden büyük — gürültüler oldu. İngiliz umumi karargâhından mevkufların Maltaya nefyedilece- Bi bildirilmişti. Ali Kemal bunla rım" İngiltere sahilinde inzıbatı da- ha müemmen bir adaya naklini is- tiyor ve Maltanm coğrafi vaziyeti itibarile menfflerin çok yakmnda ve çok gözönünde bulunacaklarından endişe ettiğini söylüyordu. Damat Ferit: — Onlar zaten ölüme mahküm- dürlar. Maltaya da gitseler, Hin- distanda da bulunsalar, bir daha bu vatana ayak basmaları imküânı yoktur. demişti. Ali Kemale kabinede üç taraf- tar vardı. Bunlar da Ali Kemalin fikrini terviç yollu beyanatta bur 1 İ'urmmşlırve (göıdenç&unkbu- Meselâ, Fatihte tehlikeli bir & lunmaları esbabının tavsiye etmişlerdi. Sadrâzam bu vaziyet karşısında: — İngilizler de hangimizin de- diğini ve istediğini yapacaklarını bilemiyerek — şaşırmışlardır. Ben kabine reisi isem, benim de — bir reyim ve bu hususta bir fikir ve düşüncem vardır. Hükümetin me- suliyeti hepinizden ziyade benim omuzlarımdadır. İngilizlere gide- rek herbiriniz bir türlü istekte bu- lunuyorsunuz! Böyle idare ve böy- le hükümetçilik olur mu? — Biraz da meselenin hallini bana bırakı- nız, göreceksiniz ki hem — sizlerin, hem de padişahın arzu ve istekleri- ne muvafık bir hal çaresi bulaca- Diyerek meclisi terketmiş ve Ali Kemal ile Baltalimanına gitmişti. Hakikatte Damat Ferit de Ali Kemalin fikrine iştirak ediyordu. Mentfiler çok uzak bir mahalde bu- lunurlarsa, hayat ve mematların: dan bir haber gelemiyeceği — gibi efkârıumumiye de bu kimselerle yakından meşgul olamıyacaklar ve bu süretle unutulup gideceklerdi. Halbuki Malta, bilhassa — adalara ve Anadolu sahiline çok yakın bir menfa idi. Halk, oradaki menfiler le uzaktan uzağa alâkadar olacak ve muhabere vesaiti dahi temin e- debilecekti. İşte Ali Kemal Malta menfileri için bu derece insafsızca düşünü- yor ve hasrmlarına karşı çok humr harane bir siyaset takip ediyordu. Diğer taraftan, bu mesele etra- fında Vahidettinin de arzu ve ira- deleri tatbik edilmek isteniyor ve Ferit paşa tarafından arzuyu şaha- nenin yerine getirilmesi ciheti gü- dülüyordu. Vahidettinin arzusu şuydu: Mev kuflar arasında evvelce kendisini şahsan incitmiş dört > kişi vardı. Bunlara karşı kin ve gayzı henüz sönmemişti. Sadrâzama: — Onların bilmuhakeme millet huzurunda tecziyelerini isterim! . Diye irade etmişti. Damat Ferit istikmalini) bu cihetten de müşkül mevkide bu- lunuyordu. Ali Kemale, Baltalima nma döndükleri gece ilk defa ola- rak bu meseleyi açtı. Ali Kemal, yeni bir hâdise kar- şısında şaşaladı. Cevap veremedi. Bilâhare padişahın da bunlar hak- kında şiddet taraftarı olduğunu öğ- renince: ; — Paşam! dedi, o halde padişa- hr rencide etmiyelim ve meseleyi İngilizlere açarak Maltaya gidecek ler arasmda bu dört kişiyi ayırar rak divanı harbe verelim! Sözlerile damat Feridi ve padi- sahı tesci etti. Buüu srrada M. in tasni ettifi ev" | rak ve vesikalar elden ele, makamr dan makama dolaşryor ve her ta- raftan muhtelif tedbirler alınryor- du. Ferit pasa dahi İngilizler gihi vaziveti tehlikeli görerek ertesi gü nü Yıldıza gitti ve padişaha izahat verdi. Vahidettin, o günlerde hâ- diseleri günü gününe takip ediyor du, ittihatçılara , karşt nihayetsiz bir husümet besliyordu. Ferit pa* şaya: — Hülâ memleketi uğraşanı btt şerirleri ne vakit diva- nı adalete tevdi edeceksiniz? dıye soruyordu. Damat Ferit, bir gün evvelki va- lerindeki intıbaları ve daha sonra ziyeti ve nazırlar meclisi müzakere da Ali Kemalin zatısahanenin ar- zusuna uygun ve mülâyim — gelen düşüncelerini söyleyince, - padişah bu haberden pek mütehassis olmuş ve: ' — Kendisinden zaton bunu ümit ederdim. İltifatile gryaben takdir ve taltif etmişti. Halbuki evdeki hesap çarşıya uymıyor. İngiltere hariciye ne--retinden — gelen emir bir dakika bile tehir edilemiyecek kadar mühim ve müstaceldi, Va- hidettinin, damat Feridin ve Ali Kemalin arzu ve emelleri — yerine getirilemedi, menfiler Maltaya doğ rüu hareket etmiş bulunuyorlardı. (Devamı var) Bır gece bekçılıgı Gece bekçisi (Vilastmil Gerasti- mof) arkadaşı (Lokalokaşeviç) e: “— Kardeşim! ücdi Teyzem (A- leksandra Nikolayevna) çok has- kacağı mirasm hatırı için kendisi- ni son bir defa daha görmek, ya. nmda bulunmak istiyorum- Senden bu gecelik vazifemi kabul etmeni rica edeceğim. Teyzem ölünce ka- lacak mirastaa sana da bir hisse ayırırım. Şimdilik gunu, ufacık bir hediye olarak al; en hâsı, en sert ve en kuvvetlisindendir.,, Köylü: “— Hay hay, dedi. Ve uzatılan şişeyi, feneri ve gocuğu alarak ilâ- | ve etti: | “— Haydi hemen yola çık ta, yarm sabah erkenden burada bu. lür» Gece güzel olacak. Gerçi don varsa da rüzgâr yolk- Yalnız biraz müsaade et te karima haber ve- reyim. Sana da allah gelâmet ver. Bin!,, O, kulübe kapısımnda kaybolur- ken, bekçi de (Troyka (1)1) sma binerak yola düzoldi. Hava rutubetli ve soğuktu: U- fukta güneşin sarı saçları, sön bir kere daha kırmızı bir alev gibi par. layarak söndü ve etrafiı akşamın karanlığı bürüdü. Karanlık kalmlaştıktan — sonra (Lokaşeviç) Sırtında göocuük, elinde sopa va fe- nerile gecenin Bessizliği arasında yürüdü. Bütün köy 'gündüzkü yor- gunluğu gideriyormuş gibi sessiz- di. (Lokaşeviş) memnundu. Gece, yi böylece sükün içinde geçirece- ğini düşünüyordu. Arkadaşmın ver. diği şişeden dolgun bir yudum çek- Ü. Kendisini şimdi daha kuvvetli buluyordu. Vazifesi başlamıştı. “Votka cok güzel!” diye söy- lenmeğe başladı. — Böylesini şimdiye kadar iç. memiştim. Zavallı (Gerastimof) belki da teyzen çoktan ölmüştür, acırım sana. Kaybedeceğin miras- tan bana vaadettiğin hisse düşme. yecek diye değil; yalnız senin için kardeşim. Senin ona ölmeden ka- vuşmanın hakkında daha hayırlı o- lımğmı düşündüğüniden dolayı- Böyle soğuk havada insan gönül eğlendirmek için bu kadar uzun yo. la çıkmaz.,, Sonra: “— Dur votkanım tadını yine u- nuttum!,, dedi ve ısınmak kendisi. ni daha kuvvetli hissetmek İçin şi- gşeden bir yudum daha İçti- “4— Belki de bizim (Gerasti- mof)-un teyzesi iyileşmiştir, nahak yere oraya kadar yorulacak: Ya, hut ta beni aldattı. Yarm sabah anlarız.,, Bu düşüncelerle (Lokaşeviç) ' köyün sonundaki evlere kadar gel- mişti. Koyu lâcivert gökte bir tek beyaz bulut bile yoktu- Yıldızlar parlryor, az ileride tepedeki çam. larm arkasımdan kocaman, gümüş bir tepsiyi andıran ay yükseliyor- du- Köy ve köylü ağır uykularma dalmışlardı. Lokaşevişe tir fikir geldi: — Na olurdu, köyümüzü bir de gu karşıki tepeden seyredeydim? Zaten kaç adımlık yer! ÖOraya ka- dar bir davransam; nasıl olsa çâ. buk dönerim, hiç kimse de farkına varmaz.,, Diye düsündü. Girtlafmı yakan votkadan bir yudum daha alarak Yürüdü. —e Yarabbi! Su dünya ne gü- zel: Ayaklarrm sanki kendiliğinden yürüyor, vücudüm ateş çibi. Bu ay ısığında fenere de ne lüzum var?,, diyor, tepeya tırmanırken karşılaş. tığı zorluğu votka şişesini dike- rek izaleye çalışryordu: Tepeye vardı. Yorgunluğu tama- mile gidermek iİçin kuvvetli bir yudum daha çekti-. Ve hemen ora. cığa oturdu: Ayaklarmnm önünde serili tabloya dalm kaldı. Köy mışıl mişil uyüyordü: ÖOra da, bazı evlerin damları ay ışığı al. tmda parlıyordu-: Küçük bir dere 'kavisler çizerek uzanıyor, köyün etrafmı dolaşıyor, ay ığışmın sü Üstünde yaptığı akisler, köyün et- rafmma minadan bir duvar çekilmiş hissini veriyor ve nihayet —daha İleride, ormanm karanlığında kay- bolüyordu. Lokageviç tekrat dütüncelerine daldi: - "— Ah!, diyordu! Ne olurdu Şimdi güzel bir yaz göcesi olta idi kurbağalar öter, kuşların ötede baride ervltiları işitilirdi. Halbuki şimdi soğuktan ve ses. sizlikten başka bir gey yok- Köyü- müz bu kadar güzelmiş te, ben far- kmda değilmişim-.. Yalnızlık ta ne kadar fena! Konuşacak kimse yok! Na oturdu yanrmda sşimdi bir kız- kullbesinden — çıktı. cağız olsaydı. Ne iyi- Böyle düşün, — mek insanı çok müteessir ediyor: Kalktı. Henüz yürümeğe başlar miıştı ki ormanın üstünden yükse- len siyah bir kuş köye doğru uçtu. Ay köylünün yüzlüne vuruyor, de- nük ve beyaz bir kadın tenini an. dıriyordu. Birden Sonyayı hatırla- | dı. O, yalnızdı, acaba şimdi uyuyor muydu? Sonra yolu şaşırdığını zan, netti: “—— Acaba geçtiğim yol demin bu muydu- Hay sersem, köye yal- nız bir yol var, başkası olabilir mi? Buü sırada ne oldu, anlayama. dı, gökyüzünde bir ay daha doğ. muştü- Kuvvetini tazelemek İçin votka şişeşisine el attı, şişeyi İyi tuta- mamıştı Ellerinden kaymp düştü, yuvarlandı. Arkasından koşamadı. Kendini fazla yorgun hissediyor. | du- Tekrar ikinci ayı hatırladı. Ga- rip şey ikisi de gökte duruyordu. Fakat (Löokaşeviç) baktıkça aylar o kadar esrarengiz bir şekil alryor-' du ki, birisi her zamanki gibi do. nuk beyaz. diğeri kxpknmmydıt Gözlerini bir kaç defa ovaladı. Dik- kat etti kırmızı ay, zannettiği gi.' bi ikinci bir ay değildi, bir yans' gimdı. Şimdi koşmağa başladı. Go« cuğu süratli koşmasıma mâni olu. yordu. Üstünden çıkarıp attı; fe- nerle, sopa da bunu takip etti- Mü.' temadiyen koşuyor, koşuyordu- Birdenbire bir çukura yuvarlan- d Üstü İnce dallarla örtülü bir çukura yuvarlanmıştı: “—e Aman Allahım!,, diva inledi. “Bacağım bacağım; müutlak kıril- d Mundar (Gerastimof) teyzenin gebermesi, köyde böyle yangm çıktığı geceye mi rastlamalıydı- Ya, rabbi her şeye razıyım; yeter ki yalnız gu çukurdan kurtar: Belki şu dakikada evimle, (Sonya) m da yanryor-,, Köylülerin feryadı etrafı kaplı- yordu. Kimae biribirinin söylediği, ni anlamıyor, herkes kendisile, kendi eşyasın! kurtarmakla meş- guüldü. (Lokaşeviç) bin müskülüt. la çukurdan çıktı. Titreye, titreya. — bir kaç adım atabildi, # -»modâr, bir ağaç kütüğü gibi yere yıkildi. ” Votka kokan —dudakları titriyor, kelimeler ağzından ışltnmlywek kndar zayıf çıkıyordu: "— Köy yanıyor- Evim — evet | mutlak — benim evim de yanıyor. Bekçi meydanda yok. Ben bekçi - değilim. Bacağım kırıldı. Ne yapa. bilirim. Yarabbi! (Sonya) m! Biri- tik (Sonya) m nerede? İmdat! (Sonya) cığımı kurtarımn!,, Soğuk ve korku (Lokaşeviç) 1 şimdi artık tamamile ayıltmıştı Sürüne sürüne köye ilerlemeğe başladı- Bacağı sızlıyordu. Bir kaç dakikada geçtiği bu yol şimdi ken. disine çok uzun görünüyor; &rada bir bayılmak derecelerine geliyor- du. Karısmı hatırladıkça bacağınm acısını unutuyor, ilerlemeğe çalışt- yordu. Biraz daha gayret!. Biras sonra her gşeyi öğrenecek işkence, . den kurtulacaktı. Kan ter içinde çamurlara bulan. mış bir halde köye vardı. Ateş son işini de bitirmeye çalışıyordu: Ku, lübesi yanmıştı. EKurtarılacak hic bir şeyi kalmamıştı. Ö; varınm, yö- Şunun mahvolduğunu söyleyen köy lüler kadar mütecessir değildi. O bunu çoktan hissetmişti. “Yalnız karısmı düşünüyordu. Önun son ar. zusu kartemı bulmaktı- Harabenin yakmına sokuldu. Her halde karı- &1 tanıdıklarının yanında — değildi, hepsi yangm yerinde toplanmışlar, müteessir, kendisine — bakıyorlar- d Kimse konuşmuyordu- Zavallr (Sonya) nm atesler içinde kavrul. duğu muhakkaktı. “—-— Bana yardım ediniz, gu kü- tükleri kenara çekelim!,, diye ba, Şırdı. Herkes koştu. Sonyayı bulmakta müşkülâta uğradılar. - (Loko->viç) kömür kesilmiş ce- sede bakıyordu.: Taş kesilmişti. O sırada ona köylü kryafetinde bir wnvtan yaklaştı ve fısıldadı: '— Başka bir şey görmüyor mu- sun? Başğmnı şu tarafa çevir, bak orada başka biri daha var:, Köylü (Lokaseviç) racıkta yarıya kadar yanmış, tü. ten direkler arasmda biri daha ya- tryordu. Öna da üzün ve hayretle baktı. Acaba kimdi? EBvet bunu ta- niyordüu: Bu teyzesinin yanmda bulünacağımı söyleyen — arkadaşı (Vlastmil Gerastimof) idi. Mirıldar gibi: “Ben gece bekçiliği yapamryaca- ğımı biliyordum!” diye mr“ldundı. Sonra sersemlemiş bir halde yere | yığılâr () “Troyka” bir nevi iki bey- - girli krzak- * döndü. O- — i a Hi M Çi <A ae l |

Bu sayıdan diğer sayfalar: