ml ev ,iyorum/ Zannediyorum ki verin tevecc” mam 2 Ve evine bir dost öyle kaşı Da aba çe leme 3 rin tehlikelerine ma- sebeb, benim daimi ve wimi oldum. söylediler.. da Ankarada a Yaşta bir kadı- ne ig Ni düşkünlüğü mi? Dir iptilâ değil. Es İN Dr bakara 7 Mm kiş /80i ve tornacı aranıyor Ni Tayyare F abrikâsı Direktörlüğün- MM e se BURHAN BURÇAK e a SAN REMOYA —İ HABER — Aksam Posta — SAN REMODAN MEZARA) Anlatan: Vabldeddinin Tütürcübe , go. Kayserili Şükrü ÖLÜMÜ GÖREN ADAM daima bir esir, ben de onu kurta-| (Padişahın odasına daldım, Ber racak bir dev olurdum. Bu küçükle | berbaşı Mehmedin kucağında «e dostluğumuz.. çok eskidir; mekte- | rilmiş yatıyor. Burnuna da bir şey be girdiğim seneden başlar. O za-| ler koklatıyorlar. man yirmi yaşındaydım, şimdi tam Melik Hüseyin. hastalığı haber otuz birinde bulunduğuma © göre| alınca biri İngiliz, biri o Türk iki artık hesap edinir. doktorla koşup geldi. — Siz kablettarih (devirlerden! & Agayene eden bu doktorlar: bahsediyorsunuz. O zamanlardam | .. Derhal vapura bindirmelisi- iş Feride Ayten elbette değişe | niz, burada bir gün bile kalması Bura şüphe yok. tabit çok bü: | caiz değildir, dediler. i ümüştür. Fakat gene o eski ince | (Bizim doktor Reşst paşa ite; ve neşeli mahlüktan başka bir şey | — Daha bir bafta kalalım, be- olmıyacak.. Küçük Feride, sarışın kalım ne olacak; yolda ölürse da ve penbe Bir Japon kızına, yaşar | ha fena, diyordu. maktan memnun güzel ve mesut | Bunun üzerine Reşat (opaşa ile bir küçük mahidka benzer. Benim | başmabeyinci Yaver paşa arasında mazideki küçük ve çapkın arka Jak bir münakaşâ oldu. Niha daşım., Ona evlenecek bir genç kız | yet ertesi gün Mısıra hareket eder nazarile bakmamı nasıl hatıra ge | Hidiviye vapurile gitmeğe kara tirebilirsiniz? verikdi. Kerim içinden de şunu söylüyor | o Padişahı kollarma girerek vapı- du: ra götürdük. “- Nasıl olur da sana ona İğ Bn a meğer (Mekke yık bir zevç gözüyle bakabilirim! | hümması) iniş. ; Birdenbire bu fikir, Refii Lemi Vapufun üst güvertesinde - dok- ile küçük Fertdenin izdivacı fikri | torların tavsiyesi veçhile - bir ya ona. o kadar garip (o göründü ki | tak yaptık. Sıcaktan nefes alamı neşeli ve samimi kahkahalarla, gül- yorduk, Hele rutubet canrmızı Çı“ karıyordtt. Ma Sultan Vahidettin boyuna: Refii Lemi devam etti: ” — Aman kaptana söyleyin, bizi — Fakat dünyada çocuk tabiat” | şuradan biran evvel kurtarsın. li, hattâ bebek tabiatli bir kadım | çabuk gitsin, helâk olacağım, diyo" dan daha sevimli bir şey tasavvur | du, edilebilir mi? Bana ir bir zevcemi Ml rad Halbuki vapur ters beş gön, ba nüz? Muvaffaklar anneme tanıt” mışlar, o da derhal Bayan Feride Aytenin bana pek münasip oldu" Bumu düşünmüş, Süveyse kadar yol masrafımın -— Yarimin zamla $u) Gİ ğer lada GAZAL şüncesini kabul edeceğini sanıyor Nihayet güçbelâ Misir toprağı” musunuz? ya ayak hasabildik. Süveyşte bizi — Ne diyeyim, arisim? Daha | fngiliz konsolosu karşıladı. Tren benüz ortada bir şey yok.. Esasen | mahsus da hazırmış. Padişah da annem ihtiyata çok riayet etmemi raten yolda iyileşmişti, hemen tre- tavsiye etti. Ben ne zengin,ne de gü | ne bindik ve doğru İskenderiyeye wl bir adamım. Ayda yirmi beş gittik. Orada lâtif bir köşke indik. lira gelir neye yeter? Feride AYte | Fakat İskenderiyede bizi istikbal nin mevkiini de düşünmek lâzım. | eden falan olmadı. Padişah bu ha- — Neden? Bilâkis. Feridenin | le ehemmiyet vermedi. Hattâ mem annesi bir muallimeydi. Etem Da» | nundu: vere husus! hocalık yapan babası | — Burası pek güsel. artık yer Macit çocuğile birlikte yapayalnız | leşelim, burada kalalım, diyordu. izalmıştı. Kuşpaları salgını sırasın” | o Gel gelelim üçüncü günü İng "Sİ da Etemden hastalık aldı ve öldü. | Viz konsolosu bir kötü heber getir h. *—040 çarşamba günü saat 10 da imtihanları ya, Beşiktaşta uri Denelrağ Tayyare Fabrikasına Küçük Feride » zaman öç yaşında | di: z ve idi. Yapayalnız kalmıştı, O zaman — Yarın sal hareket edecek” Dürdane ( yanıma aldı. Şimdi bu | siniz. Maalesef farla kalamazsımız manevi evlâdını en müşfik bir am yenigmek Fuat yemeli nenin sevgili bir kızına baktığı gi MES ir, doğru olmaz ? bi sever ve şımartır.. Herhakle onu ikameti, diye. z evlendireceği saman (o cihazmıda ez o age lam age . işünecektir. Hattâ > günceğiz a ve dügme men ene, | #0 özüle Bene çaakin beraber — kalmadığı in bütün ser- | 5efke9 uykuda iken, gönderilen iv i dı ilmi Umarım YEM ri ge be üre O sabah sultan Vahidettin oda- ami Me © | sından çıkarken çok kemirdi; © Kerimin sesi k “Hazreti Musayı geçti bizim bu bir istih- Kerimin sesinde hafif bir ile. di almamaz. İnsanın yalnız bir esva- ba sahip olabilmesi, (bu elbisenin yirmi beş Hradan ucuz (çıkması! Feridenin katırından bile geçme miştir. O her istediği derhal yapı — — Ne yapalım, mülk sahibi bi- si İstemiyor, vehme dümüş, Av ie kü bir lan si üm aktı Katran Pastilleri de vardır — Para kıymeti bilmez, Ben Fe» ridgyi yüz, iki yüz bin liralık wer vetimle bile alsam, Bayan Dürdane ölüyerirme ne yaparım diye düşü nürüm, Zavallı Refil. o “Çilem gibi, sevd:ğiniz ne kadar belli. (Devamı var) 43164) —ğ Padişah: dedi Oksüren'ere Katran Hakkı Ekram Eski ve yeni romatizma Siyatik - Lumbago - Omuz- Arka - Bel - Diz - Kalça ve Soğuk algınlıklarından ile- ri gelen şiddetli ağrılarını TESKİN ve İZALE EDER. rupaya gidelim bari, kısmet, mr | kadderat diye kendi kendini tesej- liye uğraşıyordu. Bu vapur Cenovaya gidiyormuş. Tabit biz de orada çıkacağız. O kadar telâşlı ve palas pandı- ras bindik ki, biletleri bile vapur da aldık. Padişah bütün seyahat esnasında hiç kamarasından dışa ri çıkmadı. Oğlu Ertuğrulu yanr na çağınır, onunla konuşurdu. Ve ilânihsya Mısırda oturmağa ke Tar vermişken bu kapı Gışarı edili- şine sinirlenir dururdu. Dördüncü günü sabahleyin Ce- rovaya vardık. Rıhtıma yanaşıyor duk. Padişah da ilk defa güverte ye çılamış, şehri seyrediyordu. O sırada Mazhar ağa padişaha yak- aştı — Efendimiz, dedi, (görüyor musunuz, damat Ferit paşa rıh- ımda,.. işte. Yanında da biri var ama, farkedemiyorum. Biraz daha yaklaşınca gördük ki bu vaktile üç ay kadar Beyoğlu mutasarıflığında bulunan hilâfet ordusunda da Süleyman Şelik par şanm erkânıharp reisi olan miralay Tahir beydir. Sultan Vahidettin; Tahir beyin orada bulunuşunu hoş (görmedi. Fakat ses de çıkarmadı. Vapur yanaşınca damat Ferit yanımıza geldi. Kendisi (Nis ile Monte Karlo arasında Kaptay de nen yerde oturuyormuş, Bir gün evvel Cenovaya gelmiş, İtalyan hükümetine müracaat etmiş bizim için de burada ikamet müsaadesi almıs, Padişah: — Hele bir nefes alalım, düşü nürüz, dedi, Cenovada Miramar oteline in- dik, Ve usun uzadıya müzakere lerden sonra (San Remo)da “yer leşmeğe karar verildi. Damat Ferit paşa, italyanca bil- diği için Tahir beyi oraya gönde- rip münasip bir köşk hazırlamağa memur etti, Her şeyden nem kapan padişah kuşkulandı: — Şimdi komisyon alacağım di- ye bin liralık köşkü kimbilir kaç bin liraya peşekş çekecekler, ama oldu bir kere bu işe seni memur etmeliydim, diyordu. — Efendimiz, dedim, dilini bil- mediğim elin gâvuru ile ben nasıl pazarlık ederim, nasıl anlaşabili- rim ki... Şöyle durdu, alaylı alaylı yüzü- me baktı; — Hey Kayserili, dedi, bana mı söylüyorsun bunu, sen değil Sinyor bilmem kime, Papaya bile külâh giydirebilir, Musoliniyi bile kale- se koyabilirsin. — Musolini de kim, efendimiz? Çünkü Musolini o sırada yeni çıkmıştı ortaya. Ben adınt işit “| memiştim. — İtalyanm en büyük “adamı. e Belliyelim, belki lâzım olur. Nakleden : Baki BAŞAK — Hişt! Galip! Çağrılan döndü; karşı kaldı- rımda binbaşı Vasıfı gördü. Geri dönerek ona doğru , — Merhaba, binbaşım. Sizi görmemiştim; mâzur görünür. — Hayret ettim. Gülle götürü. yormuş gibi gidiyord: , Latife bertaraf, böyle acele acele, ne reye? — Ben mi?.. Hiç!. Rastgele gidiyordum. — Biraz hareket etmek lârım değil mi?.. Alâ... Fakat biliyor musunuz? Çok sıhbatli görünü | yörsunuz. — Allaha çok şifkür... — Tebrik ederim... Hastalık- tan sonra pek çabuk toparlandı nır.. Ben nekahetinizi adım adım takip ettim. Hergün hastahaneye | uğrayordum. — Söylediler, binbaşım çök te- şekkür ederim... Binbaş: alelâcele: — Teşekkür edecek birşey yok. Yaptığım pek tâbüydi. E .y! Artık iyileştiniz, ha?. ama, söz aramızda, çok tehlikeli zamanlar geçirdiniz. Gitti gidecek diye bekleştiler, hep. — Farkındayım, binbaşım.. — Öyleyse, şimdi hayata ye. ni gelmenin zevkm: sürüyorsu” nuz değil mi? — Evet. Elbette. — Tuhaf bir tavırla söylüyor sunuz. — Ben mi?. Yook. — Öyle, öyle.. Adeti iyileşti- ğinize pişman gibisiniz. — Memnun olmam icabederdi, ama... —..Ama değilsiniz öyle mi? Nasıl da keşfetmişim?. İyi ama sebep ne?.. — Ben de bilmiyorum... — Yok canmm.. — Doğrusunu isterseniz, ölü. mü yakından gördüm de onun için galiba! — Ne çabuk biribirinize yam * dıniz?, — Ah! Binbaşım bilseniz... — Neyi? — Söyliyeceğim. — Bir felâket mi var? — Hayır.. Yahut, daha doğru gu, bir felâket var, var ama yal- nız benim içimde.. Hastalığım er. rasında öyle bir an oldu ki artık iyileşmiyeceğim sandım.. — Doğru.. Hakikaten bepimi" zi endişeye düşürmüştünüz.. A- ma İyileşemiyeceğim sandım der» iz. — Öyle sandım, binbaşım.. — Peki, öyle olsun. ne yaptı. niz O Züman? — Tahammül gösterdim. Ö İümden zerre kadar korkmadım. — Bravo! Metinmişsiniz. — Fani dünyaya vedâ bana mantıki ve tatlı bir mecburiyet gibi göründü. Ama © anda hiç birşeyin beni rahatsır etmemesi ni yak. Halbuki karımın gizliyemediği, gizlemekte zorluk çektiği kederi, son dakikalarımın sükünunu tehdit giyordu. Ben istiyordum ki bu sakmılmaz felâ- ket karşısında o da bendeki te. vekkülün aynını göstersin. Onun için ölümümden her an her daki- ka bahsetmeğe başladım. Günde belki yüz defa bize lât- fettiği saadetten dolayı Allaha şükür etmeğe başladım. Allaha isteğine hürmet etmeğe mecbur olduğumuzu, buna mâni olama- yacağımızı, boyun eğmemiz İğ. geldiğini söylüyordum. Hır lâsa, elimden geldiği kadar onu teselliye çalışıyor ve yavaş yavaş da buna muvaffak oluyordum. — Gördünüz mü? Alelide ze manda... — Yatağının baş ucunda me- yus tavırlar, boş teselli sözlerile hatırım Osoran (aktabalarıma, gelince: Hepsini dudaklarımın &. zerinde sakin bir tebessümle kar“ şılayordum... Bana vedâa geldik- n neşeli neş'eli teşekkür , âyrılmaya hâzır fakat sa- mimi bir tavırla onlara vedâ eği. ji yordum... Maksadım onları müte” | esir etmemekti. , -| (o Bütün bunlar bana, bu dünya- dan öbür dünyaya sarsılmadan geçmek için lâzım gelen ruh sü- künunu veriyordu. ! | — Siz ölümünüzü şayanı hay ret bir tirzda yoluna koymuşu * nur. — Evet, fakat bu ölüm bir tür- lü gelemedi.. Yavaş yavaş temin& muvaffak olduğum bu ruh sükü nu shhatimde ilk alâmetleri da. ğurdu. Az sonra nekahet devre" sine girdim. Ve nihayet büsbü- tün iyi oldum. — Bravo!.. — Teşekkür ederim, bü Fakat siz bu aratlakıyeniliği alkışlıyorsunur. — Yok canım! boşuna şarlatanirk yapmış, kar" şısındakilerle alây etmiş bir adam gibi görüyordum. Herkesi aldat tnız var... Yarın bana gelin. Si. ze tehlikeli bir iş arayıp bula” hm, Sıhhatiniz için bu lâzamdır. — Tehlikeli mi, binbaşım?.. — Tabii, Fakat sizin gibi bir adam İçin tehlikenin ne ehemmi- yeti var değil mi artık... Zaten ölmek istemiyor muydunus, &. vinizden bunun için ayrılmadım? mı? Şöyle bir an düşündü. Sonra kuyudan gelen bir sesle: — Hayır, dedi. Evime dönmeği tercih ediyorum... Çünkü » Nasıl söyliyeyim?- şimdi, ben, ölümden korkuyorum... ÇİL VE' LEKELER! 'İZALET TENİNİZE DAİMİ BİR. 'TARAVET: VERİ VAZG.YETDD; min nin & f . , BM iin