Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Çeviren: Efdaâl "NOGA.N SRYE e ç p lmdı.r kuvvetli eliyle boğazıma yapışmış ve rinin hafif bir kımıldanışiyle ynumu M nuıl kıracağını anlatmıştı. *t Larsen: olmamış gibi okudu ve sonra mtr DB "'ııh' Xinız andâ ne olacağını da 4 Ü b adî akti! rlıt u Ü g daie f B l gl j* , trinin hafif bir kımıldanışiy- ) “Allahtan projektörleri yok, % fısıldadım: - Simdi bağırsam ne olur? — Her Şey mahvolur, Fakat siz Daııa Ünüz mü? cevap vermeğe mey- b“lmlian © goril kadar kuv" . eliyle boğazıma yapışmış ve Umu nasıl kıracağını anlat: boynumu bıraktı ve d de Macedonianım fenerlerini Olr'ulduk '!kromayni suali Mod “Y'bmwmmva- “'WM o kadar , Yorum ki size bir şey yar Sizi incitemem. %ıüyluionadndıbyle M“nkhkwoyh “okşayıcı vauhldldıtıirkıldım. dmklıhııhef sar hümmdmyin.çünküo hemen Mister Van Vey: (:'Wnunukum lmı%l"m'anı: A'îhımka edebiyatının böyle Va bl:' sımasma kıymazsınız ”a:îıan sonra konuşmadık. Ar birimize o kadar alışmıştık | giren bu kabil süküt va- hlîbınmize gayritabil gelmi- Iİşıklar gözden kaybolunca 'îlona inerek yarım kalan başına oturduk, İkisi, Yü.enmış gibi — bakması " etmişti. Adeta kendin: "Nıu ve Mod her kelimeyi bq'hhqıo da gayriihtiyari onun: lan iç düdaklarını oynatarak Wen tekrarlıyordu. Mod lz"':'ü*—îesll'uı'ıdıe de musiki var. t'h Vlerken gözleri o altunf ]'W'm Okadar — iyi idare "'"“numyeumdm haykıra" Satırları da hiç bir şey B b halde, dedim, mis Brüste- | Vötüm “en izin, istediği kadar bar havereyi daha az tehlikeli bir mec raya saptırdı. Bütün bu müddet zarlında oturarak onları dinledim. Bitişikten sarhoşların uğultulu pa:- tırdıları işitiliyordu. Korktuğum adamla sevdiğim kadın konuştular konuştular. Sofra toplanmamıştı. Migriçin işlerine bakan tayfa da anlaşılan baştaraftaki içki âlemi- ne gitmişti. Kurt Larsen yaşamanın zirvesi- ne iriştiyse muhakkak o gayeye o gece vasıl oldu. Ara sıra kendi dü- şüncelerimden ayrılarak onun söy” lediklerini — dinliyordum. Onun şayanı dikkat zekâsının, kuvvetli hislerinin tesiri altında kalmıştım. Onunki isyankâr bir ruhtu: Bir a" ralık söz Miltonun — Lucifenine, iblisine intikal etti. Kurt Larsen Miltonun yarattığı o şahsiyeti öy le ince bir tahlilden geçirdi ki ken- di boğulup kalmış dehasını bir de fa daha isbat etti. Şimdi o mev zudan konuşuyorlardı, Kurt Lar: sen: — O, kaybedilmiş — bir davayı takip ediyordu, diyordu, buna rağ muyordu. Cehenneme atılmış, lâ kin mağlüp olmamıştı. Allahın me'eklerinden üçte biri: ni kendisiyle birlikte sürüklemiş: ti. İnsanları Allahâa karşi İsyana teşvik etti ve böylece gelmiş ve ge- lecek bütün insan nesillerinin mü- -him bir kısmını kendine — ve çe henneme maletti. Neden cennetten kovulmuıtu? Al'ah kadar cesur ol" madığı için mi? Ondan daha az muı mağrurdu? Emelleri — daha mı kısaydı! Hayır! Bin defa — hayır! Allah ondan daha kuvvetliydi, o kadar, Lâkin ibliş hür bir ruhtu Onun için başkasına çalışmak ho gulmak demekti- Hür olarak sıkım: tı, ıstırab çekmeği rahat bir hiz- metkârlığın vereceği saadele tercih etti. Allaha hizmet etmek isteme- di. Hiç bir şeye hizmet etmek is- medi. O bir kukla değildi. Kendi bacak'arının üstünde duruyordu O, başlı başmna bir fert, bir şahsi: yetti. Mod Brüster kamarasına gitmek üzere ayağa kalktığı sırada: (Devamı var) »e B v Karada timsah şimdiye kadar hiç görmemiştim, Bu acaba, şim diye kadar hiç görmediğimiz şelçil: de gayet iri bir kertenkele miydi: Tabancamı çekerek bu — garip mah.ükun sürünerek kaçtığı çalı. lığın başına gittim. Ve — çalılığır üstüne taşlar atarak hayvanın dr şarı çıkmasını bekledim. — Fakat hayvan bir türlü — çıkmıyordu. O vakit çalıların altında büyük bir yuva olduğuna ve bu hayvanın o- raya kaçtığına hükmettim. Son bir ümit olarak tabanca: Tabancanın patilamasından hasıl o.:an korkunç gürültü üzerine haki. katen çalıların altından demin gör düğüm mahlükun kafasını çıkar- dığını görünce titredim. * Zira ömrümde böyle bir mah lük görmemiştim. Bu başı insan benziyen garip bir mahlüktu, Daha doğrusu- vücudu - boylu boyuna yarımı bir halde ikiyebör lünmüş bir insandı, — Bir başa yapışık tek el ve tek bacaktan ibaret! Bu korkunç mah. lük böylece yerlerde — şürünerel. bir timsah gibi, yürümekteydi. Tabancanın — sesinden ©o kadar korkmuştu ki müthiş irileşmiş göz: terile yüzüme bakıyor, yeririden kımıldamıyor, fakat korkudan du: dakları titriyordu. Bu mahlük bile ölmekten kor- kuyordu! Dehşetle tüylerim ürper. miş bir halde tabancamı bu mah: lâkun yüzüne çevirmiştim. Müt:- hiş surette şaşalamış olduğum i- çin bir müddet öylece, ne yapaca. ğımı tasarlıyamaz bir — halde do uup kalü..n, “Sonra bu- garip . adam ağzını aç tı ve bana müstekreh bir sesle bir şeyler söylemeye başladı. — konuştuğunu ve ne süyledığmı an lamıyordum. Fakat tek sağ eıiyle bana bli şeyler tarif etmeye ça'ışmakta ol duğunu anlıyordum. Bense ada, tetkik etmekle meşguldüm. Bu ortasından boydan boya ve büyük bir maharetle ikiye bölün- ) müş bir insandı. Vücudu o suretle mı çalıların içine sokup ateş ettim. Bu garip adamın ne dil ümrinel, mı şimdi daha yakından dikkatle Hındıstanda' dünyanıo end eski ıvııa._ııııt_urı aruşluda : Yuzün: G, Büseti < 30 yalımı vaüşiler grasında geçirimiş bil Mmaıı seyyahi Ömrümde böyle bir mahlük görmemiştim. Bu ba- şı insan başı, vücuğu bir timsah vücucuna benzi- yen garip bir mahlukq.u. ikiye bölünmüş ki hayatı için lâ- zım olan bütün uzuvları vücudun öbür kısmmda herhalde sağiam o- arak kâlmış'ardı. Daha dikkatli bakınca adamın bu yarım çıplak vücudunu bir ne- vi elâstiki ağaç kabuklarile — mu, şambaya sarar gibi sarmış olduğu” nu farkettim. Yüzü buruşukluklar içindeydi. Fakat yüzünde sakal — yoktu. Yü- zündeki buruşukluklardan hemen gözleri bile görünmüyordu. Kıvırcık saçları — tepesinde ça- murun içindeydi. Yani bu haiyle onu gören ilk nazarda — bir insan olabileceğini katiyen aklına getir: mez, bunun kertenkele azmanı ne, vinden bir hayvan olduğuna hük: mederdi. Filhakika bu yarıya bölünmüş insan tek ayak üstünde duramadır ğ İçin yerde sürünerek yürümeye alısmış, hattâ bu nevi yürüyüşte kertenkele gibi bir sürate dahi u- laşmıştı. Böyle bir mahlükun, yar | rı vücudu çalıların içinde, — ölüm karşısında tirtir titriyerek, müs, tekreh bir insan sesi — konuşarak bir şeyler anlatması âdama bir rü* ya görüyorum hissini veriyor, in- sanın tüylerini ürpertiyordu. Bu mahlükun son derece garip, fakat biçare bir insan olduğunu anladıktan sonra tabancamı cebi- me koydum. Yanına yaklaştım: Garip mahlüp hemen yüzünü uzatarak, ayaklarımı öptü. Aşağıdan yukarıya başımı kal- Jdırmış yüzüme bakıyor ve yüzün- deki büruşukluklar bir kat “daha. çoğalara'k gülümsemeye g]ış:wr- Ona: — Hint dili diye sordum. Tekrar koca — dilini ağzından dışarı çıkara çıkara, âdeta bir dil- siz gibi, bir şeyler söyledi. Her- halde bi' meJıöını söylemek iİstiyor du. İşaretle konuşmaktan başka ça te — olamıyatağını görüyordum İ Şüphesiz bu adam bir cüzamlıydı bilmiyor musun? —x t ,_.._.ı' Zeytmler alimda * Tercüme eder: SUUt DĞ.PVİŞ Neredlen geliyordu. Anheşi, ba: bası kimdi- Memlekette bunu bi- len yoktu. Bu kız bulunmuş bir çocuktu. Onu derenin kenarına bit sepet içinde bırakmışlardı. Sabahleyin Filo * Kanallı adlı fakir bir kadın onu bulmuştu. Be. lediye reisi onun ismini Kolomba koymuştu. Çocukkean pek cici bir şeydi. Genç kızlığında harikulâde güzeldi. Kadınları yaban gülü gi- bi güzel olan bu memlekette o bir taneydi. Bütün köy — Kolombayı seviyordu. Kims2 ona soyu belirsiz diye fena muamele — etmiyordu. O kendisini sepette bulan kadının kızı zannediyordu. Kolomba dai- ma şen olan hiçdir şeye hiddetlen: miyen bir kızdı. Kendisi — zeytin toplayıcıydı. Bu güzel bir iştil Zey tin ağaçlarının gölgeli kucağı dün- yadan o kadar uzak ve o kadar ga. kindi ki bütün gün bunların a.tın: da çalışmak bir işten daha — lfazla bir zevk sayılabilirdi. Kolomba diz çökmüş bir vaziyette kendiliklerin: den düşen veya dalları sallıyarak düşürülen zeytinleri toplarken u- zakta tarlasında ça'ışan genç bir köylünün söylediği şarkıyı zevkle dinliyordu. Bu delikanlı bu şarkr yı Kolomba için, onun kendisini dinlediğini bildiği için söylerdi. O da kendisi gibi terkedilmiş bir çocuktu. Onu bir tarlaya — bırak- mışlardı. Bu tarlanın ismi Fiorel: laydı. Ona da Fiorella ismini ver- mişlerdi. Cesur, iyi yürekli, kuv- vetli bir çocuktu. Herkese, — gece gündüz, her saatte yardım etmeğe hizmet görmeğe amade'idi. Ken" disinin bulunmuş bir çocuk oldu. ğunu biliyordu. Bu şeyden hiç u- tanmazdı. Ve bunu bilmiyenlere: “Ben gecenin ve rüzgârın çocuğu- yum,, diye öğretirdi. » Hakikaten onu rüzgârlı bir gece- de bulmuşlardı. O sözünü böyle bitirir: “Bir rezil herif olmaktan- sa, terkedilmiş bir çocuk . olmağı tercili ederim.,, .. İşte mazileri ve aileleri meçhül olan bu iki çocuğun hayatı böyle yan yanâ geçiyordu. Biribirlerini seviyorlardı ve evlenecekleri mesut günü bekliyorlardı. Onlar biribir. lerine söz vermişlerdi. Bir akşam işleri bittikten sortra zeytinlerin âl (Devamı var) —| tında buluşmuşlardı. Fiore'la: İstanbulun manzarasmdaki güzel, Istanbulun iklimi Yazan : Or. G A. da Danimarkadaki Apenrad şehrine benzer: Orada da bava taz. yikinin bir yıl içersinde vasati derecesi, “girlardanberi “dillere liğe biç kimsenin diyeceği yoktur, Şehrin içerslne giren yabancılardan bazıları vapurdan çıktıklarına piş. man olurlarsa da İstanbulun dışa. rısından görünüşü herkesi hayran eder, Hele Boğaziçinin güzelliği a. destan,, ol. müştür, Onun için İstanbul, sinir hastalıklarından bazılarının tedavi . sine yarıyacak bir- “güzel iklim, Ü sayılır. Fakat güzellikten başka bakım . lardan İstanbulun ıklimi acaba nasıldır? Eskiden iklim şartla, rından hepsine birden “ÂAbu hava,, derlerdi ve İstanbul abu ha, va baktmımdan da memleketin en üstün yerlerinden biri sayı. Hrdı. Başka şehirlerde her bangi bir sebepten barımnamıyanlar İstanbula gelmek için dajma abu hava sebebini ileri sürerlerdi, Şimdi böyle toplan büküm verilemez. Bir yerin iklimini an, lamak için hava şartlarını, arıcaklık derecelerini, rutubatini, ©, lektriğini, toprağını, güneşli günlerini, bulutların; ve — sislerini bile birer birer tetkik etmek lâzımdır, İlkin havanın tazyiki dereceleri : “İstanbulda vaktile dokuz senö içinde tutulan kayıtlara göre vasat! olarak havanınm tazyik derecesi kışm 762,8, ilkbaharda sonbaharda 7G1,4, biy sene içinde yaz ve hı derecole;i arasında en büyük fark da 5 derecedir, Deniz kenarında bulunan bir şehrin aynj arz derecesi Üze. rinde ve deniz kenarında bulunan haşka şehirlere bu bakrmdan benzemiyeceği zannolunursa İstanbul hemen hemen ayni arz derecesi Üüzerinde ve deniz kenarmda bulunan Napoliye benze, ! mez de gene dmiz kenarında fakat ta ön dört arz derecesi yukar. ' olarak, 760,7 dir. İstanbuldakine yakm Demek ki İstanbul havanm tazyhı derecesi bakrmından bü. lunduğu yerin arz derecesile pek nisbelsiz olarak bir şimal ikli. mi sayılmak lâzımgelir . Bu, İstanbul için bir iyiliktir. Çünkü bir yerde hava tazyiki azalmca, yer yüzündeki suların iç'n lunan gazlar daha çabuk ve daha havayı bozarlar ve havanın İçinde de yahut toprak ârasında bu. kolayca havanın içine çıkarak bulunan mikroblar için pek güzel gıda olurlar. Havanın tezyiki azalmca o gazlarla beslenen mikroplar keyiflenirler ve gelişerek çofalırlar. Bilhassa bir yerin iklimi rutubatli-olurga havadaki mikron.” lar da âözha çok ve daha kuvvetli olür; Bazita bir gün onlatacağım gibi İstanbulun iklimi rutubetlidir. Havanm tazyiki az olsaydı bavada rutubetle heslenen mikroplar yerden çıkacak gazlarla da, ha ziyade beslenir ve İştanbulda mikroplu bastalıklar daha çoğa. hırdı. Yerden çıkarat havayi doldüran gazlar yalnız miktopları beslemekle kalmazlar, insanlarm nefes borularma da girerek kanrmmızı az çok zehirlerler. Demek tağyik derecesi daha &z öolsaydı bu ki İstanbulda havanm vasati rada nefes borulart hastalık. ları ve onların neticesinda kanım zehirlenmesi daha r.iyade ola, O gaktı. Yine hava tazyikinin azalması neticesinde yerden çıkan * gazların tesirile, kara humma gibi bulaşık hastalıkların çoğal. dığına dikkat edilmiştir. Şu halde İstanbulda havanm tazyik de, Tecesinin biraz yüksek olması da kara humma bakımmdan bi. :tm için bir lyuiktlr Burada tuylk derecesi arz derecesile mü. * tenasip olsaydı karahumma salgın ları daha çok olacaktı. Bir de, havadalki tazyik derceces'nin değiemeleri var. O, nun treblsrini da baoha bir güne Hentereniı zartridir. — Benim bulunmuş bir çocuk olduğumu biliyorsun ya! de:mştiv — Bana ne?. ne olutsan ol.. Ben senin annen babanla değil se- rinle sevişiyorum, Sana aidim. E- ğer ben bulunmuş — bir çocuk ol saydım benimle evlenmez mıydın. — Elbette evlenirdim.. Fal acaba annen beni istiyecek mi? — Ânnem her şeyi biliyor ve biz evlenirsek çok mesut olacaktır. .. Bir gün Kolomba bir zeytin. ağacının gölgesine oturmuştu. An' nesi uzaktan onu çağırdı; 4 — Kolemba! Gel... Bir mösyö — ve bir ma- dam geldi seni görmek ıstı)orlq.t, — Kimnş bunlar? — Bilmiyorum.., kendileri söyliyecekler.. Biras sonra Kolomba kendıaiııi göyet pahalı şeylerle giyinmiş iki yabanemın karşısında buldu. Ya- bancı kadın genç kıza yaklaşarak: — Sen bizim kızımiızsın, dedi. Kolomba, solgun bir çehre — ile ayakta duran fakir dul kadmâ döndü. — Yanlışmız var.. Işte benim annom? O zaman ihtiyar kadın: a — Hayır Kolomba ben senin annen değilim, diye kekeledi, ben seni bir sabah Parto - Pello çayı- nın kenarında buldum. | Genç kız yabancılara — baktı.. — Zengindiler- Ve eğer onlarla gides — cek olsa büyük şehirler, tasavvur — etmeğe muhayyilesinin yetişme. — diği harikalar görecek... Küçücük — Korsika köyünden başka birşey — Onlar şana. | bilmiyen, zeytin ağaçlarınım serin — gölgesinde iki büklüm olup zeytin toplamaktan başka zevk tatmıyan — genç kız için bu yeni hayat bir ma- sal gibi olabilirdi. _ Zengin ve şık kadın ona — âdeta yalvaran gözlerle bakıyordu. An- neliği kapıya arkasını — dâyamış gözlerile ona tesir yapmamak için bakışlarını tahtalara mıhlamıştı. Kolomba her iki kadına baktı. Ane — neliğinin soluk yırtık elbiselerine ve önlüğünün üstünde düğümler" miş nasırlı çatlak ellerine ve sonra sert bir sesle: — Benim asıl annem sizsiniz? Benden utanıp da beni bir köpek yavrusu gibi dere kenarına bırak. — mış olanlar benim için yalnız ya- — j bancı değil, düşmanlarımdır. Ben onlarla gitmiyeceğim. Onlar geldik leri yere dönsünler.. dedi ve son- ra kulübenin kapısından — çılgın bir rüzgâr gibi fırlıyarak zeytin ı:' Zaçlarına doğru koştu. Kolomba o akşam — kulübesine Fiorella ile birlikte döndüğüza- — man iki yabancı çoktan gitmişti. |Kolomba anneliğinin önünde diz. 'çöktü: — Fiorella ile nişanlandık bizi takdis et anneciğim! dedi. — Ve dul kadın çatlak derili koca- man e'lerini iki gencin başına gö- türdü, Hıçkırıkların kestiği bir ses- le: — Beni mesut ettin Kolomba, Allah da seni Fiorella ile birlikte Bmrünün sonuna kadar mesut et- sin çocufuüm,. diye mMırıldandı. Kız mektepleri arasında yarın yapılacak voleybol müsabakaları Kız miektepleri voleybol lik leıı. tinden: 14-2-D410 Çarşamba günü yapılacak voleybol maçları: Baha koömiszeri: M, Savcı. Şişli Terakki lisesi . İst, kız lisast, saat. 15 de hakem No, Moran, Eren- köy lisesi » Kız Muallim mektebi, aa. &t 15,50 da hakem No, Moran; Boğa- giçi Hissal . Çamlıca lisaal, saat lü da hakam No, Moran.