ALi Yazan: Gerald Kelton — Çeviren: F, K, Lordun sabrı taşmıştı: isticvabım daha çok sürecek mi ? Güssi evvelâ, gol bastunu imal e . denlerin bunlar içine neden kâğıt koy» mâya lüzum gördüklerini kendi kendi- ne sordu. Yoksa bu kâğıt zavallı Mor. davnta mı gitti? Belki de rulette ka- zanmak usullerini gösteriyordu. Güs- si, kâğıttaki yazıları okumağa çalıştı Fakat bunlar bilmediği bir dilde ya. zilmiıştı, Bunlar herhalde mühim bir şeyler olsa gerekti. Mordavntın ölü. mündeki sırrı aydınlatması ihtimali bile vardı. Denisin, töreke arasında harıl harıl bir şeyler aradığını şimdi hatırlamıştı. Bu ( hatirlayış Güssinin koltuklarını kabarttı. Denisin o kadar aradığı şeyi, işte kendisi bulmuştu. xu Saat 14 ü çalarken lord Stretford Monako polis “müdürlüğünden - içeri girdi. Herhalde bekleniyor olmalıydı | ki kendisini'derhal bir memur karşı. ladı ve'doğruca müdürün odasına gö. | türdü. Müdür ayağa kalkarak hürmet- Te karşıladı: — Tam zamanımda . geldiniz May- iord, Lord Stretford çok sinirli görünü, yordu. Denisin yirmi dört “aattir or. tada görünmeyişi eng endişeye düşür. müştü, Bu sebeble o sabah sint onda polis müdürünü ziyaret etmiş, tahki. kat yapılmasını istemişti. Şimdi bu tahkikatın neticesini öğrenmeğe gel- miş bulunuyordu. ML. — Bir geyler öğrendi”; ni? o — Evet ve hayır. Pek azşey bili - ii a i ii takat geri ir İn fmin — Öğrendiklerinizi * lütfen söyler misiniz? Polis müdürü kurşun kalemiyle oy. nıyarak: — Bana biraz - binbaşı Karderden bahseder misiniz? dedi: Onun hakkın. da öğreneceğim şeyler çok faydalı o- labilir. Dostları kimlerdir? bilhassa düşmanları var mıydı? — Harbde Karden İskoçyalılar ala. ymdaydı. — M. Mordavntım bulunduğu alay mı? — Evet. Güyet sıkı arkadaştılar. Harb madalyası kazandı. Sonra kendi- sine “Distinguished Service Order, nişanmı verdiler. — Ne gibi bir hizmet için? — Casusluk. Almanyada iki sene müddetle kalmıştı. Müdür başmı salladı: — Cesur adammış! — Şimâi resmen tekalld nezaretinde çalışıyor. Fakat elin Entellicena ser- vise mehstib olduğunu sanıyorum. 1 T ni VEE EKN ZN m e e NA — M. Mordavnt da Entellicens Ser. visten miydi? — Galiba. Öyle saniyorum. Fakat kat'i olarak söyliyemem. Yalnız umu- mi harbde binbaşı Kardenle beraber casusluk işlerinde çalıştığını biliyo « rum. Müdür kendine hitab ediyormuş gi. bi mırıldandı: — Mükemmel! şimdi muammanın bazı noktaları aydınlanıyor. v sunuz Allah aşkma! iz de ben de anlıyayım — Alftedersiniz Maylord. İz üzerine geldiğimi sanıyorum. Fakat daha ev- vel size bazı sualler sormam lâzım, M. Mordavntm öldüğü gece geçen hâdi- selere dair bildiğinizi lütfen söyler misiniz? — Mordavnttan bahsetmeye ne lü. zum var? O öldü ve siz bu ölümün in- tihar eseri olduğuna kanisiniz, Bi enaleyh biz şimdi binbaşı Kardenle meşgul olalım ve onun hayatta olma. sını temenni edelim. — Hayır! Hayır! onun öldüğüne ben kani değilim. Ancak iki hâdise a. rasmda müşterek noktalar olduğunu sanıyorum, Lâtfeh siz bildiklerinizi söyleyiniz, Lord Stretford o geceki hâdiselere dair Güssiden duyduklarmı müdüre anlattı. Müdür esasen bu hâdiselerin bir kısmını biliyordu. Fakat işte Olga Bedruşkanın alâkası bulunduğunu, Güssi söylemediği için bilmiyordu. Bu noktayı öğrenince alâka gösterdi ve “bazı suailer daha 'sordu. Öyle ki lops” dun nibayet sabrı kalmadı: — Beni mütemadiyen böyle isticvab mı edeceksiniz? Binbaşı Kardene da- ir bir şeyler öğrendiniz mi? Öğren - mediniz mi? Bunu söylemenizi istiyo rum, — Rica ederim'Maylord, sinirlen . meyiniz. Şimdi meseleyi açıkça gör - meğe başlıyorum. M."Mordavnt katle, dildi! — Bravo! Bunu şimdi mi farketti- niz? Peki ne yapmak fikrindesiniz? — İşte müşkülât bürada. Bakm si. ze izah edeyim. — Müşkülüt ne demek? Mademki katledilmiş, katilleri bulmak lâzım. — Sabırlı olmanızı rica ederim, M. Mordavntın evvelâ intihar ettiğini zannelmiştik. Fakat tahkikat yaptır- maktan'da geri kalmadık. Monakoda sebebi izah edilememiş ölüm olmaması lâzımdır. Burası malüm ya eğlence ve zevk şehridir, cezasız kalan cinayet- ler olursa biz müşterilerimizi kaybe - deriz. İşi intihar mask örttük a- ma tahkikata devam ediyoruz, — Bari bir şeyler meydana çıkara. bildiniz mi? — Telerrüatı geçerek size esaslı noktaları anlatayım. Birkâç ay evvel gazeteler büyük bir casusluk teşkilâtı meydana çikarıldığını o yazmışlardı. İşte o zaman yapılan tahkikat sıra - sında da bir yal nazarı dikkati cel. betmişti, Bazı bâdiselerin vukuu sira- sında civarda daima ayni yat bulu . nuyordu. M. Mordavntın ölümü gecesi yatın Trayas önünde olduğu tesbit e- ğildi. Bu yatın biraz evvel bahsetti. ğim casusluk işleriyle alâkası oldu « ğunu sanıyoruz. M. Mordavntın da casuslukla alâ . kası olduğunu kabul edince yat sahip- leriyle aralarında bir rekabet çıktı . ğını tahmin edebiliriz. Mordavatm öldüğüne kanaat getir. miş bulunuyoruz. Denize ölü olarak a- tılmıştır. Ötopside ciğerlerinde su öl. madığı tesbit edi — Peki ama, bütün bunların binba- şı Kardenle alâkâsı ne? Onun şimdi nerede olduğunu bize anlatıyor mu? — Müsaadenizle devam edeyim, Bir kaç gündenberi yatı ve yolcularını gizlice tarassud ediyoruz, Bu yolcular arasında baron fon Störhaym isminde biri var ki geçen gün akşam yemeği. ni M. Kardenle beraber yedi, Ayni a- dam Palm . Biç'de çalışan kadınlar. dan biriyle alâkadar. M, Kardenla be. raber yemek yedikten sonra bu kadi- hi udasığa ziyaret etti, Bu kadın “hüsünüz? Biraz evvel ba- na bâliseğmiğ olduğunuz Olga Eedruş. ka... (Devamı vari — Büyükbaba, bu hayvanın adı ne? — Dur oğlum, göz! da bakayım! 1 EYLUL - 1938 — Yazan: M.S. Gece yarısına doğru SUCU , Haydarın kulübesini bastık —51 — — Ona bakma, dedi. Bazan damar tutar, ne söylediğini bilmez. olmuş, geçmi şbir vak'ayı saklamakta ne mâna var. Yaptığımızın cezasını çekiyoruz işte... Onunkisi lâf ebeliği. Mademki o kadar merak ediyorsun, ben anlata” yım, sen dinle, meraktan kurtul, Sözünü biğirince cebinden tütün pa- ketini çıkardı, kalınca bir cigara sardı, ateşledizten sonra satırlar:, beyinlerde garip bir inziva ve müphem bir merha. met hissi uyandıran eski bir hatıra defteri okur gibi, kâh ezgin, kâh çiğ, | fakat çekingen bir lisanla anlatmıya başladı; ZENGİN SUCU!. — Haydar altmışlık bir ihtiyardı. Kırk beşlik bir karısı, iki de çocuğu vardı. Çocukların biri iki, öteki de dört yaşında idi, O, ne bir çiltei, ne bir dük- kâncı ve ne de büyük bir tüccardı, Bir sucu idi. O... Evlere eşekle su taşıyan bir sucu.. Haydar: herkes fakir, güçlükle ge- çinen bir adam bilirdi. Fakat bazı ihti- yarlar, Kazanm eskileri onun için şun. ları söylerlerdi — Suculuk yaptığına bakmayın, on- da çok para var. — Altın babasıdır 6.. — Kazandıklarını harcamaz, toprak- ta saklar, Pinti herifin biridir. Mehmed ila kazada hamallık yapı. yorduk.. Hüseyin'de bizim gihi hamata- Hepi: bir handa yatyerdük. Ah - baplığımız çok ileride idi. : BİRTEKLİR Bir gece, Hüseyin bizim odaya gel- mişti. Şuradan buradan konuşurken, söz döndü, dolaştı sucu Haydara geldi. * Hüseyin onun parasının çokluğundan, altınlarından bahsetti. Hırsımızı &ö - rükliyecek lâflar söyledi. Ve sözlerini | şöyle bitirdi: — Meşhur sözdür, yemeyenin para. sin yetler, derler. Mademki bu berif te pintilik ediyor, şuna bir iş edelim, Hayretle sordum: — Nasıl bir iş?. — Kulübesini basalım. — Nasıl çlur canım?, — Bal gibi olur. Kulübe kasabada değil ki, gürültü, bağrışma olur diye korkalım. Şehrin tenha bir köşesinde -. Esasen bağırmak isteseler de buna meydan vermeyiz. Ben baskını yapmıya hazırım, nasıl kendinize güvenebiliyor muşsunuz?. Evvelâ teklife razı olmadık. Baskın, Tüğümü takayım | harsızlık, pek kötü ve ayıp bir iş geldi bize.. Fakat Hüseyin allem etti, kallem etti, aklımızı çeldi, kandırdı, ikimiz razı olduk. İm BIÇAKLANAN EŞEK! E Gece yarısma doğru Haydarın | £“ Yübesinin önüne geldik. Üçümüz yüzümüzü maskelemiştik. Hüseyin *Ö di ki: yi — Kullübeye girmeden bir yol ah dan uğramak lâzım. Eşek orada bağlı, i © ki anırır. Ömer uyanır, sonra bir yapamayız, elimiz boş dön, Bu için evvelâ eşeğin bir çaresine bakal Güldüm: — Ayol bu köpek değil ki, ayazı büt leri duyunca havlasın. Bu eşek.. E e | ayak sesi duyunca anımır mı hiç? “ defa işidiyorum. — Ne olur ne olmaz, Anıracağı * tar. İşi sağlam kazığa bağlamak d den kul iyi deği mi? Haydi benimle gel, (o ©“ Hüseyinin fikrini anladım, eşeği da* dürecekti. Yüreğim sızladı. Fakat: (o Vel — Hayır! kald Diyemedim, onunlâ beraber a? Op, girdim. alık! Hayvancağız samanlı toprağın üzel rede yatmış, bacaklarını uzatmış, rahat hat uyuyordu. Belki de rüya görüş du. İl! Hüseyin eşeğe doğru ilerledi. EN deki kamayı karnına, b mıya başladı. Dördüncü sokuşta, biç ö eşek mallar: dikti, Bu baskının ilk k ha İçler Ahudan çıktık, kulübeye Yurıg N Yavaşça kapıyı açtık. Mehmedin betçi bırakarak İçeri girdik, Küçük ni lâmbanın aydınlattığı kulübede, gor w güm ilk manzara şu oldu: Vüsi Ana, baba, çocuklar ve bir de ba İİ bir kadın, tatlı bir rahavet içinde © yataklarında uyuyorlardı. (tan BAŞSIZ BEŞ CESET! . . hare Ben, sessizce etraf; araştıracağız, şey bulamazsak, Haydarı uyandırıp şârı çıkaracağız, sıkıştırarak, eziyet derek hırpalayarak paraların bulund Pal gu yeri söylemeğe mecbur edece Ki zannediyordum. Halbuki, iş hiç tez Y©8 gettiğim gibi olmadı.. Hüseyin kulü kuvw ye girer girmez hemen Haydarın ü gemi rine âtıldı. Göğsüne oturdü. Eşeği oldu. dürdüğü kama ile boğazından kesti. ; “Zebi fasmı ayırdı, Bir tarafa attı. diye Bu siTada karısiyle, öteki kadın da. yandı. Bu korkunç ve feci manza: den, | görünce acı bir çığlık kopardılar. H ilk ad darin karısı kocasının başşsız cesedi Sonra üstüne yıkıldı, Saçlarını yolarak ağ Pal mıya, haykırmağa bâşladı. O, zil (Devamı Var düşür Lui, her zaman olduğu gibi, perestişe lâyık denecek derece. de iyi bir adam: onun aşkı işliyor, benim muhabbetim ise naza. Tİ, O bahtiyar, çiçekleri tek başına topluyor ve onları yetişti- ren toprağı hiç düşümmüyor. Doğrusu gıpla edilecek bir hod. gâmlik! bir anne, - ben anneleri öyle tasavvur ediyorum . ev- lâdına bir zevk tehin etimek için o kendini parçalamağa nasıl razı olursa ben de, bana pek ağir gelmesine rağmen, Lui'nin tatlı vehimlerini idameye çalışıyor, onun yolunca gidiyorum, Sevinci o kadar derin ki gözlerini kapıyor; bu sevincin akisle. ri bazan bana da vuruyor. Ben önu, kendisini bahtiyar kıldı. gımdan emin olmanın verdiği memnuniyetle dolu bir tebessüm veya bir bakışla onu aldatıyorum. Bunun için ben ona, ev için. de “yavrum” diye hitab ediyorum. Allahla senin ve benim aramızda kalacak olan bunra feda- kârlıkların mükâfatını bekliyorum. Analıktan çök seyler bekli. yor, çök şeyler ümid ediyorum; onun için çok fedakârlıklara katlandım. ban& bugün çök şeyler borçludur: hakkımı alamı. yacağm diye korkuyorum. Annelik benim azmlmi inkişaf et. tirecek, kâlbimi genişletedek. sonâüz. hududsuz sevinçlerle fe- dakârlıklarımın mükâfatını verecek: ondan bütün bunları bek. liyorum. Yarabbi! ümüdlerimi boşâ çıkarma, bütün istikbalim bura bağlı, daha müthişi, faziletim, namusum buna bağlı! Xx Jaiz'den Rene'ye Hasiran BR ENİM ev kadını olmuş meraleiğim, mektubun tam za. marında geldi: bana, gece gündüz zihnimi kurcalıyan pek cesurane bir tasavvuru, makul ve haklı bulup icra için di. Çeviren: Nurullan ATAÇ e ği zimgelen kuvveti verdi, Bende bilinmedik, daha doğrusu mem- Du şeylere karşı bir heves var; buna çök üzülüyorum, çünkü biliyorum ki bu yüzden benim içimde, bu yaşadığım dünyanın kanunları ile tabiat kanunları arasında bir çarpışmadır ola. cak. Bilmem bende tabiat, cemiyetten kuvvetli mi? fakat her. halde o iki kuvveti birbirile uzaklaştırmaya kalktığım oluyor. İşi açıkça anlatayım: Felipe ile gece vakti bir saat, bahçe- mizin tâ ucundaki ıhlamur ağaçları altında yapayalnız konuş. mak istiyorum. Hiç şüphesiz bu arzu düşesin bana gülerek tak. tığı, babamın da münasib bulduğu “gözü korkmaz kadin” adı- na lâyık bir kızın arzusu... maamafih o kabahatimi yine ihti, yat ve usluluğa uygun buluyorum. Hem duvarımın dibinde ge. çirilmiş bunca gecenin mükâfatmı vermek, hem de bu yaptığımı Felipe'nin nasıl karşılıyacağını görüp hakkında ona göre bir hüküm vermek istiyordum: kabahatimi bir il&henin ihsanı gi- bi karşılarsa ona varmak; yok, Şanzelize'den geçerken bana se. lâm verdiği zamankinden daha az hürmet göstermeğe kalkar. sa bir daha adını bile anmamak. Kibarlar âleminin ned pr. neceğine gelince: Aşıkımı böyle yapayainız görmek, kendi arar; madam dö Mofrinyöz'ün veya ihtiyar markiz dö Rosean'ir lonunda gülümsemekten daha az tehlikelidir; oralarda ş Son insanın etrafmda hafiye eksik olmuyor; Makumer gibi Ma iz bir ejder sayılan bir adama alâka göstermekle şüphe edi. $ mi, insan! çeşit çesit gözler takip ediyor!... Onunla başbaşa konuşmak fikri aklıma gelince içinde sen ne asabiyet duydüm; tasavvurumu kuvyeden fiile çimak 2 mak için ne yapmak lâzımgeldiğini, onun ne bicim bir m —— veveceğini uzun uzun düşündüm. Ah! sen de burada olsayUa“ tereddil4 denilen o karışık saraym dehlizlerinde kendimizi Sâvuş bedip saatlerce konuşur; geceleyin, Karanlık ve süküt içikopu! Şoliyö konağının ıhlarmurları, mehtabın bin bir oku ile yer KU tar vurulmuş o güzel ıhlamurları altında bir ilk aşk & in Sonra ötü her Anını seninle hayal eğip zevkini çıkarnspid!. “Rene, Rene, neredesin, Rene!,. diye bağiri “ları te mektubun tam o anda gelip barutu atezledi. artık kılı de yarmaktan vazgeçip kararımı verdim, Penceremi açtım ve dan & kalıp bakan âşıkıma bir mektup attım; bunun içinde, bahCişi zor ucundaki küçük kâpınm anahtarının bir kalıbı ile bir de #imaray tırlar vardı: m * “Sizin delilikler etmenize mâni olmak istiyorum. Duva& düşerseniz yalnız kendinizi öldürmekle kalmâz, sevdiğ, söylediğiniz bir kızın şerefini de mahvetmiş olursunuz. Ma size gösterilen itibarm yen! bir nişanesine, yani aym O, bahçenin ucundaki hlamurlarım karanlıkta kaldığı santi, nuşmak için beklenmeğe lâyık mısınız?,, He ir (Devamı Var) z meye yı