Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
EŞRİN — 1939 AA GA , | e — 24 — Htm&m göstererek iza: * Üa | vı.'fnde kalmak — şartile Ün ç fabrika — direktörü Ü he CURU — paviyondaki Y dğer Yon fabrika dahilinde h h"ğa_lardan uzakça bir T hk ir. Bu adam W hat Okağa çıkmazken bu * ânnesinin — evinde [ dîmktö:ı'l:ıy ku—:laı'ı.lî on ö y Saint - Clondya tır- Ülkt başladı. Ortalık ıssiz ve l.. %: astenhut — kullanı- k“ adiyen küçüklü bü. Nâbrîkalarm dıvarla- h ise Sen nehri akı- TELE Nakleden: Fethi KARDEŞ Tam bu sırada otomobilin bü- yük fenerleri birden yandı. Kapı- yı açan adam gözleri kamaşmış, geri çekildi. Haymın tahmin etti. ği gibi gözleri kamaşmış bir hal- de tam karşısına bakıyordu. Al- saslı bir hamlede onun — üzerine atıldı. Yumruğu bir tokmak gibi çenesine İndi. Zavallı yere yığılı. verdi. Haym bu yumruğun adam: cağızı nihayet — birkaç dişinden malhrum etmekle kalacağını düşü- nerek müsterihti. Vatandaşına bü. yük bir zarar vermemişti. Kapıyt tamamile açtı. Kurba- nını bir kenara çekti. Ellerini ve ayaklarını bağlayıp ağzına bir tı- kaç koydü. Doğrulduğu — zaman Vastenhut otomobili garaja koy- muş, Şarl ise girdikleri kapıyı ka- pamıştı. Haym rahat bir nefes aldı. İşin en güç tarafı başarılmıştı. Kol saatine baktı: Onu otuz yedi ge- çiyor, Bir işaretle — arkadaşlarını yanına topladı. Vastenhut birkaç kelime ile on. lara istikamet gösterdi. Garaj sol- da idi. Ev büyük kapınm sağ ta- rafında bir bahçe — ortasındaydı. Alt kat pencerelerinden ışık sız. maktaydı. Solda — otuz, belki de elli metre ötede biribirinin e$i mü- tegddit binalardan müteşekkil a- sıl fabrika binalarr görünüyordu. Bunlardan yalnız birinde ve en yakınında ışık vardı. Vastenhut fısıldadı: : — Gece bekçileri işte bu bina. da... : Sonra evin bir köşesini göster di: — Mutfak, ârkada birinci kapı. (Levamı var) harekete — geçişten | “Dan gelip — çatmıştı. “SOlay işe nisbetle ne “İ Maceralar — geçir- h?aym bile garip bir SSetmekteydi. Fakat Srkasma baktı. Ses- | Arkadaşının arasın: | Cİam “lün Şarl da düşünce. (3 ateşli silâh alma- a Bu emri unut- %rmı_ ık"ahdalı bir ağızdan —ğ“hhuzmluigö' #Bi o ke takmış gibiy- K, Her seyi düşünmüş. . e| _Wadı. Şimdi. bir j hmhueflîrordu. Haym h%& RBöstererek — sor- a Mi? ğ ı Ü, saıı fam kapıya karşı ai söndürün ben l tam — on beş %da çalın ve ışık- Yakın. %%îğînıyı kapadı ve yboldu .V v bi '_âw; doğru birisi- Yuldu, Biraz sonra a k“m aralandı. DAVET — ÜÖğretmen ve Tan gazetesi muzahhillerinden — bay Kâzımın taşra bayii Hasan Bas- ri müessesesine uğramalatı — rica olunur. v Ankara caddesi No. bayiü Hasan Basri w* 4 Taşra ee Öi a 35 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı Adeta rüyada koşan, yolunu kaybetmiş ınsan gibiydim Bulunduğum yerden bir tepe üstüne çıkar çıkmaz, âdeta — bir deli gibi, ayaklarımın üstüne kaıl karak soluk soluğa etrafıma ba- kındım. Gözlerimle Bahuranganın bu- lunduğu ormanı arıyordum. Hangi yollardan dolaştığımı bil- Tekrar bir buhran: başlamıştı. Kâh sağa, kâh sola sapıyor, kâh ufak bayırlardan aşağı koşa koşa iniyor, kâh önüme çıkan geçilmez ağaçlıklardan geriye dönerek şaş. kın şaşkın dölaşıp dürüyordüm, Ben hayatımda bu kadar garip Adeta bir rüyada koşan, yolu- nu kaybetmiş bir insan — gibiy- dim. Bastığım yeri bilmiyordum. Ellerimin titrediğini gördüm. Başımdaki garip rüzgâr, bey- nimi dondurmaktaydı. Biraz son- rTa tepemde ay çıkmıştı. O Hint ormanlarının sapsarı — kocaman AYiz Tepelerin üstünde sahibini kay- betmiş ve yalnız onu bulmaktan, kuyruğunu sallıyarak ona yüzünü gözünü sürmekten başka — hiçbir şey düşünmiyen bir köpek gibi! Biraz sonra ormanın — yoluna çıktım. O vakit, kendimi tutama- dan, koşmağa başladım. « Gece, ayaklarımın altında - bir takım kurbağalar sıçrıyorlar, ker. tenkeleler önümden dehşetle kaçır şıyorlar, ağaçların — gövdelerine tırmanıp ay ışığında oradan sü- ratle geçen bu garip mahlüka deh- şetle bakıp kuyruklarını. titreti. WM,; L YA BARŞ « Bahuranganın ormanı önüne çı kınca kalbim © kadar hızlı hızlı vurmağa başladı ki boğulacağımı Kdi 1 .A HABER — Akşam Postam Hindistanda dünyanın en eski ınsanları arasında | yor gibiydi. Yazan: L. Busech zannettim. Durdum. Derin derin, kesik kesik soluyordum. Ormanın önünde Buha - Rutinin müthiş ışıklı gözleri, kadın hotozu gibi başının arkasına toplanmış saçla- rile, o kuru, esmer yüzü birdenbi- re gözlerimin önüne — gelmişti. O vakit, bu garip adamdan müthiş bir korku hissettim. | Buha - Ruti madeni ve donuk bir aydınlık fışkıran gözlerini üze rime doğru açarak bana, — semiz bir haykırma ile bir şeyler söylür O vakit, onun: — Bahurangaya fenalık yapr ma! diye — yalvardığını hatırla. dım. | İçime büsbütün korku girmişti. Niçin kendime hâkim olamıyor- dum. Bunu anlayamıyordum. Bir aralık kendi kendime küf- rederek söylendim. Geri dönmek istedim. Fakat o anda sanki ağaçların aralıkları açıldı ve bütün ağaçla- rın arasından Bahuranganın be. yaz çiçekleri sallanmaya başladı. Onun bayıltıcı kokusu sanki or- talığa doldu. Yüzüme bir klorform — maskesi tutulmuş gibi — bayılma hisleri duydum. Beynim büsbütün üşü: dü. Her tarafım titremeye başla- mıştı. O vakit aya baktım. Ay, sanki Büha .. Rutinin büyü- müş, son derece büyük tek gözü gibi parlıyordu. Ormanın sık v ağaçlar rınt âaralryarak ormana daldım. (Devamı var) Doktor Fahreddin Kerim dün gazetemize bir meklup göndermiş, bunda bazı imalara temasla beş * sşene kadar evvel eski mebüslar- dan Recep Züktü hakkında verdi- ği adli takibatı durduran — Tapor etrafında bazı izahatta' bulun. müuşlür. Mektubu aynen dercedi- yoruz: : 30 teşrinievvel tarihli Akşam- da mektep hıfzıssihhası bakrmın- dan okullarda devam meselesini yalnız ilmi gözle tetkik etmiş. tim. Bu meselede ayrı bir tez müdafaa eden Pemayi Safa 1 | 'Teşrinisani tarihli Cumhuriyette Maarif Davasr adlIlı yazısında mü- tehassıs ve doktorların görüşle- rini de terkit etmiş ve yazısınlda “Mütehassıs raporlatının veya rapor mütehassıslarının iddiasın. ca,, diye bir cümle kullanmıştır. Tababet ve ihtisas âleminde rapor mütshassısı diye bir şey mevcut olmadığından derhal bu tabirindem Peyami Safanın ne de. mek istediğini ve herhangi bir | imâsı varsa açık yazmasını ve hayatta ilmi ve — vicdani mesu- liyetlerini müdrik olarak yazdı. ğgem her satırın hesabmi vermeye kâdir bulunduğumu bildiren bir cevabı gazeteye yolladım, Bunu aynen neşretmemekle, beraber o tâbirin “çok rapor yaz- mış şitimat kazanmış, ihtisasş sa- hibi demek olduğunu, fakat böy. le iftihar edilecek bir tabirden döstlarmın neden endişe ettifini anlayamadıklarını,, —ertesi not halinde yazdılar, Fakat bu notları da beni tatmit etmedi, her me kadar rapor mütehassısı tabirini kendi düşüncelerine göre izah 'ettilerse de notlarının 80- nunda bir de endişe ve kuşku izafe ettiler. Ona da derhal cevap yazarak mefhumu şüpheler yaratacak bir tabir karsısında 20 seneye yakın | meslek hayatı olan bir hekim ta- rafından gösterilen hassasiyetin ...- Adlitakibatı durduran rapor Dr. Fahrettin Kerim, yapılan bazı imâlara cevap veriyor medeni ve içtimaf bir vazife ol —duğunu, yüksek tahsil gençliğine hitap şerefini duyan bir hocanın hususi ve resmi hayatında hassas ve tıp ahlâkını esas tutarak yaz- dığım her raporun daima hesabı- | nt vermeye hazır olduğumu söy- lemek suüretiyle gösterilen hassa. siyetin sebebinde ne endişe | ve ne kuşku mevzuu bahsolamıyaca- ğını bildirdim. Bu cevabımı da neşretmediler ;yalnız hakkımda iltifatlarla işi Pazardan Pazara 'sütununa havale ederek dostca bitirmek istediler, Fakat ben meseleyi bu tarzda “iphamla kapatmak niyetinde de- Oğilim. Kendilerine ve bu vesile ile efkârr umumiyeye arzedeyim ki “iradelerini aşan sebepler do- layısiyle devam edemiyecekleri. ni,, söyledikleri mevzuu ve imâ:- yı kavradım, açıkça söylemeleri: ni istedim. Söylemediler. Onların esirgedikleri bu izahı müsaade. leriyle kısaca be nvereyim. Kendilerimnin devam edemiye. ceklerini yazdıkları bu mevzuda dostlarının çok kuvvetli olduğu” Nu bilsinler ve söyleyecekleri bir şey varsa, hiç çekinmeden söyle- sinler. Zira tıp ve vicdan ahlâkın- dan bir dakika dışarı çıkmadığım bu vak'ada (1) ki mevkiim kon- sültasyona davet edilmiş bir mü: tehassısın ilmi ve mesleki kana- atini izhardan ibarettir. Bunu ya- parken de bir saniye ne tesir altında kaldım ve ne de bir zaafa uğradım. Mütecaddit resmi ihtisas Mmakamlarınm süzgecinden geç. miş olan bu istişarenin ne kanun ve ne de meslek ahlâkı cihetin - den hiçbir zayıf tarafı olmadığı- nı her vakit ve her vesile ile söy- lerim. Vak'anın akabinde beni istişa. reye davet eden müdavi hekim | bu gün memleketin en büyük bir sıhhat müessesesi (Sabık Cerrâh: paşa, şimdi Ankara Nümüne has- tanesi başhekimi) basında bulun- maktadır. Meseleyi adliye kanalından tetkik ederek karar veren salâhi. yetli mütehassıs heyetler de (Ta- bibiadli, müşahedehane ve mec- lisi tıbbr - adli) hayatta ve vazi. feleri başındadırlar. “Bir hakikat kalmasın Allahım âlemde nihan,, diyerek bu vak'a hakkında tıp ve vicdan ahlâkm- dan hiçbir suretle ayrılmayarak yapılan istişareyi o zaman salâ- hiyettarlara bildirmiştim. Bugün üzerinden beş yıl geçmiş bulunu. yor .Vicdanen müsterihim. Gön- lüm çok arzu ederdi ki Peyami Safanın yazısiyle ortaya çıkan bu meseleyi bütün teferrüatiyl: izah edeyim, zira vak'a bütün tafsilâtiyle dosyamda — mahfuz" dur. Ne tasni edilmiş ve ne de tesir altında hazırlanmış bir ra- por: mevzuubahis değildir. Bir kaç yıldır devam eden bir fisko. sun red ve cerhi fırsatını haya- tımda bana vermiş olan Peyami- ye teşekkür ederim. Gene bu mü. nasebetle bir noktayı daha izah edeyim. O sıralarda, ve bilâhare dola, şan şayialarda muhterem diğer bir mütehassısımızım istişareye davet edildiği halde Teddettiği söylenmişti. Herhangi bir hasta- ya davet edilip reddetmek he- kimliğin şrarına uygun olmadı. ğından böyle bir hâdise vukubul- mamıştır. O mütehassısın da hak sız yere günahma girilmemesini dilerim . Açık olmak hayatımım her kö- şesinin hesabımı vermek şrarım" dır. Bu işde bundan dolayı has. sasiyet gösterdim. Bu da en tabii hakkımdı. Mensup olduğum ta- babet mesleği de bunu emreder. Bu cihetten dolayı meselenin yal- nız bir gazetenin sütununa has- redilmesini — doğru bulmadım. Muhterem gazetenizde de neşri- ni rica ediyorum Prof. Dr. Fahreddin Kerim GÖKAY VA — ._i_â. Mahallede herkes onun küçük, temiz dükkânına gelir ve kendi - sine hürmet ederdi. Hakikaten Nerimanın, kendisini görenlere hürmet telkin edecek bir hali vardı. Daima koyu renk ve çok temiz elbiseler giyen sarışın Saç. larınt gayet sade tarayan bu se- vimli ve güzel genç kızın dükki- nı bir kırtasiye dükkânı idi. O bu dükkânda gazete de sa. tardı. Bu kadar güzel bir dük . kâncı kızın etrafında bir takım âşrklar bulunacağını elbette tah- min edersiniz. İşte Nerimanın etrafında da bir sürü âşıklar vardı. Fakat bun- larmm hepsi sessiz ve hürmetkâr birinden cesaretsizdi. — Çünkü genç kız çok ağır başlı idi. Sonra da babası daima dükkânda bulu- nuyordu. Bu zavallr ihtiyar meflüçtu. Başmdaki beyaz takkesi, üzerin - deki bol ceketiyle daima kasanın başımnda otururdu. Ve titrek elle- riyle para alır, verirdi. O şimdi, ancak kızının sayesinde yaşıyor. du. Eskiden küçük bir memur. du. Şimdi hastalığındanberi ga- yet cüz'i bir para ile tekaüt ol- muğtu. Eğer bu çalışkan kızcağı- zı olmasaydı ve bu kız annesin- den kalan mirasla bu küçük dük. kânı açıp işletmeseydi kimbilir bugün o ne müthiş bir vaziyette olurdu. Neriman babasını çok se- verdi. Neriman hastalığını his - şetmemesi için onu küçük ve e- hemmiyetsiz işlerle meşgul eder. di. : “Sen olmasan ben bu işin için- den çıkamam kil.,, derdi, * * « durmuştu. Ve eğer bu kadar müşkülpesent olmasaydı şimdiye kadar çoktan evlenmiş olacaktı.. Fakat o herkesi kolay kolay be- ğenmiyordu. Hattâ daha geçen gün bile bir talibi reddetmişti. Bu karşı bakkalın genç oğluydu. Her gün gelir kendisinden gazete a- lırdı. Babasından epey sermayeli bakkal dükkânina tevarüs ede. cek olan bu iyi ahlâklı genç kirli elleri ve ütüsüz pantaloniyle genç kızım hiç te hoşuna gitmemişti , Bu bakkaldan sonra köşedeki şekercinin oğlu da kendisine ilânı âşk etmişti. Bu genci de nezaket. le reddetmişti. Ve şekercinin: â. şık oğlu reddedilmiş olmasına rağmen her sabah gene onun dük kânına geliyor, babasının gazete- sini ondan alryor ve onunla epey bir müddet konuşuyordu. Nerimanın kalbine henüz kim- se sahip değildi. : Bir sabah dükkâna genç bir a- dam geldi. Uzun boylu, güneşten yanık tenli, geniş omuzlu bir de- likanlı idi. Bir sporcu gibi giyin- mişti. İri iri elleri, serbest — ve pervasız bir yürüyüşü vardı. O dükkâna gelir gelmez Ne- riman kalbinin pek şiddetle çarp tığını hissetti. Sanki uzun za. mandır beklediği bir insan ansı. zın uzak bir yerden dönmüş gibi içinde bir sevinç duydu. Fakat delikanlı sarışm dük- kâner kızına verdiği bu heyecanrı hiç anlamadan bir sabah gazete- si aldı. Ve kıza bakmalan te- şekkür ederek oradan uzı'klaştx - Bu geçici bir müşteriydi, bel- ki.. Fakat Neriman bütün gün onu düşündü. Dükkânın kapısı. | nın her açılışında sanki içeri o gi- recekmiş gibi kalbi aoynadı. O gün genç adam bir daha görün . medi.. Ertesi sabah gene ayni .saatte geldi. Gene ayni gazeteyi aldı ... Gene ayni şekilde kızım yüzüne bile bakmadan oradan uzaklaştı. (1) Sabık Zonguldak mebusu Reocep Zühtü vak'ası, .......... Her halde bu, mahallelerine he, uğiz taşınmış bir genç olacaktı.. Beklediğî -adm Nasxleden : HATİCE HATİP âşıklardı. Bu âşıkların hepsi biri- | -— —-— Bunu anlamak lâzımdı. Nihayet anladı ve Ööğrendi. Bu genç bir tayyareciydi. Bekârdı. Bu B0- kaktaki mütevazi evlerin birinde pansiyonerdi. Günün birinde sattığı gazete - rin üstünde onun resmini gören genç kız büyük bir heyecan duy- du. Bu resmi, muvaffakıyetli bir uçuşundan dolayı gazetelere ba. sılmıştı . Şimdiye kadar tayyareciliğe karşı hiç alâka düuymamış olan Neriman o günden itibaren ga- zetelerde hep havacılığa ait olan şeyleri okudu, Bütün dünya tay. Fakat işte bu sıralarda da ken. di dükkânına gelip her gün ga « zetesini alan delikanlı ortadan kaybolmuş, başka bir tarafa git" Onu aylarca hergün görmüş o- lan Nerimanın o bütün düşünce. si, bütün meşguliyeti ve bütün saadeti olmuştu. Onun ortaldları kayboluşu, genç kızı bir çok kere ağlattı. Fakat o bu kederinden kimseye bir şey anlatmadı. Artık bütün meşgalesi, dükkâ- nmda oturup gazetelerde tayya. reciliğe ait havadisler okumak .. Mavi gökte bir motör uğultusu duyarak dükkânm kapısına çık. mak ve gök yüzüne muhabbetli gözlerle bakarak kuş gibi süzü- len zarif makinenin içinde onu tahayyül etmekti. Babası gitgide hastalanmıştı.. Ve nihayet bir gün onu yapayal- nız bırakarak ölmüştü. Babasının son zamanlardaki israrına rağmen evlenmemiş ©- lan genç kız hayatta — babasının matemiyle yapayalnız kalmıştı.. Hakiki kederler, onun bomboş hayatının romanmın aşkını he- men hemen unuütturmuştu. Günün birinde gene gazetele - rin ilk sayfasında çıkan büyücek bir resim hayatının yegâne sev- gisini ve heyecanını hatırlattı. Uzün seneler hayatınım en giz. | H heyecanı olan © genç tayyare. ci büyük bir muvaffakryete ulaş- mış ,beynelmile! bir rekor kır- miışti. — Neriman hemen gazeteden o- nun resmini kesti. Çerçeveleyip dükkânmın bir tarafına astı. Her sabah dükkânı açtığı za- man onunla gülümsiyerek selâm- laşır ve bütün gün ona bakarak çalışırdı. Böylece hayatınm —on iki senesi geçti. i Neriman çok sarışm kadımlar- da olduğu gibi vakitsiz solmuş, | âdeta ihtiyar olmuştu. Günün bi. rinde dükkânın kapısı önünde bir otomobil durdu. Ve temiz gi. yinmiş bir kadın yanmdaki sekiz yaşlarında olan erkek çocuğuyla dükkâna girdi. İ Genç kadm bir iki mecmua sa- ten alırken küçük çocuk dükkâ . tın içinde dönüp dolaşıyor, her -geye bakıyordu , Birdenbire yüksek sesle: — Anne bak.. bak.. babam, di- ye bağırdı. Genç kadrnla beraber Nerimar da küçük çocuğun parmağının işaret ettiği noktaya baktıklar zaman tayyarecinin resmini gör düler . | Kadm tebessüm etti. Ve meş - hur insanların karılarıma mahsı- bir alışkanlıkla hiç hayret göste: meden: , — Evet.. cevabını verdi. Neriman dizlerinin titrediği hissediyordu. Tezgâha hafif dayanmıştı. Kadmna bakarak: — Bay Ahmet Puladın eşisin öyle mi? diye kekeledi. Kadın gülümsedi. Başiyle evet, işareti yaptı. Aldığı mecmualarır “Lütfen sayfayı çeviriniz.,