*“UAN . Ma, her akşam gü- .. Deşin battığı ve Kayzer sarayının bahçelerinin arkasından ıfka kızıl bir örtü çe erde, çiçek dolü sepeti ine alır ve kendi ederdi. Daima şehrin garbındaki sokak lara ve m lara doğru giderdi. Çünkü şe o semtinde zengin insanlar dolaşırlar ve ondan sev- gilileri için çiçekler satın alırlar âr. Çiçekçi kızı Tu gin ve süslü in Ma; bu zen» ay dolaştığı sokaklarda, elleri üstünde çiçek bir keder ve dalgın- lik içinde ilerlerdi Bu akşam, gene her benziyen bir akşamdı akşama Gök sarı tın rengine bo” 1. Ve sarı gökte gümüş ynet gibi incecik bir bildi pe rildayordu. Gene koluna, çiçeklerni almış, | 3 ınları satmağa çıkmış olan genç Tuan . Ma, gökün yavaş yavaş sarıdan turuncuya kaçan rengine ayın gümüş ışıltılarına hayran olarak yo muş, kalbi, tatir fakat sebebi meş” hul bir heyecanın, belki de bir ön gezişin tesiri altında gökü seyre- diyordu. Sokak tenha idi, Kenarda bir ağacın üstüne bir kuş konmuş tatlı, tatlı Ötüyordu. kız, gözlerini kısmıştı. Yalnız aya bakıyor, başka bir gey görmüyordu. Gökün güzelli sini seyrederken kendini hülyala ra kaptırmış, kendinden geçmişti İşte tam o sırada birden, İki eli üstünde, birine hediye etmek İster gibi yüksek tuttuğu sepete do- kunulduğunu hissederek irkildi. Bakışları gökten yere doğru kay- dığı zaman karşısında bir tahtıre. van gördü. Bu tahtırevan altın kakmalarla, n ağır ipekten perdelerle süslü di. Ellerinde kâğittan kocaman fenerler tutan bir takım insanlar onu. omuzlarında taşıyorlardı ... Bu kâğıttan erlerden mor, yeşil renkte donuk ışıklar süzülü- yordu, Tahtırevanın perdeleri a“ rasından bir baş görünüyordu. Bu genç ve asil bir Çinlinin yüzü idi. Bu Çinli, genç kıza hafif bir gü- Tümseme ile güldü ve başını ha. fifçe eğerek, çiçek sepetinden bir; menekşe demeti aldı. Tahtırevanı taşıyanlar yürümeğe başladılar. . * hemen .. RTALIK daha kararmıştı Kâğıt fenerlerin ışıklar bu karanlık içinde ateş böcekleri gibi pırıldaşarak uzaklaşıyordu Tuan * Ma tahtrrevanın arka- sından dalgın gözlerle baktı.. Ak- şamin şim i mor hareli kurşun! bir renge bürünen gökünde müşken elmaslaşan bi altında tatlı, tâti; gülümse Ve böyle gülümserken ellerini yavaşça aşağıya İndirdi. Sepeti yere düşüt, Çiçekler ayak- larının dibine Gökü Tuân - Ma, ince parmaklariyle geniş alamı okşadı. .İçinde bulun duğu hayallerden sanki kurtul- mâk, uyanmak istiyordu. gü bir kenarında dur -| u.İgonk seşleri işit! onra yere eğildi. lamağa koyuldu. leride, memnu şehrin kapı isınım önünde bekliyen muharip - cele acele genç kızın yanına geldi.. Ve ona yardım Çiçeklerini et mek için yere eğildi. Kimbilir belki de güzel kıza bu! bahane ile yaklaşmak, ona bir iki tatlı söz söylemek istiyordu. Fakat bunu yapamadı.. Çürkü birdenbire eli bir sisme İlişmişti Bu, yeşil #ümrüt tatşir, altın yüzüktü, Bunu gören secde eder gibi, alnını koydu ve Tuan < Mâya: — Ey büyük ve ilâhi kadın! . ün bulduğun & İşerefi İlâhlar senin üstünden eksik etmesin., Tuan » Ma; — Ne yapiyorsunuz, dedi.. Ne bir muharip toprağa ri kadın., İmparatorun yüzüğünü görmüyor musun?, Şimdi Tuan * Ma tahtırevanda, J&i asil delikanlının niçin çiçeği pa- vasız aldığımı anlıyordu. O bir demet menekşeye muka. bil kendi yüzüğünü sepetin içine atmıştı, Aman yarabbi.. Ona gülümsi - yen delikanlı imparator Li . Hu. Jang - Min mişdi?, Tuan — Ma kıymettar yüzüğü yerden aldı. Şahadet parmağına uyuyordu. Genç kız yüzüğün züm tühü ve pırlantalarmı ay ışığı. İna tutarak ışıldattı. Ve onu zevk- Is seyrederken ilâhlara şükret mek için nefes gibi hafif bir sesle bir dua okudu. Sonra sepeti kolu. nun altına aldı. Ve yalnız, hük yaların sarayı: olan fakir evine git» mek için telâşla geri döndü Bu akşam artık çiçek satmak için dolaşmak istemiyordu, Bütün gece yüzüğüne bakmak ve impa* ratoru düşünmek istiyordu, Fakat henüz geriye doğru iki, üç adım atmamıştı ki; birdenbire çok süslü esvaplar giyinmiş bir çok insanlar onun etrafını sardı - iar,, Sonra onların arasmdan çıkan genç ve güzel bir kadın kiymetli bir örtüyü Tuan. Manım omuz. larına attı, Bütün insanlar onun karşısıda hürmet'le yerlere kadar eğilmişlerdi. Altın işlemeli geniş şala bürün dürdükleri genç kızı kucaklayıp muhteşem bir tahtrrevana oturttu.) lar, Tuân - Ma, kuştüyünden o ya.| pılmış ipek yastıklara gömüldü ..| Büyük fenerler tutan İnsanlar tahtırevanı yerinden kaldırıp taşı ağa başladılar. Akşamın artık nsiyah olan ilk karanlığında! yler görülmüyor. Sade rüz. | aprakları, bir e sürü-! İne nağaçları “hışıltıs, havuzdaki clerin giriltısi ve uzaktan yordu. > Ve şim- di onlar bir takım basamaklardan yukarılara, memnu şehre doğru! Birisi > tahtırevan ni i aştı.. Bu imparatordu Genç imparatör Li. Huang - Min jelini uzatarak onun tahtırevandan inmesine yardım etti, perdeleri Genç kız, imparatorun ©oOönün- de yerlere kadar eğilmek istedi | Fakat imparator onun omuzların - dan tötarak e esine mâni oldu i Ve sonra, çenesinden tuttuğu yü. zünü kendine doğru kaldırarak du daklarından öptü. — Sevgilim, biriciğim. Benim em,. Yalvarırım size ne olur yanımda kal. Senin kölen öl.) diyordu: Senin şahadet taktığın şey nedir? parmağına — Senin hediye ettiğin yüzü ğü takıyorum € — Ben de senin menekşelerini saklıyorum ve baset ediyorlar zan nediyorum, Tuan « Ma... ki ilâhlar bana pimin ü yor.. Aşkınla tutuşan o kanım V İnce ve dar göndol, gecenin İçin de «tiriierek şiiiyordu... UYUK, ucsüz, bucaksız denecek kadar büyük © lan Çinde haber gayet çabuk ya. yıldı... Dellâllar, şehrlerin meydanla- tında, halka bu sevinçli haberi bildirdiler. Heft yerde sevinçten bayramlar yapıldı.. İlâhlara kur- banlar kesildi. Şairler kasideler yazdılar, Ve ihtiyar genç, herkes Çinin, her tarafında biribirine ça sözleri söyledi: — Sevininiz, ilâhlara şükredi- niz ,İmparatorumuz Li . Huang - Min, zümrüt yüzüğünü bir genç kıza vermiş. Yakın bir İmparato tiçemiz olacak. “Ilâhlara, Tuan - Ma'yı takdis etsinler diye dua e! diniz. ... UAN - MA, imparatorun i göğsüne sokularak murrl. dahryordu; waplarmın ; altnda, bir harine-gibi| tam kalbinin üstünde sakladığın şey nedir? İmparator da ona mukabele e cudumu yakıyor, imparatorum. — Denizden serin bir rüzgir yükseliyor, Dalgaların hafif, ha. ff öten sesini duymuyor musun ?. — Dalgalar gondolümüzün et- rafında ve kanın parmaklarının u* cunda şarkı söylüyor.. Senin par- maklarında şarkı okuyan kanının sesini duyuyorum, , Seni seviyo. rum, Li - Huang * Ma... İnce ve dar göndol gecenin içinde süzülerek gidiyordu. Onlar kâh susuyorlar, kâh ko- nuşuyorlar, büyük bir saadet için. de. seviniyorlardı, Bir ara impara” *0r: —Tvan « Ma, â Alnında bir elemin ifadesini oküyorum Canını sikan birisi mi var? Söyle onu da, bütün ailesini de öldüre- yim. — Beni kimse Uzmüyor efen. dim. Fakat bügün bir insanm ağ” gördüm... ladığın Senin beni sev diğin için kimsenin ağlamasını İs- temiyorum., — Ağlayan kimmiş söyle. O. sİriz; kendimizi onlara taşıtırız.. — Nerede Ise mabede varıy? ruz, Tuan - Mal. Nihayet bir yerde tahtırev” — Bu mabedde an'anelere #9 riayet edi dedi. Onun için elbiselerini çıkaracaksın. £ YA kuçalarından aşoğıya doğru sarabilir ve saçlarında çiğ€ rini bırakabilirsin. Elindeki Y ğü deçi . Tereddüt etme paratoriçem., Bütün bu yap şeyleri onun için, kendin için, *” le” di zin saad çin yapacaksın: M — Evet, onun için! dedi. Tuan - Ve rakkaseye itaat etti. , Tuan - Ma yüzüğünü elin İikarır çıkarmaz, rakkase yüsöğ yim. Ağlamasın., le idindir ağ —V gec: şiş ve eri şimdi Kipkirttz; öldü. İmparator sert bir sesle: — Van . Tsol, ömrünün sonuna kadar ağlayacaktır, dedi.. Çünkü seni kıskanıyor, — Efendim.. Ne olur? Sen bir şey yap ta o artık ağlamasın!..| Ona çok acıyorum, | — Kalasını kestireyim de bir daha ağlamasın!.. Ben bu dansöz” den nefret ediyorum. | — Ama o seni seviyor! — Beni kimse sevmeğe mezun değidir. Beni yalnız sen sevebi lirsin.. Tuan - Ma... Çünkü ben sana, beni sevmen için yalvarıyo -| rum. .Bir kölen gibi yalvarıyor rum ve bana artık Van - Tsolden bahsetme... O artık ağlamıyacak; sana vaad ediyorum.. Eğer ister-! sen o senin nedimen olsun, Gülü. yor musun? Gül benim sevgili! Tuan - Mam. ... AR kalçalı rakkase Van - Tsoi güzel Tuan « Manın ayaklarını öptü; dizlerini öptü; ellerini öptü ve; — Sana nasıl teşekkür edeyim, dedi.. İmparatoru gizli, gizli sev. diğimi bildiğin halde beni affedi - İyotsun.. Yakınımızda yaşamama müsaade ediyorsun. Ne kadar büyük kalblisin! Ben senin en sa- dık dostunum.. Ölünciye kadar da senin kalacağım", , ... UĞUN günü © gelmişti Van - Tslo genç hanımı. na? — Düğünden evvel, aşk ilâhae- | sine bir kurban vermek için onün| İmabeline gitmek İstemez misin?. dedi. “Bunu yaparsan saadetin e- bedi olacaktır. Daha vakit var... Ay, gökyüzünün tam ortasına gel. meden evvel biz geri döneriz. Ça- buk giden tahtırevancıları çağırt"* İ — Hakkın var. gidelim!, Ağaçların gölgesi altında o ka- dar hislr gliliyordu ki tahtreve. ini taşıyanlar soluyorlar, fenerlerin Haydi çabuk len kapıp kendi parmağına £ girdi. Yüzü birdenbire deği ii ti. Zalim ve müstehzi bir mân4 mıştı.. Tahtırevandan (dışa <1 adı; — Buraya geliniz. imparat namma söylüyorum. İşte © dın burada, . Diye bağırdı. Ve imparator "İ İ mina konuştuğunu isbat ©“ için parmağmdeki yüzüğü gö" di Bir dakika sonra bir takım ©0 Tuan - Mayı tahtırevandan GE. çektiler, Onü ellerinden eği ir sürün insanların ir lunduğu bir meydaa sürükledi ler. Meydanın ortasında yük$©. bir yerde bir direk vardı. Im torun sevgilisini ona bağisdi Etrafında o haykırışıyorlar, kunç kahkahalar atıyorlardı. eller, onun beline sarılmış öv şalı çekerek kopardılar. Birisi — raya tırmandı ve Tuan - M3'Yİ zun, uzun ağzından öptü. Oh yarabbil Bu adamın müthiş bir yüzü vardı! yöry yar'sı yoktu. Feci bir yara Y pil nün yarısını yemişti. Öyle pi ye korkuyordu ki, Bu püse Onk 4 şeyden korkunç geldi.. Kendi” ri geçti... Fakat kalçalarına inen bir kamçı darbesi, onÜ rar kendine getirdi. j Van - Tsoi onun tâ karşın” ler tunta lar” İ darayor 7» kahkahalarla gülü” du: Tvan « Na; — Neredeyim? diye inledi: — Nerede elacaksın köpek! Cüzamlıların şehrindesin.. İ rın ve insanların korktuğu şehirde. : İm, imparatoruz, âşıkın ge seni buradan alıp sarayına : türsün., Seni artık hastalar Ağ” dan öptü.. Yakında sen de 59” penlere döneceksin. Tuan. M - — Oh, Van * Taci sen Hf gg tan mısın? diye inliyordu. — Evet, şeytanım.. Ş€Y Ve sonra bir deli gibi sağ$ saldırarak, dudakları kopmuf runsuz, gözmüz korkunç ağızlarından, yaralarının rinden öpmeğe başladı. tahtaların Üstüne çıkarak mumları süc'atin rüzgârmdan iki İde bir sönüyordu. Tuan - Ma telâş ediyordu. — Daha yol uzun mu?, Meni öncül! bağlı olan Tuan . Ma'yı dı. Ve onu bir çok kere BE Devamı 13