Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
, her haâlde yataklarında tirtir titrerler... —t d ee — Kendisine bir rüya gibi gelen iki gün: Nişan ve düğün günleri arkâda kalmıştı. Bu iki gün çal, gılarımn, haval fişeklerin gürültüsü içinde, meş'ale. İerin ışığı altında geçmişti. İhtiyar hizmetçi kadin gelinin duvağını takar. ken, gukgukguk yapan bir tavuk gibi, dudakları - nn arasından ona: — Kimbilir aşağıda, ovadakiler ne diyorlar! dedi. Ateşleri gördükçe, tüfek seslerini işittikçe Zaten, Kap- lanın adamları ona yalvarıp duruyorlar gidelim bir iki köyü yağma edelim diye. Öyle yiyip içtiler ki deli gibi oldular! ; Oradakiler! Babası, bütün ahbapları! Halbuki Molli buraya Kaplana rica edip onu yağmadan vazgeçirtmek için gelmemiş miydi? Kap. lan'a, bu asırda haydutluk eden dereheyleri hak - kmda nasıl bir. fikir beslediğini söyliyecekti... İhtiyar kadım, Mollinin düşündüklerini yarıda bırakarak: — Oldu, demişti. Duvağın tamam. Ne güzel oldun bilsen! Bizim genç efendinin evlenmesi he, pimizi memnun ediyor doğrusu. Hep bugünü bekle- miştik! Fakat kendisine söz geçirmek kabil değil- dir ki onun! Karısını kendisi intihap etmeye karar vermişti. Ona yüzlerce kız teklif ettiler, hepsi o . nuıl;, evlenmek için can atıyorlardı, Ovaya inip esir aldığımız kadınlarm çoğu bir daha geri dönmüyor, hepsi bizim dağlarda kalıyor, ümüitlerini bir türlü kesmiyorlar... Halbuki seni adamlarını gönderdi de arattr... İhtiyar hizmetçi gülüyordu. Sonra: — Evet, dedi, çok memnunuz! Şimdiye kadar bir tek kadın önün hoşuna gitmemişti zira! Kaplan, kızı bulup getirin diye emir vererek adamlarmı göndermişti. Molli kendi arzusu ile gel meseydi Kaplan onu kaçırtacak ve yine eylene . cekti, İhtiyar kadın, tekrar lâkırdısma devam ede « rek: — Önuüun gibi bir gencin bir kadına ihtiyacı var- dır, dedi. Belki şimdi artık mücadele etmek, dağın -. , Şimal taraflarında kaybettiğini tekrar kazanmak GTM C H hevesi gelir kendisine, Mavi Kurt dağın şimal ta . raflarına yerleşti zira. Molli, hayretle: — Mavi Kurt da ne? dedi. Ben hiç işitmedim böyle bir şey, — İşitmemiş olabilirsin, herkes — söylüyor: Mavi Kurt'un bizim Kaplan kadar namı yokmuş. Zaten Mavi Kurt tam manasile harbci bir derebe- yi değil, hattâ, hiç, hiçbir kıymeti yok. Bütün ku- manda karısında, Herkes söylüyor: Yaman bir kadınmış o, öyle kolây kolay tesadüf —edilmiyen kadmlardan biri,.. Hadi oldu artık işte! Tama- men, hazırlandın! : Molli düşünceelrine dalmış, kendisini giydiren kadınm aöylediklerini artık duymuyordu bile. Bir makine gibi yürüyerek odasından çıktı, nişanlısının arkasından gilti, bir kalabalığın önünde durdular, baharlı şarab içti ve Kaplan ailesinin hâmisi olan ilâhların önünde diz çöktü. Kulaklarında kolee müdürünnü o burnundan konuşan, alışık sesi çınlıyordu: “Mi-li Çu, sana bu edebiyat şubesi diploması- nt vermekle bahtiyarım, Zira biliyorum ki, senin pek nadir tesadüf edilir talüimn var: Sen, memleke- tine bugünkü medeniyet, kültür ve ilim ışığmı gö- —- Behire senden böyle sözler beklemez dim hiç,, Bana kalırsa bunlar bir takım doğru olmıyan düşünceler.. Niçin Necde- te doğru gitmek istiyorsun. Seni Necdete götürecek yol bir masal yoludur. Bu yol. dan bazan güneşli bir diyara çıkılır. Fa- kat ekseriya zebanilerin yaşadığı korkunç iklimlere giden yol da bu yoldur. Halbu. S ki Nihada giden yol, rahat yolu, refah “bası, anası ve daha birçokları vardı. türeceksin. Bu devirde bü talji kazanmış kadın pek az!,, Şimdi aradan bir sene geçmişli ve Molli, © sevgili kölecinden 10 bin mil uzakta, vahşi ve sarp bir dağın tepesinde, haydudların, eşkiyalarımn kar- şısında, inkâr ettiği ilâhların önünde diz çökmüş- tü. Kaplan'ın bardağından baharlı şarab an'ane İcabı, 'onunla beraber ayni kâseden yemişti... içmiş, pirinç Evleneli dört gün olmuştu: Güneşli, güzel dört gün, Kale, vadinin üzerinde, sulh ve sükün içinde yükseliyor, başı ışıklar argsında görünürken Va- dide kurşuni sis bulutları dolaşıyordu. - Tahtrevan hamalları gitmişlerdi. Molli nereye gittiklerini sormamiştıi. Öğrenmek istemiyordu. Kendisine endişe verebilecek ne varsa hepsini bir kenara atmıştı, Kocasiyle — beraber bu sükünet günlerinin zevkini mümkün — olduğu kadar fazla tatmak istiyordu. Ötede, vadiyi kaplıyan sislörin arkasında ba- Molli bunla- rı daha düşünmek istemiyordu, Bunüunla beraber, onlariı kurtarmayı da ârzu ediyordu. Evlendiği bu adam bir harikaydı. Bir rüya idi: Hem bir ortacçağ baronu, hem de bir genç adam. Konfüçyus gibi eskiydi, fakat onda bir... Mussa- Jini fikirleri kadar yeni fikirler vardı. Molli, Kapları bir ihtiras duyuüp bir isyan ettik- çe ondaki bu hisleri tahlile çalıştyor ve kendisinde bir diktatöre benzer birçok noktalar — buluyordu. Bu mücadele daha fazla devam edemezdi, Kaplan- ın muhakkak değişmesi lâzımdı. İşte, Molli de onu değiştirmek istiyordu. On. da birtakrm yüksek meziyetler vardı, bunları dev- rin icablarına göre kullanmak, yeni bir şekle koy- mak kabildi, Fakat, Mollinin bunu —yapabilmesi için her şeyden evvel uzaktan müşahedeyi birakıp onu de- rinden tanımak, itimadını kazanmak ve kendlıi.ni konuşturmak lâzımdi, Kaplan, nüfuz sahasını g'enişletmek ve daha fazla vergi toplamak istiyordu, — Gençlerden mürekkeb kuvvetli bir ordu ya- pacağım, onları ben kendim talim ettireceğim, tay- yare ve silâh kullanmasını öğrenecekler, diyordu. O zaman Molli: — Harbden nefret ederim ben! divye haykırdı. Kocası, hayretle gözlerini tostoparlak açarak: — Başka ne yapabilirim ki! dedi. — Meselâ insanları okutur, — terbiye mektebler açarsın, daha iyi olur. Mekleb açmayı o da düşünmüştü, — Eyet, dedi, ben zaten vergileri sırf kendi- miz için toplamıyacağım. Mekteb yapacağım, evet.. Sonra, hiç vakit geç,lrinoden, Amerikan mek- tebleri hakkında karısına belki bin şey sordu. Kaplan'ı görmeye birisi gelmişti, konusmaları yarım kaldı. Tekrar karısmın yanına geldiğfi zaman Kap- lan'da yurddaşlarma yardım etmek istiyen o me- deni Çinliden bir gey kalmamıştı. Hiddetinden kö- pürüyor: edersin, (Devamı var) Nakleden : H ABFR—— Akşam Pmtası — Sizi, Son ekselâns ordu müfe tişi generalin bana bu sabah bildir: difi malümatı tebliğ etmek üzere çağ'ıdım. Bu malümat sizleri birin ci derecede alâkadar eder. Kolonel, o sabah kendisini bece riksizlik ve gevşeklikle itham ede cek kadar ileri varmış olan general di ve hiddetle sözlerine devam etti: — Huşsusi teşkilâtımız, yalnız ge- çen ay zarfında Sen Korenten'den gelen on dört İngiliz ve - Fransız *|zabit veyâ askerinin itilâf devletle- ri cephesine geçtiğini öğrenmiş bu. İunuyor. Malüm olan on düört, ya malâm olmıyanlar? t Birinci mülâzim Haym; bu vazi- yet sizin emrinizdeki teşkilâtın gev. şek ve beceriksiz davrandığını is . bat etmektedir. Sizin yerinizde baş- kası olsa istifasını arz ve cepheye gönderilmesini rica ederdi. Sapsarı kesilen birinti mülâzim gözlerini indirmedi. Kolonel devam 'etti : . — İşi bizzat benim ele almam i. cap ediyor. Birinci mülâzim Haym, şimdiye kadar yapılanları bana hu- lâsa ediniz. — Şehirde itilâf devletlerine men sup askerlerin gizli olduğu, 1914 ilk teşrininde bir İngilizin tesadülen tevkifi üzerine * anlaşılmıştı. Bunu evinde barındıran sivili müebbet hapse mahküm ettirdim. Sonra evin de askeri elbise ve malzeme bulu - nan bir adamı da kurşuna dizdir . dim, İ İlk umumi tedbirler son teşrinde alındı. Bu ayın sekizinde ve yirmi besinde şehirde saklı askerlere, ilk |kânunun birine kadar-teslim- olma: ları, aksi takdirde casus muamelesi görecekleri alişlerle ilân edildi. On- ları saklayanlar da gene ölüm ceza. sına çarpılacaklardı. Bu ilânlar üzerine hepsi Fransız kara ordusuna mensup olmak üze - re 272 kişi teslim oldu. Ben şehir - de daha fazla asker saklı olduğun. dan şüphe ediyordum. Birkaç gün sonra bir ültimatom daha neşret . tim. Halk . üzerinde tesir yapmak maksadile saklı askerlerin mikdarı- nı bilirmiş gibi görünerek daha tes. lim olmamış 267 Fransız ve 100 İn- giliz askeri bulunduğunu ilân ve bunları teslim olmağa davet ettim. Teslim olan çıkmadı. Bunun ü - zerine sonkânunda evlerinde silâh ve asker elbisesi bulunan üç Fran. sızı, martta iki İngilizi kurşuna diz., dirdim. Tethiş artık para etmiyaor - du. Verilen mühletleri geçirenler tes lim olmamağa karar vermiş ve git. tx3 MASAL ÇOCUKLARI HABER'IN A ŞK VE: Hİ SERROMANI: İ0 MUZAFFER ESEN le mülâkatını hatırlıyarak sinirlen-, KA Şd ..ııı." — İçei tikçe daha ihtiyatlı hareket etmeğe başlamış kimselerdi. Bu vaziyette yalnız zabıta tedbir- lerile iktifaya mecbur kaldık, Sehir- de araştırmalar imkân nisbetinde| faaliyetle devam ediyor. Fakat bu iş kolay değildir, çünkü teşkilâtımı zın adamları mahdut ve elli bin nü, fuslu bu şehrin 'bütün sakinleri bize ellerinden geldiği nisbette müşkülât! çıkarmakla mesgul... Yaltız geçer hafta maiyetimdeki arkadaşlar yüz. den fazla evde araştırma yaptılar hiçbir netice alımamadı. Haym süstu, Odada bir müddet bir süküt hüküm sürdü. Kolonelin Hayma karşı hiddeti yatışır gibi ol- muştu. — Bunlar iyi, güzel ama, dedi, â- mirlerimize netice bildirmek zaru - retindeyiz. Sizi bu maksatla topla. dım. Ne düşünüyorsunuz? Aklınıza bir fikir geliyorsa söyleyin. Her fik. ri, ne kadar aşağıdan gelirse gelsin tetkik edeceğim. Meselâ sen söyle bakalım tercüman, ne dersin? Zeki bir adama benziyorsun. Senin mes- leğin neydi? — Ticaret yapardım efendim. Ernest Stifel, hayatında ticaret namma ancak kadın ticareti yap - mişti. Maceralr yaşayış onu birkaç sene Parisin aşağı mahallelerinde bulundurmuş, orada gayet kuvvetli külhanbey fransızcası da öğrenmiş- ti, Bu bilgisi ve becerikliliği, ona harbin ilk günlerinde yakaladığı bir hastalığın tedavisi için bulundu- gu hastaneden askeri zabit kadro . suna geg;nek Lmkanlş:ım vermışn Bu iş önün hoşuna” gidiyor, yeni mesleğini zalim bir-zevk ve gayret> le yaparak şehrin tüccar ve esnal ahalisini dehşete salıyordu, Stifelin filhakika bir fikri vardı: — Bu adamları yakalamak kabil- dir, gırtlak meselesi! — Gırtlak meselesi mi? — Evet Kolönel, İzah edeyim: Gizlenen askerler yemek yemek mecburiyetindedir. Halbuki şehirde kıtlık başlamak üzere. Civar mın - takalardan az mikdarda gelen ha - zıları müstesna birçok gıda madde- leri nadirleşti. İaşe vesikası olmasa halk açlıktan ölçtek. Bu. vaziyette olan bir şehirde dört yüz beş yüz askeri beslemek kolaylıkla gizlene. cek bir iş değil, dikkat edilirse işin sırrı anlaşılabilir. Kolonel Niderstof, evvelâ htç e. hemmiyet vermediği bu — tercüman neferin anlattıklarına gittikçe daha fazla alâka duymağa başlıyordu. dim. Z4 HAZIRÂAN — 1989 | *—ı#ı:_—“<j—” şöa Çeviren: Fethi KARDEŞ. — Bu müşkül işi nasıl ba#q% lar dersin? ' —- Sanırım ki iki suretle.., £ —_ ! diye dairesi şehirde saklı olal Ü7 kerlere sahte evrak temin edq& ; aşe vesikası alıyor. Diğer a rahip ve rahibeler evlerden Y toplayıp dağıtıyorlar. Nazarf kati celbetmeden bu işi 3ap3; olan kimseler de sanırım ki rahibelerdir. - Bravol İyi keşfettin aâkülf Binbaşı Şiroberg sördu: — * 4, — Ne yapmak lâzım bu V te Kolone!? : — Ne yapriak lâzım? Bunü mi düşüneceğim? Tercümani söylediklerinde bir hareket plâ/ esasları mevcut. Birinci MW Haym, bu hususta icap edet W leri vererek derhal işe -başll) Hepiniz gidebilirsiniz artık. — y Haymın maiyetindekiler M rer selâm vererek dışarı ( Haym ve Şmit en sona B& ; Dişarda Şmit: " w - Koölonel pek müphem * — vermeği p's seviyor, dedi. | Haym söylendi: ae — Kendini beğenmış. zin biri de ondan... Hırptw istilaya mecbur edilmiş — olmMö 4, sebebi anlaşılıyor, Fakat 1 rar muvazzaf hizmete ıldülf' 'l. mem, — Şınit, ihtiyatlı davranarâk' 1 memezlikten geldi. 'ti Mayıs 1915 Salı) Ertesi günü, sabahm saat, de, Ednest Stifel, mülâzim | Şanzelize mahallesindaki € ti. Mukaddemeye lüzüm go” zin; »— Tehdili kıyafet etmok rum efendim; dedi. Zabit haytet izhar” etıueM dü: — Niçin? — Kolonelin dün hize $0?0 fi iş dolayısile bir fikrim var G#7 — Nasıl bir tebdili kıyalt yorsun? — Biraz zor bir iş. Evvelâ mayacağım. Sonra da beni ler bir Fransız “işte K97 değî*time'ğe çalışmış biri,, © - Anladım. Hattâ “işte sız askeri, Kıyaletini — değl ama, zavallı tehlikede. yardım edelim.,, demesi de y — Beni anlıyacağınızı V düm, Evet maksadım bit — — Fikir fena değil. Sana ! : etmek isterim. Gel bakalım ,-.rî (Devami bundan bahsa başladı. Benim Ü Av;l' kızdı.. Bu yaştan sonra çırak sanların maskarası olacak Süpürgeyi kaptığım gihi kafasınd î W f İki genç kız kahkahalarla £ ' ladılar. Ve odaya döndüler. V Neclâ geç vakte kadar Behirem! y de kaldı. Fâkat bu vakadan sonrt dcıten bansedilmedi, Nihattan dâ, | yolu, saadet yoludur. Fakat bu sözlerimin tesirsiz kalacağını biliyorum. Çünkü sen kafanm emrini değil, şımarık kalbinin iş- tediğini yapmak likrindesin., Behire tekrar ıtiraz etti. Sesinden arka. daşına adeta kırılmış olduğu anlaşılıyor- du. — Hiç de böyle değil Neclâ, Nihat bu, çün nişanlımdır. — Nihadın istikbali par - lak bir mimar olduğunu biliyorum. Bir . çok meziyetleri olduğunun da farkında - yım, Güzel giyiniyor, her gün tıraş olu , yor, saçlarının taranmasında, pantolonü- — nun ütüsünde hiçbir kusür yok. Elbise . . sine Uygün gidecek krayat beğenmesini de biliyor. Spor yapıyor, vücudu müte - nasip, adaleleri yerinde, Neşeli, konuş - ması insanı sıkmıyor., Sözleri - etrafında kileri çekiyor ve eğlendiriyor. İşte bunun içindir ki Nihadın etralında pervane gibi dönen birçok kızlar var. Doktor Necdete gelince; o, Nihadın aksine, sakin, mutedil ciddi bir adamdır. Üniforması içersinde itinasız zaraleti temsil eder. Zevke, eğ'en- ceye sarfedecek çok vakti yoktur. Çalış . ması, mesleği için, ülküsü için, aşkı için- dir. İşte bu iki adamı karşılaştırmak, hangisinin beni daha çok mesut edeceğini araştırmak bugün benim için bir vazile . dir. — Beyhude yere muhakeme etmiye. karar vyermiye çalışıyorsun.. Sen kararını çoklan vermişsin, fakat verdiğin kararın farkında değilsin, — Bu sözlerle ne demek istiyorsun Nec- lâ? — Ne demek istediğim apatık meydâin. da.. Nihadın nişanlısı ne diye Necdeti dü- şünüyor, Demek ki kendisini mesut ede . ceğine inanmış değildir. Nihatla yanyana istikbale doğru Gaadetle yürüyeceğine inansaydı, bugün kendi kendisine “bu iki erkekten hangisi beni daha çok mesut e- der,, diye sual sormazdı. O halde sen Nec deti daha çok seviyorsun. Yahut daha doğrusu yalnız Necdetle alâkadarsın.. lBel:ıiı'e iyiden iyiye kızmıştı: — $Sözlerin çok mantıksız Neclâ, dedi. Adzta düşünmeden söylüyorsun, — Bu dakikada taşan hislerin sözleri . min kıymelini takdire mani oluyor. Yok: sa söylediklerim çok dağrudur. — Bu gözlerin doğru olsa vaziyeti yeni. den düşünmek lâzım olduğuna dair yeni bir delil otur. kisi birden suttular: Behire ne yapacağını şaşırmış bir vazi- vetta Nezdeztle karar açlığı dakikadanberi kalbinde doğan hisleri düşünüyordu. Bu sırada Nac'â da bütüzl genç kızları gı'.ıv! Liğinin cazikesine takarak pervane gibi dolaştıran Nihadı hatırlıyor. Delikanlı - ran güzcl, mütenasip hayalini dimağında izol çet Bi * bir daha yaşatıyordu. Neclâ bu dakikada Behitenin yerinde olmağı, Nihadın nişan. ltst bulunmağı ne kadar isterdi. Birdenbire iki genç kız oldukları yerde sıçradı: Sokak kapısı taralından küfür - lerle karışık bir gürültü geliyordu. Bu sesler ikisini de daldıkları hulyadan uyan dırdı, Ve oldukça gergin bir hale kadar ilerlemiş olan münakaşa havasını sakin - leştirdi. Behire ve Neclâ koridora atıldılar. Fat- ma Hanım elinde süpürgesile haykırıp duruüyordu. “Neclâ hizmetçisine sordu: — Ne var, ne olüyor allahaşkma.. , — Hiç hanımcığım, O Bulgar sütçünün Şözü sorelasıca çırağı Menmet yok mu? Her gelişinde Vana ta'clır, ileri zeri söz - ler göyler, bu :“sam'da sütü verdikten sonra yine söylermeğe başladı. İşi çok azıttı, güzelliğimden, bana vurgun oldu - — ; T A Ç, * B ! HI . Nihat Nisuvaza girdiği vakıt Beh"' ; nüz gelnzemişti. Genç mimar arkt gitti. Kapıyı görebilecek bir yer& bir masaya oturdu, ve burada ©i başbaşa geçecek mesut anları düş ! koyuldu. y Nihat oturup kahvesini ısmaf” sonra yalnız kaları her erkek TIN ki masalarda oturan kadınları başladı. Gözleri kadınlar aaerınd' maktan yorulunca hükmünü Ve radaki kadınlardan hiçbirisi B” ' güzel, ince, Behireden mümta3 Nihada göre nişanlısı yer yü neydi, ve kendisine mesut bir hâi* lini idame ettiretek güzel ' İÖ A A U DD