Sultan Mustafa sünnet odasndaydı. O Babüssüade önündeki galgaleyi iş İsis, fakat ne olduğunu soracak bir tek, Yine “kimse bulamamıştı, Ne oluyordu? “kulları bir isyan mı çıkarmış, bazı dilek- leri mi vardı? Yine ricalden bazılarının leri mi İsteniyordu? Bostancıbaşı Ali ağa, toskin için Sul . tan Mustafanm yanına gelmiş, biraz son. ra da valde sultan odaya girmişti, Çok meden Esma sultan da sünnet odasına uştu. gey anlamıyorlardı. Faxat, çok mü- bir hâdise olduğunu tahmin etme- ik mümkün değildi. Dışarda tâ Soğuk- ıs Önlerine kadar yüzlerce, binlerce eli ağı ve yayası saf tutmuştu. Ön- sadrazam ve şeyhislâm vo yanlarında 'Tuna serdarı, mührü hümayunun gası- Alemdar Paşa vardı. Saraydan elbette ühim bir şey İstemeğe gelmişlerdi. Ahdillfettah her şeyden önce akağalar ve babüssünadeyi fhtimamla ka. “patmış, sarayı her türlü hücumdan salim “bir hale getirmiş, Ebe Selimile Zenci leziri bulmağa koşmuştu. Ne Selim, ne Zenci Nezir ortadaydılar, Hiçbirini bul, mümkün değildi ve işte Mercan da iyakları titriyerek merdivenlerden İni- iyorda. Fettah Mercanm yanma sokuldu ve üzüne bakmca tedehhüş etti, Sanki n ayakta yürüyen bir ölüydü. — Ne var ağa, nereye? Mercan nefretle Fettahm suratıma bak ti ve haykırdı: © — Nereye olacak, Alemdar istemiz, be- nimle devlet İşi görüşecekmiş. Benim de başımı nâra yaktmız! Fettah merdivenleri dörder dörder at- âşağı inmiş ve bostancılar odasi. n doğru gitmişti. Belki Nezirle Ebe Se- orada bir tedbir ittihazil€ meşguldü. h 5 ler. Fettahın önüne gelen saraylı korku ve anla soruyordu: — Ağa, ne etsek, acaba ne tedbir ey- k? Fettah omuz silkerek arkadaşlarmı 8- z du. Mercan kapıya indi ve Alemdarin ote- e eğildi. Tarih böyledir. Koca Darüs- uade ağısı Mercan işin bir vezirin ete- fine eğilmek ne demekti, ne ağır şeydi! O Mercan ki kır ağalığı gibi Osatvetli yle nice değersizleri vezir eyle- üzün bir tarih sarayda boru öttür. En büyük ve ihtişamlı ricale araba- sında düdüğünü çaldırmıştı. İşte şimdi de em eteğine sarrlıyordu. Can ps- zarıydı bu. Alemdarın bir iradesiyle göz- görülecek bir parçası kalmazdı. nla bekliyeceğiz..* Aliyeye hitap etti: raber gidin.. Baban nerede şimdi, Aliye? © — İzmitte, hizmet ettiğimd: iyor musun? — Çok! Ya sen? Diz çöktüm: olmazsan, konuşuruz. — Biraz evvel ne değindi? — İleride evleniriz. dedimdi. — Peki ne zaman? — On sene içinde. — Söz veriyor musun? İL HABERİNE ASK, VE TAHLIU ROMANI İL | — A! dedi. Duymuş.. Herhalde idare ederek haber vermişindir, değil mi? “O, fazla ıstırab çekmedi.. Ben kahve almağa geldim. Ba- — Telgrafhane saat sekizde açıktır, zannederim, Sabahleyin be- — Benimle mesyul olma Aliye.. Idareyi söndüreyim mi? — Hayır.. Beni hemen uyuyacak mı sanıyörsun? Rahatsız Bir kolunu çıkardı, başımı okşadı; Haber'in tarihi Romanı:S9 Şeyhülislâm sallanıyordu. Bırisi ise düşüp ölüverecekti Çeneleri ttriyerektsordu: — Nedir devletlü paşa, beni istemiş- İ sin! | — Evet ağa. Şimdi bütün halk ayak- tadir. Umumen ulema ve ricali devlet ve Rumeli ağaları, ve Anadolu hancdanları sultan Selim efendimizin cülüsunu mat- ub ediyorlar. Anmçün bu mahalla gel- dik. Haydi Sultan Selim efendimizi çıka- rın, ielâs edelim! | ! Alemdar bü sefer şeyhülislima döndü — Haydi. Dedi. Şeyhülislâm efendi, sen de git sultan Muslafaya beyanı hal İ eyle. Merak içredir. Şeyhülislâm ve Mercan ağa içeriye gi- rincs kapılar tekrar kapandı. Selin ve Mahmud odâlarında Cevriyle beraberdi ler. Bu gürültüyü duymuşlardı. Cevri: — İşte, demişti, şevketlüm; Alemdar kulun geldi. Makandı malümundur. Seni iclâs etmek İster. Tekrar sediri saltana- ta geçeceksin. Allah ömrünü efzun etsin. Eski hal ve itiyadından feragat buyurup umuru devlete hasrı evkat eyler, kulla- rinm dunsımı istielâb edersin. Sultan Selim tekrar padişah olmak hayaliyle mest bir haldeydi. Halbuki bu- rağa garib bir kıskançlık sahnesi cere - yan ediyordu. Fiühakika şehzade Mahmut henüz küçüktü. Fakat, padişaklığn ne demek olduğunu Silecek yaştaydı. Eğer Selim padişah olursa Mahmuda sıra geç gelecek ve belki de gençliği bittikten sonra padişah olacaktı. Kırkından sonra olan düğün dernekten ne çıkardı? Bu İ- tibarla Mahmut, Selimi kıskanıyordu. Bejki Içinden onun ölümünü bile temen- | ni etmişti. Netekim tarihin kahbe tecel- | Hilerinden biri hâstl olmuş ve bu temeni | yerini bulmuştu. Selim, Cevrinin varı nasihat halindeki Sözlerinden sonsuz zevk duyuyor, müte- madiyen önündeki kâğıda bir taht resmi Mercanm aklı büsbütün başmdan git- mişti. Şimdi ne etsin, ne yapsındı? Öy- ie kolay kolay Selimi nasıl çıkarabilirdi. Halbuki onu İimayeye ve muhafazaya memur kendisiydi. Binaenaleyh sultan Selim olbette kendisinden istenecekti, Biraz durakladı, yutkundu, bir şeyler söy- lemek istedi, fakat Alemdar biraz şid - detle göğüsliyerek: — Haydi, sersem gibi durma. Sultan Selim efendimizi çıkar, iclâs edip işimize bakalım! Şeyhülislâm ayakta sallanıyordu. Biri- si itse düşüp ölüvereeekti, Tâ Bab:âli - den buraya kadar belki bir hatim indir. miş, kaç defa hayatımı Allaha emanet et. mişti, — Büyük babam öldü..diye bi: telvraf çek.. Paran var mr? — Evet, efendim; seksen allı kuruşumuz vardı. — Peki, sen, Alinin yatağında yatarsın. O da iki iskemleyi ucu" ta kor. kendine yatak vapar.. Bir gece. çarçabuk geçe: ğa çalış. Ve kendini teselli için ünyada nümunelik kalamazdı. Bunun üzerine, ikimizi de öptü. Aliyeyi bütün gece yanımda 1 mak fikriyle memnundum. Ona yatağımı verdiğimden dolayı dolayı, otu teselli edeceğimden dolayı mem" npundum. Esâsen artık ağlamıyordu. Sessizdi, düşünüyordu. — Dur sana yakın geleyim.. dedim.. Benim yatağımda Koltuğu. olacağım! rahat liştım. Yazan: Ikimim | yapiyordu. O bunun asıl sahibiydi. Fa- kat işte dost ettikleri, nimet dağıttıkları onu sarayından, tacından, tahtmdan et - mişlerdi. Selim yine boş bir kâğıda yazmıştı: Kendi elimle yara kesip verdiğim kelem Fetvayı hunu nahakkımı yazdı iptida... Sultan Selim bir hattattı, Bu yazıyo kadar güzel yazmıştı ki, hoşuna gitti ve katlayıp cebine koydu. (1) Bu sefer nizamıcedidi yeniden tesis ©- decek ve onun başına geçerek bu zorba yeniçeri tegkilâtın: tarihe gömecekti, Mahmud somurtup bir kenara büzüldü Ne memnuniyet, ne keder alâimi göster. miyor, neticeyi muhteris bir halde içini yiyerek bekliyordu. Şeyhülislâm tamamiyle kendinden goç- miş bir halde ayakta sallanıyordu. Sultan Mustafa haykırmiştı: — Bu fesatta sen de paşayla mütte. fikmişsin ki önüne düşüp de ben! hal'et- meğe geldin. Defol hmzır. Seni şimdi parça parça ederim (2). — Hünkârm. — Yıkil git diyorum... herif. Şimdi bu derneği dağıt ve paşayı iade et: Yoksa seni çarmıha gererim mel'un (3). Şeyhülislâm geri geri dışarı çıktı, A- lemdara doğru yaklaştıkça dışarda ihti- yar Rumeli âyanının, kendi aleyhinde bağırıp çağırdıklarını duydu. Büsbütün aklı vanadan çıktı. Alemdar kendine ne Sorduyun acaib, manasız cevabiar verdi. Bu defa da Alemdar ateş kustu. Şeyhülislimm boynundan yakalıyarak, göğsüne demir sokulmuş bir boğa gisi “Maykerdiya Yulaurri İâ sin — Bre münafık herif, Sen içorde başka kalrba döndün, tez var, bu işe bir suret ver! Yoksa seni parçalarım, boğdururum zındık herif! Şu sırada, böyle bir tarihte geyhülis- lâm yerinde olmak ne betbahtlıktı! Padi- | sah parça parça edeceğini haykırıyor, A- lomdar boğduracağını söylüyordu. Efen- di ne yaptın? Padişah lâf dinlemez, A- lemdar ferman istemezse şeyhülislâm ne yapabilirdi? Padişah kapısma gitti, tekrar döndü, İ girmek istedi, cesareti kalmamıştı, Padi- şgahm onu tekrar görür görmez bizzat hançer üşürüp parçalaması muhtemsidi, (Devamı var) (1) Cebinden çıkmıştır. “Tarihi Cev- det: 204”. (2) Tarihi Cevdet, sayfa 252. 8) Tarihi Cevdet sayfa 253. Çok müs- teheen bir küfür olduğu için yeri boş bı- rakıldı. MEMNU MEYVE —d— — Yemin ederim. — Ean de sana veriyorum.. Göreceksin ne güzel ev hanımı — Eminim, sevgilim.. — Ya sen, nasıl olacaksın?. — Seni ölünceye kadar seveceğim.. — Aferin! Bana bak, yanıma gelsene... — Olmaz, doğru değil. — Aptal! Kim bilecek? Ben mcacık yalarken, sen donaesk mısın ? Evlendiğimiz zaman böyle şeyler istemem ama. ketini çıkar, pantolonunu da çıkar, hemen koş sana yer ayırdım. İdare limbasını söndürünce soyundum. Aliyeye sürünme” meğe çok dikkat ederek uzandım.. Onu tebeselim ettirmeğe ça” Yorgundu, tam üç buçuk #nat müddet- le Meclisin ordu encimeninde müzakere. lere iştirak etmişti, Gözü, içeri girerken bir koltuğun üzerine atmış olduğu ovrak dolu çantaya ilişti. "Adam sen de! Şim- di bunlarla kim uğraşacak ?,, diye düşün- dü. “Mecliste çalıştığım yetişmedi mi? az mı nutuk dinledim?,, Ordu encümeni falan şimdi ona vız geliyordu. Düşündü- ğü gey bu geceyi nasil, nerede ve ki, minle geçireceği idi? Yatağma girdiği sinsma âlemine men- sup şahsiyetlerin yardımile aldığı bir kaç ehemmiyetsiz rolle kendisini yldız saymağa başlıyan İren Delkur fena de- Bildi ama o da bir gün evvel Nisa git- mişti. Broşar allesi; ayni zamanda bele, diye relsi olduğu vilâyet şehrinin eşra- fından olan Broşar'm sofrası dalma ona aşıktı ve karısı da senelerdenberi motre- si idi, Fakat Bay mebus artık Madam Brogar'dan bıkmıştı. Hem kadıncağız faz- la sırnaşmağa başlamıştı, üstelik kibar hali de yoktu, onunla gece lüks bir ye- re gitmeği M. Jilber şimdiki içtimsi mev- kline uygun görmüyordu. Vojikur'lara mı gitseydi acaba? Bu düşkün aristokratlar yemek arasın- da ondan para istiyeceklerdi. Kızları fena değildi ama onu son defa garsoniyerine getirdiği zaman bir kostüm tayyör yap- tırmak mecburiyetinde kalmıştı. Komedi Pransezden Brigit Gerniyc ti- yatrodaki vaziyetini ona modyundu. Fona kadm.da değildi. Lâkin mebusan meclisi koridorlarında söylendiğine göre bu 8! , yağa onun peşinde başvekli dolaşıyordu. M. Güstav Jilber bir kadm, meselesi için .muhtemel bir nezaret koltuğunu tehlike- ye sokacak adamlardan değildi. Elinin altındaki kadınlara böyle zik ninde rosmigeçit yaptırdığı sirada tele. fon çaldı. Kim rabatsiz ediyordu şimdi onu? Sinirli bir tavırla telefonu açtı: — Alle! Birden yüzü gülümsedi. Telefonda bir kadın sesi onu çağırıyordu: — M. Güstav Jilber. — Benim efendim. Kiminle konuşuyo- rum? — Kim olduğumu tanımadınız mı? Be. ni tanımadın ha Güstav? Ecnebi şixesinden kadmı tanımıştı. Ne. gelendi ve corap bekismeden ir sürü sun! sıraladı: — Hildecığım! Sen misin? Ne zaman geldin? Çok kalsenk mısın Pariste?” Na- #tlsın, İyi mlsin* Beni unulmadın demek | ha? Ne zaman görüşeceğiz? Bu akşam | serbest misin? — Teşekkür ederim. Beraber yemek dar gariptir kil. Nitekim: Çe- muştu. Cevap verdim: — Resim.. — Kime? ilim.. Bilsen ne kadar üzülüyorum. — Hanımefendi ile Beyefendi!.. leri. z : Başını göğsümün üzerine koydu ve birdenbire başını kaldı- — Hayır, portreler, manzaralar yaparsın.. , rarak sordu: — Öğrenmek lâzim.. gi — Ay! Sevgilim; senin entarin yok mu?. — Öğrenirsin.. a — Var,. Yalnız biraz yırtık ta onun için giymedim. — Öğreneceğim. z — Bana ver de dikeyim; yama yapayım. — Sevgilim!. il Karanlıkta, sefaletimden dolayı Kızardığımı hissetti; vücur aş mm MATMAZEL ni SEYTAN YA © Yazan: R. Rober Düma — $9 — Çeviren: F: Sa ite kontes Hilda Fon Hedingti ordu encümeni azalarından en münasip olarak Jilberi bulmuş İK LEDENİ HUSEYİN ZEKİ dumun yırtık gömleğimden görünen kısmına dudakların! dirdi. Öyle bir heyecan duydum ki, aradan bu kadar sen€ tiği halde şimdi bile utanıyorum. Acaba bu heyecandâ te karışık mıydı? Zannetmiyorum. Bir çocuktaki ihtiras © O gece çok ağladım. Aliye, sebebini sormadı. Lâkin kuvvetle yakaladı, vücudunu vücuduma yapıştırdı. Sonff © daklariyle dudaklarımı aradı. Bundan fazla bir zevk tasavvur edemiyorduk.. BU A bize sonuncu gibi geliyordu; zevktenziyade dehşetli gö yor, kalplerimiz korku ile çarpıyordu. Son defa olarak duduklarını uzattı, O zamandan itibaren, onlara maji olabi icap ediyordu. Bu uzun gece zarfında bile, istikbal plân hazırlarken, ancak onu tamamiyle memnun edebildiği? man dudaklarını vermeğe razı oldu. — Para kazanmak için ne yapacaksın, sevgilim 7 aye” — Lokantalara, manavlara, yaparım, zengin #alonların tavanlarına da bulutlu hav# YA A e BE EEE AH yeriz. Saat sekizde “Lütes,, do BÜ km, e a — Mersi, Bekliyorum. Allaha dik. Mebus telefonu kapattı. Kontes © Fon Hedingen ne de münasip bir da Parise gelmişti? M, Jilber ne ğını bilmediği bu akşam onunla m mel eğlenecekti. Dört aydır Hilda il? luşgmsmiştı, Hilda, Güstav Jilberle Üç sene ere nişmişt. Mebus bu güzel metresi Sirammerin tavsiyesine borçlu idi Strammer, Hildaya mebuslardan İşmin etmesini, bilhassa ordu ene” aralarmdan birine metres olmasın! retmişti: — Ordu enellmeni azalarını biref tetkik ederek en münasibini seçiniğ manla size itimat edecektir. Şüp mezseniz sizinle gevezelik etmiye 5 Ordu encümeni müzakerelerinden P dince sözlerini dikkatle dinleyip bi not ediniz. İmkânmı bulup evrak 48 edebilirseniz fevkslâde olur. Tabii kın kopyalarmdan fot sediyorum. oOrijinallerini elde © pek mümkün değildir. Sahte kontes Hilda Fon Hedingen © enellmeni azalarından en münmsip Otu Jilberi bulmuş, onu çabuk cazibesine Pe | lamıştı, Kendisini, Beriinin soğuk m den nefret eden, Fransız kültürile miş kibar bir Alman kadm: diye tı du. Mebuslüğunidan evvel bir kasabâğ * iâde bir avukat ve bilâbara belediyff "© olan M. Güstav Jilbör yükselişini D miğinin inhina kabiliyetine, büyük pa tın hoşuna giden komik tavırlarma, “4 derecesine varan dalkavukluk ne borçlu idi. Mebusluk onun kı ni pek kabartmıştı. Hildanm da kendisini olduğundan mühim mek istiyordu, bu sebeple yaptığı parlâmontonun ordu encilmeninde * nuştuğu mevzulart o sormadan bütün tefsilâtile anlatıyordu, Hlds kemmel bir av yakalamıştı, Mobusls buluşuşunun ertesi günl Berline malühmatin dolu bir rapor gönderi Güstav Jilber, Hildanmı evine gecö B' Zi zamanlar Kurt Fon Hedingen w entrede bıraktığı çantasmı alarak evrakm fotoğraflarımı alıyordu, G Jilber böylece ür senedenberi BerliB sabına mükemmel bir asğmal inek ves tinde çalıştırılmakta idi, , (Devam vat) 2 , av resimleri, yemiş (Devami ver)