! HABER'in | bir günlü ik uzun hikâyesi Mİ a A K — Mn © Frederic Sander kararı ORGUNLUKTAN bit. kin bir halde idim. Ne. teye gidersem eşyam arasında sürüklediğim koltuğa çökmüş, yerli uşağın duşu hazırlamasını bekliyordum. Misafir evinin ve. randasında bir köşe tuvalet oda- sı haline konulmuş, birkaç hur. ma dalmdan bir paravana yapı. İtp yere de, muşamba bulunma. dığından, burma yaprakları se- rilmişti, Ortalık kararırken — vardığım bu köy, Hattı . Üstüva Afrika" sında, Fransızların işgal ettiği topraklarda, Navgu köyü idi, uzun yolculuğumun da son nok. tası orası olacaktı. Büyük Hattı . Ustüva orma- nında, hem de hayli dağlık bir ârazide, yüz yirmi kilometre yol! Birkaç aydanberi, dağların ete. ğini takip ederek, günde vasati “larak on beş, yirmi kilometre Ridebiliyordum; çoğu zamanda Çamur içinde yürüyorduk. Yolu. muzu ancak pusla ile buluyor. duk. Yanımdaki zenciler otları kesiyor, her yüz metrede bir de #'raftaki hayvanları öldürmek Veya kaçırmak için ateş ediyor. lardı. O havalideki sıcaktan ve yağ. Murlandan ne çektiğimizi söyle. meğe hacet yok. — Binbaşım, duş hâzır. İyi bir duş, kötü bir yemek Ve sonra günün en sevdiğim saa- Hİ. O saatte beyazlarm bir kısmı Yatıp uyur, bir kıs mı da aci a. & memleketlerini, (o çoktandır hasretini çektikleri rahatı düşü. mür; İngilizler de viskilerini içer. Ben O saati yerlilerle konuş. makla, daha doğrusu onları söy- letmekle geşirirdim. O havalinin köyler! tepelerde Olduğu için ekseriya akşam üst. leri serincedir. Ortaya bir ateş yakarlar, biz etrafıma Beçtpçubaıklarimirse İberdik Ateşin alevi, tütünün dumanı, tiyar reise tokuşturulan. bir bardak şarap, fakat bilhassa a. Meşin alevi bir itimat, bir muhab * havası yaratırdı. Yavaş ya. Vaş, süküt içinde, bir takım şey, ler öğrenirdim. Müstemlekeler de çalışan bir tabur kumandanı Sok seyler öğrenmelidir. Yani o saat benim sadece gö. MEL eğlendirdiğim değil, biraz da Vazifemi gördüğüm saatti. Fakat o akşam iş düşünecek İm yoktu; eski masallar din. istiyordum. Bizim yerli çavuş Bakala da bizimle beraberdi; bu zenci, vak. tile alaman müstemlekesi olan bir toprakta doğmuş, Alamanlar Arasında yaşamış, o devire dair li tatlı hikâyeler bilen bir a- Alrika hikâyelerinin başlıca siyetlerinden biri, komedi İle dramın biribirine kâarişıver. idir, Daima yanımda buluranları iD Bakala'yı çağırttım. O. Dun çenesini açmak, keyfini ge. ön lâzımdı; köyünden, ora- (a kalan babasındah, gençli. Ende 0 devrin beyazları ile 0. tm, münasebetlerinden bahset - yakala, bir Alaman başçavu- i ina uşaklık etmiş; bana anlat. Nİ Hikâyeden sonra da onu bi. Köy Yavaş yavaş uyumuştu. & trafumızda, kapkaranlık or. e geceden pek farkedilmiyor An Ba ak üçümüz kalmıştık: ateş. kala, bir de ben. ö vom & ara sıra eğiliyor ve kç- i ii birini yakalayıp Mk rn attığı bi kayeşi, hatırımda dağına göre yazıyorum. BİLA mevkiini idare et. mekte olan mülâzim, has. talanıp izin alınca kumandan fon Ştayfenfels'in canı hayli sr. kılmış, Monoki taktığı için da- ima mütekallis duran yüzüne rağmen neşeli bir adammış ama o gün yüzü ile ruhu arasında tam bir ahenk varmış. Yukarıya bir adam gönder mek lâzım, kumandanın yanın. da da bu İşe ayrılacak fazla mü. lâzim yok.. Muvakkat bir zaman için baş- çavuş Şram'ı göndermeğe karar vermişler. Şram öyle akrilr bir adam de. Bilmiş, hattâ kaylica budala ol. duğu da söylenebilirmiş ama hayali de pek İşlemediğinden dilmiş. İçkisi de fazla değilmiş: bir çavuşa yakışacak kadar. Her halde beyazların kudretini tem- sile lâyık bir adam: Sarışın, bo. yu bir mette doksan iki, yumuk ları da topuz gibi.. o Yerliler 6 yumrukları hâlâ unutmamış. Şram yerine gidip yerleşmiş. kendisine bir mülâzim, bir zabit vazilesi tevdi edilmiş olduğunu isbata çalışmış, Artık öfkelenme ği bırakmış, yumruk atmaktan vazgeçmiş, kırbaç kullanmağı daha münasip bulmuş (kırbacı olmadığı için burma dalı kesti. rip ondan kırbaç yapmış). Sa- atinin camını çıkarıp onu da monokl diye gözüne yerleştir. miş ama odasında kaşlarını ça. tınca camı kırıvermiş. Yanına bir yaverle bir de uşak Uşağın başlıca... vazilesi, elendisini duş altında sabunla. makmış. Başçavuş <Şram, iyi kalpli bir adam olduğundan, u- $ağı ile şaka etmekten de çekin. mezmiş, yani yıkanırken sabun köpüklerini onun yüzüne çar, neşeli neşeli gülermiş, Ama an. cak o saatte ciddiyetinden, şid. detinden biraz fedakârlıkta bu- lunurmuş; diğer (zamanlarda, zencilere beyazların o birer ilâh olduğunu anlatmak lâzımgeldi. Bini bilirmiş. Hastalanıp izin alan mülâzi. min zamanından kalma onbaşı Retzke de çavuşa muavin diye verilmiş, Şram, kendisinin çavuş luktan yüksek bir mevkie lâyık olduğunu ona da isbat etmiş. Retzke, emsaline müstemleke. lerde çok tesadüf edilen o küçük zabitlerden biriymiş: o lâzım 0- lunca kendilerine o birer rütbe verilir, sonra bir kabahiatleri gö- rülürse rütbeleri indirilir; hem kahramanlık etmeleri, hemde olmıyacak budalalıklara kalkış. maları kabildir. Böyle insanları Kipling çok iyi tasvir etmiştir. Şram ne kadar uzunsa Retzke de o kadar kısa imiş. Koca koca kara bıyıkları o varmış, bunlar düşünmesine çok yardım eder. miş. Mühim bir mesele sorulun- ca hemen bıyığın sol tarafmı w. zun uzun okşamağa başlarmış. Retzke, Şram'ın aksine olarak, içkiye hayli düşkünmüş ve bir onbaşıya yakışabilecekten çok içermiş, Biribiri ile anlaşmışlar. Çavuş, yükselmek için gözü. ne sahte bir monokl takmağa kalkmış ama onbaşı ile arkadaş. lk etmek için (dudağına sahte bıyık takmağa lüzum görmemiş. Gurbet, biribirine hiç benze. miyen adamları bile dost eder; bir cinsten olanları dost etmesin mi? İşler tıkırında (o gitmiş. Şram iyi bir zabit vekiliymiş, ŞLERDE belki hiçbir ak. saklık olmıyacakmış ama hastalanıp giden mülâzim zama. nımdan kalma bir sırtlan —a. dam, yani bir yamyam mese lesi varmış. Henüz bir karara raptedilemiyen, henüz tahkikat safhasında olan bu mesele baş- çavuş Şram'ın zihnini hayli iş. gal ediyormuş. Her akşam, saat altı sularında, © Retzke ile rakrsını içerken: - — Şu domuzları bir çağırıp da isticvap etmek lâzım, dermiş. Retzke de başını o sallarmış; âmir kendisi değil ya! nesine lâzım. Fakat o herifler de bir adam yemiş; herhalde yemiş ol. maları ihtimal dahilinde; mesele öyle yüzüstü bırakılamaz. Şram bir türlü kararını , veremiyor- muş. Nihayet bir gün, daha doğru. su bir gece kararmı vermiş, O akşam onbaşıyı yemeğe da. vet etmişmiş. (Yanlarında iki sandık bira ve birkaç kutu kon. serve ve domuz eti gibi leziz şey» ler de varmış. Hasılı Retzke'nin çoktanberi hasretini çektiği bir ziyalet. Yemeklerin ezizliğine, içki. in bolluğuna rağmen bâşçavu. şun neşesi bir türlü gelememiş, Hattâ birkaç “zarif,, şarkı bile vüzünü güldürememiş. Gene her akşamki sözünü söylemiş: — Şu dormizlari çağırıp mu. hakemelerini yapmalı... Asil canımı sıkan şey de hakiki bir mülâzimin, böyle bir mesele- de hiç tereddüt etmiyeceğini his setmesi imiş. Canı nasıl sıkılma. izden kendisinin an. cak bir çavuş, parçası olduğunu bir törlü unutamıyor; hemde onbaşı artık ona iğneli iğneli söz lere başlamış! “ Doğrusu mülâzim gitmeden evvel bu işi haleltmeliydi.. Ger- çi mahkemeyi toplamak da ko- lav şey değil.. Elbette dolduru. lacak bir takım kâğıtlar da var- dır... Başçavuş kükremiş: — Beni stkan onlar değil.. Fakat asıl nenin sıktığını da söylemezmiş. Hasılı o akşam saat on bire kadar sofra başında oturmuşlar, yemişler, içmişler; fakat saatler hemen hemen süküt içinde geç- miş, Saat on birde başçavuş YAETAPAŞ Çeviren Nurullah Ataç ğunu masaya indirip bağırmış: — Onbaşı, biz tabur mahke. mesini kurmalıyız. Sonra, nizamnameye hürmet ettiğini göstermek için ilâve et- miş: ç — Git de üniformanı giy. Onbaşı, ya hiç içmediği zaman lar, yahud da büsbütün sarhoş olunca tam itaat edermiş. Ayak. larını vurup selâm (çakmış ve çıkmış. V ARIN saat Ek zi e * tün nişanları göğüslerinde, geniş şapkalarının sol tarafı Boer'vari kalkık, iş odasının masası başın da buluşmuşlar, Şram suçlularm getirilmesini emiretmiş. Üç kişi; üçü de cılız, pis, büzülmüş, (tiril tiril titri. yor... zaten yamyamlar hemen daima zayıf adamlardır; demek ki insan eti öylepek (besleyici bir şey değil. Birinci suçlu içeri alınmadan evvel Retzke, âmirine selâm ça kıp sormüş: — Affedersiniz, bay çavuş, be, nim bu işte vazilem ne olacak? — Nemi olacak? Biz şimdi mahkeme kurduk; ben reisim, sen de... sen de jüri beyetisin. Retzko tekrar selâm verip ken disine gösterilen yere oturmuş. Birinci suçlunun isticvabı baş- lamış. Evvelâ ittihamname okunmuş ve tercüman (tarafından yavaş yavaş tercüme edilmiş, — Ne cevap verecek? Zenci uzun uzun bir anlatmış, — Ne dedi? Terciiman cevap vermiş: ME Müstemlekelerde tercümanın bü cevabı vermesi o kadar çok görülmüştür ki artık kimse hay. ret etmez. Zencilerin uzun uzun konuşup hiçbir şey söylememe. imkânsız değildir. Başça- şeyler Zaten, demiş, hepsi de ya. larcı. Söyle kendisine: O da ya. lancıdır; üçü beraber olup Ka. ga'yı yemişler, Suratından belli, Hem bak titriyor, suçu olmasa titrer mi? Tercüman bunlarm o hepsini sıyluya anlatmış. Zenci sakın bir o halde imiş. beyaz da durmadan bağırıyor- muş, kıpkırmızı kesilmiş! Zen. ci onun canını sıkmamak doğru olacağını düşünmüş ve baş sal. lamış. Başçavuş Şram, onbaşı Retz. ke dönüp sormuş: - Jüri ne diyor? Retzke kaşlarını çatmış, bi- yıklarını okşamış ve eli ile hava. yı keser gibi bir işaret yaparak: — Idam! demiş. Reis Şram suçluya dönüp: — Duydun mu demiş, mahke. me seni idama mahküm ediyor. Sonra, İngiliz (o hâkimlerinin aksine olarak, verdiği bükmün azameti karşısında şapkasını Çı» karmış. Jüri de onu taklit etmiş, İkinci suçlu için de hemen he. men ayni hal tekrar edilmiş. İs. ticvap esnasında Şram şapkası- nı tekrar başına geçirmiş, Retz. ke de taklit etmiş. Hiç şüphesiz biraz evvel yaptıkları hareketi pek güzel bulmuş ve onu tekrar etmek için hazırlığa karar ver. miş olacaklar. Nihayet Şram sormuş: — Jüri ne diyor? Retzke gene kaşlarını çatmış, bıyıklarını okşamış, eli ile hava- yı kesmiş ve; — İdam! demiş. Iki şapka da gene başlardan çıkıp masanın (üzerine konul. muş. ... Uv ÇÜNCÜ suçlu işleri biraz bozar gibi olmuş. Onun elinde bir kâğıt varmış; tercü. man bunu başçavuşa uzatmış ve: — Bu adam o gün mektup götürmüş, demiş, Kâğıdı tetkik (etmişler: Bir yol ilmühaberi tarihi, damgası, her şeyi tamam, Hattâ altında kumandan fon Steinfenlels'in imzası bile var. Tam da Kaga'nın yendiği gün lere tesadüf ediyor. Maamafih başçavuş o adama da, deminki- suçlulara söyle diklerini tekrar etmiş. “ “Tercüman adamın © Sözlerini tercüme edip inkâr ettiğini söy. lemiş. Doğrusu halli güç bir mesele: O adamıda hiçbir kabahati yokken tevkif etmemişlerdir ya! Reis, hiç sükünunu bozmiyan jüriye doğnu dönmüş ve: — Reis, bu adam esbabı mu. haffife bulunduğu kanaatinde, demiş. Ama bilmem jüri ne der? Jüri birkaç saniye bıyığınn sol tarafını okşamış; sonra ka. rarmı vermiş, kesip atmış; — Iki ölçü olmaz. Ötekileri i- darma mahküm ettik, buda i. dam edilsin. Üç suçlu, bir saat sonra, seher vakti kurşuna dizilmişler, Başçavuş Şrem ile jüri Retz- ke, vazifelerini ifa etmiş olma. nm verdiği memnuniyetle yat- mişlar, O kadar sıkıntılı bir işten kur tulmuş olmak az şey mi ... U idama ait bütün evrak iki gün sonra kumandana gönderilmiş. Şram ona, adalet tevzii hususunda, bir çavuşun da bir mülâzimden aşağı kalmı. yacağını isbat etmek istiyormuş, Her şey yolunda imiş ama bir tek kusur varmış: tabur mah. kemesi cinayet işlerine bakamaz, bittabi idam kararı da veremez. Şram İle Reizke derhal ku. mandanm huzuruna çağrılmış- lar. İkisi de mahkemeye çekil. mişler, bem de bu sefer usulü dairesinde kurulmuş bir mahke. meye, Çavuş Şram'ın mahkemesi ko- lay olmuş. Adamcağız işi, hüs. nüniyetle yaptığı için gene hüs. nüniyetle anlatmış. Retzke Onbaşı . jüri ise biraz daha zorluk çıkarmış. İkide bir de, lüzumlu lüzurüsuz: — Ben jtiri idim, deyip dur- muş, Reis, tek bir adamın bir he. Sırlarını insanlara vermemiş kıf'alar j Dünyada, keşlou- nacak beş milyon kilometre (o murabbâa: toprak var Bir Fransız güzetesinden naklettiğimiz bu yazıyı, şi mal kutbu hakkındaki ke. şifleriyle büyük bir şöhret kasanmiş İngiliz kâşiflerin- den Sir Herbert Vilkins yazmıştır. Bu zat 1931 de Amerika hükümetinin ha. aırladığı Notilus denizaltı gemisile şimal kutbuna git- meğe teşebbüs etmişti, Ay. laroa devam eden tstrrabk bir seyahatten sonra tayfa- lar ileri gitmek istemediler. Vülkins Avrupaya döndü. Şimdi Moskovada şimal kut buna yapacağı ikinci sofe. rin hazırlıklariyle meşgul dür. “1935 de, bir kâşifi memnun edecek seferler yapmıya im . kân var mı? İnsanların tani- madığı meçhul kaldı mı? yer. yüzünde dolaşan kâşifler yeni bir ırka veya harikalarla dolu memleketlere orasgelebilirler mi? Evet... Hem de ne kadar İs- terseniz.., Cenubi Amerika, Asya heniiz esrar doludur Arz ismini verdiğimiz sey - yare üzerinde henüz keşfedil- memiş beş milyon kilometre. lik yer olduğunu hesab eden bir kaç kâşiften birisi de be. nim, Sırlarını insanlara verme » miş bu kıt'alar nereleridir? Evvelâ Cenubi Amerika. Bu memleketin tamamiyle tanm- ması, harltalarmın yapılması için en az yirmi sene ister, Cemubi Amerikanın dahili hakkında bütün bildiklerimiz Foret'in gördüklerinden iba - rettir. Bu taraflarda daina medeni insanlara tamamiyle meçhul memleketler ve kabile. ler vardır. Bugün dünyada bulunan bütün kâşifler ömür. lerini bu memleketi gezmeye vakfetselerdi bu işi başara- mazlardı. Amerikanm cenub ucu ve Patagonya da kısmen bilini . yor. Buralarda medeni insan yüzü görmemiş bir çok velışi kabileler var. Yeni iklimler bulmak istiyenlere cazib bir yer değil mi? Asya da, cenubi Amerika. dan sonra, seyyahlara bilme- diği bir çok şeyler gösterebi- lecek bir kıt'adır. Tibet dağla. rına ve Gavrizankar tepesine Dap” Devomı 15 incide — 2 m m yet olamıyacağını anlatmak is. temiş ama muvaffak olamamış, Nihayet: — iki türlü mahkeme vardır, demiş. Biri barp (divanı, biri tabur mahkemesi. Bunların iki. sinde de jüri yoktur ve ancak birincisi idam kararı verebilir. Siz hangisini kurduğunuzu zan- nediyordunuz? — Hangisini kurduk olur mu? İdam kararı verdik, o halde harp divanı kurmuşuz! O İki adama ne ceza verilmiş bilmiyorum ama herhalde ku. mandan da hayli üzüntülü gün. İer geçirmiştir. ... A 'TEŞ sönüyordu; gecenin rütubetinden üzerime in. ce ince çiğ damlaları dökülüyor- du. Bakala bana: “geceniz hay- rolsun,., deyip koltuğumu içeri götürdü. Gidip yattım.