Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
a Cimşnm aa 1939 AH MUFRE*ZE%SI ; —1 — ? kızılhaçına mensup ka' OD hi Pühacirlere — Bal'denberi ” 'fdl!mrlardı. Tren Nöşatel l © arasında iken Fransu- Tdan birisine vagonun ko: " Şaklaştı. Konuşmaları" he © An şu oldu: ğ 4 Ma l'lmnasa gelince, muha- Ş F TSeyyezle karşılandıkları Tansuaz hiçbir. formalite- w t"“lhnaksmn iki sivil re: VA m38!rcım*1a bir. odaya İnn Kaplsmda hiç bir lev- y dN bu odada bir zabit bir SD | SMaktaydılar, Genç kızı a_YîĞa kalkıp — selâm ver- | K E*l'l oturunuz matmazel, e İÜlyor. Ben bu malüma- y i kCeğiniz bir. adamım. - İkı © Alman casusünün ka- ç . Miz, heyecana — kapıla: Dü ?Erde casus — gördüğümü Bülümsedi. Sivil olanı: lazel, dedi, söylediğiniz * “Cak ve gayritabil — bir S1 sözlerinizden şüphe e- datinizin doğfru esasla: İ Ümesi ihtimali pek kuv” gi öze karıştı: * İnanmak bizim — vazife. ha GE kaybetmiyelim. Me- da verdiğiniz malümat Ç “irildi, Şimdi şüphelendi. GER M “damı belli etmeden ar- ” V Üa -Bösteriniz. Şahadetini- A tesbit ederiz. ihı Sözlerine iki adamın ları Fransuazın hor a * ,-.ı—v jrli r *v mişti. Lohart gibi bir o Man casısu olabileceği. leri Heş | | mman casusu — olabilir- ai Olduğuna göre — buna Ter) ., ' Söyliyecek bir — sözü _ M lâzımgelirdi; ontun da 'N_veyn bu şekilde hiz- VAR (Ço tabitydi. Fakat hiç lü. i “*v Fransız vatanperve- zenç kızın dostlu- sını kazanmağa ça bir türlü affedemiyordu. | ıiıw kapeyr açtı ve genç F S! için kenara çekildi. | Sön bir tereddüt geçirdi. İm VOtsa? — Fakat hayır. ÜO ” sahne elân gözlerinin İ ı'al:'îuam lâzım efendim? AT karşılaşmamağı . Fakat muhakkak kar — İCap ediyorsa, siz bilir. İ hu binasmda muhacirlerin İ garkaları tetkik ediliyor Ük, D, Billara evrakını ia- ikten ihraç edilmişsiniz aşI, trende — muhacirler | ş€Eminim. Rica ederim | »İemenni edı)m; 1 h: ! hanede ikamet et - En 29 .: ! ; —8—938 tarihin - ) | b'_“în terekesine mah * &7 “Yet edilmiştir. Mu - % borçlu olanların ve Pt edenlerin tarihi ilân- N bir ay zarfında mah" — “ACaat ederek alacak U ve bu hususta açı - a.. * kavıt ve tesbit et- Daş TMirascıların da keza | itibaren 3 ay zar * 057 ) Tn Sat etmeleri, "q'% Müddet zarfında mü * Üm a Yönler halıkında ka - Taey £ S31, 534, 561, By '“delen ve buna mü- ;“'*fi ahkâmı — tâtbik olunur, | / I Nakleden: Fetkhi KARDEŞ — İkametgâh? — Şimdilik bilmiyorum. Şimdi- lik Grönel sokağında Spor barı, deyin, adresi sonra kararlaştıraca. ğım. — Pekâlâ. Kati adresinizi ma. hallenizin polis komiserliğine bil- dirirsiniz. Haydi gidebilirsiniz... Sıra kimde? Billar yürüdü. Geri döndü ve memurun karşısına dikilerek hi J: detle söylendi: — “Pekâlâ.. sıra kimde?,, de. yip duruyorsunuz ama yaptığınız doğru mu? Memleket nasıl müda- faa ediliyor. Ya ben bir Alman casusu olsaydım? Bu ne itimat? Gelenlerin casus olması ihtimali akla gelmiyor mu? Ah! görmelisi- niz bak Almanlar herkesten nasıl şüphe — ediyorlar ve ne sıkı bir kontrol yapıyorlar? Bu hararetli vatanperverin etra> finda halk top'anmıştı. Umumi- yetle herkes onun fikrine — iştirak ediyordu. Yalnız, — muamelesini yaptırmış olan Labart, hiçbir şey- | le alâkadar görünmüyordu. Kapr- ya doğru yürüdü. Çıkacağı sırada duraklıyarak canı sıkılmış bir ta-. vırla, divardaki bir ilânı okumağa başladı. Billar devam ediyordu: — Ne sualler sorarlar bilseniz? İnsanm yedi ceddinin isimlerini öğrenmek isterler. Bilemediniz mi itham hazırdır: Yalan söylüyor- sun! Bir sivil, gülümsiyerek, konfe- ransçının koluna dokundu: — Alman usulleri hakkındaki tecrübeniz çok şayanı dikkat, ve meraklı, dedi. - Sizinle rahatça gö. rüşmek isterdim. Gazeteciyim. Be- nimle beraber gelir misiniz? Billar irkildi. Yüzü sarardı. Bir kaç saniye düşündü. Sonra müs- tehnyane göz kırparak: ;;ok' dedi. îöylıye— ıT ıı. vamı M Jımî?ı;ıı'ın? T e..cr Sivil adam gülümsemeyi bırak. tı. Yavaşça: — Muhakkak benimle beraber geleceksiniz, dedi. Anlaşıldı mı? — Pekâlâ, pekâlâ. Nereye gide- ceğiz? Sivil adam cevap — vermeksizin onun koluna girdi. Konuşa konu- şa Labartın bir metre — solundan geçtiler. Labart başını bile çevir- medi ve Billar da onu — tanıyor görünmedi. Dışarı bir adım atmış. lardı ki sivil duraladı: — Bir arkadaşınız vardı, dedi, onu da davet etsek. — Hangi arkadaşım? —— * (Devamı var) P_[g.trqıştır a Furmy Hindistanda dünyanın en eski İnsanları arasında — Yazan: L. Buseh 35 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı İlk insanlar kuyruklu yıldızları ateş yı'an Fakat tabildir ki o zamanki in- sanların bıraktığı bu rivayet bu- gün bizim için hakiki — manasile anlaşılamadığı için farkında olun- mıyor! Sonra © vakitki, yani tu- fandan evvelki insanlar için ge- rek güneş ve gerek iki ay da bi- zim buzün gönlüğümüz gibi şey- ler addedilemez li! Şüphesizdir ki onlar Allahlardı. İşte ayın parçalanması rivayeti bü suretle, yani manası değirmiş bir surett2 kalmış ve bugüne ka- dar gelmiştir! — Nasıl? — Gayet basit! Bunu bizim ih- tiyar Brahmandan tamamile din- lemiştim.. Kam ve Kamer tabiri bu işi tamamile aydınlatıyor! Zi- ra Kamın ham şeklinde de ayni olduğunu söyledim. Halbuki insanların tufandan ev- vel konuştukları müşterek dil bu meseleyi hallediyor. Zira bu müş- terek dilde (m) ile (b) nin ayni ol duğunu herkes bilir. Yani Kam i- le kah aynidirler.. Meselâ demin söylediğim kam kelimesi oda ma- nasma gelmeden evvel (mabet) için kullanılmıştır, sonra — sonra mâbet kelimesi ova olmuştur, Nitekim Hindistandan çıktıkla- rını söylediğim araplarda kam ta> biri kab şekline girmiş, ilk mâbet- leri olan (Kâba)ynın ismi olmuş- tur. Meselâ araplarda (ma) sudur, bizde (ba, ab) sudur! ; İşte ihtiyar Brahman, ayın par- çalanması rivayetini buradan keş ğ URERLAJ “'Nitekim aslen Eîntçe kogr—:an Farslılarda da, zannederim, (hâb) kelimesi uyku demektir. Halbuki sam şeklinde de Fransızlarda som- sanmışlardır | ey uyku demektir! Asya Türklerin de de uyku kelimesinin — (ay-hu) olduğunu işittim ! Binaenaleyh (ham - kab - kam) aynıdırlar! Halbuki insanların ilk manşei olarak rivayet edilen (Â- dem, Habil ve Kabil) hâdisesi işte bu ayın parçalanması hâdisesidir! Adam tabirinin tulandan evvel- ki müşterek di'di — (atan - tan . tang) kelim2si vani (güneş) oldu- gu isbat edilmiş. - (Kalb - il) ve | (Hab .- il) de güneşin diğer iki oğ- lu olan iki aydan başka bir değildirler! şey Rivayeti, herhalde biliyorsunuz? — Evet! —.. Âdem cennetteymiş.. Bir yı lan gelmiş.. Habil kardeşi Kabili öldürmüş!.. İşte bu yılan aya çar- pan ışıklı yıldız parçasıdır! İlk in- sanların kuyruklu yıldızları sama- daki ateş yılanlar — zannetmeleri pek tabhiidir! Bu yılan göründükten sozira se. mada iki kardeş olarak — yaşıyan Habil ile Kabilden biri ötekini öl- dürmüectür! Görüyorsunuz ki tufandan evvel ki insailar gökte bir cinayet oldu- Bunu gürmüşler. İki kardeşten bi- rinin diğerini öldürdüğü rivayeti. ni bugün? kadar bırakmışlardır. Esasen nisanların ilk mebdeine valt rivayetlerde daima bu — üçlük vardır! İnsanların Nuhun üç oğ: lundan dünyaya geldikleri rivayeti de aynıdır: Ham - Sam - Yafes! Görüyorsu. d e5 aK AY e Saa YA Hayretimten âdeta donmuş | haldeydim. , (Pevamı var) Baş, Diş, Nezle, Nevralji, Kırıklık ve bütün a“rılarınızı keser. İsabında #ünde 3 kase alınab'lir LN HE Grip, Romatizma, derha! Bz HEİREEERLE Bir yanlışlık Salm — Canbudak — mühendis mektebini bicirip bu küçük vilâ, yet şehrine tayin edildiği vakit yeni muhitine hiç ısınamadı, İs- tanbulun gürültülü — hayatından sonra burada hayat ona pek sa- kin geliyordu. Hele İstanbulun kolay ve zahmatsiz aşkları yanın da burada aşk macerası ya im * kânsızdı, yahut adma en geniş bir müsamahayla dahi aşk deni . lemiyecek deröcede bayağı İdi, İkinci şık Saimin alışmadığı ve iğrendiği bir âlemdi. Halbuki de- likanlılığı önu cüretkârlığa sev , ketmekteydi. İstanbuldaki aşk muvaffakıyetleri onun kadmla - rim hoşuna gitmesini bilen — bir genç olduğunu göstermişti. Yeni arkadaşlarına bir gün a - çıldı. Güldüler; biri: — Âzizim, dedi, lırsak trene atlar, İstanbula gi . deriz. Burada sizin tenezzül et - miyecoğiniz vaciyetler müstosna, başka çare yok, Saim Canbudak ümidini kesme. di. Boş vakitlleri vardı. Bu za- manlarından etrafa göz kulak ol- mak hususunda istifade etti ve bu kadar bedbin görünen arkadaşma bDir gün sordu: — Çarşıda akşamları genç bir kadın görüyorum., Merak ettim, Tanıyor musunuz? Yirmi beş ya- şından fazla görünmüyor. Orta boylu, kızıla bakar sarı saçlı, gü zel bir kadın... Arkadaşı onün yerihe etti: — Yanında da daima ondan da ha yaşlı, esmer, güzelce denile - bilecek bir kadın da var değil mi? — Evet, tâ kendisi... — Genci Malike isminde hbir Üg& ğkı ka onun halaza... İ a halısr. pek iyi bilmi - yorum, Şimdiye kadar hiç evlen- memiş yaşlı bir kız, — İsterseniz bir teşebbüse girişiniz. Buradaki bütün delikanlılar bunu tecrübe ettiler, ama boşuna. Siz de on * lar gibi boşuna uğraşmış ve Üü - mitlenmiş olmakla — kalacaksınız, O kapıdan ekmek yok! Aldığı cevab alelâde bir malü- mattan ibaret olsaydı Saim belki de israr etmiyecekti. Fakat bir nevi meydan okuma mahiyetinde gördüğü bu malümat onun İizze; tinefsini kamçıladı. Malike ismin deki dul ve onun muhafızı ile mü- hekkak böy ölçüşecekti. Teosadüf ve tali evvelâ ona yar devam Boşanma kolaylaştırılmalı mı? Avukat Mahir Molla diyor ki: «Kadın mahkemede zina üstünde yakalandığını ikrer ve İtiraf etse bile kocası bunt İsbat etmeyince boşanamaz » Tuhaf değilmi ? her davada ikrar birinci plânda geldiği halde boşanma davalarında bunun hiç bir kıymeti yoktur Avukat Mahir Molla Avanc- zun evindeyim. Mahir Molla kü- bik bir koltuğa gömülmüş kitap okuyordu. Beni görünce: — Anladım, dedi. Şu anket için değil mi? Doğrusu ziyaretinize çok memnun oldum. Çünkü mede ni kanun benim ötedenberi zih - nimi tırmalar. Adliye Vekilimiz Fethi Okyarın bu teşebbüsünü sevinçle karşıladım. Yakında An- karaya gideceğim ve kıymetli Adliye Vekilimize bizzat tıgık 3 kür edeceğim. "ıŞİ — Medeni kanunumuzdaki bu tadilâtı demek siz isabetli bulu - yorsunuz? — Tabii, bence medeni kanun baştan aşağı değişmeye mühtaç - tır. Boşanma şeraitinde kilise u: sülünü fazlasile tatbik etmişiz. Hâ kim huzurunda kişinin vereceği i- falde müuteberdir. Fakat boşanma davalarında karı ve koca ikrarda bulunsalar bile hâkim “tarafların ikrarı ile mukayyed — olmıyacağı ve 'yemin teklif edilemiyeceği gi- bi yemin yerini tutacak beyanat- “k'ta bile bulunulamıyacağına dair” | kanunda kat'i ahkâm bile vazo - lunmuştur,. Yani boşanmaya karar veren karı koca mahkemeye giderler ve her şeyi ikrar ederler. Fakat aâkim kanunlla kabul olunan se- bepler isbat edilmedikçe boşan - ma “ırarı veremez. Bu hakikaten çok tuhaftır. Her hangi bir davala olursa olsun ikrar birinci plinda gelir. Halbu: ki boşanma davalarında ikrarın h hiçbir krymeti yoktur. Kadın: — Kocam beni zina üstünde ... ı.ııllı &ll Avanoz yakaladı bu doğrudür, desin, fa - kat Lunü - karısı itiraf ettiği hal: de - eğer koca ispat edemezse mahkeme boşanma kararı ver - mez. Yeni Medeni Kanun fikrimce daha çok sağlam temelli aile yu - valaırının kürulmasını temin ede“ cektir. Çünkü “hır, gür” lü bir ailenin dağılması daha iyidir ve ayrılan karı kocaların yeni bir yuva kurmzları çok muhtemel * dir. İşte Medeni Kanundaki tadi- lâtı ben bu bakımdan çok yerin" de buldum. Kadri KAYABAL biz pek buna- | dim etti. Evlerinde kaldığı ak « rabası Malikeyi tanıryorlardı, On- lar vasıtasiyle genç dul kadınla ve onun halazadesile tanıştı. Ev. lerine devam etmek ' yolunu bul- du. Diplomatça hareket ediyor, Malikeye olduğu kadar halaza . desine de alâka gösteriyor, böy- lece halazadenin kıska, ;lığmı tah rik etmiyordu. Halazadeler musikiden hoşla « niyorlar ve meşgul oluyorlardı. Saim de müsikiden hoşlanırdı. Bu müşterek zevk de onlar arasım - daki samimiyetin artmasma âmil oldu. Saim ümit verici bir yolda i. lerlemekteydi ve ihtimal muvaf« fak da olacaktı. Fakat halazada Feridenin bir akşam Malikeyle delikanlı pek tatlı tatlı konuşur. larken birdenbire içeri giriver - mesi her şeyi alt üst etti, O gün. den itibaren Feridenin tavri de« Bişti. Saime düşman kesilmiş, ev" lenmeden yaşlanmış kadınların hırçın ve kıskanç tabiati avdet etmişli. Bu hareketinde, çirkin sayılamıyacağı halde hiçbir erke, gin alâkasile karşılaşmamış ol » manm verdiği kıskançlığın âmil olduğu muhakkaktı. : Saim bir akşam Malike ve Fe, ridenin evinde epey geç kalmış- t. Saat ön biri geçiyordu ki, ev sahiblerinden müsaade istedi, Fe- ridenin ortadan kayboluşunu fir- sat bilen Malike delikanlıyı ka « pıya kadar geçirdi. Konuşmak İis tiyorlar, fakat buna cesaret ede- miyorlardı. İkisi de garib bir his. sin tesiriyle susuyorlardı, Kapı önünde genç kadm elini uzattı. Saim uzatılan eli aldı. Öp meğe cesaret etti, Malike kızar- mışti, elini çekti. . Delikanlı kapanan kâpinm ö - nünde kalakalmıştı. Ferideyi bir kaşık suda boğabilirdi. Saadetle- rine o kız mânidi. İki adım attı, Henüz evin önlün. deyken hafif bir tıkırtı duyarak irkildi. Alt kat pencerelerinden birinin pancuru aralanmış, ay ışt- gında bir kadın eli uzanmıştı, Hemen pencereye yaklaştı. Mı, rıldandı: — Sen misin Malike? , Bir fısıltı cevab verdi: — Evet, Saim, uzun zamandanberi ıöıx-. le ifade edemediği hislerinin taş- masına mâni olamadı: , — Seni seviyorum Malike, se“- ni seviyorm! | Dakikalarca söyledi, aşkını an. lattı, içini döktü ve nihayet: — Allahasmarladık sevgilim, dedi, Allahaismarladık. Cevab olarak beyaz el, kendi - sini delikanlının öpücüklerine bi, raktı. Aylar geçti. Saim mesuttu, Ma like istediği gece, evinden çıkıp Aşıkının evine gelebiliyordu. Dön düğü zamanlar halazadesi onu hiddetsiz, hattâ dudağının kena « rında müphem bir —tebessümle karşılıyor, bir şey söylemiyordu. Saadeliyle meşgul olan Saimse bunun sebebini düşünmüyordu bi- e. . Bir akşam, Malikenin — evinin küçük bahçesinde Feride ile yal nız kaldıkları bir sırada sordu: — Aşkıma karşı neden bir « denhire merhametli oldunuz? Es. kiden Malikeyle yalnız. kalmamı bile istemiyordunuz. teride evvelâ tereddüd etti, sonra mırıldandı:: — — Goçen ilkbaharda bir akşam dı; hatırlar mısmiz? Bü gibi mehtab vardı. çıkmıştmız. Fakat ayrılamıyordunuz, Bir pancur a - çıldı, — Pencereden bır el uzandı. — Evet, Birçok şeyler söyle, miş, aşktan bahsetmiştiniz. — O,.. siz miydiniz Feride? — Evet bendim, İtiraflarmızı (Lütfen sayfayı çeviriniz) akşam — Evden geç kapı önünden — h el