14 Mayıs 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

14 Mayıs 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 MAYIS — 1937 e » B 0 agi; Atatürk, nmebatlar ve kuşla r Anadolu seyahatimiz esnasında Ankaraya uğramamak kabil miydi? Nitekim, uğradık ve yapılan mucize karşısmda hayran kaldık. Merkezi» mizi bu sefer bir kere daha gördük. ten sonra, bütün dolaştığım yerlerin hulâsa halinde intibamı şöyle anla” tabilirim: Manevi farklar bertaraf, terazi- nin bir gözüne bütün eski yapılanla” rı koyunuz: Anadolunun gezdiğim yerlerindeki köylerini, köhne kasa” mahallelerini, viran şehirlerini, tamilerini, Selçuk asarmı, ilâh.. Ös ür kefeye de, Cumhuriyet devrin. “de yapılan eserlerini yığmız: Yeni Ankarayı, muhtelif yerlerdeki fab- ikaları, yeni mektepleri, bütün şe bir, kasaba ve köylerimizdeki yeni inaları,. Yüzlerce senenin eserin- nevi bir mukayese değildir. Bildi- Şimiz kilo, noktasından söyliyorum. €ni, tartı cihetinden bile, eskiyi mağlüp ediyor. Bu misali, dünyanın hiçbir yerin» de hiçbir inkılâp tarafından tekrar- anmış bulamazsınız. ., » » , Ankaraya, bu, üçüncü gelişim- ir. Birincisinde bir tek imar çivisi sakılmamıştı. Berbat bir tabiat orta #ında yangın viranesi köhne bir kasa ortasında azimkâr insanların nasıl salıştığını tasvir etmek maksadile, o Zamanki hevskâr şairliğimle şu mis” raları yazmıştım: lanık deniz gibi dört bir taraf düz... Ne bir tutam yeşillik, ne bir damla su, Sade ekşi bir koku, bir kül kokusu ada cehennem gibidir gündüz nkarada bir kâbus gibidir gece... Bundan beş sene evvel, ikinci zi” Yaretimde, gerçi, pek büyük bir de- Sklik ulunuştu. Fakat, v saman dö, ağaçlar, birer fidan karikatürü ha» Yap 2d. Bir toz esiyordu ki maazal- Her ne kadar binaların birçok” 5 Rüzelse de, bunlar, dökülmüş leri olan bir ağız gibi bir seyrek» *K manzarası gösteriyordu... | hel yukarı aynı dekor içinde kalacağımızı umduğum için, bu in- tibalarını yol arkadaşım olan karr ia anlattım. Fakat, daha on beş Yirmi kilometreden itibaren, yemye- $il bir koruluk içinde kaldık. O eski Allahin gazabı boz kır or tasındaki Ankara, şimdi, herhalde ve mübalâgasız olarak İstanbuldan daha yeşil bir cennettir. Hele şehrin "Cİ: Yeşil Bursadan da, yeşil Giresun » da daha yeşildir. Yollar baştan va asfaltir, ağaçlar, ME uyup, gölgeleyip, yerleri rutu- betlendirip her nevi nebatın nema- atmasına meydan verecek tarzda dikilmiş. Burasr, Avrupa için bile ideal olacak bir bahçe şehirdir! Mo- dem binaları, betbaht İstanbulunki Bibi külüstür “modern değil... Hep Yi malzemeyle yapılmış, usta mi- mar elinden çıkmış; göze zevk veri- Yor.. Doğrusu, şehir plânı için ecne- İ mütehassısa verilen para da, ana» #mın südü gibi helâl olsun... Ankara, daha bugünden, - Bük- teşi görmedim » Balkan şehirlerinin <psini geçmiş, fakat, onunlada kalmamış, Avrupa şehirlerinin de birçoklarını geçmiş, dünyada en cok sevdiğim şehir olan Kopenha- ga benzemeğe doğru inkişaf eden olmak yolunu tutmuştur. “e Sevimsizliğile yürek sızlatan o eski Ankaranm böyle bir sevimli yer oluverişini hayretle seyrederek do- İhşıyordum.. Muntazam (o dikilmiş oğaçların arasında, gelişi güzel çıkr j »rmiş bir küçük kayısı ağacı gör üm: — Bu ne? « diye sordumi: — Biri, yediği meyvenin çekir dağini atıvermiş de, burada bir ağaç tutmüuş.. * cevabını verdiler. Düşünün ki, bir çekirdek atmak- Ya simdi “ tutuveriyor. Halbuki, on sepe önceki vaziyetler hakkmda ne hikâyeler işitirdik: Ekerlermiş, ME liğe "İ, şu yeni devrin eserleri ağır | aktır! Tekrarlıyorum, bu, ma” | bir ideal umran ve bediiyat merkezi / Karagümrük Buranın kasapları diyorlar ve pazar günleri çarşısı. sokağında oynuyan çocuklar Istanbul konuşuyor ! ——— e a na e Karagümrük çarşısının hemen hemen derdi yoktur. “Pazar yerinde et satılması doğru değil, tatil istiyorlar Karagümrüğün pazar yerinden bir görünüş. Karagümrük çarşısında ucuzluk Yazan: rg İİ alna bulda en büyük nüfus , dünür birisidir. Buranın halkı or ta halli kimselerdir. Bir Karagümrük ğa başladığımız zaman ll meyor ri i ü Me girdiğimiz zaman, ik e zümüze çarpan, buranın kesre o kil Ye 0 kuruşa marul, p ea 7,5 kuruşa istavrit balığı ve ği önündeki meydanda a küçük bir pazar kurulmuş. “ER biraz ötesinde yere dikilen ei bağlanan eşeklerin sırtında 8 iş küfelerde, ne İsterseniz UCUZ, alimi asıl tılıyor. ivrrmeler Karişümrükün pazartesi ünü görmeliymi pazartesi pazarları meşhur olurmuş. Es. kiden çarşamba gönleri burada pazar varmış fakat şimdi kaldırmışlar: 59 paraya, koca koca göbek!i marul satan bir küfecinin yanına sokuldum. — Kurum dedim, bunları kaça alıyor sun Ha, 50 paraya satıyorsun. b Şe pişkin bir tavırla yüzüme bak- tu. Hafif güldü — Kırk, kırk beş paraya alır elli pa- raya da satarım» Ben cirodan kazanmak taraftarıyım» Hem siz galiba Beyoğlun. da, Şişlide oturuyorsunuz. Korkarım vu malı orada 5 Kuru$â battâ yedi buçuğa A AM tmazmığı binbir itina sarfederler mi mütehassıslar getirirlermiş, ye- alani ekerlermiş. Yine tutmazmış.. Hatta, “her dükkân, kendi önüne Ğ er mecburdur!,, diye ni- a çi r. Adamın biride, itaat etmiş, ağacı dikmiş, ke eyes söker, içeri alırmış. AK” eye böyle yapıyorsun? » di- gv “vi sakır şakır yağmurlar yar duğu gibi Kama muvaffakiyetin ema, hakikaten de, yağmur ve rutubet miktarının çoğaldığını söy- hiyorlar. Kuş miktarı da artmıştır. Eskiden semalar, Tel Aviv şehrine kın bir kanat yoksuzluğu çeker Se şimdi, ortalık cavıl cuvul! ... Beni. * demiştik. - Şe Am karaya sarfedilen himmet başka bir yere sarfedilmeliydi, iyi bir yer s6 > irmeliydi! İşte bunda hata edildi! - İlm, homurdanıp durmuştuk. imdi, itiraf ediyoruz: o | Si türk yalnız o .— kurtarmakla, dünyanın diğer mi lerine örnek © kalmadı. siz batlara da kanatlı hayvanlara kumanda etti. Biz çoraklık 2 onlara da bir vatan kazandırdı. oğ rafyayı, iklimi değiştirdi... Yağmur yağ or, Rutubetlere, kayısı çes İ kirdeklerine ve kuşları hükmedi- | yor. (Vâ Nü) * | Kasap Osman Haber muharririne dertlerini anlatıyor bie alamazsınız. Sir bakmayın bayım, ( ken, arkamdan bir ses buranın işi başkadır! Adam nefes almadan bana cevap ver- mişti. Sözünü bitirir bitirmez hiç vakit kaybetmeden tekrar bağırmağa başladı: — Çifti yüz paraya, Yoğikulenin gö- beklisi, Ha babam, ha!.... Biraz ilerledik. Ulak bir sepete birkaç limon, birkaç yumurta doldurmuş, ses. siz sadasız bunları satmaya çalışan bir yaşlı kadının yanından geçtrek asıl çar. şınn içine saptık. i İlk rastgeldiğim bir bakkal dükkânına girip buraların dertlerini isteklerini öğ- renmek istedim. Fakat adamcağızın sualimi işitir işitmez sanki ödü kopuyor. — Aman efendim, bizim ne derdimiz olur ki, halimize şükrediyoruz. Burâla. rm biç derdi yoktur, diyip işin içinden sıyrılmak istedi. Muhatabımın pısırıklığı O karşısında fazla bir şey sormağa lüzüm görmeden buradan çıktık. Bu sefer attar, bir bakkal ve kömürcü uğradık. Hepsi hallerinden memnun insanlar, Ağızlarından tek bir şikâyet bile işitii. miyor. Bir böyle dükkân dükkân dolaştıkça şikâyet eden bulunmuyor ama, burala» rın bazı dertleri de bizim gözlerimizden kaçmıyor. Meselâ, çarşının kaldıtımları çok bo. suk ve toz içindedir. Bereket ki bura» Yarı geceleri aydınlık oluyormuş. Elek- trik İâmbasından da mahrum olsa, g€- celeri çarşıda biraz zor yürünecek. Dükkânlardan bir şey öğrenilmiye- Geğine artık adam akıllı kanaat getirmiş arkasından © gene dükkânlarına we geri dönmeye kârar vermiktik. Bi-| zim foto Ali ile konuşa konuşa (yürür. am a istanbul lisesinde müsamere İstanbul erkek lisesi salonunda yarın bir müsamere verilecektir. Müsamerede Eminösü halkev! orkestrası bir konser, temsil kolu da “eski âdetler,, isimli bir komedi temsil edecektir, Refik Ahmet de “tiyatro tarihimize bir bakış,, mevzuu etrafında bir konfe- rans verecektir. Bundan sonra mini mini yavrulardan teşekkül etmiş 45 kişilik bir çocuk or. kestrası da bir konser verecektir. Haberci duyduk. Bizi gağırıyorlardı. Döndük baktık. Bir kasap koşa koşa yanımıza geliyor du. Bize yaklağirca; — Baylar, dedi.iSiz Haber muharri- ri ve fotoğralçısısınız değil mi? Eğer vaktiniz varsa biraz da bizi dinleyiniz. Bu teklifi tabit memnuniyetle kabul ettik ve hep beraber Osman İsmindeki bu zatın çarşı boyundaki temiz dükkâ- nma gittik. İçeride oturmamız için bize iki is. kemle gösterdiler. Bira? o oturduk bu sırada Bay Osman dert yandı. : — Bizim kasapların en büyük derâi, hafta tatilinden istifade edememektir. Herkes haftada bir gün gezip, eğlenir- ken biz hafta sekiz on dokuz, her Alla. hın günü çalışmak mecburiyetindeyiz. Pazar günleri tamamen olmasa bile öğ. leden sonra tatil yapmamızda ne mah- zur olabilir ki... Herkes alacağını sabah tan alır ve bizler de öğleden sonra ser- best kalarak insanlığımızı anlarız biraz. — Peki ama, et denen şey fazla du. rursa kokar. Bayatlar, o Pazar günleri satış yapmazsanız etleriniz bozulmaz mı? diye soracak oldum. Buna: — Hiç de bozulmaz: biz de ona gö- re mal alırız ve vaziyeti iğere (oederir, cevabını yetiştirdi. Artık şikâyetinin tamam olduğunu düşünerek, buradan gitmek üzere ayağa kalkmıştık. Fakat muhatabımız! — Durun daha < söyliyeceklesim bit- medi, dedi. Biz kasaplarm bir şikâyeti de haftada bir kurulan pazardır. Bakı. nız bizim vitrin içinde duran mall: rımı- xa belediye toz konar diye (omüsaade etmez, hattâ vitrinimize bir parça most ra asmamızı dahi hoş görmezler. Fakat pazar yerlerinin müthiş tozu içinde, a. çıkta et satılmasına müsaade (o ediliyor. Buna rağmen ucuz diye halk pazarda satılan ete rağbet gösterir. Pazar kurul- duğu günler, yüzde on bile satış yapa- mayız. Pazar yerlerinde et satışını bele diye herhalde menetmelidir. Dükkân sahibi artık bütün dertlerini dökmüştü. Kendisine veda ederken Ka. tagümrük çarşısmın yamru yumru yol- larından tramvay caddesine — çıktık. Yolda yürürken, (arkadaşım toto Âli diyordu ki: ; — Kasap Osmandan başka uğ mız dükkâncıdan (derdimiz yok) ce bını aldık. Buna nazaran, Karagümrü- ün ismi kara ama çarşısının bahtı ak ve açıkmış doğrusu. HABERCİ ——— ersen ea CUMHURİYET'te: Türkün kahramanlığı Fransız gazeti ilerinden L'indepen- dant da Frohsız « Türk dostluğuna da. ir çıkan bir makale dolayısiyle, “Şim. di anlıyorlar,, başlığı altında metu bahs eden Abidin Daver şunu yast, yor: Fransız gazetesinin yazısı, Türkün tam bir kahraman olduğunu, bilmi- yenler varsa, onlara anlatıyor, Türk, bütün hakiki kahrsmanlar gibi, ci. vanmerd ve centilmendir. Bütün tari- himiz, baştanbaşa kahramanlık ve el. vanmertlikle doludur. Türk, bütün tas rihinde, Muzaffer, vakti fırsatta, adüdan in. tikam almas | mısramı kendine. hareket düsturu yapmıştır. Asırlarca devam eden ve bütün garb âlemini aleyhimize ayaklandı. ran iftira ve yalan dolu propaganda» lardan, hatta Larousse lügatinde bü. gün bile yer bulan kazıklamak hikâ- Yelerindeh sonra, böyle hakikati söy, liyenler ve yazanlarla Karşılaştıkça i tabiatile memnun oluyoruz. Bu sik tunlarda, yanlış ve hüsumetkâr yazl, | lara şiddetle mukabele eden ben, le. himizde yazılar gördükçe de teşekkür etmeği bir vazife sddediyorum. z KURUN'da: eg giyme merasiminin hiiyar meraklıları Hasan Kumçam yazıyor: İngiliz kralı altıncı Corcun taç giy* me töreni hakkındaki telgraf bâber. leri arasında şu tafsilâtı okuduk: Vestminster kilisesine giderken araba içinde kralı görmek istiyen ihtiyar In giliz kadınları, bir gün evvel öğleyin sırtlarımda nh. uşamba, bir ellerinde ye- mek sepetleri, öbür ellerinde lâstikten kları olduğu halde sokakları tut, muşlar: böylece yirmi dört saat s0- kaklarda kalmışlar, Karmları acıktık ça sepetlerinden yemek yemişler, sp. sadikça içmişler, geceleyin uyku bas. tirdiği zaman Jâstik yastıklar Üzeri- ne başlarını koyarak uyumuşlar. Böy lece harb esnasında siperini muhafa. za eden askerler gibi hepsi de yerle- rinden ayrılmamışlar. Dünyanın dört küşesinde büyük masraflar yaparak, günlerce #eya. bat ederek, birçok yorgunluklara kat- lanarak milyonlarca insanın Londra. ya gelmesine aklımız erdi; fakat ih. tiyar İngiliz kadınlarmın böyle 80- kak ortamda yer tutmasma ve bü. tün bir gün ve bir gece İki tarafa ki- mıldamaksızın bir noktada kalmasma bir türlü aklımız ermedi. Acaba İngiliz kadınlarını bu dere. cede fedakârlığa ve mahrumiyete katlanmağı sevkeden merak nedir? Bir gün sonra sinema perdesinde gö- rülebilesek bir manzarayı sokakta bir gün evvel görmüş olmak için 6. lümlü göze alırcasına yorgunluğa ve müşkülâta katlanmak ne gibi bir saik neticesidir? Anlaşılıyor ki bu muam. mayı halletmek için insanın mutlüka tngiliz olması lâzımgeliyor. TAN'da; Istanbul radyosunun dalgın Spikeri “Günün meseleleri” sütundan? İstanbul radyosunun devlet eline geçtikten sonra daha ciddi çalışaca- ğını, daha büyük bir inkişaf göstere, ceğini umuyorduk. Filvaki, programlarda bazı tadilât yapıldı. Ufaktefek islahata teşebbüs edildi, Fakat alman netice bizleri tat- min decek halde değildir. Meselâ öğle zamanı saat yarım neş riyatını dinleyiniz. Speaker'lik yapan bir genç kız var ki, türkçe konuşma. sm bilmiyor. Haberleri İstanbul ga. zetelerinden okuyor. Hatlâ bazan ga, zetenin kendisine ait Çıkralarını da, farkına varmaksızu, , tekrar ediyor. arasında başmuharririmiz de bulun- muştur, gibi cümlelere tesadüf olu. huyor. Radyoda bu kadar lânbaliliğe cava: vermemek gerektir. Bu hal, radyo veşriyatına karsı olan ilimadı sarsar, ve radyodan beklenen faydayı izale eder... İn amam m mmm öm mmm alnan mM SİL in m mmm Meselâ İsmet İnönünü teşyi edenler

Bu sayıdan diğer sayfalar: