A NOKANUN öö i Nomirov | al hazırlandığım OE “ar... Taze balıklar, diye *etisyle uyandı: Mk SÜ Yord um, dedi. Muhakkak ki dünya. in idi. z annem hazırlardı... di Tan da kimseye benze- sh bahçe sıralarından biri” # “ki,, ? *N ufak bir' hareketle bırakır ve kendi- m yemeğini yerdi. rm tavsiye ettiği ) in yiyorum, derdi. gidiyor. Mona gene bu incecik İF ve orada uyurdü... a Vr İdi ki en ufak bir ha. Ni tehlikesine j m Yatakta yatması için © bunu redderedi. i bahçeye bir kedi girdi ii “râdan çıkmadı. Çöp te il yeyor, erik ağaçları 1 k Nu, Artık bizim evin Vi vin kedinin bizim evde ka- he 18 memnun olmamıştı... ik,» a ar verdi, Fakat za. ,i i iğ Bördüğü zaman sanki R " iş gibi ondan kaçı- NY rahat bırak şu hay * e vape sâna?, Hüne vazife değil. Sır- Büzel biz kalpak bulun - Kai 2. | i MN ne demek? Şu hay” Reçirirsem postundan ne e Yapacağım göreceksin, My, © Kiskanmasından deli N bir ere kalasına bir Viz onu oradan çıkara. Nm * peşinde dolaştık- betbaht hayvanı ya” indiği yaman kedi. A ğundan yakalamış Li ir darılır gibi: i Yaptın? dedim, Çok m kediyi düşündük- ME a Yüyül babam da bu İ ! yük babam! Çeviren: Suat Derviş lamaz Sualenik kasabasma iner ve Rangel Kartalı bulurdu, değirmenin &- sırdide kapısını Yürürken: — Hey. Kartal diye bağrırdr. Dışarısı zifiri karanlıktır. Gecenin serinliğinde, seyahat onun daba hoşu- na giderdi.. Kapiya dehşetli bir darbe daha indirirken: — Mey, Kartal. Kalkasan a..' diye bağrirdı. Nihayet içeriden ayak ses- Jeri duyulur, bir kibrit parlar ve niha- | yet bir petrol lâmbası yanardı. Bu Kartal ismini duyduğunuz zaman belki gözünüzün önüne dev cüseli bir adâm, bir kurt başı ve muazzam eller gelir.. Halbuki Kartal kara kuru, ince- cik boyunlu, hafif bıyıklı küçük bira. damdı., « — Söyle bakalım, Kartal, burada ba- na göre iş var mı? Eğer varsa söyle gireyim, yoksa gideceğim. a — Ma, sen misin? Gir içeri, gir.. — Vâktim yok.. Çabuk söyle, bana göre iş var mı, yok mu?. — Canım gir içeri bakalım!., — Girmiyeceğim!., — Şimdi gece yarisı yeniden yola gıkacak değilsin ya... Gir içeri de sabahı bekle,, — Anladım. Burada bize ekmek yok.. Haydi hoşça kal. Ve Kartal daha cevap vermeğe vakit bulamadan büyük babam üç yüz adım öteye gitmiş bulunuyordu, Kartal ka- pısını kapatmcaya kadar karanlık bü. yük babamı içine almış ve ayak aesle- sini boğmuş olurdu. Uzaktan; — Kuştriava!.. diye bağrırdr. Bir yığın amele Kuştriavanın değir- meninde çalışmakta idiler. Kuştrlava: — Ne o, nereden çıktın? derdi. Bağ bekçiliği işini bitirdin mi? — Söyle bakalım Kuytriava, bana ve. recek bir işin var mu? Yoksa söyle gide- yim, kaybedecek vaktim yok.. — Hay Allah çanını alsın! İşin bu ka dar acele mi? , ; Eğer sana burada iş olmadığını söy- lersem ne yaparsın?. — Katselovoda Madaroya giderim, — Gel buraya, gel, .Sen de başla çalışmıya... (Devamı var) Yazan; İkimim — Şevketlâ hünkârım. oVaadinizi ha- tırlatırım. Buvları benden şimdilik irade elınemeniz gerek zatihaneniz ve gerekse Devletialiyyeniz menfaati muktezasından” dır. Eğer ısrar buyrulursa ifşada biran tered düt etmem. Ropen Cevahirciyan bütün tecrübesiz” gençliğine rağmen (zeki bir adamdı. Bu mülâkatta hünkârm yalnız olmadığı dü- şünmüştü. İliç olmazsa bir osenedenberi yazifledar bir adam sıfatile saraya girip çıkan Cevahirciyanın, Abdülhamidin giz“ li mülâkatlardan ne olur ne olmaz çekin" diğini bileceği aşikârdı. . Abdülhamit sır muhafaza ederdi, ama, perde arkasındakiler O kimlerdi ve onlara nasıl itimat edilebilirdi? Bir küçük gös teriş hareketleri veya ifşaları işi altüst e- der, bir çuval inciri berbat ederdi. Abdülhamit güldü: — Ben tez canlıyım. Bu işin hayırlısı ile bir gün eyyel o meydana çıkarılıp şe rirlerin tecziye edilmelerini isterim. Bâşr muzda bin bir galle mevcut iken bir de ermeni tebeamızdan sadakat harici böyle hareketlere şahit olmak elbette bizi rem cide etmiştir. Düveli ecnebiye matbuatır nım hakkımda da hezeyannameler neşret- mesi keyfiyeti gizli teşkilân . beni ileri sürerek Avrupayı tahrik etmek istedikle” rine bir delil teşkil etmez mi? — Hünkârm âlemdir. Filhakika teşki lâtr hafiye iki hedef üzerinde çalışmakta” dır. Biri şahsı hümayununuz aleyhine teşvikatta, diğeri, devletialiyye ricalinin ermeni cemaatine'zulmetmekte bulunduk larınf uydurma vesikalarla tahrir ve ilân etmektir — Asıl hedefleri nedir? — Devletialiyyeyi zayıf düşürerek ve hâşâ zatı hümayununuzu tehlikeye ilka ederek gilli gayelerinin (tahakkuku te minidir, Abdülhamit dişlerine gıcırdatarak söy“ lendi: — Habisler! Milli gayeleri neler gerek bunların? —23— — Bir Ermenistan - cumhuriyeti kur mak bünkürm. Ülkelerinin en mühim kısmı devletialiyyeden İfraz olunacak bü- yük bir parçadır. Abdülhamit görüşmeği kâfi bulmuş ola caktı ki, böyle hallerde O mutadı olduğu veçhile Ceyahirciyana bir sigâra ikram et ti ve; — Muvaffakiyetini dilerim. San aldr- ğmuz malimata nazaran o İngilterede (Glordiston) Amerikada (Ceymis), Ati- nada da (X) işaretli ve ismini henüz öğ renemediğimiz üç mullarrir Ermenilere bir muhtariyet idaresi verilmesi hakkında yazılar yazmakta imişler. Bilhassa gerek devletialiyye ve gerekse şahsımız aleyhine yazı yazan bu kâfirlermiş. Bu ciheti bir iyice tahkik imkânmı bulursan memnun ölürüm Cevahirciyan. Ropen Cevahirdyan padişahın huzurun dan çıkınca bir derin pefes almıştı. Aşa Hı yukarı bu işte koskora o Abdülham* bile enün fikrinden, — tasavvurundan ve Kararından dışarı çıkmamaktaydı. Bu yoldan yürüyerek İstediği gibi at oynatabilesek olan Ropen Cevahirciyan bir taraftan Hınçaklar arasında büyük bir mevki ve şöhret hazırlarken, diğer taraf tan da devlet nazarında büyük bir yer a- hıyordu, Ben uzun müddet ( beklediğim mabe- yinde bir iki tanımadığım sâray meonsu- bu ile tanışmıştım, Ropen Cevahirciyan biraz alıal morumor gelince o ürkmedim değil, — Ne o, dedim, paparayı yedin? Güldü: — Zatışahanenin bana İtimadı vardır. Her iş yolunda. İki güne kadar hareket edeceğim, Sen benim yerime bakacaksın. Cevahirciyan beni birkaç adama tanıttı. Birkaç haremağasile görüştüm. Çıktık. İçimde şidedtli bir merak vardr. Cevahirciyanın uzun müddet padişah ya" nında kalmasında elbette çok mühim se bebler olmak gerekti. Kafamda muhtelif muhakemeler yaparak (o Cevahirciyanın Yanında iyice dalgın yürüyordum. Helvalar anlatan ve vesikaları beren: AK, Cevahirciyan padişahın huzu- rundan çıkınca derin bir nefes almıştı Her şeyden fazla da İstanbulda kalmak gibi bir vazifeden dolayı canım sıkılmış” tı. İstanbul daima ve en tehlikeli yerdi. Osmanlı ülkesinin hemen her yerinde asa“ yiş berbat bir halde olabilirdi, fakat, İs- tanbulda buna imkân yoktu. Bazan insana öyle geliyordu ki, sanki bütün İstanbul halkı hafiyedir. Kimse nin kimseye itimadı voktu ve en samimi sandığın #damla görüştükten meselâ bir hafta sonra yakana yapışıp sorguya çeki- yotlar ve konuştuklarından binbir mana çıkararak seni ya bir zindana atıyorlar, ya-dövüyorlar ya öldürüyorlar, ya sürü- yörlardı. Böyle bir yerde, böyle bir ozamanda Hınçak gayesile bulurimak ve “çalışmak doğrusu her babayiğitin kârt o olamazdı, Nitekim ben de bu vazifeden dolayı fena halde üzülmüştüm. Maahaza zihnen kararımı vermiş, ne © İursa olsun hududu geçmeği temin peşin de koşmağı hesaplamıştım. Belki de İs” tanbulda bulunuşum buna yarıyacaktı. Ropen Cevahirciyan benim meşguliye timin farkına varmış olacak ki; — Hazret, dedi. Mutlaka benim padi- şahla ne konuştuğumu merak ediyorsun. — Elbette! »— Bunu şimdi öğrenmek doğru değil- d' İk hem de vazifemin icabı bunu ifşa & Gğnem. Yalnız bir miktar cephane teda" riki imkânına bile padişahı ikna ettiğimi söylemek isterim, Bana verdiği vazife bu tarzda dilekleri- min isafına müsaittir. Padişah ne kadar açık göz olursa olsun büyük o gayemizin tahakkuku için biz ondan daha açık yö" Züz. Şimdi sen de şu vesveseli ahvalini tadil et. İş başına geçiyoruz. Pek yakında çok mühim hâdiseler meydana (gelecektir. Bunlara karşı hazırlıklı olmamız lâzim dır. Bir de daima metanetimizi ve itidali- mizi muhafaza mecburiyetindeyiz. (Devamı var) mmm, 40 KAHRAMAN HAYDUD * KAHRAMAN HAYDUD 37 EĞİ $ekti, Tam bir haf. Mn dikti. Bu bir kal- üçücük şapkamsı bir | Li ni tepesini kapa- İn dek garip memeyi, MN uğ İsen ne kadar gülünç Km kendi * dilemişti. Onu başından çıkar- pi im müdahale demezdi. KL böyle bir hayat N Nr Zİ yaptığı zaman- a * doğmadan uyanır. Yerde kulübesinin ö- İREN yap Oturur ve susardı. Ta Milakları, yerinden kı- bir sükü içinde seyre- k Yep düşünürdü. ca işlerin prog* ağlardı Hayır! he Mg e sirin önündeki 4 2 Yarı kalan uyku- pr ği başlardı. Gözlerini » Oturduğu yerde ya olur da düşmezdi, UZ, değil mi? Bu © vi Şeydir, Baş: ileri Si İŞ bir şekilde hor- Ma tüm Toan, : il Ç ayak asile mes'ud Na bu kadar deği- az b aluumir. Artık Sikilmağa başlar baş Bu hareketle maske kalkmış ve altından kanla dolu iki oyuk ve sarı bir yüz çıkmıştı. Cellâd vazifesini yapmış, kanlı eline teslim edilen gözle- ri oymuştu.. O vazifesini doğrusu hak. kiyle yâpmıştı.. Oyulan göz- lerde hâlâ carlıymış gibi yaş Gamları o parlıyordu. o Henüz kuvvetini kaybetmiyen adale- Yer göz kapaklarını oynatıyor. du. Oyuk, kanlı iki delik üzerine Oynayan iki deri parçası. Ne müthiş, ne korkunç, ne içler a- Gısi bir manzara. , İhtiyar can acisiyle ayağa kalkmış ve yürümiye başlamış- tı. Kollarını uzatmıştı.. Etra. İl araştırıyordu, İki adam, © nu kollarından yakalayarak düke mahsus olan saraydan Çı- kardılar, Büyük bir sandalın beklediği rıhtıma götürdüler... İbtiyarı, bu bekliyen sandala bindirmişlerdi, Sandal uzaklaştı. İleride ka- raya yanaştı., İki iri at koşul- muş bir arabaya bindirdiler. Uzun bir kanal seyahatinden sonra belki ondan daha uzun bir kara yolculuğu başlamıştı. Nihayet araba, bir köyde durdu, Amayı burada indirdi. der, İhtiyar Kandiyano, arkasına bir kayışla bir torba bağladık- Jarını ve eline bir baston tutuş. turduklarını hissetti, O wrada kendisine bir ses: — Arkanızdaki torbada kâfi derecede ekmek; belki on ekü- den ziyade para var,. Önünüz. de bir köy var., Belki orada size acıyacak adamlar bulursunuz .. Haydi gidiniz... Allah yardım- tınız olsun! Kandiyano, çok müteessir. di, İşte böylece himayeden mahrum bir halde yol ortasın- da kalıvermişti.. Kendisini getiren arabanın sür'atle uzaklaştığını işitti, “.. Rolan Kandiyano, babasına yapılan işkenceye tahammül €- dememiş bayılmıştı.. Genç a“ damın etrafını ihata eden Fos- kari ve adamları, genç adamın kendisine gelmesini bekliyor- Tarür, Yirmi dakikalık bir fasıla. dan sonra Rolan gözlerini açtı vk etrafını korkulu gözlerle süzdü., Foskari seslendi: — Rolan Kandiyano! Genç adam, hiç cevap ver» meksizin kendisine bakmakla iktifa etti, — Röolan Kandiyanol Size neticesinde (Obu (çatışmada mahvolacağın: anladı, Fâkat hayır... Bu düşünce boştu.. Dayandığı duvar bir- denbire açılmıştı., Gizli bir ka. Pp: ortaya çıkmuştı.. Kendisini açılan deliğin karanlığına sakla" dı... Zırhlı adamlar ve mızraklar, Rolanı takip etmekte geri kal mad:lar, Ağır adımlarla dehliz içinde yollarına devam ettiler. Rolan çıldırmak üzere idi. Mızraklardan kurtulmak için bir gayretle öne doğru atıl- dı. Bu şekilde yürüdüler. Bir merdiven indiler. Nihayet ferkalâde aydınlık bir mağara- ya benziyen üstü kapak bir tak, bir kemer içinde bulun- duğunu gördü. Korkunç bir sesle bağırdı: — Ölüm köprüsü, O ecel köprüsü, Şimdi, kendisini nereye gö. türdüklerini, ne sefil bir ha- rekete tevessül ettiklerini an- yordu. Şimdi, ecel köprüsü üzerinde bulunuyordu, Birden- bire köprünün öbür ucundan da arkasından gelenler gibi bir alay sefilin geldiğini gör. dü. İki kuvvet arasmda kalmış ve ecel köprüsünün ortasına kadar sürüklenmişti, . Bu sırada, birdenbire bir kaç kol Rolanı yakaladı.. Göğsü bi. zasına kadar çıkan kuvvetli bir zincir ile kollarının, ayaklarının bağlandığını gördü. Az sonra kalabalık kendisini yalnız bırakarak gitmişti. Et- raima bakındığı sırada, işkence sandalyesinin yanında bulundu» ğunu gördü. Oh ne acı bir inti- kamdı bu yarabbi... Me olacağını düşünmiye va. kit bulmadan köprü başından yeniden bir alây belirmiş ve iş- kence sandalyesine doğru iler- lemiye başlamıştı. Beş altı adam, yüzü, siyah bir örtü ile kapak bir başka mahkümu getirip o meş'um san. dâlyeye öturttular Onu, bu taş sarylalyeye bir zincirle sekr sıkı bağladıktan sonra, Rolanm iyice görebilmesi için etra- fındaki adamlar açıldı. Bir ses — örtüyü açınız! diye ba- gırdı. “a Bu seş engizitör Foskarinin sesiydi.. Rolan bunu anlamakta gecikmemişti. Yanında duran adam da muhakkak cellâddi. Celâd sür'atle siyah örtüyü kaldırdı. 'Rolan gördüğü manzaradan ürlemüştü, Hatti başı döndü,