Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
B ;.ı .ı b ğ 4 . - p 1940 (A | | 5 $ 5a BU (| L. W'Cnleri ; ü İi CEYaz B p Etün kah ı'. y ği b UCi h | %hî: görümnedı Bt sam iyi “Ü 5d edeoek biı: şe ( &e Bbüncaj Silâh N Ğeâîîrdı -aıı (a %afmi Teydanla NÜn ! diye ha İrnka ykırdı, e Siz korku SO Farp Şekilde — l13 — çıkarken ben de elimdeki taban- kaldırdım. Konuşurken taban- cayı saklamadım, Yapmıyorsun. Ye- M imtiyazlarım akkıma tecavüz dı. diğim yemekler: bir defa olsun bakmadı ve ettim ki ). ıtlza.-mlu" Olduğu çay finca- 3 Patatesin, reçelin in bu de- be]YüZî:ınde ani bir İrmişti. Nihayet bağı gördü. Son * Ya Valtının üze- gene edik. Bu, 1bizim H*%Ğılmez bir merak %y birimiziden biri: ha Vorduk, Kurt Lar: Şöyle dursun Oorada kalabi: olur. Vatır D &e vîözhfıe bana bak y yok. at alacağım. Ge- Varsa hepsi- takîp bek- rda göre Biraz düşündükten sonra deyam etti: — Kimbilir, belki de can çekişi: yordur. — Müstahaktır, dedim, * — Lâkin düşün bir kere Hami- ri, hemcinsimizden birinin — son, yalnız saatini düşün! — Belki can çekişiyor, belki de yaşamakta berdevam, dedim. — Olsun. Biz — bilmiyoruz ya, Eğer hakikaten ölmek — üzereyse müthiş bir şey biliyor — musun, Ö zaman biç kendimi — afledemem. Muhakkak bir şey yapmalıyız, — İhtimal hakkın var, dedim. Onun, hattâ Kurt Larsen için bile endişe duyan kadınlığına de- runi bir hayranlıkla gülümsedim ve bekledim. Fakat benim — içit duyduğu endişe nerede kalmıştı? Sükütumün sebebini anlamıştı. İdrâkli olduğu kadar da açık söz- lüydü: Gidip bakmalısın Hamiri, dedi, eğer bana gülmek istiyorsan ben- den sana izin, istediğin kadar gül Mutiane kalkarak kumsalda yü- rümeğe başladım. Arkamdan: — Aman dikakt et, diye seslen- di. : Ona başkasaranın ucundan eli mi sallıyarak güverteye — atladım. Kıça giderek merdiven ağzından aşağıya seslendim. Kurt Larsetn cevap verdi. O, merdivenleri — ç- karken ben de elimdeki tabanca'ın horozunu kaldırdım. Konuşurken tabancayı saklamadım, — lâkin o, ona dikkat bile etmedi. Vücut iti- barile ayni sön dela gördüğüm gİ biydi. Yalnız gayet mağımum ve durgundu. Aramızda geçen birkaç söze konuşma dahi denemezdi. O na neden sahile çıkmadığını sor madım, o da benim neden gemiye gelmediğimi sormadı. Baş ağrısır nıri dindiğini söyledi. Daha faz- la konuşmadan ondan ayrıldım. Mod anlattıklarımı aşikâr - bir ferahlama ile dinledi. Sonra, gemi: nin mutfağından yükselen dumanı görünce iyice neşelendi. İki gün üstüste mutfak sobasının dumanı” nı gördük. Ara sıra Kurt Larsen de gözümüze ilişiyordu. Lâkin bu görünmeler bundan ibaret kaldı. Karaya çıkmak için hiç teşebbüs- te bulünmadı. Bunu iyi biliyorduk. Çünkü gene geceleri nöbetle uyu- makta devam ediyorduk. Onun bir şey yapmasını, cibilliyetini izhar etmesini bek'iyor, bu hareketsizli: ğine taaccüp ediyorduk. Böylece bir hafta geçti. Artıl'.c Kurt Larsenden başka düşüncemiz kalmamıştı. Önün mevcudiyeti Ü- zerimize bir kâbus gibi çöküyür, evvelce tasarladığımız ufak tefek işlerimizi yapmamıza mani oluyor* du. Haftanın sonunda mutfak soba: sından duman yükselmez oldu ve Kurt Larsen artık kıç — güvertede görünmemeğe başladı. Moddaki endişe ve acıma hislerinin — gene canlandığını görüyordum. Lâkin kibrine yediremiyor, bunu bir tür- lü izhar etmek, bana ikinci bir ri* cada bulunmak istemiyordu. Onu nasıl ayıplayabilirdim? O ilâhi bir yaradılışa — malikti — ve netice itibarile kadındı. Bundan baçka, ben de bir vakitler öldürmek iste- diğim bu adamm yanı başında hemcinsleri varken bir basına can vermekte olduğu düşüncesine ken- dimi bir türlü alıştrramıyordum. Kurt Larsenin bana söylediği söz doğruydu. İçinde yetiştiğim cemi- yetin, muhitin telâkkileri benden daha kuvvetliydi. Onun benimkine benziyen bir vücudü, elleri, ayak- ları oluşu beni ona — anlayamadır kıra bir bağla bağlıyordu. (Devanı var) d H A B E R — Akşam Postası erak Nakleden: Cevat Tevtik ENSON Aynalara karşı çok büyük bir zaafı vardı. Nerede ayna görse muhakkak durur kendisini seyre koyulurdu. Zengindi. Beğendiği aynayı, fiyatına bakmaz, muhakkak su- rette satın alırdı. Birgün kendisi- ni ziyarete gitmiştim. Âvrupa se. yahatinden yeni dönmüştü. İşi gücü olmadığı İçin her sene Av- rupada birkaç ay dolaşırdı. Bu suretle Avrupadan getirdiği na- dide aynaları da görmüş olacak- tım, Apartmanın kapısından içe, riye girer girmez beni karşılaya- tak salona götürdü. Zayıflamıştı ve müthiş surette asali idi. Bir aralık Avrupa şehirlerinin güzel- liğinden ve yeniliklerinden bahs ettikten sonra: — BSeyahat etmek benim için adeta bir ihtiyaç halini almıştır, dedi. Bir haftadanberi buradayım, Yarın sabah tekrar seyahate çi- kıyorum. - — Fakat seyahatten — döneli henüz birkaç gün oldu. Kışı bu. rada geçiremiyecek misiniz?., di- ye sordum, Suratını verdi! — Niyetim öyle idi. Fakat.. Burada içime öyle bir sıkıntı çö- küyor ki, sanki sayahat etmezr sem boğulacağımı zannediyorum. Vaktile pek büyük bir itina ile tanzim ettiğim bu salon büugün bana tamamile yabancı geliyor. Evet kararımı verdim. Yarın ha. reket ediyorum. Apartmanın için- de gayri tabli bir sükünet var. Eskiden böyle değildi. Biraz ev - vel, şu büyük aynanın önünden geçiyordum. Adeta korlktum. Ay- nanın içinde sel halinde suların boşanarak beni boğacağını zan. nettim, | Adamin halinde — gayritabiilik vardı. Halbuki, seyahate çıkma- dan evvel hiçte böyle değildi. şakayı sohbeti seven çok neşeli bir adamdı. Seyahat yorgunluğu veyahut ıklim değişmesi de insa- nı bu kadar değiştiremezdi ya. Öyle olsa, hiç kimsenin seyahat etmemesi İlâzımdı. Bir aralık, zenginliklerin kaprislerini düşü- nerek arkadaşımm da, parasının bolluğundan ne yapacağımı — bil. meyip ayna merakından sonra bu sefer de seyanat hastalığına tutulduğunu düşündüm ve ken - diğine iyi bir gevahat temenni ettikten sofra ayrıldım. buruşturarak cevap Rirkat gün sonra kendisine sokakta tesafüf edince hayretler içinde kaldım. Hasta olduğunu ve hu vüzden seyahate cıkamadığını söyledi. — Fakat cehrenizde bastahfı arıdıran bir hal yok, diye kendi- sine sordum. — Siz beni teselli etmek için bu sözleri söylüyoretnuz. Fakat gunu tmutmayınız ki, ben ken: dimi aynada âlâ görebiliyorum. Ah.. O aynalar yok mu?.. Nereye gitsem.. Kendimi onların karşı- sında buluyorum. Evden çıkmca, kendimi — sıhhat ve neşe içinde hissediyorum. Fakat mendebur aynaların birinde yüzümün ak- settiğini görünce her tarafım Sİ- nirden titremeğe başlıyor; yüzü- mün mumya rengini alarak kor. kunç bir çirkinlik arzettiğini der: hal farkediyorum. Ah.. Bu ayna lar yok mu?.. Kardeş eskiden be- nim bildiğim, ayna dediğin ber . ber salonlarında bulunurdu. Şim- di öyle|-değil ki; bakkala git, ay" na var, Kasaba git, ayna var. Hattâ meyhaneye bile gitsen yi ne ayna var. Adamın söylediği saçma sözler beni iyiden iyiye endişeye düşür. müştü. Bu gidişle pek yakm bir zamanda delirebileceğini düşün- düm ve onu kuruntularından v zaklaştırmak istiyerek; — Aynada, herkes kendini çirkin görür dedim. Buna emin ol, Aynalar yalaacıdır. Onlar, çirkin ve hasta oldukları için bi- zi de öyle gösterir. Söylediğim sözler hoşuna git. mişti. Gülümeiyerek: — Evet; haklısın, dedi. Ayna- lar ekseriya yalancıdır. Fakat hepsi değil.. Ucuz ve âdi aynalar yalancıdır. Nadir aynalar haki- katten kat'iyen ayrılmaz. Dükkânlara asılan alalâde ay- naların ucuz ve yalancı oldukla. rına kanaat getirerek nadide ay- nalara sahip olmağı arzu et - mişti. Fevkalâde bir ayna satım aldı. Ve o ayna da kendisini çok be. ğendi. Fakat bir aynanın Şşehadeti ©- nun kalbini ferahlandırmak için kâfi gelmemişti. Az zaman içinde büyük bir ay- na kolleksiyonu olmuştu. AÂrtik ma i aynalara nefretle bakıyordu. Bir gün evine gitmiş- tim. Sıhhatinin tamamile düzel . diğini mevzuubahs ederek: — Bak; kendi aynalarrmda kendimi ne kadar iyi ve gürbüz görüyorum, dedi. Beni hasta e« den dükkânların o kötü aynala- rıydı. Onlardan yakamı sryırmak için sokağa çıkmamağa karar verdim. — Evde otura otura caniıniz sikılmaz mı?.. — Alışmağa bakar. Onu bu gayri tabil düşünceler- den ayırmak için, sokağa çıkma. makla sosyetelerdeki güzel ka- dınları da göremiyeceğini hatır- lattım. Arkadaşrm, odanın duvarlarına asılı duran aynaları göstererek ? — Bu aynaların her biri bir sokaktır. dedi. O güzel kadınları hergün aynalarda görüyorum. Şu gördüğün nadide aynaların herbirinde güzelliklerile şönhret kazanan birçok kadınlar vardır. onlar, bu aynalarda ebediyen ken- | dilerini gösterecekler. Ekseriya, sahbahları aynalarda o güzel ka. dınların birile Kkarşılaşırım. Fa- kat çok acele yürüdükleri için bir türlü yanlarına yaklaşıp ko- nutamiyorum. Bu vaziyet karşı- gında bir sokaktan öteki tokağa geçtikleri zaman, derhal o sokağı gösteren aynaya koşa. rak önünü kesmek istiyorum, Ne çareki, onları bir daha karşımda bularıryorum. Bazan, yani hızlt yürümedikleri zamanlar yanları- na yaklaşıyorum ve uzun uzuün konuştuktan sonra Trandevü bile alıyorum., Bir kaç gün sonra zavallı a- damda delilik alâlmi iyiden iyiye başgöstermişti. Şuurunu kaybet mişti. Artık aynalarda kendisini tanıyamıyordu. Bu fena haberi alır almaz derhal evine giderek kendisini gördüm. Hiçte deliye benzemiyordu. Bilâkis tavırların. da gayet mesut bir adamın hal- leri vardı. Düuvardaki aynaları göstererek! — Artık yalnızlıktan canım sr kılıyor, dedi. Sağ olsun arkadaş- larım. Beni yalnız bırakmıyorlar. Bak; etrafımı sarmışlar. benimle konuşuyorlar.. Tuhaf değil mi?.. Hepside bana benziyorlar Pentere önünde bir iskandala sebebiyet verdiğinden birkaç gün sonra adamcağızı tımarhaneye götürdüler. Biraz sakinleşmişti. Yalnız, odasında bir tek ayna bu. lunduğundan şikâyetçi idi. Bir müddet sonra evindeki ayna kol- İeksiyonunu da unutarak, odası- nr süsleyen biricik ayna ile kem disini avutmağa başladı. Aynanın karşısına geçerek mütemadiyen kendi kendini "e. lâmlıyordu. Bazan da aynanın içinde gördüğü bir kadına Aşık olduğunu iddia ediyordu. Hasta- medwmwmmmumümwmnu geçirmiş bir Alman seyyahı S EĞA Yazan: L. Busclu Birkaç ay geçtikten sonra vücudun yaralar içe- risinde kalacak, etlerin çürüyecek ve parça par- ça düşecek. Seni bundan hiçbir şey kurtaramaz. — Ura, dedim. O sözümü kesti ve uzun parma: ğını dudaklarına götürerek: — Suusssl.. dedi. Mara - Sita ya cinler dokunmasın — diye dua okuyorum, Biribirinden uzun saniyeler ak- tı geçti. Şimdi benim de gözlerim Mara - Sitanın gittiği tarafa dikil- miş kalmıştı. Bu sırada etrafımızı anadan doğma çıplak - çocuklarla siyah renkli vücutları hayvan gibi kıllarla örtülü kadınlar sarmışlar, mütemadiyen haykırıyorlardı: Dev adam etrafımızda tepinerek haykırmaklta devam eden insanla- rı bir elişaretile dağıttı ve bana döndü: —— Sizi içeri davet etmek ister, dim, dedi, fakat göreceğiniz man. zaradan çok Üürkeceğinizi tahmin :ıtm.üğim için buna cesaret edeme- Başka bir zaman olsaydı bu söz- ler merakımı büsbütün körükler, hayatım pahasına bile olsa bu klübeye girmek isterdim. Fakat timsah İnsanm refakatinde orman, dan geçtiğim ve mağaraya girerek dev adamın iskeletini gördüğüm andanberi içerime garib bir bezgin. lik gelmişti, artık bu vahşi orman- dan, insanlığın ilk günlerinde ge- çirdikleri basit hayattan bir türlü ayrılamamış bu insanlardan, bu İp- tidalliğin yanıbaşında henüz bir türlü sırlarına nüfuz edemediğim bu esrardan bıkmış, usanmıştım. Medeniyet gözümde tütmeğe baş. lamıştı, Almanyayı, sağ mı, ölü mü olduğunda bir türlü karar vere « mediğim — karmır, arkadaşlarımı, beni Hindistan kıyılarma atan ge- mim! düşünlüyordum artık. İçtmde memleket düşüncesinden başka tek bir arzu kalmıştı, bir ân evvel elizam ilâcma kavuşmak, Binaenaleyh Ura . Saha'nım beni klübesine almasınm veya alma- masınm hiç ehemmiyeti kalma. mıştı. Ben gözümü Mara « Sitanm gittiği tarafa dikmiş, onun dön - mesini 'dört gözle bekliyordum, Urs « Sahaya sordum: — Adammızın ormandan dön - mesi çok uzun sürer mi? Cevab verdi: — Şimdiye kadar dönmüş olma, st lâzımgelirdi, fakat neden gecik. ti acaba,.. ; Bir mülâhaza beyan etmeme vakit kalmadan Mara . Sita gö- züktü. Fakat vahşi yalnız değildi. Yanmnda başka birisi, iri, kalm, kuvvetli bir adam vardı. Bu bera. ber ağaçların üzerinde esrarengiz ormanda gecelerken yanrmdan bire denbire kaybolan ve o vakittenbe- ri iz'ni bir türlü —bulamadığım Cuhi idi.., Haykırdım: — Cuki,.. * Cevab aldım: — Bahib... Sen Mmisin? Sizi sağ bulacağımdan — tamamile ümidimi kesm'stim, — Ben de öyle Cükli, artıik biri- birimizi hiç görmiyeceğimize ta « mamiyle İnanmıştım, : Ben Cuhi ile dertleşirken Mara. Sita efendisine, bir asma kabağı. | lar, İrk, gittikçe vehametini arttırı- yordu. Hararetli olduğu zaman- lar: — Sıcaktan öleceğim!.. derdi. Fakat iki dakika sonra da soğuk. tan donduğunu iddia ederek diş- lerini çatırdatmağa başlardı. Bir gün kendi kendine konuşu- yordu? Ş — Aynanım içi çoak iyi bir yer olsa gerek, Bir gün oraya gir- sem.. Hiçte fena olmryacak. Has. tabakıct delinin söylediği bu söz- leri işitmemişti. Sonra, tatlı ha- yallere kapılarak aklını - kaçıran bu sakin hastanın tehlikeli ha- yallere kapılabileceğini hiç bir kimse aklından geçirmiyordu. Fakat bir sabah, onu kanlar içinde, beyni acılmış bir vaziyet. te aynanın önünde yığılı buldu- Gece yarısı ötedenberi takip edipte bir türlü konuşmağa mu- vaffak olamadığı o güzel kadın- larla, kendisine benzeyen sevgili arkadaşlarına kavuşmak arzusile aynanın içine girmek istemişti. Nakleden: Cevat Tevfik Enşan nm içi oyularak yapılmış garib bir şişeyi uzatıyordu; efendisine: — İşte dedi, yarısı yılan, yarısı kedi cinlerin reisi selâüm söyledi... Hiç güneş yüzü görmeden müte- madiyen efsunlarile beslediği ilâç- tan bir parçasını, Üç kişiye yete- cek kadarmı gönderdi. Şimdi Cukiyi brrakmış, gözlerimi iki buçuk metre uzunluğunda elli yıldanberi yaşıyan dev adamın €. lindeki asma kabağından yapılmış şişeye dikmiştim. Bu şişenin içer- sinde beni yakalandığım korkunç hastalıktan kurtaracak şifa vardı, Pelinuya güzelliğini iade edecek, kardeşini. insanlığa kavuşturacak esrarengiz su bu asma kabağının içersindeydi. Ura - Saha bana bakarak sırittr ve: — Beyaz adam, dedi, senelerce evvel, bizden birisi bu ormanlar- dan nasılsa çıkmış, günlerce yürü- müş, gitmiş gitmiş, garib memle. ketler görmüş, sonra İçlerinde &i« zin gibi beyaz adamların bulundu- Bu bir yere yetişmiş, orada birkağ yıl yaşadıktan sonra tekrar bura- lara gelmişti. O bana ağzıyla söy- lemişti, Beyaz insanlar karşılığmı almadan evvel hiçbir gey vermez. lermiş... Fakat gürüyorsun ki biz sizden ayrıyız. Sen gimdi hastasm, birkaç ay geçtikten sonra vücudun yaralar içersinde kalacak, etlerin çürüyecek ve parça parça düşecek, Seni bundan hiçbir şey kurtara- maz, Bu hastalığım bir tek ilâer var, Bu ilâcı yer yüzünde benden başka kimse veremez sana, Dü - şün, sen burada da kalsan, yurdu- na da dönsen bütün gördüklerin Benden iğrenerek kaçacaklar. Seni hayata kavuşturmak için bir şey İstedim. Yıldırım çiçeğini bana ver, dedim, razı olmadm, Halbuki ben sana İyilik etmek İstiyorum.., Blimdeki bu ilâcı sana vereceğim. Bundan başka nasıl kullanılacağı- nı anlatacağım. Sonra bulunduğu. muz yerden geldiğin yere kadar götürmek için sana kılavuzlük da — Bu sözlerin beni nekadar sevin. dirdiğini tasavvur etmek kabil de- ğildir. Demek kurtuluyordum, İlâ- em tesirini Pelinuda tecrübe ede- bilecektim, Ondan sonra benim de cüzama yakalanmış olsam bile kur tulacağrma inanmak miümkün ola, caktı. Binaenaleyh Ura « Sahaya yüreğimden kopan tatlı cümlelerle teşekklür ettim, Ura - Saha teşekkürlerimi din- lemedi bile, O sözlerine devam e- diyor, İlâcı nasıl küullanacağımı anlatıyordu: — Dinle, diyordu... Güneş do. ğarken yüzünü güneşin battığı taw r.fa çevirir ve bu ilâçtan gözlerini yumarak Üç yudum İçersin. Yu- dumlar orta yudumdur. Senin Üüze- rinde cüzam henüz tesirini göster- medi, Etlerin datın dökülmedi, o nun İçin bir defa içmek sana wi gelir. Fakat bana yolda bahset ğin ötekiler bu iİlâçtan dediğim gg: küde üç defa içeceklerdir.. Üçün- cü gün son Üç yuüdumu içtikten sonra ekar bir suda yıkanacaklar ve vücutlarında hastalıktan hiç e- ser kalmıyacak Dev adama tekrar tim. 0: — Şimdi, dedi, vakit B. den yola düzülelim. m=- sanları dediğin bu kabilenin sana bası| garih garib baktıklarına dik- kat ediyorsun... Bunlar arasında daha fazla durmak tehlikelidir. Vakta benim yantmda bulundukça sana kolay kolay bir zarar gelmez. Çünkü hepsi beni sayarlar ve ben- den korkarlar ama... Ne de olsa bu kabileye pek güven olmaz. Demin söylediğim gibi birkaç gün evvel olsaydı Ura , Sahanm bu teklifini kabul etmek benim İ çin imkânsızdı. Tufan insanlarmın yaşayışmı tetkik etmeden, âAdetle- rine iyice nüfüz etmeden onlardan bolay kolay ayrılamazdım,., Fakat ağ_aç timsahım gövdesine temas et- ügi;u dakikadanberi kendimde ma- cerâdan bir bezrinlik hissetmeğe başlamıştım. Artık kendime ben , ziyen insanların hasreti İyiden İyi. ye İçimea çökmüştü. Binaenaleyh Ura - Sahanm tek- lifmi derhal kabul ettim. Ve der- hal üçiümüz tufan İnsanlarının kö. yünden ayrıldık,.. (Devamı var) teşekkür et.