>. müraşode- 1000 kadar seyirci önünde Pe. * Kurtuluş takımları huwusi biz pi i idsre » oynanan maça takımlar asa ri kadrolariyle çrktular: ri - Hriste, Civelek - Bt- Marul, Çiçoviç - Gelo (Ta- | Cuiefi, Bambino, Çaçis, To- İ SA, 5 Mm DE EE » İstavro, Hakla - Manol, İsmail (Muzaffer) - Nino, ç Tanaş, Jirayr. Manol, p n tam saat 15 te başlandı. *tluşun bir hücumuyla başir Oyun birkaç (dakika sonra uşun bafif baskısı altıma gir â* mci dakiknda Manolun orta: B topu Nine çok sıkı bir güt- i in biraz yanmdan dışarı 0 Bunu takip eden diğer Kur hücumlariyle bunalan Beyoğ- Mriular biraz sonra açıldılar ve 4 © da mukabil hücumları geçti- Yakat devre hiçbir taraf sayı n 0-0 beraberiikle bitti. İNCİ DEVRE: Mel devreye çok güzel başir Mİ Kurtuluştular Drako'nun dü - oyunu İle Beyoğluspor ka. Büt yağmuruna tuttular, Bu 'Tanaşm çok güzel bir gütü- Setino ancak kornere almak” ırabildi, Çekilen korner es- kale önünün karışıklığın - İstifade eder Manol topu ya- l ir sütle Beyoğluspor ağlarına © Gol, gol Beyoğlusporluları can * “akir bir kadın ilbaşı piyangosunu ndan yardım bekliyor diken gün perişan kıyaletii fa- * kadın matbaamıza geldi ve İdeta ağlayarak şunları söy. çok fakir bir kadınım. İs N Naciyedir. Küçük Mustafa mektep sokağında Yıkık WI dıvarına çuval gerdim ora arımla oturuyorum. Has m yeni çıktım. Ameliyat ge. için kimse de iş vermi" İNnderı rica ederim,» Lütfen yazınız. Yılbaşında milit Onun ikramiyesini kazanan Mina da ufak bir yardımda #sun.. Büyük bir sevap işle "ür, Öyetler, temenniler Yolcunun bavulu sondan atalır mı? e göyle bir vi çarşamba o günü trenile bir işimi takip et en Ankaraya hareket et Ürasg, geldiğim zaman bin ağam tren manevra Yap başladı. Bütün » yolcular Sakmıştı. Manevrada otur” | Vagonu kesörek Sivasa br & ve içinde bulunan bir ba” , * bir yorganımı © dışarıya suretile bavulumun çalın” sebeb oldular. Yorganım müddet dışarda sürüm Tesmi vesikalarım varğı. ” İltasyon Amir ve memurla- üracaat ettimse de (o müra” akim kaldı, Bavulumun bu İçin şu marzuatımı gaze. bir köşesine yazılmasını » Ye yalvarırım. , * Demiryolları idaresinin dikkatini celbetmekle ikti “© Tophane Medrese soke No, da oturen Sungurlu Sama... ğ landırır gibi oldu. Biraz sonra Çe- çinin uzun bir kafa pasını Etyen vole bir gütle Kurtuluş ağlarma taktı. Bundan sonra her akım da galibiyet & uni atm uğraştılarsıa da bir netice alamadı. lar veoyun daf-i beraberlikle bitti, X —— Beyoğluspor B: 3 Kurtuluş B: 0 | Bu maçtan Be | yoğluspor « Kurtuluş B takımları müsabakasmı Beyoğ'usporlular 3-0 kazanarak kupayı üldrlar. Önümüzdeki hafta ya- yi pılacak Frenç - Varoş maçlarının tebliği Beğen Terbiyesi İstanbul Bölge» si Başkanlığından: 1 — 1997 - 1998 merkezi Avru pa kupası şampiyonu Macarista. nın Frenç » Varoş takımı bütün kıymetli elemanları debil olduğu hâlde 18 kişllik bir kafile halinde şehrimize gelecek ve üç maç y& pacaklardır. 2 — Oyunlar 30 ve 31-12-1930 Cumartesi ve Pazar günleri ile yık başma tesadüf eden 1-1-1940 pe zartesi günü İstanbul muhtelitleri ile yapılacak ve oyunlara tam 63 at 14,30 da Taksim stadyomunda başlanacaktır. 3 — İsimleri aşağıda yanlı id. ancılarm çarşamba günü akşarı saat 18 de Taksimde Abide karşr sında Ay Yıldız apartımannn çüncü katındaki yeni Bölge mer kezimde hazır bulunmaları ehem. miyetle rica olunüur. 4 — Misafirlerimizin geliş tarih ve saatile tesbit olunacak pro gram ikinci bir tebliğle bildirle cektir. evvel yapılan düğüm zaman, Onun | inci — Beşiktaş klübünden: Meh- met Ali, Hakkı, Şeref, Feyzi, Be yoğluspordan: Hristo, Filip. Fe nerbahçe'den: Fikret, Cihad, Esat, Melih, Basri, Galatasaraydan: Os. man, Adnan, Faruk, Enver, Celâl, Musa, Salim, Salâhaddin, Buduri. İstanbulspordan: Fahri, Cahid. Ve fadan: Haklı, Lâtfi. Yeni Şişlik den: Nubar, Dirsn, Vlastardi. HABER — Akşam Postam , Hindistanda dünyasın €n eski tasanları arsında —87 — Yazan: L. Buseh 35 yılını valişiler arasında geçirmiş bir Alman seyyah ister erkeğimiz olsun ister olmasın güzel bir kadını erkekten kıskanırız! Pelinu, Cuhi ile konuştukları" mızı dinlemişti. Kendisine son de* fa onu kurtarmanın ümit ve ça” resini bulmuş bir ( sevinçle dön tek gözünün bir minnet ve veri gibi parladığını gördüm. Yarım dudarları © kıpırdıyordu. Belki dua ediyordu. Onun mezarı" nm ağaç kapısını şeikatle Ve u. sulca kapadım. Oradan ayrıldık. Şimdi akşam olmuştu. OOrme" iğine uzun, asırlık ağaç lari uzun ve koyu gölgelerini or” man yollarına dökmeye (başla mışlardı. İçimde yeni müuştu: Biçare Pelinmun (O (Nuh veya Tufan evlâtları) isimli kabilesini tanımak, orada bütün dünyaca henüz weçhül olan cüzzam İlâcr nı anlamak... . Onun için yolda Cuhinin obası” na dönerken ona bu şiddetli arzu” mu kati bir lisanla söyledim. Cu. hi benim hemen ertesi sabah ora” ya gitmek istevişime hayret etti, — Bu adamlar son derece huy” suz, aksi ve kani? adamlardır! de- di, Ellerine düşen misafirlere müt hiş İşkenceler yaparlar! Bumlarm arasına nasıl gideceksin? dedi. Cuhiye hiçbir şeyden korkma” dığımı, benim en korkunç insan lar arasında yaşamış bir o seyyah olduğumu, yeryüzünde korkacak hiçbir şeye tesadüf etmemiş Ol- duğumu anlattım. Yalnız kendi. sinden bana yol göstermesi için yardımda bulunmasını istedim. Cuhi: — Fakat biz bu kabile ile düş manız! dedi. Yanına adamlarımı versem tereddütsüz öldürürler! — Hayır, senin adamların ba na yol göstersinler, kâfi! (Onlar bize ormanı gösterdikten (o sonra geriye dönerler! Cuhf: — Pekala! dedi. Şaki bir merak tutuş. Fakat sonra birdenbire başını silkerek dürup döndü. Bana şim- gekli gözlerle baktı. «— Yalnız, dedi, senin oraya ni. çin ölüm tehlikesi olduğu (obalde gitmek istedi biliyorum! Fa kat şunu hiç unutma; (o Pellnuyu hastalığından kurtarıp da iyi et” meğe muvaffak olduğun ozaman ona âşık olmaya kalkmıyacaksın! Gene güldüm. -— Cuhi, dedim, siz Hintli Ka: dmların bu garip (O ktukançlığını hiç anlamıyorum! Bir defa ben senin erkeşin değilim! Ortada he. nüz bir şey de yok. yaralı bir ceset halinde bir kızcağızdan baska... Nasıl oluyor da, gene beni, hiç x lâkan olmıyan bir mesel ile kıskanır gibi davranıyo Cuhi hiddetli hiddetli Gözleri; şimdi lu ra bir Pars gözleri gibi ateş pü kürmekteydi. — Biz, dedi, ister erkeğimiz ol Sun İster olmasın, güzel bir kadını her vakit her erkekten kıskanırız! — Ya? — Evet! Sonra, şunu da düşün ki Pelinuyu eğer hakikaten kurta” racaksan onun bu (O Kurtuluşuna ben kendi elimle sebeb olmuş bu” lunuyorum demektir! o Kendim bu iyiliği yaptığım için, eğer ba na her ikiniz de ihanet ederseniz, intikamım cibette müthiş olur! O aralık önümüzdeki ağaçlıktan bir gölge antızın çikip oOOrmanm sağ tarafına kaçtı, Derhal elimi tabancıma atmış. im Cuhi de bu gölgeden ürlamüştü. Fakat birdenbire anlamış gibi gül- dü: — Oh! oğlum! dedi. o Gördün ya! Ben intikam almaya mukte-| dir olmazsam o hazırdır! Cuhinin omuzuna elimle dum: Vur. (Devam var) Şemsiye Farzedelimi ki, 2 niz gibi 2048 gençsiniz de 15”, ber kızlarla aşk mace! şunuza gider, Bir akşam üzeri yo'- da giderken gözünüze her bakım” dan enteresan bir miştir Onunla bir idil yapmaya vallak olduğunuz takdirde bahti* yar bir adam olacağımızı düşünü” yorsunuz. Çok güzel, Fakat şimdi şu müşkül sual karşısında bulu" nuyoruz: Kızla nasıl konuşacak. sınız? Bu davayı çözmek için A* dem oğulları birçok usuller keşlet mişlerdir. Biri, avına lur, ona hayranlığını Fikrime göre, de 93 muvaifa. kiyet: çünkü bu metod hem kürelarz gibi eskintiş, ve hem de biraz budalaca bir harekettir. Di” Ker, ona bir yerde tanıştıklarını söyler. Muvaffakiyet ümitleri az. Bir başkası, ona bir gezinti teklif eder ki ekseriya (o red cevabı İle karşılaşır. Başkabiriti de, nerede oturduğunu öğrenmek, evini “mar ke,, etmek, sabah, öğle ve akşam” larr pusu kurmak için onu takip eder. Gölge gibi peşine (takılır, kendisine dikkat etmesini temin eder; o, Mâkadar olur; görüşme frsatnın yaratılması için mendi- Tini yere düşürür. Bugünkü sürat asrımıza hiç uymryan demode bir usi, Baylar, şunu biliniz ki, Oben, bu usullerden hiçbirini (o kullan. mam, Arru ettiğim (o meticeyi Ve* ren son derece müessir ve fevkalâ- de bir metod icat etmiş bulunuyo. rum: Her vakit şemsiye usulünü tatbik ederim. Bumun-bir kusuru vardır. O da yalnız yağmurlu 28“ manlardâ kabilitatbik olmasıdır. Fakat, diğer taraftan, zikre 1 yık bir tabillikle fki tarafm görü. mesini kolaylaştırmak gibi çok mühim bir vaziyefi kendisinde saklamış bulunmasıdır. Havarın yağmura tiyetlendiğini görür gör ari arasında bir genç kız mu. f | yer ş ederek, Yemeklerde madenler olmazsa Yediğimiz türlü türlü gıdaların hassalarını yazarken her birinin terkibinde (bulunan ve görünüşte pek ehemmiyetsiz nisbette maden- leri de gösterdiğim okuyucularım- dan bazılarma belki garip görü nür.. Vaksa kalöri hesapları çok kimselerin zihninde o kadar yer- leşmiştir ki, insan kendisinin ya- şamasma, hareketine (yetişecek kalöri verecek kadar yemek yiyin Ge işin tamam olduğunu zenne denler hâlâ vardır. Kalöri verecek gıdaların başında vitaminlerin lüzumuna inananlar epeyce olmakla beraber madenlerin ehemmiyeti meynada çıkalıdan. beri henüz uzun zaman geçmediğinden onlerm lüzümuna kanaat getirmiş olanlar da şimdilik az bulunuyor. Bunun bir sebebi de yemeklerieki madenlerin pek kü- gük nisbette, yüz gramda miligram hesabiyle bulunmaları - dır, Halbuki bunlarm insan hayatına lüzumu mikdarlardım Şokluğuna göre değil, her madenin vücut içinde çıkardığı #lskirik iyonlarma göredir. Bu iyonları madenlerin pek kü- çük mikdarları bile çıkarırlar. Yediğiniz yemeklerde madenler olmazsa yahut vücut onları normal mikdardan fazla çıkarıp ka yerleri dolduruk mazsa İnsan türlü türlü arizala a, hastalıklara tatulur. Meselâ, çocukların büyüye ilmesi için vücudunda çelik madeninden bulunması mutlaka lâzmdır. Çocuk doğduktan sonra cmecek ânne sütünde çelik nisbeti pek az ve onum ibtiyacına yetişemiyecek kadar olduğundan, daha annesin karnında iken onun kanımndın — bir ihtiyat hazinesi gibi — çelik çeker ve dünyaya o ihtiyıtla gelir. Vaktinden öne doğan çocuklardan bir çoğ nun yaşamaması, Jüzumu kadar çelik toplıyacak kadar vaki leri olamamasındandır. Fakat vaktinde doğarak ibtiyat ç lik hazinesile dünyaya gelen ço- cuğun da o İhtiyatı bir mü det sonra nihayet tükenir. Yalnız sütle beslenmesi pek uzun sürünce çocuk kansız kalır. Bü- yüyemez, hastalanır. Bundan dolayı çocuğun dişleri çıkınca, Yazan: Dr, G, A. yalnız sütte bulamadığı çeliği temin için ona yulaf unundan yemek yahut taze sebzeler yedirmek lüzumlu olur. Çeliğin yanında bakır madeni, manganez madeni bulun - mazsa çocuk gene kansızlığa tutulur, büyüyemez... Kireç de gocuğun büyümesi için pek lüzümlu bir madendir. Çocuk annesinin karnında bulunduğu son âylardâ ber gün annesi- nin karımdan 50 santiğram kireç çeker, Üç yaşından on üç yaşma kadar da her gün kireç ihtiyacı 65 santigramdan yüz grama kadar çıkar. Kirecin çıkardığı iyonlar yalnız ke- miklerin büyümesi, (o sağlamlaşması için değil, sinirlerinin Mmuvazenesi, hem de kanının selâmeti için lUzumludur. Kan- da kireç nisbeti lüzumu kadar olmazsa kırmızı kürecikler dağılır, kanın kimya muvazenesi bozulur, el ği artar. Müz- min romatizma ağrılarının sebebi de gene kireç eksikliği olduğu meydana çıkmaktadır. Yemeklerde klor madeni eksik olursa, yani yemekler yetişecek kadar tuzsuz olursa insanın iştahı azalır, zayıflar ve daha mühimmi kandaki asot nisbeti artar. Pahariyon ve Saclyam mzdenlerinin vücudumuzdaki sulu ve sususz kısımların temelleri olduğunu bilirsiniz. Mağnez - yum madeni hayatm ışığı gibidir. O bulunmayınca insan şâbuk ihtiyarlar. Kükürt vücudun bütün nesiçlerine Jüzumludur. Yemek - lerde Tüzumu kadar kükürt bulunmayınca karaciğer bozu- Tur, dalak hastalanır, böbreklerin üzerindeki guddelerin işi bozulur, insana halsizlik, dermansızlık gelir. Vücudun beslenme işlerini tanzim eden tiroit guddesinin «ası İyot madenidir. Yemeklerde bu madenden bulunmayın: ca bötün vücudun işi bozulur. Çinko madeni insan neslinin devamı için lüzumludur. Erkeğin yemeklerinde o madenden bulunmazsa kısır kalır. Bunlar şimdiye kadar iyice bilinenler. Daha başka medenle- rin de hayatımıza lüzumu gün geçtikçe meydana çikmak- tadır, Onun için yemeklerdeki maden nisbetlerini okudukça gülmeyiniz ve insan hâyatiin kalöri verecek uzvi maddeler ve vitaminlerle birlikte madenlere de bağlı olduğuna inanımz, Usulü... Nakleden: L. L. yemi alır ava çıkarım. Gök, naklarile dualarının ie a verir, şemsiyesiz güzün geç mesine intizar ederim. — Matmazel, size şemsiyemin ay etmeme müsa, ade buyurur musunuz? Hemen her delasında O razı © lur. E ik ondan ötesi kendi- liğinden gı lava one fena? | Eviniz ner Sinemaya gider misiniz? Ve, sizi bir daha ne 73. , Sonra, şemsi" randevu” muzun gün ve saatini (beklerim. Onların randevularına dalma #â, dık kalıp geldiklerini ilâve etmek, istemem. Kadınlar çok defa, can sıkıcı mevcudiyetinden kurtulmak için memnuniyetle randevuyu ka” bul ederler; fakat ekseriya neza“ ketleri icap ettirdiği için gelirler, Şimdi müsaadenizle size son ma, Gramı anlatayım. ! * Yağmur yağıyordu. Ben de her zaman yaptığım gibi açık şemsiye ile kurbanımın geçmesini bekli“ yordum. Karşıdan geçen fevkalâ“ de bir güzellik karşısında gözle. rim kamaştı. Yanına koşarak klâ- sik sözümü tekrarladım. . — O! Çok mersi, bayım! Böyle bir kıyamette bu teklifinizi red- dedebilir miyim? Ikimiz yan yana ( yürüyorduk. Konuşmaya başladık. Sevimli ve âçıkköz bir kıza benziyordu. Bir“ çok sokaklardan geçip te bir kö. şe başına yaklaşınca: — Lütlunuza tekrar teşekkür ederim; şimdi ayrılalım. Evim şu“ racıkta, Uzattığı elini sıktıktan sonra son klâsik cümlemi söledim: — Sizi tekrar görebilecek mi” yem? , — Tabii — Ne zaman? — Bir daha yağmur yağmen, Benim için, tam (O manasile bir soğuk su banyosu olan bu sözüm deh sonra koşa koşa evine (gitti. Benim yerimde bâşkası (olsaydı mubakkak ki o anda bütün ümit, lerini keserdi. Halbuki ben başlar dığım işe, bir netice elde ediner ye kadar bırakmıyacağa ar“ metmiştim, Ertesi gün de yağmur yağacına emindim; sabah »kenden, evin. den çıkmasını bekliyeçek, ona ge ne şemsiyemi sunacaktım Fakat ertesi sabah uykudan uyanıp ta penoeremi açınca; baktım ki hava” çok güze... Parlakbir güneş. Gökte, teselli edici bir tek bulut bile yok, — Ne berbat hava! diye murti- dandım. Her sabah, erken erken pence- reyi açıyordüm; fakat her defa. Sonda Sindel Belali öm” İe karşılaşıyordum. Bereket ver sin ki İstanbulun havası kararsız dır. Böylece, onbeş günlük bir beklemeden sonra (openceremde monoton bir ses, o güne kadar beklemekte olduğum ümitleri ta- hakkuk ettirdi. Yağmur yağıyor du. Acele ile giyindim; şemsiye mi kaparak evinin o yanına koş tum. Köşe başında bekledim. Da. ba çok erkendi. Ne vakit (o çıka” caktı.? Nihayet sekiz buçuğa doğ” ru kapı açldı, O, çıktı. Tereddüt etmeksizin: — Bonjur, dedim. hatırnızda mı? Tekrar İşte bugün vağmur yağıyor, ben şemsiyem var. Şimdilik Alahan