s iğü Maber'in tarlni büt YILDIRIM'IN Romanı: 36 Yazan: Iklimim Ali paşa: Şevketlü Hünkârımın Na 2114 | kastleri nedir ? diye sordu Yıldırım Beyezid vine zevk ve sefabate; dalmıştı, Elizahet kaçmağı, Halil Elizabete ka- vuşmağı, Marya Al; paşayı katledip Do- kaşavanın İsteğin! yerine getirmeği bek- Wyorkön hünkâr da Elizabeti etrafındaki| şüpheleri çözmeğe çalışıyor, Ali paşa da Maryanm gittikçe çıkmaza saplanan e#- rarımi balle uğraşıyordu. Bütün bunları şeyh Buhari öğrenmişti, sarhoşluğunda derununu dökmüştü, Çöreyan eden hâdiselere karşı bitaraf bir gözel bakan şeyh Buhari Halli, Ei- zabet, Marya zincirinin bir ucu olduğunu ve bu ucun Sırbistanda bulunduğunu an- lamaş, fakat ne padişah, ne paşaya bir şey söylememişti. Hâdiseye girmeden w- zaktan takip daha kolay olacaktı, Şeyh bu işin sonunda büyük bir tehli- ke sezmiş, bunu da karısına, yani Yıldı rım kızına #öylemişti. Yıldırım Bayezid, Ali paşanın son gün“ lerde haremine çok düştüğünü, hattâ sa- rayma yaptığı ziyaretleri bile seyrekleş- Girdiğini görüyordu. Bir aralık bü hâdise. Yi tahkik etmesi aklına gölmiş ve zaten karisi ctrafmdak! dedikodularm da boşa çıkması dolayısiyle Ali paşayı biraz siza- ya çekmek istemişti, i Paşa davet edildiği hünkâr huzurunda! süt dökmüş kedi gibi bir kenara büzüle- rek oturmuştu. Paşanm hayretini mucib olan padişahın yalnız olmamasıydı. Ya- nmda da şeyh Buhari vardı. Ö halde görüşülecek mesele mutlaka harbe, orduya, devlete alt resmi bir Iş o- lacaktı. Korku yok demekti, Halbuki & böyle, gçılkmadı. Hünkâr derhal söze bagla- di ve Alİ paşanın benzinde renk bırakmı- yan bir sual sordu! — Paşa, karmı çok sever misin? Bu süalin altında mühim bir istihsan 4/6 dikkate değer bir istizanm izleri vardı. ALI paşa budala değildi. Bunu anlamak için hattâ pek zeki olmaya lürum yoktu. — Bell hünkürem, ne şüphe? — Ama, tâblatın bir kadınla yaşamağı müsait olmadığına göre diğerlerine karşı muhabbetin geçici mi olar paşa? Ali paşa bu meaib suale ne cevab ve- recekti! Şeyh Buhariye buktr. Buhari göz Jerizi yere eğdi, Belli ki oda bu İşten malümat sahibiydi, Padişah onu burada olup bitedeklere hazırlamış bulunuyordu. Paşa dayanamadı: — Şevketlâ hünkürrmn kastları nedir? diye soruverdi. Bu küstahane bir sualdi, sma, artık boğazıma tak demişti. Korka korka bu İşin sonu ne olacaktı? Sonra pa. i, madişah nihayet kendi harimine, hususi hayatma müdahaleye ne hakki vardr! Ali paşa ona derdini açmış, padişah da İ ) elek Mİ BERİ Nİ luğu Kit İM — Maksadım şu ki paşa, sende €ski yurd muhabbeti kalmadı, Sen köndini ha- remine bendetmişe benzersin. Bunun se- bebini biz tahkik etmeden &en söylesen daha İsabetli olmaz mı paşa? — Bir iradel pndişabiyi #fada kusurum mu oldu şevketlü bünkârim, haremime bağlantımı bir mesele telâkki bayurursu- nuz? — Böyle olmasaydı paşa, sen bana hari yatını kurtarmak için yalan z Sen hayatını Istihkar etmeği bilir bir ve. zirimizdin! Paşa şimdi işi anlamıştı. Bu istievabın sonu böylece Elizabete bağlanıyordu. Halbuki do samakdantari paşa bu me. seleyi düşünmemiş, bir gün padişahin sorguyâ çekeceğini hesab bile etmemişti. Vakit kazanmak İçin #unller sormağa ba- zırlanmıştı, Fakat şeyh Bühari de Ali paşanın çok müşklli anlar geçirdiğini no- hut tanesi kadar döktüğü terlerden an- lamıyor değildi, Ali paşa: — Hünkârrm. Dedi. Kulun 26 yalan ar. zetmişim? — Elizabet hakkındaki iftiran yalan de- ğil mi paşa? ANI paşa bu durgun suda bir mehtab en. fası kadar sakin geçen mülâkatm birden. bire kararan bulutların şimşekleri altında perişan olacağımı tahmin etmiyor değildi. Hünkâr bazan böyle bir kürü gibi başlar! bir aslan gibi bitirirdi, Ali paşa şeyh Buhariye eidden iyllik etmişti, Ona öyle melül, öyle istirhamkâ. rane ve İltica ederek baktı ki Bubert ar. tık işe kendisinin de müdahale etmesi lâ- zımyeldiğini takdir etti, — Şevketlü hünkürrm, Dedi, Ali paşa kulun ve biraderimiz aziz hayat ve ailen hakkında bir İftiraya asla teşebbüs etmi. yecek kadar arli kölendir. Belki huzuru gahanende hicab duyar ve belki değil mu- hakkaktır bilnkârmm, Ulvİ huzurunda ter döken paşayla bir köre hususi bir halde benim mülâkatımı izn! şahaneni ibzal bü- Yur. Ondan sonra birlikte bü davayı hal ve fazlederiz. İrade hünkârımındır. — Peki geyk efendi, öyle olsun. Siz;i Börlişün ve neticeyi bana arzedin. Bu şüp- İ , henin artık bir nihayete ermesi maksu |) ' dumdur. Padişah çeklidi. Ali paşa şeykin elleri. !ğ me sarılarak: — Teşekkür ederim şeyhim. Böyle bir müdahaleden başka türlü padişahı teskine imkün mutasavver değildi. — Şimdi bunları birak paşa efendi. Şu İğ meseleyi bir de ben öğreneyim, , Ali paşa başından geçenleri ve ânt bir! kmca bir çare bulmuş olduğu zannolu - nurdu, Ali paşu, şeylin bıyık altından gülüşü ne dikkat etmişti. Önce bunu, paşanın gülünç mevkide kaldığma karşı şeyhin bir istihzasıma hamletmiş, tüyleri ayağa kalkmıştı. Fakat bir aralık şeyh: — Paşa biraderimizin bilmediği taraf. lar hakkında da bizim mwalömatımiz var. dr. Şimdi acele bir çare bulup hünkâr teskin gerektir, Dedi ve birdenbire çok ciddi bir tavır takınarak: — Paşam. Diye devam etti. Ne olursa olsun hünkür zevk ve sefabate sürükli- yerek memeliki şahane ahalisini canm - dan bezdirmek derecesine vardıran zatın. dır. Üzerine Elizabet gibi nasaradan bir kadının sarayı hiinkâriye girip baş ta olması da dini mübini islâmla kabilitelif addolunamaz. Bunlar hünkârm maazallah taalil sstveti şahnnelerin! iblli ve bittabi yarını perişan, ağyarını dilşad edeyazar, Önce malümları düşlinelim: Deli Halli denilen şaki ile hünkâr zev. cesi Elizabet arasmda bir münasebet ol- ması hakikaten akıl ve karineye mutabık. tır. Çünkü Eillenbet ne yapıp yapıp gev - kellüdan Halili saraya uldırmasını temin elti. Kaldı ki bu şakinin memleket dahi- İinde kendine bir melçe bulduğu da aşi- kârdır. Yalnız halk dilinde değil, bizlerin de müşahedemiz cilmlesinden olduğu veç- bile bu gâkinin yelnediği halt, kirmadığı pot, desti tecavürünü uzatmadığı mesele, gökret salmadığı cihet kalmadı, Halkın ağını biçak açmaz, Sarayı hün- kâr etrafında birşok serâir dönüp dur - maktadır. Bizans gibi bir düşmanla dahi âlelâde bir uzlaşma yapılarak Osmanlı ta. rihine geçecek sahaifi kahramanane de unutulup bertaraf edildi, Bunlar hiinki. rın artık sefahate müstağrak olduğunda şek bırakmaz. Bittebi #aik Elizabettir. (Devamı vay) DUDU > üm? 5 ) Haberin yeni tarihi tefrikası #enleğimeiiüeümmenkiziimildilii KARA ABDURRAHMAN p Yazan: ikimim); ( Padişah Orhanm hayat ve saltanatı İçinde geçen gizli ve heyecanlı tarknğ vakaları 0 Pek yakında , muhakemeyle aklına gelen tedbiri anlattı. tvs sür . ..sesi Şeyh Buhari gülüyor ve onun yüzüne ba- Ni) 1 ' i , — 10 — Nakleder Jerar hayretle bağırdı: — Bu falcılık! — Hayır, ilim! — Haydi canim! çok zamandir muaye- ne ve tedavi ile meşgul değilsin, herhalde teghisinde yanılmış olacaksın. — Hastalarını ben muayene etmedim ki! Hattâ nabızlarına bile bakmadım. — O haldö nereden hiükmediyorsun? Ciddi konugalım döstum, Amâ hakkmda söylediklerinin doğru olduğunu kabul ede- lim, ya ğtekiT — Ami hakkındaki hükmümü neden ka- bul ediyorsun? — Çünkü senin yanında yels buhranma tutulmuştur herhalde. Ben de blöf yapı- yorsun, Onun bir hafta, bir'ay Sonra, hattâ belki yarn İntihar etmesi muhte- meldir, . — Muhtemel filân değil. Sana riya! bir katiyetle söylüyorum: tam ayın on iki- sinda kendisini öldürecek, no evvel, ne sonra! — Nöreden biliyorsun? — Bu söyledi! N Eliyle makineyi işaret ediyordu. Gallı makineye bakarak hayretle sordu: — Bu makine mi? — Evet. Hayat kudretimizi ölçen ma- kine! Arkadşınm şüpheyle kendisine baktığı- n! görerek devam etti? — Makineye, verdiği neticelere göre hakikaten lâyık olan ismi de buldum “Ölümlü haber veren mükine!,, — Vah dostum vah! — Hayır Jerar, merhamete lüzum yok; aklim Yaşımda Gördüğün şu maki. ne için ben gylareca çalıştım. Projasilâ da genslerdenberi uğraşıyorum. Fakst ni - bayet muvaffak oldum. — “Ölümü baler veren makine, ba? — Evet, — Peki ama bu nasıl olur? Prensiple- rin nedir? İzah et. — Sırrımı öğrenmek istiyorsun demek * — Ölümlü evvelden baber verebileceği. ni zannediyorsun ha? Muhteri omuz silkti ve heyecanla an. İmttı; — Zannetmiyorum, eminim ve “keli bir sarahatle iddia ediyorum. Şu gördü. Bin makize ker ferdin akıbetini, ölüm Bününü saati ve dakikasına varmcaya ka» dar bildiyiyor, — Nasıl olur? Ayağa kalktı, makinenin yanma gide rek yakmdan baktı ve arkadaşma döndü: — Jan, rica ederim anlat. Keşfinin e- 8es prensiplerin! olsun söyle, İnanmak İstiyorum, çünkü flmine İtimadım var, fa- kat.., ZE EV A Ça 0 DE İ F: FE Jan onun sözünü kesti? — Otur şurayı İki arkadaş kars ' Muhteri söze başladi — Sana evveli Pir mak izlerinin imi bif ©©. gili iğ ğini kabul ediyor MÜ. grit mi? Her ferdin parsX gerine kat'iyyen ense öyle, Fakat ben öyie di gi re Simdi sana başka BP. ribirlerine katiyyen Se yar | bize morfoloji ei ve ki bazı Alimler yeni #Ü ve Gi seslarma dayana ye ge lar. Bu ilim senin †rosconie mddicale,, ge Leprinca İle osu” ücelerin taharriyatn dai SE darsın. yaşi! İnsan vücudü ie yı” herkesçe kabil edilmi * İuamüş bir mevcimizi bile re. Şimdi şu yokteys bae derim; bu meveelef dardır. deleri zabt ve tesbit masa? Mademki her De intişar eden move olrak Milet ettiği mana d8 fay — İş buraya geli — Hayır, Tefsiri pıyor, Makine — Farlet hiçbir yanl o şahsım bara. bi zapt ve kaydeğ "çar ye hastalıklar ve ber! . * (0) Balthasard» Arkadaşlarım beni, müstehzi olmakla beraber, gene tebrik ediyorlar. Hakiki dostlarım ellerimi samimiyetle sikip tebrik ediyorlar, Demek ki evlenmekle iyi bir iş yapiyorum. Remirin de çok güzel, çok sevim” Wi olduğunu irikâr edemem. O, içi binbir şeytanlıkla dolu iri gözle“ rini bana çevirdiği, o inci gibi dişlerini göstererek güldüğü zamanlar, içimden mini mini güzel başcağızını ellerimin arasma alayım, öpeyim hep öpeyim gibi geliyor. Her zaman için güzelliğinden başka, altın gibi bir kalbi, yüksek bir seciyesi var, Neşeli, uysal, şakaci... küçük bir yaramaz çocuk gibi serazat, gamsız, kaygısız; daima şeh.. Bu hu" Sista tam biribirimize uyacağız. Doğrusu ben de öyle ciddi bakışla” va — bilhassa sevdiğim kimselerde olursa — tahammtil edemem. Ba- na öyle gelir ki, böyle nazarların altında bir keder taklıdır. Öyle bir keder ki, ben;hiç tanrmamışım; hattâ tahfif etmesini bile becereme- mişim; yahud da istemiyerek sebebiyet vermişim. Müstakbel baldır zım Güzinde de beni çileden çıkaran bu haslet fazlasile mevcut Gözüme göründüğü anda beyrimin içi sanki sıkılıyormuş gibi olu- yor. Tebessüme hazırlanan dudaklarım bir karış o sarkıyor, O gün; ilkbahar 'en güzel, en paylak bir günü büe olsa benim işin kasvetli bir Kış gününe dönüyor, Artık öyle oldum ki Remin ile bile şakalaş- mağa İsteğim, cesaretim kalmadı. Şu Güzin hımzırı bütün neşemi boğanıma tıktyor. Üzerimde bıraktığı nahoş tesirin o herhalde o da farkına varmış olacak ki benimle konuşurken yüzüme bakmıyor, eli- mi sikyor, suallerime mümkün olduğu kadar kısa kelimelerle ce- vap veriyor. Herhalde kendisinden boşlanmadığımı anlamış olacak, Kimbilir, belki de gücenmiştir.. “Remin ise, daima gülüyor; çok da genç. Ağzından (bir kelime bile tiddt, ağır bâşir bir lâf çıkmıyor. Ciddi bir şey söylemek istese bile alay ediyormuş hissini veriyor. Beni seviyor, fakat pek de çal: AŞKTA FEDAKÂRLIK —B. gmâa bir suhabbetle değil. Doğrusunu söylemek Jâzımgelirse ben Ge onu pek çılgınca sevmiyorum. Hem böyle oluşu daha iyi. Zaten benim kafama iyice yerleştirdiğim iki nazariyem var. Birincisi: Ni“ şanlı bir çift daima ayni kafada olmalıdır. İkincisi de: - Bidayette hiç bir zaman biribirlerind kuvvetli bir aşk ile sevmemelidirler... İşte biz de böyleyiz. Binaenaleyh çok mesut olacağız dentektir. Balayr- mizi Avrupada seyahatle geğireceğiz; fakat acele o etmiyeceğiz. Her şehre uğrıyacağız, pezeceğiz, tozacağız; nerede calımız İsterse orada kalacağız; böylelikle üç ay — nediyorum? daha fazla! — hattâ dört ay geçecek, Bu suretle Remini, Güzinin kasvetli muhitinden — kısa hir zaman için olsun — uzaklaştırmış olmakla memnun olacağım. Fakat bu kızın da bu yaşta o kadar mağmum ve durgun olması doğ” vu mudur? Yirmi iki yaşlarında var. Çirkin de değil.. Bilâkis çok güzel. Gözlerinde ve halinde bir kraliçe ihtişamı var. Eğer okadar durgun olmasa cidden hoşa gidecek... Fakat bahse girerim ki, o kız evde kocayacak. Belki gizliden gizliye kendini kemiren mesele de Bu" dur. Yahud da, bir gönül macerası.. Meselâ ümitsiz bir aşkf.. Her ne hal ise, bu durgunluğunun sebe“ mine sorayım.. Remin şekerlemelere bayılır Be ikinci defa gidişimde söylemişti, Şimdi 014 i bülbül kesilir, hepsini anlatır. Şekerlemet arasma girmesile vokoluvermesi hir oluyor: © sönki daha yok mu der gibi nasıl da Y8 re elm OY kendine acındırır! Şu kızın hali başkadır “ gizle öyle seviyorum ki!.. Ara sira da kulağıma çit Gök gürlediği zaman ödü koparmış: gider olam e” yay saklarmış... Gayet uzun etekli, yakası ve Se jyyasinı “İN yah kadifeden gayet muhteşem bir tuvalet aka eği miş. Gayet kıskanç, bir İspanyol kadını sini aldatacak olursam, sapı altın a İ mun alağakmış.. Bu çocukça kikardılari a yişi var ki karşısındakini hayran ediyor. Baz GA ar Ah bilecek ay! sözlerine tebessilm etmeğe mecbur a di , : rühuna kim nüfuz edebilecek, onu kim # e b Kitap dizinden yere düştü, Çokan gtirö' ye e a 1 sıçradı. Kendi kendisini tanıyamamış gibi etüd Demek: böyle dalgın dalgın düşünürken 66 se bizzat kendisi, Ekrem Rıfat a ik Yavaş yavaş ortalığı kaplayan alaca k * yağıyormuş hissini veriyordu. Güzin balkona açılan pencerenin bel rültülü çaddeyi seyrediyordu. Bu saati gbi mobil ve tramvay, durmadan akan bir ade gelerek azami faaliyet gösterdikleri için, ile (Dev