HABER. — miri Postam Ey Yazan: RAHMİ YAGIZ Düşman tayyareleri geliyor, telefonla haber verdiler , Alılan bombalardan birisi Harbiye nezaretinin tarafmda, nezaret müştemilitmdan itfsiye a- larmm önüne düştü, patladı. Bir neferi şehid Gi, bir barakayı hasara uğrattı, düştüğü yerde reca bir bostan kuyusu meydana getirdi. Diğer bir bomba da Haydarpaşa çarmı böm- dman etmek maksadiyle savruldu. Fakat bu in rihlem boyunda sahile düştü, iki çocuğu yara. bir telgraf direği devirdi. © Parıl daha düdükleri duyar duymaz, nezaret- ten müfrezeye edilen bir telefonla tayyarelerini m dana çektirmek, düşman filosunu havada kar- ' için emir verdi: © — Nöbetçi! > o Buyrun efendim! — Silâh başı çal! — Baş üstüne yüzbaşm! © Pavyonlarda ellâh başı borusunun sesi duyul- Yemek başmda olan efrad karavanalarını bi- lar, yeyin koştular. Zabitler, pilotlar ds Lı , gözlüklerini kapıp dışarı fırladılar, Fazıl giyinmiş, uçuşa hazır kıyafetiyle dışa- uğramıştı, Koşarak sıraya dizilen müfreze rının yanına geldi. Kısaca emir verdi: — Düşman tayyareleri geliyor. Şimdi tele- la haber verdiler.Bunlara taarruz edeceğiz! muvaffakiyet versin, arkadaşlar, Filo kumandanı benim!.. © Sözünü bitirir bitirmez arkadaşlarını se doğruca hangarlara yürüdü, pilotlar ak tayyarelerin duracağı yere geldiler. ir bölük efradı hangarlardan çıkardıkları tay. leri koşturarak uçuş mahalline çekiyor. lar, yan yana bir sıraya diziyorlardı. 6 tayyare çekildikten sonra, iki de yedek ld, Fazl başta bulunan kuyruğu ve ka- altları kırmızı zemin üzerine beyaz ay yıl armalı TI işaretli tayyareye Ara Mitral. na bakindı, haykırdı: —“Makinistler nerede?.. © Pilotlar başlarım geriye gevirdiler, han. a doğru baktılar. Ortada ne gelen, ne gi- vardı. Faml asabileşti.. Hiddet dolu bir esle tekrarladı: — Makinistler nerede?.. Hizmet kıtasının gediklisi meydanın ö- ucunda kendilerine doğru koşan bir ada- 1 İşaret etti; — İşte geliyor efendim... — Bu bir kişi! — 4 makinltimiz var efendim. İkisi dün gittiler. İkisi nöbetçi Idi, Onlar da yemek vakti diye istasyona indiler, Birisi, Osman Nuri efendi geliyor. —Öteki?.. — O meydanda yok efendim... Fazıl fena halde kızdı. Makinist tayyare- başına gelmeden top sesleri yükseldi, Sm filosu gelmişti artık... Fazıl, hiddet ve heyecanından lke: gelmişti. Beş dakikalık avantaj makinistin kmesi yüzünden kaybedilmiş, uçuş geçik” ei o Makinist Osman Nuri, koşa koşa tıkanacak bir halde tayyarenin yanına geldi. Pilot yerin- de oturan Fazılı selâmladı, yüzbaşı haykırdı: — Neredesin be?.. Nöbetçi iken niçin bu- radan ayrıldın?.. Haydi çabuk hayvan... İşine İşine bak. Uçuştan sonra görüşürüz, Genç makinist pervanenin başına geçme- den evvel motörü muayene etti, Türk filosu kumandanı oturduğu yerde bu muayeneye, her vakit geçirecek iş gibi kızıyor, çabuk bitmesini istiyordu. Muayene bitli, makinist pervanenin önü- ne geçti, pervaneyi çevirmeğe ve arka arkaya söylenmeğe başladı: — Emniyet! — Ateşt... — Emniyet! — Ateşi... — Emniyeti. — Ateşi... Ve bu emniyet, ateşler dak'kalraca uzadı, Fazıl daha ilk pervanenin çevrilişi sırasında tayyarelerine yerleşen arkadaşlarına seslendi: — Her biriniz diğerine makinistlik etsin de şu iş çabuk bitsin! Pilotlardan tiçü yere atladı, onlar da maki- nistin hareketini tekshladılar, Şehirden yükselen top sesleri İnzıştıkca artıyor, düşman tayyareleri şehrin üzerinde fır dönüyorlardı... Tayyarelerin motörleri bir türlü çalışmı. yordu... Yüzbaşı Fazıl gürledi: —Neye çalışmıyor bu?.. — Motör soğuk dar. — Hay Allah cezasını versin.. Ötekine ba- kalım... © “Tayyare değiştirildi, fakat bu da bir çok Aırasında'düşmün tayyreleri işlerini bitirmişler, sırasında düşman fayyareleri işlerini bitirmişler tekrar geldikleri istikamete dönmüşlerdi. Fazıl, onlar Tekirdağının üzerini bulduk” Tarı zaman çalışan motörleriyle harekete geç- miş, arkadaşları da kendisini takib ederek ha- valanmıştı. Bu uçuş bir şeye yaramadı... Üstelik hal- kın bunu teviline sebeb oldu. Fazılın korktuğu, onun İçin tayyareler gittikten sonra, havalan- dığı ileri sürüldü. Ayağını yere basar basmaz ilk emri: — Makinist Osman Nuri hapistir! Ben &- mir verinceye kadar mahpus kalacak'.. Oldu. Sonra, telefonla yapılan sorgu, ve hazırladığı raporlar aklmı başından almıştı. Bu hâdise Fazılı çok müteessir etti. Genç yüz. başı akşam üstü doğru Aksaraya, Mecdinin an- nesine gitti. , Kapıyı sehid arkadaşmın nişanlısı açmış” tı... Fazılı güler yüzle karşılayan genç kız he- vecanla sordu: — Mecdiden mektub var galiba!.. (Devamı var) | Bu hâdise üzerine dün öğleden sonra şatoya gelerek baştan < aşağı aradım ve bu sefer buldum. — Aman yarabbi! Ne kadar ya vaş anlatıyorsunuz. — İlk bakışta basit ve kolay gö rünen neticeyi elde etmekteki ya vaşlılığımın esbabı o muhaffifesini anlatmak istedim. Aradığımız ada | mun ismini öğrenmem için çocuklar rm gevezeliği kâfi geldi. Şatoda bu Jorja ait her şey, elbise, evrak, fo toğraflar hepsi kaybolmuş; yalnır > şey müstesna... Friç ayağa kalkmıştı. Duvarlar daki kitap raflarından birindeki ik a kitapları kaldırdı. Arkada ları mürekkep lekelerile dolu, mektep kitapları duruyordu. — Şunlara bir göz atmak isteme misiniz şef? Kompars, Friçin yanıma © gitti Şöyle bir baktıktan sonra kitapları birer birer bakarak iki grupa ayr 4. Yüzü gülüyordu: — Ah, Friç! Siz bunu daba evve meydana çıkarabilirdiniz! — Kristof Kolömbun yumurtâ £ kâyesi gibi değil mi? — Bu evde ayni. nesilden iki gen- cin büyüdüğü anlaşılıyor. Bunlar dan biri lâtinceye ve filozofiye ça lışmış. Şu mekanik, umumi coğraf- ya üzerinde etfidler, atçılık kitap), larını okuyan herhalde o değil! Bur l far Sen Sir mektebine kabul © imti hanlarmın hazırlık dersleri değil a ma, bu mektebe girmek gayesile ça” lışan bir gence ait olduğu belli... — Evet şef.. Şimdi kitapları açırı. : İlk sayfalarında isimlerini bile bula caksınız,. Birisinin ismi Kri Bu — — Evet. Öteki.. Titremeyin şef öteki ismi de Jorj Gay kitaba bakarsanız daha tafsilât da) görebilirsiniz. Dakın ne yazıyor: Corniche Saint Louis 1910 Biliyorsunuz ki Sen Sir (oaskeri mektebi nâmzetlerine Cornichon ve| bunların sınıllarına da Cornicke de) niliyor. Kompars sevinçle haykırdı: — Bravo Friç! Vazifeni yavaş fa“ kat fevkalâde bir o muvaffakiyetle| tamamladın. B»k şurada ne güzel parmak izleri var. Jorj denilen a“ dam talebeliğinde ellerini çok mü») vekkepliyormuş. — Ne işe yarar bunlar? — Sahi mi söylüyorsun Friç? Ap- tal rolü yapayım derken yoksa sahi» den aptallaştın mı? — Afierlersiniz, şimdi anladım. — Birkaç gün sonra üçünüz de e R buradan almacaksınız. O kadar buna bu şatoda, yahut başka yerlerde bu parınak izlerinin eşleri” ni buunağa çalışın. Sen Korentene döndüğünüz za nim emirberim, Konrad ile Lanr da Kantinde nefer olacaksınız, Kim se Sizin kim olduğunuuun farkına sarmamalı... Ir (15 haziran sah 1715) Kompars, zabitan mahfilinde hi- ve likör geliren garsona emretti: Biz seni çağırmadan gelme... Mülâzim akşam yemeği esnasındı 'algın ve zihnen meşgul görünmüz ü. Gayyard şatosu.lan döneli ik in oluyordu. Ştroberg sordu: Burada ser. tçe konuşabi” »iyiz dersiniz? Tabil., Bu ne merasim bö; — Şahsan yaptığım tahki nasında tesadüfen öğrendi”im bar “talarm böyle hep bir arada vuşulmağa lâyık olduğunu sanıyo rum, m kalkm»” âve etti: — Rica ederim kalınız. Sizin « ilim ve fazlmızdan istifade eki is tariz, Ciddi mi, söylediği, ça Mâsite mi ettiği anlaşılanıyordu, . Papaz Haym ile Şmit ara ında bir koltuğ: <urdu. Haym alay etti: a) davrandın: | prolesör. Kabi iyets gi ve ie vi ze şimdiden şunl2” Ben salı akşamları çarşamba sa ! bahına kadar Sen Korentende nelc Kr aşi gene bilmiyorum. Geçen İ günkü parlak nazariyenize uyarak Liyanı serbest bırakmağa hazırlanı yorum. Diğer taraftan merkez ku mandanlığında yaptığım tahkikat ta Ja fotoğrafları ancak Stifelin çala- ileceği neticesini veriyor. Sert konuşuyordu. Bir hafta ew vel anlaşmak teklifinde bulunmur olmasına rağmen Komnparsa duydu ğu soğukluğun geçmediği anlaşilr yordu. Şmit söze karıştı; — Papaz Gayyardın evinde otta wlan ikiye kesilmiş büyük bir şa rap fıçısı var, bir adam alabilir. A- ma katilin 11 mayıs gecesi bunur dolü olup olmadığı meçhâl., Veiha- sıl yeni bir malümat yok. zamana» Kompars söze başladı: Dikkatle sizi dinliyoruz be | mak üzere, çıktı. Çeviren: Fethi KARDEŞ — Arkadaşlar. Size bir hafta ev vel söylediğim ihtimal daha sarahat le anlatmak isterim. Bence hâdise” “eri ancak bu ihtimalle izah edebili- riz: Ortada iki Gayyard var. Bunlar sıra ile bir hafta Sen Korer*-de, bir haftada Fransada kalıyorlar. Nöbet değirmeler o salı * çarşamb& geceleri .< tay (o * vasıtasile olu .. Bu “ki adam bir casusluk şebe- sinin di..ağı & vaziyetindedirler, 73 şimdi buna eminim. İşte delille rim. Frişin Vandövrdeki tahkikatı ne ticelerini kısaca hülüsa etti, O söyle) dikçe muhatablarınm yüzlerinde: a si şas'ıımlaşıyc inde eessi sw mümkndü. I mı çüzünde asali miza” ge irfirten aştı, Şmit çok katli we saki di. Kommcars devam etti: — imdi Srilelden o bahsedelim. © dem izi tarafa da hizmet eder alçağın b'riydı, Emin olduğum hâ- diseleri sajayım: 3tifel 10 mayısta iki mühim fotoğ” af kopye etti, bir üzüncüsünü de çaldı ve hepsini düşmana sattı. Bu aunla beraber 11 mayısta şehirdeki gizli düşman askerle-mi aşikâr bir hüsnüniyetle araştırmağa çıktı. Bu lin onu Freri sokağma, şim” Ni 'ndisine 1 numaralı Gayyard ayalağlr adamın evine gölü © Oradan ancak ölüsü, kanala atıl Plân gayet iyi hazırlanmıştı. '-İz- mia lanma ile maya imsihar sarekile Şüphelenir- ve e tahkikalâ girişecek olursak he men bir vasiyetname bulacaktık. Bu | vasiyetnamenin k: le hiçbir a- İlâkası olmıyan, yakalandığı *© “ İde tehlikeli ifşaatta bulunamıyacak - kadın tarafından bize verilmesi” si temin ettiler. Kadının hiçbir gen haberi yoktu, "Ağıdı öyle bir yere koymuşlardı ki esasen ondan başkası bulamazdı. Onu feda etmek de zararlı sayılamazdı, esasen mah” volmuş bir kadındı. Haym İtiraz etti: —F Stlelin harekâtmda te zat yok mu? Bazan casus, bazan casus avcısı, nasıl olur? — Biliyorsunuz ki bu mümkün dür. Stifel ahlâken bu işi yapabile- cek birilir. Harekâtmı manliki ve şayanı kabul bir surette izah ede yim mi? Tabii tahmin ediyorum, — Evet, onu da kabul ediyorum; Fakat «Nihan ailesi arasında irsi olarak intikal — eden hiçbir hastalık yoktur. © <- Böyle bir şeyi mevzuubahs (o etmek “istemedim. Fakat hastalıktan başka ayrıl « ma sebebleri de olur öyle değil mi? Mese- lâ bir anlaşamamazlık, kanaatler, zevkler - arasında derin farklar, kıskançlık, hasis- , Jik.. Ve daha bilmem çeşit çeşit ayrılık sebebleri olur. © «- Hayır. Bunları sebeb saymak doğru “değil, bu noktalarda insan O kânaatinden sevgisi için fedakârlık edebilir. -— Fedakârlik yapanın daha doğrusu » fedakârlık yapmak istiyenin hislerinden emin olması şarttır. İnsan bir çok defalar dakârlık yapar ve sonra da yaptığı fe- » dakârlığa pişman olur. İnsan saadete ait © pwse'elerde karşıdakini değil, kendini dü » şünmeli, bir parça da egoist olmalıdır. — Seven inanır, Samimi iken kalbimiz niz temiz hislerin uğrağıdır. Zaman “her seyi değiştirir ve düzeltir. — Her şeyin hallini zamana bırakma" malı, saaderimize ait meselelerde her şe © yi evvelden düşünmeliyiz. — Her şeyi evvelden düşünmek imkân çe bir şey, © — İşteonun içindemin o nişanlılıktan İzdivaca giden yolu anlatarken (o çiftlerin MASAL ÇO CUKLARI HMABER'IN AŞK VE HİS ROMANI: bazan ayrıldıklarını ve yan yollardan baş ka bir ufka doğru koştuklarını 'da söyle- dim. Bugünün evlenmelerini dünün izdi- vaçlarile karşılaştırdığımız vakit bugünkü çiftleri eskilerden daha mesut buluyoruz. Çünkü onlar evlenmeden biribirile tanışı- yor, bir nişanlılık devresi geçiriyorlar ve bu devrede biribirile anlaşamıyacak olur- larsa ayrılıyorlar. Neclâ size evlernmeder; evvel çok uzun düşünmek lâzım olduğunu söylerken hata etmiş değildir. Armeleri- miz “nikâhta keramet,, diyerek gözü ka” palı evlenirlerdi. Bugünkü genç kızlarda “nişanda keramet,, diyerek ayni şeyi tek- rar etmemelidirler, — Neclânm haklı olduğunu şimdi anlı- yorum. — Bunu anlayacağnızdan ben de emin dim. Kanun ve vicdan hnzurunda sizi bir erkeğe bağlayan "evet,, kelimesini tâ- lâffuz etmeden evvel çok düsüneceğini ©“ Nakleden: biliyordum. Bu “evet,,i söylemeden evvel hem aklınıza danışacaksınız, hem de kal: binize,.. Necdetin bütün fikirlerini hülâsa eden bu birkaç cümle Behireyi çok düşündür müştü. Göğsünün darlaştığını, kalbinin sıkıldığını hissediyordu. Hakikati itiraf etmek lâzımgelirse daha epeyce zaman evvel evlenmek meselesinde Behire tereddüt etmeğe başlamıştı. Bu te“ reddüdün haklı olduğunu vicdanma kabul ettirmek için ne Netlânın, ne de Necdetin müdahalesine ihtiyaç yoktu. Behire ha yatta doğru olmak ve verilen sözü tutsak lüzumundan bahsederken içerisinde kor” kuya benzer bir ürperme de hissetmeğe başlamıştı. Bu ürperme verdiği sözü tuf- mamak endişesinden ileri geliyordu. Ve işte gene bu korkuyla genç doktorun kendisine aşktan, maziden bahsetmesini istemiyor, doktor sözü buralara getirirken MUZAFFER ESEN mevzuu değiştiriyordu. Ve gene bu karar- la doktorun son sözlerine sert bir cevap verdi: - Rica ederim Necdet, bana hisleriniz- den bahsetmeyiniz. Hisleriniz çok sami" mi olabilir, Fakat ben bu sâmümi hisieri öğrenmek arzusunda değilim. Çünkü bun ları öğrenmeğe hakkım yok.. Sizden bu mevzu üzerinde ısrar etmemenizi İstiyo- umr. Ne düşünürseniz düşününüz, ne söy lerseniz söyleyiniz. Ben bir genç kızın bir erkeğe ve: sözden dönemiyeceğine ka” niim, — Bu değişmiyen kanaatin önünde hür Mete iğilirim. — Sizden beklediğim de budur. Nişan landım, söz verdim, sözümü tutmak için Kararım katidir. Nectet cüretkârane bir sual sordu: Bunü, sales söz verdiğiniz icin bir ârlık olarak mı yapıyorsunuz? — Bir fedakârlık olarak da yapabilirim. Fakat sadece bunun için değil. Nişanlım bir delikanlıdır. Hakkımda iyi hisler bes liyor, onun şimdiye kadar muaheze edile” cek hiçbir halini görmedim. Aramızdaki rabıta çok ciddi sebebler olmadan bozula”| maz've Allaha çok şükür bu rabıtayı bo” zacr”: hiçbir ciddi sebeb de yok. — O halde iş anlaşıldı. Ben artık hiçbir ümit beslememeliyim. — Böyle olduğu daha iyi Necdet hey. bana itimat ediniz. Bu daha iyi. Doktor meyus bir hakle başımı o iğdi. İnsanda cesareti öldüren sözler vardır ve Behirenin ağzımdan fırlayan © sözler de bütün hayallerini, bütün ümitlerini kıran cümlelerdi. Necdet sapsarı bir halde vetinden kal&” ti, — Kıymetli tefekkür dakikalarınızı da” ha fazla işgal etmek istemem * Behire. Hakkınız var, Size bü Sözleri o söylem€ mem daha doğru olurdu. Fakat ne yapa" yım, ümit ediyordum. Eğer biraz dahâ evvel gelmiş olsaydım kendimi size sevdi” rebileceğ'mi sanmıştım. Hatomı ( yalni# biraz ge; kalmış o'makta o buluyordum. (Devamı var)