İl BİRINCIKANUN — 1938 Pan Herma Valner kocasının İs- Üzerinde bırakmış olduğu ko- Mrym ceketini aldr, Onu pantalo- likte bir atkıya takıp delaba | hiyetindeydi. Şok tertipli bir kadın olduğu velâ içlerinde unutulmuş birşey Üy wn diye ceketinin ceplerini araş- . “İştel,, diyerek kocasının para ni cebinden çekip çıkardı. Ko- İİ, “A bir iş seyahatinden dönmüştü. ik yazlık, açık renk kostüm. iL K İLİN Ferma ceketi gene İskemlenin İN astı.. Masanın başma oturdu. darı her gözünü » tecessüsten İM *içinde ne var diye kemali dik- N Raltrp içinden çıkanları masanın | a İç işer marklık iki bânknet çıktı. iş, * tüccar adresi... İki kullanılmış İŞ, * bileti, üç posta pulu. Son otel adresleri taşıyan bir A kiğır, bir çengelli iğne. a © kadar ehemimyetli bulmu- Pran Herma bir de cüzdanın “giz” ; baktı, RL oh, ; bir elli marklık vardı. Bir b Ne de çekilmiş film.. Gur bakalım neymiş!, t8 kendi kendine konuşan genç Negatifleri alarak pencereye Bitti, Onları cama dayadı. Bak- de. İârin ikisi simsiyahtı. Her halde ge lerek yanmış olacaktı, Üçün- İ ie gok ışık ve çok gölge gösteri” X, Ona bakarken Fran Herma; Y Hele, hele, hele! ; #öyleniyordu. gi MA yun bakın bir kerel, « Ma, İlin üstünde bir kadın resminin vardı, İş adimın, kısacık, küçücük, dara- di banyo kostümü giyen çıplak bir “AC uzun kumluklar olmalıydı. * “Muhterem zevcimiz!,, İş se- *ni Ostscede yapıyor ve cüz Gizli tarafında bir neçatifle İi Odu. Ya bu resmin pozitili nere- İş sabazı, Yan ova pozitifi göstereceğim!.. “al, baktıkça: Yezid karıya bakınız diye sö- We |, © Kocaman manda gibi vücu- Yer gibi kalçalariyle utanmadan İk İRK orada duruyor. Hele Oyüz Mu, Sizgilere, buruşukluklara da bir İ e. Karı, kocakarının biri olmalı... | Din Onun yerinde cİsaydım, res- | olsalar muhakkak elelrim. ve bütün vücudumu kapar- Aman ne sakil şeyl... Herma cüzdanı masanın, ceketi R Üstünde beraktı. Ellerini ar- eş bile ve odanın içinde bir a- A,,, Yukar: dolaşmağa başladı. haliyte tpkı pazar günü vereceği Ç bir papasa benziyordu. İh, >*t geri döndü. Negatifi aldı. €vden çıktı bir fotoğrafşıya git- | Tb İ İ | Güden, ia ai gele kn İİ Rae öne a b i Cüzdandaki resim Çeviren : Suat Derviş tü, Filmi devolope ettirmek için be raktı. Fakat fçtoğrafçı maalesef kopye sini ancak ertesi gün yapabileceğini söyledi. Öğle üstün Herr Valner eve döndü . Selâmına bez gibi bir selâmla mukabele edildi.. Bu soğukluğu izale etmek için olacak Her Valner : — Bugün hava çok sıcak, dedi. Kansr cevap verdi: — Elbet de, burası şehir, »lâj gibi ol- maz yâl,, — Ne demek istiyorsun!, , — Sen garetelerin bilmeceleriyle uğ- raşip durursun, Sana bir bilmece söyle- yeceğim hallet bakalım. Gayet kalın ba- ca gibi bacakları kocaman kalçaları. ve sayısız buruşuklukları var. Nedir o, bir, — Bir kaplümbağa olacak!, . — Evet. Onun gibi bir şey... Fakat, fakat, bunu şimdi bir tarafa bırakalım da sana bir şey söyliyeyim. Bugün s€- nin ceketini iskemleden alırken cebin- den cüzdanım yere düştü.. Onu yerden kaldırdığım tamar elime ne geçti zan- redersin?, Her Vâlner sıçradı; — Evvelâ gizli gözde ew marklık bir banknot buldum, mer Devami 15 incide Yatan: İkimim —Aal— Hatıraları anlatan ve vesikaları ewe; AK, . Yapılacak iş şudur: Hemen Pa nosun gömleğini tetkik etmek şey geldi. — Şu ağızlara tıkanan paçavralar nere de? dedim. Çok aradılar. Çöplere atılmış. Dere ke narma adamlar gönderdik Bir hüsnü te- sadüf olacak ki çöpler henüz suya atılma" miştt, İki üç paçavra getirdiler, Gördüğüm zaman sevinçten zıplayacak tam, Hiç belli etmedim. Bilâkis vaziyeti büsbütün başka bir tahkikat osafhasına dökmüş olabilmek için: — Sanırım, dedim, Çullu çetesidir. Müddelumum! muavini o genç biriydi. Ömerle beraber sevinçle ellerini çırptılar. — Evet, evet, halledildi, dediler. Onlar böylece biledursunlar. Bu paçavra parçalarından birini onlar dan gizli olarak cebime yerleştirdim ve! ayrıldım. Vaziyeti kısıca Hüsrev paşaya yazdım. Çulludan da bahsettim. Vahram beni merakla bekliyordu. Dedim ki: — Hallettim. — Nasi? Cebimden paçavra parçasını çıkararak: — Bak, dedim. Bunu tanıyor musun? — Hayır, dedi. — Dikkat et, bu süratle lâzımgelen pa- çavrayı evden tedarik edemeyince gömlek yırtılarak elde edilmiş bir parçadır. Üstü! kirli ve tozlu, içi hafif yağlı bir haldedir. Belliki ten gömleğidir. Bu izahatı verirken Vahram hayretlerle başını sallıyordu. Halbuki nihayet bu ka- darmı görmek pek basit bir işti, — Bu gömlek Hınçaklı o çetele- rin gömleğidir. Derbentte çevirdikleri pos- ta arabasından çalmadı iki balye mani- Tekleri aralarında . — Bize, hepsini Merzifon (merkezine teslim ettiklerini söylemişlerdi. Güldüm. — Bittabi yalan, neyse, mesele burada değil. Yalrız bu gömleğin hangisine ait olduğu mühimdir. — Evet, ? — Bunu da hallettiğimi zannediyorum. — Nasıl? — Panos içlerinde en şişmanı ve en yağ lısıdır. Bu nisbette de pistir. Zaptiye odasına döndük, aklıma Nİ — Doğru, — Bu gömlek de bu kadar omüddetti göplerin arasında bulunduğu halde gene üstündeki asıl kirini değiştirmemiş, yağ Mi oluşu da ona bu müstekreh manzarayı vermiştir, Ve bir.cam parçasile kazıdım. Altından çıkan yağlı kir camın üzerinde birikti. — Şimdi, dedim. Yapılacak iş şudur: Hemen Panosun gömleğini tetkik etmek. Bunun için de hâlâ Derevenk manastırın da bulunan vaz Mardirosg yazmak kâ- fidir. Nasıl olsa bunlar manastıra gidecekler ve orada bulunan çamaşırlarını değiştire ceklerdir. Yanlarına Oalmadıkları uzün müddet üstlerinde kalışından anlaşılıyor. Vahram kalktı ve elimi hâraretle sıka” rak: — Sanki dedi. Çocukluğumda okudu fum hırsız polis romanlarındaki meşhur polis hafiyelerine benziyorsun < birader. Ne güzel bu neticeyi hallettin, Ve hemen oturarak komiteye bir mek- tup yazdık. Ben, tahkikat safhasmı Çul- lu üzerine çevirdiğimi de söyledim. Vahram da: — Ben de bu işin başında Daniyel oldur Zunu sanırım. dedi, Talasa gidiyoruz. Burası jçük bir yer dir. Fakat bu havalide de hemen bütün Ermeniler Hınçaklıdırlar. Protestan vaztı Kirop buraları tarayarak teşkilâta sok” madık bir ermeni bırakmadı. Burada bir hafta önce Tufulyas oğullarının evi ba sılmıştır. Ayni tarzda soygunculuk olmuş tu. O gür Reştuniden mektup aldık. Talas şubesine mühimce miktarda - para veril miş olacak ki, Merzifondan hareketimiz” den önceki varidat yekünu kabarmış gö rülüyordu. Emival gayrimenkulleri değiş memişse de menkul eşya omiktarı fazla gösterilmişti, Vahram dedi ki: — Ilk tahminimde zöten bu işi Hınçak çetelerinin yaptığını söylemiştim. Şimdi vaziyet daha fazla tenevvür ediyor. Bun lar Talas şubesi — Vahim bir neticeye doğru yürüyoruz. dedi. Bu heyeti derhal dağıtmak veyahut bü hareketlerinin ne geçmek lâzımdır. Fakat Talasa gittiğimiz zaman üzerine vardığımız çok inühim bir hâdise bizi ol- duğu kadar bütün teşkilâtı ve hükümeti, sarayı, Ropen Cevahirciyanı velhasıl du- yan herkesi dehşete ve telâşa düşürmüş- tü: Ancak bundan sonra vaziyeti halletmek için zecri tedbirler ittihaza mecbur olduk. Talasda bizi şube erkânı karşıladı. Ce- bidelikyan da buradaydı. Çok memnun görünüyordu, bize: — Talas Merzifonu da geçti, diyordu. — Ama, dedim. Bu işler pek meşru şe kilde olmıyor. Güldü: — Gayemiz ihtilâl, Zaten esasında meş ru iş başında değiliz. Köprüyü geçinceye kadar her iş bize mübahtır, dedi. O sahiden, fakat ben Vahram istemiye rek batır için gülüştük. Talas şubesinin hâmileriden bulunan Haçator yüz senelik eski bir ailedir. Ti- caretle meşgul olan bu âile Talasda ol duğu gibi bütün Kayseri ve civarında da iyi bir şöhret bırakmıştı. Talas şubesinin bir içtimaında heyet Haçatordan büyük bir yardım İstemiş. Çete elradına ayrı ay“ rı birer at alınması için lâzımgelen birka; yüz altını vermekten çekinen Haçsatorur Hınçak çetesince tecziyesine karar veril” miş ve bu kararda bizim geldiğimiz ak- şam tatbik edilmişti. O akşam Cebidetikyanla birlikte Talas da meydan boyundaki Okâhveve gittik. Ertesi gün şubeyi teftiş edecektik. Şube. nin buradaki faaliyeti hakkında Cebide- likyan bildiklerini söyledi. “Dikkatli olu nüz!,, ihtarını ne ben, ne Vahram unut muştuk. Haçatorun evi (o kahvenin tam karşısında küçük iki katlı, etrafında par- maklıklar çevrilmiş bir evdi. Bir aralık Haçatorun sözü, açıldı, Ce- bidelikyan içtimana görüşülenleri' Haça İ torun parayı vermekten sebebsiz imtinar efradmdendirlar. Gas-| nı, ve bu münasebetle şubenin (o tecziye bettikleri para ve eşyadan Talas şubesi:( kararını verdiğini söylemiş, noktai naza” ne verdikleri anlaşılıyor. Ve biraz düşün dükten sonra: ! rimuzı öğrenmek istemişti. (Devamı var) 100 KAHRAMAN HAYDUD KAHRAMAN 'HAYDUD 97 , oMluğu görülüyordu. Arkadaki" buhrandan eser kalmıştı. Büyük bir sakinlikle biz - metçiye: — Bana karşı gösterdiğinir merhamete tekrar tektar te » şekkür ederim, Size ber baki- kati söyliyeceğim. Büyük Em izitörle bir meseleyi konuş. mak için Venediğe gizlice gir- miştim. Bana evinin burası ol duğunu söylediler, Karanlık basar basmaz da bahçeye gir - dim. Hizmetçi bağırdı: — Fakat tecssüf ederim ki aldanmışsmız!. — Nasıl? Burası Dalondonun evi değil mi? — Evet... Gerçi burasi onun- dur, Fakat 6 artık burada otur” Mmüyor. Buraya katiyen uğra - maz bile. Evde yalnız ben va- rm, Bekçilik ediyorum. Dan- dölo çoktanberi, büyük kanal sarayında oturuyor. ve Rolan derin bir nefes aldı. Dandolo demek artık Olive o adasında oturmuyordu. İşte nibâyet hakikate ermişti. Sevinçle: — Demek bakçenin böyle harap bir halde bulunmasının sebebi bu. Dadolo ne zaman. danberi veni sarayında oturu * por. — İki sene vir. — Familyası İradı da kendi. sile birliktedir şüphesiz. — Familyası mu? Hangi fa- milyası? Rolan titredi, Vücudunu s6; guk bir ter kaplamıştı. Keke. liyerek: — Bana temin ediyorlardı ki... onun... bir Jızı.. — Ha anladım. Siz Sinyora Leonordan bahsetmek istiyor - sunuz? — Evet her halde 6 olacak... Öldü mü? İhtiyar birdenbire; — Ölmek mi? Allah esirge sin... Hayattadır, Ibtiyarın bu sözü Rolanı bir sevinç çılgınına döndürmüştü. Bağırmamak için dudaklarını ısırdı, İhtiyar hizmetçi ilâve etti; — Sinyora Leonor, necip ve asil zevcile birlikte oturur, Ne. niz var senyör, me cidunuz? Rolan ayağa kalktı. Çehresi morarmıştı, Gözleri fırlamıştı. İhtiyar o bizmetçinin omuzla - rından tutup sârsarak: — Ne dedin? Leonor evlen- di mi? — Evet. — Ne zaman... Çabuk söyle yoksa boğarım seni. monsenyör. — Hayır, yapacağım siyare- ti yalnız başıma yapmalıyım .. Jaana müdahale etti: —Bu vâziyette çıkmanıza imkân yok.. Daha yüz adım gitmeden peşinize hafiyeler taleler.. Tanmırsınız.. Juana haklıydı. Bir hayli u. zamış, saç ve sakak sırtındaki gondolcü elbisesinin berbatlığı gözden kaçmıyacaktr. Juana: — Çıkacaktanız, size biraz geki düzen vermem lâzım.. A zıcık durunuz, dedi, Rolan bir iskemleye oturdu. Juana getirdiği makasla saka. mı kesti, Saçlarını taradı. Ki. sa bir zaman içinde âdeta ta nmmıyacak bir derece tebdili kıyafet etmiş bulunuyordu, Tuana bu işi bitirdikten son. ra Rolana dikkatle baktı: — Şimdi sıra elbiselerde! dedi. Koşarak bir sandık açtı. . — İşte, dedi. Zavalkı Nine nun yortu elbiseleri... Nino si- #in tevkif 'edildiğiniz senede ölmüştü, Rolan sordu: — Nino da kim? İskala Brino cevap verdi; — Arakadaşlarımdan biri. Rıhtımda size hücum ettiği » Zimiz sırada sizi tanıyınca kor- kanlardan biri, Rolar süratle Juananın ver- diği gemici elbiselerini giydi. Şimdi hakikaten tarnınmıya » cak bir hale gelmişti. Rolan çıkıp gitti. Ayrılırken kapr eşiğinde Juanaya, elini dudaklarma götürerek bir buse göndermeyi unutmamıştı. Dışarda iri adımlarla ilerle di. Hemen hemen bütün Ve- nediği yaya olarak dolaştı. Sokaklar tenha idi, Yalnız rıhtım üzetinde top- lanan beş on kişinin aralarında iki mahkümun kaçtıklarından bahsettiklerini işitti, Venedik” te bu hâdise, büylik bir dedi- kodu halinde dolaşıyor olacak. te Rolan hem yürüyor, hem dü- şünüyordu: Dandolo acaba na sıl ve neden büyük engizitör tayin edilmişti? oFoskarinin Lesnorun babasını bu memu - riyete tayin etmesine sebep ne clabilirdi? o Mademki Dandelo büyük. engizitör oldu, Rolanı niçin kurtarmıya o çalışmadı. Düşünceleri kendisini büyük bir endişeye daba doğrusu #. kıntıya sürüklüyordu. O Leonorla konuşmaya gidi yordu. Bu sevinmesini icap et. tirmez miydi? Bahçenin di i ğ ici