MâbeKiNi tarihi Remi: 24 Yazan: Ikimim Kabakçı bir kana girecekti ve bu kan sarayda dökülecekti Odaya, hakikaten pek perişan kıyafet. te, Üstü başı kan içinde ve yanağında de. rin bir yara olan bir adam girdi; yere diz çökerek paşanm ayağını öptü: — Devletlâ paşa! Ben Rumeli fene. rinden gelirim. Adım Davut. Tam on beş yildir Kabakçının mahrem esrarı bir bendesiyim. Alemdarm gözleri büyümüştü. Kabak- çmım böyle mahremi esrarı olan bir ben, desinin onun huzurunda ne derdi olabi. Mrdi? Hemen elini hançerinin kabzasma gö. türdü. Herif o kadar bitkin, o kadar cansız bir halde bir kenara serilmişti ki koca ser- dar Alomdara buna silâh çekmek yaraş* mazdı. — Söyle, diye haykırdı, bü mel'un ve baini devlet herif canibinden hir uygun. #üz haber mi getirdin?. — Evet devletlü paşa. Kabakçının sat, veti dünyayı titretir, —Bu su kabağı satvetinden şekvaya mi geldin? — Hayır devletlim, Kabakçı, Sultanı mahlâ Selim Efendimizle, Şehzade Mah. muda kadar el uzattı. Alemdar peşa herifi yakalarından tu- tup sarsarak boğazi yırtılırosaina bağır- â. — Na dedin, Kabakçı sultanlara el mi uzattı? Herif bu sarsmtıyla adamakıllı sersem İeşmiş ve yakası bırakılmca kuvvetle sar- #dmış ağaçtan düşen bir çürük armut gibi yere serilmişti. Alemdarın gözleri dönmüştü. Haykırıyordu: — Anlat ,nereden bildin? — Kabakçı, kale haricindeki hanesin- de bir gece tabesabah süren eğlencesiy- e kır halkım İz'aç etmişti devletlim. Ka- bakçı burnunu görmiyecek kadar #arhoş- tu. Ben de meclisteydim. Kadınlar ara- smda olâ gözlü, ince belli, belli ki, Tuna boylu bir kız Saha vardı, Kabakçıyı bu- Bunla pek alâkalı görmüş ve harem için- de büyük gütfügü yapacak böyle bir ba- rekete kalkışmasına mana verememiş- tim. Bununla öyle rümuzlu ve manidar gö. rüştüler ki merak ettim. Çünkü bu söz. lerden Kabakçınm yine birinin başma kabak patlatacağı anlaşılıyordu, Sabah ışıkları sökünceye kadar bu | hal böyle sürüp gitti. Nihayet bu ka- dımla halvet kaldılar. Ben de yandaki o- dadan kapıya kulak verip dinledim. Se- lim vo Mahmut diye geçen isimlerden leğen ki söz saraya İntikal etmiş. iğ bütün ümidin Kabakçıda oldu- A ED MADEN $ SUBAYIN Annesile anlaştıktan sonra, prenses Nâna ile de görüştü. Kar- deşlerine karşı geçimli olması için nasihat etmek istedi, fakat bun” dan çabuk vazgeçti. Yalnız Nanadan “kendisi — başlamıyacağına,. dair söz almakla iktifa etti. Zavallı kız, bu sözünü tutmak için epey. zorluk çekti. ğunu söylüyor ve arasıra da bir kadeh mey vererek Kabakçıya ummadığı mezö- lerden sunuyordu. Bir hile ve desisenin hazırlandığını ve buna Kabakçınn âlet edilmek fatenildiğini ve bu karının da bu vazifeyi eda için o gece Kabakçınm mahremiyetine girdiğini anladım. Kabakçı bir kana girecekti ve bu kan sarayda dökülecekti, Alemdarm dişleri biribirine vuruyor - du. Yumruğunu öyle sıkmıştı ki tırnak- lari avucuna gömülmüş, hafif bir kan bile çıkmıştı. — Söyle, dedi, kimin kanma girecek- ti bu mel'un? — Şehzade Mahmudun, devletli pa- şa, Saraya Ebe Selim yoluyla nöbetçi o- larak adamlarından birini kayırtacak ve bu kahpe karımın gösterdiği izden yürii. yüp Mahmudu ve mümkün olursa sonra Selimi hançerliyecekti. Ben hemen bir tezkere yazıp süratle Reisülküttab Re- fik efendiye gönderdim ve vâziyeti, ha- arlanan desiseyi bildirdim. Yalnız bu haileyi hazırlıyanlarm adını vermedim. Bütün devleti a«liyenin bir ibtilâle düş - mesinden korktum. Ertesi gün kendine de münasip lisan- la, bunun neticelerinden bahsetinek is- tedim, Beni (o hapsettirip boğduracaktı. Cellâdma hizmetimiz, muavenetimiz var- dır. Yarârmiyle işte buzurumuza kadar gelebildim, Yolda çok hırpalandım devlet Tüm. Bir sıcak çorba versinler. Kaç gün- dür ckmoğe hasretim, Alemdarın kan beynine hileum etmiş. ti. Bu habis başından büyük haltlar et- meğe kalkışmış ve elini saraya kadar, velinimetlere kadar da uzatmıştı. Bu el kesilmek, bu Xafa koparmak görekti. Artık ince eleyip sik dokumağa ne Jü- zum vardı? Kabakçınn idammı mucib sebeb çün gibi aşikârdr. Alemdar ne diye beylik ekmek yiyor ve akçe sarfodiyordu, böyle kara günlerde yar olmazsa, onun ser- darlığı, kahramanlığı kaç para ederdi? Alemdar ertesi günü zar zor bulabil. miş, yine gece sabaha kadar ayaklarına sıcak su şigöleri koydurmuş, alnma Ji - mon kestirmiş, bileklerini sirke ile oğ- durmuştu. Bu ne rezaletti? demek dera- Mye, devlet, millet, hasine, her şey vo hattâ padişah dahi mütegellibe elinde kalmıştı, Böyle muzmehil ve perişan bir devletin serdarı olmakta ne şeref var. dı? Alemdar paşa, ertesi gün Pinarhisarlı Aliyi çağırttı (1). Paşanm saş ve sakalma daha fazla kir düşmüştü. Hiç kimsecikler, Alemdarın bu büyük takevvülünden bir şey anla- mamışlardı. Yine he olmuştu, Alemda - rm başından yine ne kavak yelleri es - mişti? Onun ikram ve İnam ottiği'ba bayağ: ve pojmürde herif da kimdi? Yaltır Alemdar kaplan kesilmişti. Kar. çısma kim çıksa haykırıyor, bağırıyor, yerden yere çalıyordu. Bir aralık Alemdar paşaya gelmiş!,, Dediler, — Farlaca rabatatzdır; dersiniz, paşa kardaşımızı bir başka gün biz rahatsız öderiz, "serdar Diye cevab bile gönderdi. Kapısından serdart ekremi çevirmişti. Çelebi Musta» Ta paşa bu değişikliği anlamamış, bu ser- gerdenin devletin başına bir çorab öre- ceğinden korkmuştu. Halbuki çorab, et- rafı haraca kesen Kabakçının başına ö- rülüyordu. Alemdar, Pınarhisar: Hac Aliye yer bile göstermedi, öpmek için el bile uzatmadı. — Hacı ağa. Dedi. Padişah başma ye. min et. Bu, bir senin, ve bir de benim bileceğimiz iş kalacak, Hacı ağa ismi etrafmda efsaneler söy. lenen adamdı, Gün görmüs, çile çekmiş, savaşlar etmiş, kellelörden kuleler dik- miş, silâh kullanmasını, idare etmesini bilir bir adamdı. — Devletlim, dedi, önce senin başma yemin ederim, Alemdarım hoşuna çitti bu söz. Demek ki Hacı kendini padişahtan da üstün tu- | tuyordu, — Hacı ağa, hemen bir miktar kılıç kullanır süvari tederik eyle ve Rümeli Cenorine azimet et! — Evet paşam! — Ve Kabakçı denilen mel'unun be- şına kabak patlat. Kellesini isterim, Hacı Ali ağa, hayret ve dehşet içinde kalmıştı. Bütün bu havaliyi tirtir titre - ten bu sergerdenin idamı lâf değildi. Bu- nun kellesi ihsana pahalıya mal olabilir. di. Hem ne olmuştu ki böyle? Alemdarı bangi hâdise küplere bindirmişti? Maahaza ne istinkâf, ne de red imkân vardı. Alemdar şaka götürmez bir ser. dardı, Onun bir tek sözünü yerine getir. miyenlerin sülâlelerinin köküne kibrit suyu döktüğünü bilmiyen mi vardı? — Na #aman devletlüm? — Hemen, ağa! Alemdar artık müsterihti, İşi ehline vermişti, (Devamı ve) (1) Bu devrin çok mlihim simalarm- dan biridir. bsr MATMAZEL JANE O Yazan: R. Rober Düma — 54 — Çeviren: F. Kolonel, Benuvaya daktilo il . yazılmış bir — Canmızi sıkan bir şey oldu galiba? — Evet, — Her hslde mühim bir şey olacak. Ehemmiyetsiz geyler için kendinizi üze, cek kıratta adam değilsinizdir siz... — Evet Kolorel mühir bir mesele, Kolonel samimi bir alâka ile sordu: — Size bir yardımım dokunabilir mi dostum? Sizi ne kadar sevdiğimi bilirsi- niz. Derdinizi bana anlatmız, belki bir çaresini buluruz. — Teşekkür ederim Kolonel. Bana Röatermek lâtfunda bulunduğunuz tevec. cühün derecesini biliyorum, Derdimi bi- raz sonra #iz6 anlatırım. Fakat evvelâ vazife... — Peki Benuva. Masasma gidip koltuğuna oturdu. Be. nuvaya da yer gösterdi. — Yenl gaz maskemizi biliyorsunuz değil mi? —5T. mi? — Evet. — Bahsini işitmiştim. Bütün gezlere karşı gayet tesirli imiş. Tecrübe edildi. Bini biliyordum. — Evet. Husus! tertibatı sayesinde maskeli adamım konuşulanları rahatça İ- gitmesi ve söylediklerinin de yine kolay, ca İşitilmesi mümkün oluyor, Maskenin kapstilinli dolduran gozanm mahiyeti ga” yet gizli tutuluyor. Şimdiki halde bu mas. keden tecrübe için ancak on tane mev. cut, Yakmda bu nefiz maskelerden zeri halinde İmalâta başlanacak ve kıtalara tevziina başlanacak. Fakat sırrım ele geç- memesi için maskelerin kapsülleri boş bırakılarak ancak icabında, yani bir harp halinde doldurulacak. Veriyeti kavrıyorsunuz değil mi? — Evet Kolonel. Bilhassa Almanlarm bir şey öğrenmemesi için her tedbir 8. İmmız, — Evet, Fakat bütün bu tedbirlere rağmen Almanlar bu keşti biliyorlar! — Ne diyorsunuz? — Maalesef bhekikatin ta kendisini! — Nereden kiliyorlar? — Piyade umum müdürlüğünden bir zahit vekili vasıtasile... Müerim kaçtı, Emniyeti umumiye arıyor. İş bu kadarla da kalmadı, aletin bir krokisi de kayıp. Her halde aynı adam çalmış olacak. — Fakat bu zabit vekili nasıl olmuş da, — Orası bizi alâkadar ötmez dostum, Tedbirsizlik mi? Şefin ihmal! mi? Kont, rolün adamakıllı yapılmayışı mı* Bilmi, yorum, Bu İş piyade umum müdürlüğünü ve askeri zabıtayı alâkadar eder. Bize düşen iş büsbütün başkadır. Keşfin Almanlarca malüm olduğunu da dün oksam 156 Pa. nın gönderdiği bir pusla sayesinde öğrendim. Kolonel, Benüvaya daktilo ile yazi). diyordu. toplandı. Kallamağa hazırlanıyordu. Geleli daha altı peki olmadığı halde en aşağı yirmi çam devirmitşi. Bunu e ei Birdenbire piyanodan; Sadunun beynini gıcıklıya”. a i gtren, kalbini sıkıştıran cin, peri sürülerini takviye edi kağıt uzattı müş bir kâğıt uzat. Kağılta e ze idi; Fon di Askeri istihbarattan yüzbast FOX yaşi Stühhayd'm 1Af arasında ağnd” dığı cümleler sayesinde öğrenime General Fon Rozviç bir fından gönderlimiş bir maddeyi ye tetkikle meşguldür. Bu im vir w Süz maskelerinde a ri olduğu anlaşılıyor. General bu İS” ve de her akşam mütehassın My xabitin yardımile bizzet uğraşıyor. P* pe bizzat generalin evinde bir kasada tu lıdır, Generalin ikametgâh! öç sivil polis bu iş münasebeti! surette ve münavebe ile mektedir.,, Yüzbaşı sordu: wi — Bu rapora ehemmiyet v€ sunuz? — Evet, niçin ymm — Bu tozun generalin kusu gâhında muhafaza edilmesi sm de ettikleri maddeği neden teBlil yeri kert laburatuvara vermemişler”. “e meden bilazat genera! bu işle pa ge” onun vazifesi bu değil ki.. HP ge Gele ihtisas işi, general ne SÖ eg, pordaki malimat uydurmayâ pek ziyor. Kolonel, Benuvayı, sie e zin dinledikten sonra cevap verdi — Bu İtirazı sizden bekliyordu” nuva, Fakat rapordaki maltmst biliyorum., — Nereden biliyorsunuz? — Evvelâ: Generalin busust gührda bir kimya liboratuvari e biliyorum. Yedi sekiz sene ev”? “mizde çalışan bir kadın casus haber #ormişti, siz o zama Taber çalışmadığınız için bile casus kadm vaktiyle hi generalin hizmetine girmiy& olmuştu. Kendisinden genersla dair kiymetli mallar elde aldık. vasıtasile binanın plânmı d& me Sonra sizin va bir ha var: Fon Rogviç zehi sinde mütehassıstır. Hattâ Dİ iz müddetle zehirli gaz limlik yaptı. — Mesele değişiyor. yer” — Değil ml ya? Bu vaziyeti” VE ile bizzat generelin meşgul ole demma bir de mütehassıs zabit tan sonra tabif teldikizi etmek Mys — Evet Kolonel, Şimdi 99 pile ozel rapor “5 — Emniyeti umümlyeye ei kında malümat vererek yardım etmek, sonra... (Devam! vs vk ESSEZEF BEP AS. BAE ZES ize vr ii X SİSLERİ. ve Sonbahar gelmişti. Teşrin rüzgârlerile saçılan sararmış yaprak” Jar yerleri sarı, ve kırmızımtırak lekeler halinde kaplıyordu. Prenses, kış için Maçkadaki apartmanına dönmüştü. Pldton bir aralık onu görmiye gitmişti. Fakat Sadun onunla beraber gitmi- , ye cesaret edememişti. Yaz hayatınınAivareliği sık sık görüşmiye el- « verişli idi. Fakat, şehirde, ahbapları, sosyal işlerile meşgul olan prenses, acaba genç subayın ziyaretlerini, eskisi gibi, hoş görecek miydi? Düşündükçe, tetkik ettikçe, kendisini in, salak, cahil bulu. yor, ve prenses gibi yüksek bir varlığın kendisine nasıl tahammül ettiğine şaşıyordu. Alay sonbahar manevrasından dönmüş kışlık garnizonuna yer- leşmişti. Manevrayı müteakip izinli olarak ailesinin yanına giden Sadun, sile ocağından döndükten sonra kırk sekiz saat kararsız dolaştı. Nihayet, evde bulacağından daha emin olmak için, yağmurlu bir günün geç vaktini seçerek, prensesin evine gitti. Saat dördü yeni çalmıştı. Apartmanın kapısından girdiği sırada, kuvvetli parmaklar altında gümbürdiyen piyano, merdivende gü- rültülü akisler yapıyordu. Sadun, yüzü sararmış bir halde ve kalbi kuvvetle çarparak, prensesin dairesinin kapısını çaldı. Kapıyı açan hizmetçi il kartın. yolladı. Biraz sonra salona aldılar, Senenin en kısa günlerine yaklaşıldığı için, hemen her tarafı loş olan geniş salonun râhayetinde iki kadın, dört elle piyano ça- KAÇIRDIĞI EM Kriz — İıyorlardı. Piyano sustu, Prenses ayağa kalkarak, misafirini karşılamağa yeldi. Sadun, askere yakışmıyacak bir heyecanla prensesin güzel elini öptü. Karşı karşıya oturdular. Piyanoda kalan #8 kımıldamamıştı. Orada bulunması genç adamı sıkıyordu. Ne yolda söz söyliyeceğini kestiremiyor, birçok karmakarışık düşünceler beyninde çarpışıyordu. Bunların içinde en çok zihnini kurcalıyan “zevahiri kurtarmak ihtiyacı,. idi. Ora. dan buradan söz açtı. Müstakbel Türk operasıfidan, şehir ti rosundan, sinemalardan kültür hareketlerinden bahsetti. Yedi denberi, varyete semasında görünen edi yıldıza Aşık olduğunu, fakat bu yıldızın yüzünü bile görmediğini söyledi Prenses gülümsüyordu. Ellerini hafifçe dizl in üzerine bağ- lamış, başını biraz ileri doğru eğmiş, hoş gören bir tavırla din. yor; durgunlaştığını gördükçe, açılmasına yardım ediyor, fakat * ah, insafsız! « sözlerinin hiçbirisine İnanır gibi görünmüyordu. Sadun sustu. Artık sermayesi tükenmişti. Sıkıntısından terlis yordu. Piyanoda oturan kimse, hâlâ kımıldamamıstı. O da, Sadu. nun sinirlerini gerdikçe geriyordu. Bu sessiz karaltı, sanki ona; — Artık defolup gitmiyecek misin? diyor gibi geliyordu. Zavallı genç, gitmekten başka kurtuluş yolu bulamıyarak © celiki yok. Kaha, bayağı bir kelime, değil mi? olatak, keskin bir (lâ) motası çınladı. Zavallı delikanlı yerinden sıçradı, kasketini Ka) bi bir hareket yaptı. pt. di ERPERİSEZ. Sem a Fg tl Prenses, mendili ağzına kapamış, katılacak gibi. Ted, | Sadun hiç onu bu halde görmâmişti. Yarı çögm bir adı. Gözünün önünde hayaller uçuşuyor; acabâ a yoksa prensesin mi, aklını kaçırdığını soruyordu. Piyanodaki karaltı yavaş yavaş kalktı. Genç yalin duy geçerek, tam önünde, pencereden gelen sığın me Prenses hâlâ gülüyor, gülmekten yanaklarının üs la yaş yuvarlanıyordu. Sadun Alev, büsbütün kendini kaybederek, ağırdı — Nana! Aman Allahım, rüya mı görüyorum? — Hayal deyiniz, yeğenim! va “Her yerde ondan kaçarım; her yerde önüme çakar gir Buna, kısaca “Kâbus, ta derler, Fakat bu kel 3 eğdi. e Sadun, şaşkın şaşkın, evet makamında başın! dine geldikten sonra sordu: — Demek siz buradasınız ha? , — Bunu gözlerinizle görüyorsunuz, değil mi meri ii Prtnses biraz soğukkarlılığını kazanmıştı. F 2 vi zerine, yine gözlerinden yaşlar boşanırcasına gülerek napenin üzerine attı, (Devamı var) 4 5)