b EN 14 BİRİNCİTEŞREN — 1958, i | YY e SIBYAN EA ©. Haber'in tarihi Romanı: 58 .Seyhülislâmın cevabı Alemdarın kafasını fena halde kızdırmıştı Herkes el kaldıracaktı, ne haltede- bekti?, Bu noktai nazara el kaldırma” yanın eli tâ omuzundan koparılabilirdi. Hem bir taraftan da Alemdar doğru söylüyordu. Bütün ömrü dağlarda, Tu- na boylarında, harp meydanlarında ge- çen Alemdar Mustafa paşanın herhan- gi bir suiniyetle hareket etmesine im* kân yoktu. Alemdar, Serdarı Ekrem Çelebi Mustafanın elinden mührü al dığı zaman dahi bu hülsnüniyetini gös. termiş ve bu vazifeye aslâ talip olma- marşta. Halbuki bugün padişabı defederek yerine bir padişahlık ilân etmesi müm kün olacak kadar satvet kazanmış ku- İunuyordu. Onün hükümdarı hal'etmeği düşün. mesi de gene memleketin mukadderatı içindi. Fühakika Köse Kethüda ile bil hassa Rumeli suikast cemiyeti erkân nin, hele Ramiz ve Refik efendilerin, Cevri kalfanm bu işde pek büyük dahli vardı. Fakat Alemdarı ancakdin ve devletin siyaneti, nizamı ve tedviri gi. bi gayeye tahrike muvaffak olabil mişlerdi. Alemdar gibi bütün ömrü at üzerin de ve kılıç elinde geçmiş bir Türk için Babrilide bir kuru iskemlenin veya mührün ne kıymeti vardı?. O, devletin bütün dünya yüzünde şevket ve ikbalini istiyordu. Nitekim işte bu mecliste de dili döndüğü kadar bu ciheti anlatmağa çalışmış ve padişa. hın hal'ına rey toplamıştı. Herkes el kaldırırken Şeyhülislâm “Arapzade Arif elendi girdi ve etrafı- na, Alemdara hürmetkâr bir selim ver- dikten sonra kendine ayrılan yere o. turdu, Şeyhüislim henüz makamma gelmiş çok nazik ve çelebi ruhlu bir adamdı. Alemdarı bilmiyor değildi, fakat ken- di mevkiinin de değerini takdir edebi- Jen bir adamdı. Onun meclise gelmesi etrafa biraz huzur ve sükün vermişti. Belki şeyhülislâm, Alemarı bu korkunç kararından çevirebilirdi. İşi ve reye arzolunan maddeyi kısaca kendine an. Jattrlar. Alemdara dönerek: — Devletlâ paşa, deli, sadrazam yedinden mührü hümayun cebren İs istirdat edilmiştir. Bu denlü iş bugü nedek görülmemiştir. Umur ve masla. hatın selâmeti, Devleti aliyenin refah ve sâadeti matlübumüuz olduğuna ve bu hâdisenin de bu maksadı hayrın tez?- hürünü temin eylediğine göre usul ve Âdet olmadan, usul ve âdetmiş o gibi vermemiz lâzımdır. Devlet serdarsız olmaz. Önce hünkâr: serbest bırakıp bir serdar tayinine imkân verme - miz lâzımdır. Sonragörüşmemiz muvafık olur. Hâşa huzuru devletiniz- den, fakat bugün bir sıfatımız ancak bir rey sahibi olmaktan ileri (geçemez. Halbuki istediğiniz büyük iştir. Alemdar, Köse Kethüdaya, Köse kethüda Alemdara bakıştılar. Şeybül. islâm aklını m: oynatmıştı, ne demek istyordu?. Yani hünkârn hal'ından vazgeçip de: — Buyur şerdarını tayin et.. Bize de Allah ısmarladık! mı demek lâzımdır? Acaba geyhislâm doldurulmuş muydu? Evet söyledikleri doğru idi, fakat, Alem- darm yaptıkları daha doğru idi. Kitapsız, kanunsuz, şerintsız dönen iş- leri kökünden hnlletmek için tepeden in- me hareket lâzımdı. Buna da İşte inkrlâp denir, Alemdar Paşa bir inkılâbın başında Bayılındı. Böyle icap etmiş, böyle yapmış- tı. Usul ve #det, örf ve nizam beklemek lâzimgelse yine devleti aliye çorbaya dö. nerdi, Alemdar kafası kızdı. Şeyhislâmdan daha âkılâne cevap beklerdi. Bu vaziyet karşısında istişare İle, rey alarak, konu, #arak, nizama uyarak bir gey yapılamıya,, cağmı tekrar anlayan Alemdar kavuğunu başma geçirerek şeyhislâma haykırdı: — Din ve devlete dair işlerimiz var - dır. Nezdi hümayuna varmak lâzım geldi. Kalk gidelim, (1) Şeyhialim birdenbire şaşırmıştı. Orun sözüne karşı Alemdarm aldığı bu tavmr gok büyük serkeşlik sayılabilirdi. Nezdi hümayunda ne verdı, #imdi oraya gitmeği icap ettirecek yegüne iş ancak haf işi o- labilirdi, Halbuki bunun sırası değildi, Şey hislâm bu düşüncelerle perişan bir halde kalmıştı, Alemdarm beklediği halde hâlâ yerin. den kalkmamış, daha doğrusu kalkmak vo bu emre boyun eğmek İüzimgeldiğini unutuvermişti, Alemdar birdenbire boğazı yırtılırcası. na haykırdı; — Arap oğlu musun nesin kalk bre he- rif! Bütün orada bulunanlar titrediler. Şim- diye kadar bu kadar heybetli bir haykı- rg duymamıylardı. Şeyhislim Arapzade. nin de öğü patlamıştı, Hemen yerinden fırladı, cübbesini toparladı ve yola düştü. Alemdarm böyle birçok ricnal ile birlik. te, önde şeyhislâm Arapaade Arif Efen- di, arkada beş on bin müsellâh Rumeli atl: ve piyade askeri bulunduğu halde Ba- biâliden hareketi derhal Enduruna ak . #etmişti, LU Yazan: Ikimim Yazan: R. Rober Düma — 88 — Çeviren: F-'"i, tişam ile, müsellâh askerleriyle saraya doğru hareket etmesi korkung dedikodu- lara sebep olmuştu: — Alemdar sarayı basıyor! — Alemdar hünkâr! idam edecek! — Alemdar tahtı saltanatı hedm ve tahribe gitti! Dilden dile binbir dedikodu yol almış, saray önü tıklım tekim merakli halkla dolmuş, sokaklar geçilmez hale gelmişti. Dükkünların bir çoğu kapanmış, alış veriş durmuştu. Herkes, ne olacağında şüpheli 'bekleşiyordu. Alemdar, arkasmdaki muazzam kuvve, tiyle şimdiye kadar görülmemiş muâzzam bir istilâ alayı halinde Soğukçeşme kapı. sından sarayı hümayuna girdi. Endürun ricali telâş ve heyecan içinde oradan 0- raya koşuşuyor, biribirine birtakım emir. ler veriyor, fakat bir türlü ne haht edece- ğini tayin edemiyordu. Saray kapısı ö - nünde kulakları yırtan nâralar, haykırış. malar, bağrışmalar vardı. Pencereden ba, kılınca at üstünde Tuna #erdarı Alemdar korkunç yüzü ile görünüyordu. Alemdar no yapacaktı acaba? Yalnır şeyhislâma “din ve devlete dair işlerimiz var,, demişti. Bu no dömekti7. Hünkârdan hesap sormak mutat değildi, Enderunun haberi olmadan hal" caiz mi olurdu? O halde Alemdarım maksadı ne olabilirdi? Atların özengi şakırtıları, kılıçlarm pa. rildıları, irili ufaklı, kalmiı inceli sesler saray önünü yeni saf kurulan bir harp meydanı haline getirmişti. Alemdar orta kapıda durdu ve pence- reye doğru haykırdı: — Darissuade ağasmı görmek iste - rim! Mercanm dizlerinin bağı kesilmişti. İş- ts Alemdar kapıya dayanmıştı. Sanki sa. | olmuştu. Alemdarın böyle debdebe ve ih- kurmuş gibi, emre âmnade bekliyordu. Ma» azallah sarayı da, civarı da canlı bırak , maksızn yerle yeksan etmeğe hazırdı, Kızlarağası Mercan, Alemdarm kendi. tini çağırdığını öğrenince nöbetler geçirmiş benzi kara sarı olmuş, dili kurumuş, ç0- neleri biribirine çarpmıştı. Saklanmak fayda vermezdi. Alomdarn kükremiş bir kaplan gibi kapı önünde fer- yadı duyuluyordu. — Kızlarağası Mercanı #sterim. Bostancıbaşı Ali ağa, hemen girerek Mercanı omuzlarından tuttu: — Ne duruyorsun ağa. Dedi. Maazal- nh bir haileye sebep olayazacaksın. İşte Alemdar seni istiyor. Var konuş bakalım matlabı nedir? (Devamı var) (1) Tarihi Nalma, Tarihi Cevdet say - Hilda: - Evet seni seviyorul” dedi, bir gün tamamile seni. olacağım ! Stefan şaşırmış, no olduğunu snlıya- mamıştı, Hildanın niçin ağladığma eskil erdiremiyor, söyliyecek bir söz bulamı- yor, genç kağının saçlarımı okşamakla ik- tifa ediyordu. “Seviyor muyum yokta?” Hilda, cürmü meşhut halinde yakala. nan bif müerim gaşkınlığiyle kendi ken- dine bu suali sordümaktaydı. Delikanlının. boynuna Sarılıp her geyi itiraf ötmek ar. zusu içinde yandı; fakat bu hissi çabuk söndü. İkinci şahsiyeti, karanlık ve kir- U mazisinin içinden tekrar beliren saf ve iptidai Hildayı yenmişti. Kendini topla. dı, doğruldu, Hislerine mağlüp olmak ü- zere İken son dakikada aklı başma gelen fevkalâde namuslu bir kadının nefsile mücadelesi rolünü oynadı: — Beni fazla heyecanlandırdn Ste, fan; yaptığın doğru deği! Delikanlı özür diledi: — Affodersin sevgilim. — Evvelâ vatan ve vazife, tonra ben... Dolikanlı onu tekrar kollarma almağa davranmea gülerek: — Hayır, hayır! dedi. Ne diye kendi- »i ve beni tahrik ediyorsun! Sakin ola, lm. Stefan, sevgilisinin ağzından gayrih- tiyari sandığı bir aşk itirafı kaçırdığını farkederek çılgına döndü: — Sevgilim! demek beni artık aşkla seviyorsun ve hislerine hâkim olamamak tan korkuyorsun? Ne saadet! — Evst seni seviyorum ve bir gün 86- nin olacağım. Fakat zamanmı bekliye- im ve rica ederim bir daha benim hisle. rimle oynama; benim mücadelem zaten kendime yetiyor! Durdu ve sesini değiştirerek: — Şimdi bunları bırakalım da İşimizi konuşalım! Stefan bir rüyadan uyanırmış gibi bir an manasız nazarlaria Hildanm yüzüne baktı, sonra: — Evet, diye cevap verdi, işimizi ko- nuşalım. — Bravo! Otur, hem kahvaltı eder, hem konuşuruz. Bir müddet sustular, İkisi de düşünü - yordu. Bir aralık Stefan kendi kendine hitap edermiş gibi mırıldandı: — Bu adamın yaşayış tarıma dair ma, Yümatım olsaydı başka bir teşebbüse gi- rişirdim ama.. y — Ne gibi teşebbüs? — Aklıma bir fikir geldi de... Fakat bunu tatbik için Benuvanm hangi katta oturduğunu, günün hangi saatlerinde ev- de olduğunu, yalnız yaşayıp yaşamadı ğini bilmem gerek... Bunu benim öğren. mem kabil ama oturduğu yerin ©” 4 fazla dolaşarak nazarı dikkati “gf mekten korkuyorum. Çünkü b& de bilâhare serbestçe iş görebii”! laşır. ğ Hilda teklif etti; i — Ban bu içi yapabilirim. Gay” bir iş. Zaten Benuvanm (nerd? duğuna da ben öğrenmedim mi?” Buz mu: Benuvayı Harbiye Nezafte, yk rımda beraberce beklemiştik. Ot9v 4 tasyonunda idik. Paydos zama! memurlarla beraber Benuva ân $” 20 doğru geldi. ik — Unutur muyum hiç? Yasi ) akadaşı vardr. Çok fotoğrafını Sö“ müz için onu tanımamamıza imki? ama yanmdaki arkadaşı ayrılırke8 “#i,* ha ımarladık Benuva” deyince Bİf”4 bemiz kalmadı. Benuva yaya © luna devam etti, — Ben de peşinden... Size beri * bırakmanızı işüpot etmiştim. Taki j farkma varmadı ve beni doğru a Grönel sokağı 106 numaraya götü” — İşte bu sayede dün gece onu? “ili edeceği yol üzerinde bekledim. Fe” Xu dalaığım yüzünden fırsatı kaçırdn” git — Üzülme, gelecek gefer muv#” $ * lursun. “Allah cesurlarla beraberdi” ben birazdan sokağa çıkarak si39” Ex! gelen malümatı elde etmeğe ç8l K — Aman ihtiyatlı olun, Ne # nersiniz? i — Geceleyin. Sanırım ki ge$ — Niçin hile kaç saat bu işe Kİİ Z ği mi? Ma Genç kadın gülerek cevap verdi — Ah günçlik! Beni buçün &” $, Bizi bü kadar üzüyor ha? — Bunu soruyor musunuz? şüphe! , pik , elimde olma ben İİ radan ayrılmak istemem ams 98 yın? Pariste olduğumu ş yorlar. Davetlerine gitmek met” tindeyim. Bu akşam bir aile dostun” meğine davetliyim, Saat on buçuğa doğru Hild sokağındaki apartımandan çıkt” sonra da Stefan onu takip etti ii e l k EE UN ALEYNA ESER çıkmıyan adam ne yiyebilirdi ki?.. Vermeyince kızdı, bütü kabul eyledik. Ama bu İşe bir surer Halk arasmda dehşetli bir korku hasıl fa 252. - Ee İİ: HABER'İN “A'SİKİ VE JTAHİLİM-İROMANI İğ Boğulur gibi söylendim: — Aliye... El arabâsi.. Devam edemedim.. Bazan, Cahidin oynadığı bu güzel arabaya takdirle, arzuyla bakardık. Boş saatlerde, araba, bahçede dururdu. Bu araba İle oynamak, yalnız Cahidin hakkıydı. Cahit, evden tahta bir iskemle getirir, arabanın üzerine koyar, sonra kendisi de üzerine binerek, elinde kamçı, güya bir at sürerdi. Onun hiç arkadaşı yoktu. Bizi gördüğü zaman, kıskançlığımı- zı daha ziyade tahrik için, “deh, çuş!,leri fazlalaştırır, kamyıyı dur madan, dinlenmeden şaklatırdı. Biz ona bakmıyor gibi yapardık; biz ki, oynamak için şekilsiz tahta parçalarından başka bir şey bulamazdık! Bir akşamdı; Aliye bizim odaya sapsarı girdi: — Büyük babam hasta; çok fena... Lütfen gelir misiniz? Tuhaf tuhaf sesler çıkarıyor, dedi. Babam cıgarasını attı, Aliyenin peşinden yürüdü, Sonra gel di, izahat verdi: — Can çekişiyor.. Sokağın başındaki evde oturan doktora koş; al getir... — Bu fena haberi ilk defa işitmiyordum. Kendimi bildiğim za" mandanberi kaç defa böyle vakalara şahit olmustum. Ölümlere ko- şan doktoru kaç defa ziyaret etmiştim... Lâkin bu sefer ihtiyar Abdi efendi ve Aliyenin istikbali mevzu- ubahsti, Acaba ne olacaktı.? Ve onu bir daha göremiyecektim. Bütün bu aksiliklere rağmen, gene ümit etmeğe başladım. Dok- torun mucize kabilinden bir şeyler yapabileceğini zannediyordum, Böyle düsünerek, evin kapısını çaldım. Hizmetçi kadının ayak diremesine rağmen nihayet doktorla görüşebildik. Yemeğini yiyor” Tuş, —5 — “Haydi gidelim!,, deyince âdeta koşmağa başladım. : Evin önünde kalabalık vardı. Bizi görenler hemen yol verdiler. Doktor, yemekle karnımı şişirdiği için, hızlı yürüyemiyor, merdiven” leri güç halle çıkıyordu. Büyük babanın başucunda, babamla annem vardı. Hasta ger çekten tuhtaf tuhaf hırlıyordu.. Doktorun geldiğini haber verdim, an- nem..: “— Haydi sen odana git.. dedi, Fakat bu anda hırıltı durdu. '— Öldü, dendiğini işittim ve annem cümlesinin sonunu getir .Aliye de orada.. Büyük babasmn öldüğünü haber ver, ona at et, olmaz mı? Biz de himaye edeceğiz... Aliye, gecelik gömleğile, yatağımın üzerinde oturuyordu: * Doktoru buldun mu? diye sordu. — Evet. ç — Orada mı? — Beraber geldik. — Acaba bana ihtiyaçları olur mu? — Hayır.. *— Ona; her akşamki gibi, çorbasını vermiştim, O esnada hiç te rahatsız değildi, çünkü bir kâse daha istedi, vermedim.. Hiç dışarıya tınca didinişinin, ancak ömrünün sonunda rahat etmek için © vöği nü söyledi. Barışmak için bir bisküvit verdim ve sayunduf. # bir şey söylemiyordu. Çok müteessir kali vardı.. | değişti. Uç senedenberi böyle konuştuğunu işitmemiştim. “gi ahlâklı bir kız olduğumu, bununla beraber o öldükten 005 akıllı ve tedbirli davranmamı söyledi, Zannedersem ağlıyor, kin hastalığı dolayısile her zaman ağladığı için ehemmiyi dim. Babamın adresini bilip bilmediğimi sordu. Müteessir oldı#” Ba kalktım; ıhlamur kaynatmak için su ısıttım. İşte o vakit * ağa başladı. gi — Sevgilim, dedim, ya büyük baban ölürse senin halit cak? — Babam gelir... — Sen burada mı kalırsın? a — Belki! Herhalde onunla mahalle mahalle dolaşam&f” | mi? yoksa. i Bir nefeste cevap verdim: — Evet, zavallı Aliyeciğim.. , R Ve Aliyemi daha kuvvetli bir enerji ile kucakfadım.. . —. Cesur ol.. Ben buradayım, seni seviyorum.. İleride €“ dedim.. f Doğruldu: ş — Onun yanına gideyim mi? 4 — Hayır! Bak, annem geliyor. — Mendilini verir misin? Yüzünü mendilimin içine gömdü. Annem Aliyeyi görünce: (Devamı var)