LALE DEVRİNDE SÜREN BiR SÜNNET DUGUNU GÜN H GA m—mınoeaı X - Yazan: Reşat EKREM Alaym geçeceği sokaklarda Şahnişler, Saçaklar yıkılıyoı' Kab '_o'muıı padişakları, kızlarını ev . Ü dirir. ve oğullarını sünnet ettirir- n Yaptıkları düğünlerde, bütün dev- mlmâlı. büyük memurlar, cenebi se. (-'f hediyeler takdim ederlerdi. “y Düğünlerde “Ordu alayı” denilen Ük esnaf alayları tertip edilir, her tsnaf, türlü kıyafetlerde ve hü- Betlerini marifetlerini, — sanatlarını MRAK padişahım ve halkm ö . Tüzden Beçtikten sonra geline yahut t edilecek gehzadeye hediyeleri. ,_'“hur.ırd' Herkesin ne miktar ve Mt hediye vereceği toşrifat defte. ıhfı.h Ve kaza sicillerinde — yazılıydı. im paşa bu illerin suretini ge« Teşnl:n. deftel de tetkik et. ının teklifi ile üçüncü Ahmet, 'İ'lllm için yapılacak sünnet du ©, herkesin az ve; , Tüktr, m&hn için en mü! d'-' saray mutfaklarında yapılıyor- Awıde günlerde 5000 resmi & '!!e 10000* kişi için yemek pişen | Mutfaklarındaki kap kacak, Ok. "'Wanmua toplanacak hulkı doyur - İ"m pişirilmesi lâzımg ye. * kifayet etmiyecekti. Devlet er. n saraylarında, konaksarında ne ? bakir takımı, ve mutfak levazı- emaneten saraya alındı. n başka bakırcılardaki dükkân- lencere, sini, sahan ve kazan gi. n!kıdar bakır takımı varsa, keza _k len sonra sahiplerine iade edil- üıen: saraya kâldırıldı. % -Rülhim müşküllerden birinin, tlin sonunda tertip edilecek sün. “m':yındn eski sarayda hazırlanan rin alay ile Topkapı sarayma Nlhctğl sırada çıkacağı görülü . Üzerleri hediyelerle donatılmış g' kırktan fazla büyük nahilin evle- Wk Üzerine çıkmış olan şahniş kl Sümbaları, ve kahvolerin, ve dük- B geniş saçakları ile bir kat yollardan — geçirilmesi Nxzc.ı ıZı')'l'ıgı- gidermek için mi I'm“h!ı:', tayin edildi. Mimarlar, Kkolaylıkla geçebileceği yolları &bt tt İl:,:” engel oabilecek evlerin ve dük. b*ı Tin saçak ve şahnişlerini yıktırt- ky vkâtipler de, yıkılan yerlerin a. 'dan sonra tal ne nekadar para Hİ AN 'ınn.. im hazırlıklardan bu yollar üzerinde na . | Löle devrinin eğlence sarfolunacağını hesaplıyarak sahiple - | rine verdiler. Ve bu arada, sünnet ala. yanı seyretmek için, babı hlimayunun Üstündeki kârgir odalar saray kadım. Tarma tahsis olundu. Bu odalar da ta- mir edildi ve döşendi. İkineiteşrinin on birinci pazar gü- nü, sadrazam kethüdası, yanında baş. defterdar, yeniçeri ağası, topçubaşı, sipahiler ağası, silâhtarlar ağası, ce- becibaşı ve mehtaerbaşı gibi devlet ri. | cali ve büyük rütbeli zabitler olduğu halde Okmeydanma gittiler. Orada dü. ğün şenliklerinin yapılacağı yerler ile, padişahm ve sadrazamım , otuğ , vezir çadırlarınm, ocak halkı ile divan memurlarının çadırlarının ve obaları- nin kurulacakları yerleri birer birer tayin ettiler. Ertesi gün de bizzat İbrahim paşa, yanında yinö bu büyük memurlar ve zabitler olduğu halde Okmeydanmma gitti. Orada, düğün esnasında görüle- cek hizmetleri tayin etti. Yeniçerilerden bölüklülerin on bi . rinti ortasını çorbacısı ve neferleriyle padişahın dairesinde hizmete memur €e$ti. Bir yeniçeri ortası, Atıcılar tekke » sinde bulunacaktı. Bir orta, Kâğıtha. neden su götürmeğe memur olan saka. lara nezaret edecekti. Bir yeniçeri or- tası Kasımpaşada, bir yeniçeri ortası da Hasköyde Piripaşada kulluk vazi- fesini görecekti. UU AA Suad eve gelir de Feride diye çağrılanm kendi ka, ı:!bîhnd.—m başkası olmadığını görmez mi?,, diye düşünmüş fakat bunun böyle ol. —İ.ıh,:mbıh pek manasız bulmi Bi y eNU nihayet dün öğrenmişti. Fatma hemen koşmuş, resmi- iuş na geçerek bu kumral adamın yüzüne en büyük ila- M Veten gözlerine bakarak hayıflanmış, o gözlerin yerini boş 'hık için mavi gözlerini kapamıştı. ı'l aşktan doğan ıstırabın n - olduğunu bilmiyen bu yerlerinden Boğaz.. Bir yeniçeri ortası, kendi ağaları . nın, yeniçeri ağasınm dairesinde, bir yeniçeri ortası çocukların sünnet ça- dırmda, bir yeniçeri ortası kilerde, bir yeniçeri ortası da mutfakta hizmet e. decekti. Yirmi sekizinci orta da, sad. razamın dalresine memur olmuştu. Üçüncü Ahmedin otağı, Okmeyda - nma, ayın on beşİnci günü, on kurban kesilerek merasimle kuruldu. Ayni gün İbrahim paşanm otağı kurulur - ken de yedi kurban kesildi. Padişahm otağı ile Atıcılar tekkesi arasına davetlilere mahsus biri üç di. rekli, diğeri iki direkli iki oba, onlara bitigik de kahveci, şerbetçi, güllâb ve buhurdancı çadırları kuruldu. Hünkâr otağınım yüzü Kâğıthaneye bakıyordu. Kâğıthane yolunun sağ ta- rafında, yüksekçe ve havadar bir te. pede vezir çadırları kurulmuştu. Bu . nun sağımda, tirendazlar arasında “Ağalar menzili,, diye anılan yüksek bir yer de, yeniçeri ağası ile sair ocak ağalarınaâ ve neferlerine ayrılmıştı. Hünkâr otağının kargısında ve ve- zirler menzilinin sağında yüksekçe bir tope topçular ocağmma tahsis edilmiş- ti. Buraya 30 aded top yerleştirilmiş. ti. Düğün günlerinde, seher vakti, gün doğarken, ikindi üzeri ve bir de üçün- cü Ahmedin Okmeydanma geldiği za. manlar top atılacaktı. Hünkâr otağının karşısmda, fakat sol tarafında Cin deresi bulunuyordu. HABERİN EDEBİ TEWFRİKASI: 14 DAPA 'ıı"î[lrlgğ; V— L İA NeEm Kırk sene evvelki Holivut Bugün bütün dünyada zinemacılık en. düstrisinin merkezi olarak tamılan Holi vut şehrinin bundan kırk sene evvelki balini hiç merak ettiniz mi? Bir vakitler sahrayı andıran bu yerler, de, kırk sene evvel başlayan — filmcilik endüstrisi, kırk sene sonra bugünkü mer tebesine ulaşmıştır. Kırk sene evvel film kumpanyaları çok titiz hareket ediyorlardı. Ö vakli, iktısa, di buliran olmamasına rağmen filmlerin masrafı bin doları aşmıyordu. Hatta bin dolara malolmuş olan bir film bile faz laya malolmuş sayılıyordu. Geçen asrın sonlarına doğru Amerika. hların yegine eğlence yerleri kahareler, di. O vakit en uzun film sgekiz metreye kadardı. Bu filmler, pazarlık usulü fle, seyyar operatörler tarafından kahveler de gösteriliyordu. Sinemanın kabarelerde gösterilmesi bir gok halkın buralara devam etmesine se- bep olduğundan kahare patronları film, eiliği himayeye başladılar. Filmellik bu suretle İnkişafa yüz tuttu. Ancak birinci sınıf yerlerde projeksyon makinesi vardı. Diğer salonlar makine ve operatörü kira ile kullamıyorlardı. Birkaç sene sonra, birkaç kumpanya birleşerek Edison Blogref —müessesesini meydana getirdiler. Bu müessese 350 met re uzunluğunda filmler yapıyordu. Film ve levazımatı sarfiyatı fazlalaşmış ve her şey bahalılaşmağa başlamıştı. Ö zaman yıldızlardan bahsetmek — pek gülünç vir hareketti. Yıldız olarak Edith Stary ile Texaslı Gaston Mellesten faşka kimseler yoktu. Çevrilecek filme güzel bir yıldız bulmak için Nevyorkun Glorle is mindeki eğlence yerinde yıldır. aramak icap ediyordu. Burası da kasapbaşı ağa İle neferle. rine, ve mutfak emini ile adamlarına tahsis edilmişti. Masraf eminine de, kiler yapması için bu civarda, bir ev boşaltıldı. Sür emini , Halil efendinin çadırı da, sünnet çadırı İle beraber bu- raya kuruldu. “Yanıbaşına da cerrah çadırları, tulumcu çadırları, çengi ve köçek çadırları sıralandı. İkinciteşrinin on yedinci günü sad- razam İbrahim paşa, tekrar Okmey . danma gitti. Kurulan otağları ve ça- dirları dolaştı. Geceleri kandiller a. sılacak; mahyalar - kurulacak olan ve gönder denilen sırıklardan hünkâr o, tağr civarında olanlarımı otağa çok yakın dikilmiş olduğunu gördü; onları egri aldırttı. Şair Seyid Vehbi'nin dediği gibi: Esbatn iyşüişret amade oldu ancak, Baht elverirso aohbet teşrifi yâra kaldı! (Sonu var) we L DİLLERE NAKLİ aralerde gösterilen filmlerin en uzunu 5O0 metroydu Burada da kendini pek bahalıya satam bir tek yıldır vardı: Balamara Ziegtild Ile evlenen Büllie Burk.. Bu artistle uya. şulduğu takdirde film mensupları hep birlikte Bermude adalarına giderek ser, güzeşt filmleri çeviriyorlardı. Holivudda filmeilik günden güne inki şaf etmekte iken bazı Avrupalıları da şl« nemacılık merakı sarmış ve flilm sanayli ile uğraşmak üzere birkaç kişi Holivuda gelmişti. Bunların en başında Alman Bunter vardı. Bu sat 300 metrelik bir film çek İçin 1500 metre filmi ziyan etmişti. Holivudda bu israf duyulur duyulmaz büyük bir fırtına kopmuş, filmlerin fiyatı üç misli fırlamış, bilhassa endüstri —Ale, minde büyük bir müvazenesizlik meyda na getirmişti. Hadiselere sebep olan bu film, “müte. galibelerin sandalyesi,, adını — taşıyordu. Artistlik merakı yavaş yavaş herkese sirayete başlamıştı. Lâkin, artistli kiddia, sile ortaya çıkan yıldız namzetleri derhal Holivud hartcindeki film kumpanyaları tarafından fazla tekliflerle çeklliyordu. Bir müddet sonra, Holivudda stüdyolan çoğalmağa başlamış ve sayıları birbirleri nin burnuna sokulacak derccede artmış, tır. Daha ziyade isyan fülmleri yapılıyot! ve bu filmleri yapmak için kumpanyalar: zencflerden istifade ediyordu. Pek az bit meblâğ mukabilinde, yüzlerce renci figü,' ran kullamİsyordu. Sinemaya halkın rağbeti çoğalmağa Baş layınca, ilâncılığa ihtiyaç görülmüştü. Çünkü, halk filmde Oynayan artistlerin isimlerini bümeden sinemaya gelmiyor. du. Bu işl ilk defa düşünen Flörens Tas ner olmüş ve Vitagrof isminde bir acermt ta meydana getirmiştir. Vitagrof İle I1 önce balka tanılılan artisiler Marlon Le, enard ile Mari Pickford olmuşlardır. İşte Holivudun bundan kırk sene evvel ki hayatı.. Dünkü mesut Holivütla bugür kü sefahet diyarı Holivudu gör önüne ge. tirecek olursak hayretlere — düşmemeli mümkün mü? s AKA GÜNDÜZ HABER için Çok dikkate değer bir eser hazırlamaktadır TTTNNe yti BüyagırAİTN gaa t gzz eÜ çaXi KA E mesinden ümidini kestiği Suad, ilk ve son aşkı Suad gelecekti. Bunu hatırlamak bile genç kadma azab veriyordu. Hemen du. dakları titriyor, hemen gözleri yaşarıyor, elmacık kemiklerinin altı gölgeleniyor, siyah saçlarının süslediği yuvarlak başı, içinde muztarip bir kalbin çırpındığı göğsüne düşüyordu. Çaresizdi; oğlunu çağırtması ve onunla kanuşması icab edi- yordu. Ürkek adımlarla oda kapısına ilerliyarek açtı. Yüksek kllçük hanımma için için :ışh)ordu. Suad bu evde do- arıya çıkmamaya, onunla meye mahküm kalacaktı. larıyla bahçeye inen Murad ağa, beyi. Bevdiği çiçeklerini, gözleri görecek ve kendisini takdir %"'"a gibi, e.d- n geç ırmc,—e başlamıştı. Sararmış yaprakla. r temizlenen havuzun gu- & ay ı.lo.mudııu tekrar değiştirdi. €tiyeyi saran sarmaşıkları büyük bir ihtimamla gözden, ü Mnnm ölümdan dönen birisi gibi değil, her güz gelme- g bir sevgili gibi karşılamaya hazırlanmıştı. On bire doğru hareket daha canlardı. , her günkü saatinde evden çıkmıştı. İkiye doğru va. €k, ağabeysin! alıp eve getirecekti. Paşa babası da İyi h llxsed'-r*ı doğruca vapura gidecekti. nkü kadın değildi. Odadan odaya girip lhas_—;.ı Su:ıd inkinde oyalanıyordu. Ferid, babasının » kendisinden saklandığı halde . daha beş gün önce in doğruluğunu anladıktan & &şornm :İ; " 4 "'lhu ine sormuş, bu hav: i'da kabına sığımaz olmuştu. Ferid adetâ bu beş günde de- * Ânasınm acısını da içinde duymamış bulunsaydı, da. A Olacaktı. Yanakları kızarmış, solgunluktan hemen “Pr kalmamıştı. Kendisini çok iyi buluyor, daha iyi h Bayret riyordu: ÖO gün de saat on ikiye doğru İÇeye, cev cının gölgelendirdiği sahaya yerleştirdi. kq# uzanmıştı. Babasını tam bir istirahatten sonra da. klr;ıhu::ık istiyordu. Yazan: Hasan Rasim Us Sabiha? O, odasındaydı. Ölümünü içinde duyacağı saat yak- laşıyordu. Feride hâlâ tenbihte bulunamamıştı, buna bir tür. Tü cesaret edememişti. Paşa babasiyle konuştukları gün, bunu nekadar kolaylıkla üzerine aldığına hayret ediyordu. Geceyi uykusuz göçirmiş, hep bunu düşünmüştü. Karanlıkta bir çift göz gibi parlıyan aydınlık penceresi, ancak sabahın saat üçün. de kararmış, tekrar aydınlanmış; gölgesini geniş odanım boş duvarlarında saatlerce gezdirdikten sonra tekrar kararmıştı. Pencereden içeriye döları güneş, onu karyolasında yine göz. leri açık buldu. Saat on bir olduğu halde oda&ından dışarıya çıkamıyordu. Cesareti yoktu. Herkesten utanıyordu. Herkesin kendisini ayıpladığını santyordu. Ölmiyen kocasıma ihanet eden bir kadın; kocasının kardeşiyle evlenmekten çekinmiyen bir kadım; o döndükten sonra bile, görmiyen gözleri önünde dola. şacak bir kadın; öz evlâdınin “yenge” demesine tahammül ede- bilecek bir kadın demelerinden çekiniyordu. Bütün bu düşünceler onu uyutmamıştı. Yatağının içinde kıvranmaktan yorulmuş gözyaşlarıyla ıslanan yastığını bir ge- cede birkaç defa çevirmek mecburiyetinde kalmıştı. Paşa baba. sıma verdiği sözü artık yerine getirmesi icab ediyordu. Feridi bir haftadır önüne alrp bir şey söyliyememişti. Bu sırf, onun kendisine “yenge” demesini geciktirmek içindi. Geciktirmeyi kâr sayıyor, oğlunun “yenge” demesine tahmmti! edemiyeceğini sanryorndu. Artık bugün Suad gelecekti. İşin daha fazlaya tahammülü yoktu. Kendisini hasretle andığı, hasretle beklediği, fakat gel. sesle bağırmaktan, kimseye sesini duyurmaktan korkuyordu. 'Feridi kendisine çağırıverecek birisini aradı. Birdenbire Paşa babasınım heykelleşmiş duran fakat çökmlüş silüetile karşılaştı. İhtiygr adam, gelinine munis ve emniyot verici gözlerle baktı. Onu, son görüştükleri gündenberi, bir köşk içinde bulün. dukları halde görmemişti. Birkaç defa Fatmadan sıhhatini sor. muş, İyi olduğunu öğrenince de onu kendi haline bırakmayı ter. cih etmişti. Sabihayı çok değişmiş görerek bir an Fatmanm yalan söylediği zehabma kapıldı. Fakat bunu hlasettirmemeye çalıştı: — Bir şey mi istedin kızım? - diye sardu, — Hayır Paşa baba... Feride bakımdım. — O bahçede yavrum. Az sonra aşağıya inoceğim; Ben ça. Birayım, Paşa sustu, sonra: — Suad bugün geliyor kızım . dedi. Tabhif Feride söylemiz- sindir. — Yalnız geleceğini söyledim.. — Üstünü?.. — Şimdi söyliyoceğim Paşa baba...> Sabiha bunu yürekleri sızlatan bir eda ile söylemişti... Paşa* — Söylemesen de olur kızım, - dedi. İşi ben idare ederim. — Hayır Paşa baba söylemeliyim... Söylemek daha iyi... E. min olun ki kendime hâkimim... Merak etmeyin... Paşa genç kadma acıyordu. Söyliyeceği her kelime, onun ratırabmı körüklemekten başka bir şeye yaramıyacaktı. Bunun için: — Nasıl istersen yavrum . dedi, Ben gimdi çağırırım, (Devamı var)