Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ze Yazan: A. Cemılethn Saracoğlu Sinop muharebesi Rus denizcisi, Osmanlı filosuna kendi kuvvetlerine nisbetle beraber hücuma 50 toplu Avniilâh firkateyn (A- miral gemisi ) 48 toplu Nesimizafer ferkateyni ' süvarisi Ali Mahir bey 48 toplu Fazlrilâh feirktayn, sü- varisi Kavaklı Mehmet bey 42 toplu Navekibahri firkateyn süvarisi Ali bey 22 toplu Kaidi Zafer korveti, sü- varisi Etem bey 22 toplu Necmiefşan korvet, sü- yarisi Abdullah bey 22 toplu Feyzivücut korvet, varisi Yalovalı Hasan bey 22 toplu Gülsefid korvet, süvari- si Salih bey 10 toplu Ereğli vapuru 6 toplu Pervazıbahri vapuru 64 toplu Nizamiye firkateyni (Liva amiral sancak gemisi). sü” « Bu küvvete'bilâhare “Dimyat,, is-| mindeki 42 toplu firkateynle 12 top- lu “Taif,, vapuru gelip iltihak ettiler. Ferik Amiral Osman Paşa, kuman dası altındaki kuvvetle Sinop limanı na girdi ve funda demir emrini verdi. Kış gelmek üzere idi, ikinçi teşrin ayı sonuna yaklaşmış, kânunlar gir mek üzere bulunuyordu, Osmanlı amirali havaların fenalı- gını bahane ederek Sinop limanmda lemir üzerinde yatarken kumandası altında süratli vapurlara karakol yap” tırmak ve harp zamanında en iptidai teyakkuz tedbirlerine baş vurmayı hatırma bile getirmedi. Babacan Os- manlı amirali sanki sulh zamanında Haliçte tersanenin önünde yatıyor muş gibi böyle harp tehlikesi ile bu- run buruna yaşadığı o tehlikeli daki- kalarda hayret verici bir gafletle Si- nobun Allâh vergisi muhafazalı sula- rımnda yangelmişti. Halbuki Karadenizin belki gazablı suları uyurdu ama düşman uyumu- yordu. Amiral Nahinof, kumandası altmda bulunan “İmparatoriçe Ma- riya,, Grandük — Konstantin,, ve “Çeşme,, kalyonlariyle dört firka- teyn ve bir brikten ibaret kuvvetiyle Sinop önlerine geidi. “1853,, senesi ikinci teşrinin yirmi dördüncü günü )'! Rus amirali Nahinof ilk iş olamak ü- zere limanda yatan Osmanlı filosunu tarassut'etti. Bu şöhretli Rus deniz cisi Osmanlı filosunu kendi kuvvet- lerine nisbetle çok zayıf bulmakla be- raber hücuma cesaret edemedı ve im dat istedi. Osmanyı amirali bütün bu olup bitenlerden habersiz limanda uyuklu- yordu. Nahinofun istediği kuvvet a- yın yirmi yedinci günü gelip kendisi- ne iltihak etti. Amiral Novosilskinin kumanda- sında bu!unan, bu yeni kuvvet “Paris”, “Trisivyatelya", “Rostis- — lov,, üç anbarlılarından murekkeptı Artık Nahinofun emri altında 3 tane kalyon, 3 tane üç anbarlı hattı harp gemisi ve iki firkateynden mü- rekkep mühim bir kuvvet toplanmiş oluyordu. Bu kadar faik bir kuvvet karşısm da Osmanlı amiralinin emri altmda bulunan kuvvetler için ölüm ve ha- rabi yüzde yüz muhakkaktı. Lâkin tuhaftır ki bu ezici üstünlüğe Tağ men Nahinof gene hücum edemedi; beklediği kuvvetin gelmiş olmasma rağmen üç gün daha bekledi ve ami- ral Kornilofun kumandası altmdaki kuvvetin de gelip kendisiyle birleş- mesini istedi. — , Türk gemicisi ismi Çarlık amirar “lini okadar yıldırmıştı ki çantada keklik kahilinden avuçları içinde say- dığı kendisine nisbetle belki on defa daha küvvetsiz bir Türk filosuna bir türlü hücum edemiyordu. çok zayıf bulunmakla cesaret edemedi fu da beklemek — istediler ama hafif Türk teknelerine mukabil ellerindeki korkunç ve ezici kuyvete rağmen hü- cuma cesaret edememelerinin artık ayıp bir şey olduğunu anladılar, bu ayıp olduğu kadar da gülünç bir şey olacaktı. Kalyonlardan, kapaklardan, üç anbarlılardan mürekkep — koca bir Rus filosu on üç hafif Türk teknesi karşısında günlerce liman dışında volta vurmakla vakit geçirmişlerdi. Bugünün — harp gemileriyle bir müukayese yapılmak icap ederse Çar- lık Rusyası amiralinin vaziyeti şuna benziyordu: Elinde altı dritnot bur lunan bir amiralin limanda demir ü- zerinde yatan on kruvazörden çe“ kinmesi.. Yalnız Nahimofu mazur gösterecek bir cihet varsa o da bu ha- fif gemilerin içinde Türk denizcileri- nin bulunması idi. * * $ 1853 senesi ikinci teşrinin otu- zuncu günü hava çok kapamktı Kor kunç bir kar tipisi gözgözü görmez bir hale getiriyordu. - Osmanlı ami- ralinin Sinop limanında demir üze- rinde yatarken hiç bir ihtiyat tedbiri- ne baş vurmıya lüzum görmiyecek kadar gaflete dalmış olduğunu söy- lemiştik. Bu acemi kumandan mai- yetindeki gemiler süyarilerinin vapur lara karakol yaptırması hakkındaki tekliflerine de kulak asmamıştı. Me- ger hazret kömür tasarruf etmek - is- tiyormuş. (Devamı var) acera ve aşk romarnı İ .l Sana esrarımı anlatayım: “ Nişanlım istettiği zaman fena halde korktu Zira bakire değildim. ,, Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Murad, şiirden, .'mhbeti!ıfmx anlıyan garph — kızlardan hoşlamı - yor. Kendisine, bir kontes takdim edilecektir. Venedikli kontes, müs. lüman olmuş gibi görünüyor. Esir taciri de bundan fevkalâde memnun oluyor. t * Esir taciri: — Çok çok memnun oldum... . diye İtalyan kızmm omuzunu okşamak İs- tedi. Fakat, o, irkilir gibi bir hareketle geri kaçıldı. Sonra, bu dürüştlüğünü tamir etmek istercesine: — Tabil değil mi ya,.. Siz bana ne dediniz demin... Benim hayatım, saa. detim, inkişafım hep bu muhitte... — Öyle kontes öyle., Fakat eğer bu düşünceyle hareket edecek olursanız mutlaka yüksek dereceler işgal eder- siniz.., Görürsünüz... Söylediydi dersi. niz.. Eğer sağ olursam arkamdan rah. met okursunuz.. Sağ kalırsam da... — Söylediğim, yemin ettiğim gibi, sizi asla unutmam... Canfeda kadını 'da... Bu vaitlerden pek memnun kalan Hacı Mustafa, kontese saadetler dile - dikten sonra, çekildi, gitti. Şimdi, ortada gene eski şahıslar — Artık yoruldum.. —. dedi. - bu günlük ders bu kadar kalsın... Oturup kalkmağı, bağdaş kurup üç parmakla yemek yemeyi filân başka zaman ta . lim ederim... Biraz istirahat edece. w« ğim... Bu, asilzade kızın yalnız kalmak is- tediğine dair bir işaretti. Herkes onu selâmlıyarak çıktı. Hattâ kendisile birlikte esir olan da.mdonorlen bile o- dayı terkettiler. Fakat, kontes seslendi: — Sen kal, Mihrümah!... — Peki aslancığım... Saraylı kız, bu istisnal iltifattan pek memnün ve mağrur olmuştu. O, İtal . yan kızınım, pek yakın bir istikbalde inkişaf edeceğini seziyordu. Onun ete. ğine yapışarak yükselmek ümidini besliyordu. Kendisine hulül etmek im . kânını bulduğu için adetâ hir define keşfetmiş derecede memnundu. Kontes, divanın üzerine yarı yatar vaziyette uzandı: — Sen de şuraya otur, Mihrümah... Çerkes kızı, onun ayakları dibindaki pufla şiltelerde diz çöktü. | — Başımnı dizime daya... Dayadı. — Anlat... Tatlı tatlı geriniyordu. — Neyi anlatayım, aslancığım? — Örayı.. Orasmın sefahat haya - tını... Hep, kitaplarda okudum... Pa- dişahın sarayı.. Harem.. Orada ne ö. mür yaşanıyor, aman yarabbi, değil mi?.. Anlat... İki düşman amirali birlestikten | sonfra, kumand?—sı altındaki na.İ. lılc .. le Swastbpuldan yola çıkmış olan ü- çüncü meslekdaşları amiral Kornilo- K “Kerso-! “Odesa,, vapurhny' | — Müteessirim, mösyö Savini, Mis Hovet sizi göremiyecek. Dün arabadan inerken a- yağı incinmiş, yanmda doktor var. Bunları oda ;hizmetçisinden öğrendim. Şimdi hatırlı" yörum: Önu dün öğledenberi görmemiştim. Julyus du;hnnyordu Bu ayak incinmesi yani Valerinin “tabanca ile yaralanmış,, ol- duğunu anlatıyordu. Fakat Gar şatosunda ne işi vardı? Mösyö Hoövetin zengin — kızınm yeşil hayalet kryafetine girmekten ne istifa- desi vardı.? Bu doğru olamazdı ve esasen tahmini sadece mendilin üzerindeki marka lara istinat ediyordu. Birçok — kadımım ayni markayı taşrması kabildi. Fakat topuğunda yaralanmış olması.. çok garip. Julyusun buşün hiç karşılaşmak İsteme- diği adam Spik Holland idi. Fakat otelden henüz birkaç adım uzaklaşmadan — gazeteci Savininin arkasmdan koşuyordu. — Bir dakika vaktim yok, Holland. Yal- nız geldim.. Allah aşkma ihtiyarı görürsen beni Londrada gördüğünü söyleme. Beni Gil fordda zannediyor. — Dün gece bir ziyaret vaki öldü mu? — Yemin ederim ki. — Anlatmana lüzum yok. Köyde bir göz«e cümüz var. Bize telefon etti. Yeşil hayaletin bu akşam göründüğlünü, ve Bellaminin ona ateş edeyim derken “Gaimsbarough,, şaheser lerinden bir tablonun gözünü oyduğunu öğ“ rendik. ' Juülyüs şiddetle reddetti: — Eatiyyen yalan. Eğer bu — havadis ga- zetelerde çıkarsa, ihtiyar benden — şüpheye düşecek, seni gördüm — zannedecek.. Dinle, Holland, istediğini yapayım, hattâ anlatırım da, fakat Allah aşlkkma beni bu işin içine solk- ma! Spik başmı sallayarak: — Ben sana kötülük eder miyim hiç! Hay di, Julyus, anlat! — — Peki! Fakat olanı biteni iyice bilmiycea rum! diye söze başladı. — İyi bir başlangıç. Devam et. Julyus bildiklerini söyledi, âra sıra da gü- zetecinin söz'erini bir sır gibi saklamasmı da rica ediyordu. — Büyle bana, Bellami şatöoda ne yapıyör, naml yaşıyor? Ziyaret kabul ediyor mu? — Ziyaret ikabul etmek mi? Ben geldiğim denberi şatoya hiç bir yabanemımmı girdiğini görmedim. Malikâünesinin etraâfimda — dolaşı- yor, bazan da derin düşlincelere dalıyor. Ge“, celeri, yalnız başma, kütüphanede — kalıyor. Tefrika numarası: YAZAN: Edgar Wallace ÇEVİREN: fa Kimsenin rahatsız etmesini istemiyor. Oda»s sıma girilemiyor, Çünkü içeriden kilitlidir. Gecenin dokuzundan on birine, bazan da sa- bahm birine kadar kapısı sürgülüdür. — Kapıyı dalma kilitliyor mu? — Hattâ her iki kapıyı da.. Odasında çift kapı var. Fakat, Allah aşkına.. — Korkmâ, dostum. Daha neler blliyoı— san söyle! — Hemen hemen hepsi bu kadar. — Akşam yemeğini nerede yiyor? — Kütüphanede. Yemek odasma pek ir“ mez. Holland. Ben gideyim artık! Ve kâtip Spikin “dur,, demesine kalm:-. dan sıvışıp gitti. Büyük bir korku içinde Gilforda döner- ken, Julyus mükâlemenin doğuracağı tehli- keleri düşünüyordu.; yapmış olduğu korkunç böşboğazlığı hatırladıkça ter — döküyordu. Mendilden hiç bahsetmemişti: en mühimmi" nin bu olduğunu düşününce biraz müsterih | oldu. Şatoda efendisinl keyifli buldu. — Bellami, kâtibinin geç kalışma ses çıkarmadı. İhtiyar, Savininin temin etmesine rafmen gazetelerin hâdiseden bahsedeceklerine kanidi. — Bü köpekleri susturmanım imkânı yok ki! Hizmetçilerin yarısı da gitmek İçin ayak landılar. Hattâ Vilks bile gitmek iİstiyor. O na, yerine bir adam almadan gittiği takdirde kunturatmı — bozduğu icin dava edecetimi söyledim. Savini, koridordaki lâmbaların bü- tün gece yanması için emir ver. — Bir ziyaretçi mi bekliyorsunuz? — Suş! karışma, Bellami o gün odanmm kapılarını muayene etmiş, dış kapmın herhangi bir âletle kolay- ca açılablileceği knantine varmıştı. Deriden olan kapı, ic taraftaki mandalı ile daha emin bir vaziyette idi, Bu kapmın derisini pertevs * sizle iyice muayene etti; hicçbir iz bulamadı. Bellami o gece tabancasmı masanm Üştü- ne koyarak uyudu. Fakat sabahm besinde r—î yandığı zaman her iki kapr ardlarma ka“ dar açıktı.; tabancası da ortadan yok ölmüş VALERİ HOVETİN AYAĞI Valeri sabah kahvaltmı yaparken: — Baba, dedi, sayfiyllek bir ev istiyorum. Mösyö Hovet başmı salladı. Hayretle sor du: '— Ne isilyofsun? — Sayfiyelik bir ev istiyörum. Mösyö Hovet kızını sararmış ve buldu. Gözlerinin alti morarmıştı. — Eski güzel bir cv gördüm. Londradan pek uzak da değil, — Fakat, yavrum, Amerikada yapılacak pek çoök işlerim var. Burada kalamam. Ma- amafih, iİsilyorsan, bu işlerin hallile kendin de uğraşabilirsin. Nerede bu bina? — Garda, —Adına da “Le — Mancir dela Dame,, denir, burası evvelce şatoya ait imiş harap bir yer. Ehemmiyetli bir — tamire de muhtaç, Gözlerini tabağına dikti. Ve devam etti: — Buranm sana en münasip yer olduğunu da düşündüm, hattâ kitabmı burada rahat ve buzur içinde yazabilirsin. Müösyö Hovet İnrilterenin bir siyasi te- rihint yazmak sovdasında idi, Bu yirmi se« nedir Üzerirde düşündüğü bir proje idi, epey vesikt da toplamışti. Bu mevzu — Üüzorinde birçok kıymetli eserlerin yazılmış — olması onu bu fikrinden bir türlü vazgeçirememize ti —Okadar sakin ve âsude bir yerki..Baba Amerikada ziyaretlerden ve işten güçten ve" kit bulup kitabı yazacağınt pek zannetmem. Şüphesiz, Nevyorktan, gürültüsü — itibarlle hiç de aşağı olmayan — Londrada da yaza- mMmazsın. — Hatikaten söyledıgtn kadar sakin bir yer mi? — Evet, o kadar sakin ki bir sineğin vızlâ mmasr 'bile- işitilir. — Fena bir fiktir değil bu, Val, istirahat genin için de faydalı olacak. Fakat hayalets lerden korlemaz mism ?.. Vüleri güldü: * — Eğer bununla “Yeşil hayaleti kasdedi- yorsan, bil ki baba, hayaletlerden hiç kork" mam., : —GAarip bir iş bu hayalet meselesi Bella- miyi tnmmryomm ona dair fazla mı.lmruı- tim da yok. — Ona hiç rastlamadın mı? — Hayır, onunla hiçbir işim olmadı. Ya'e nız otelde bir dalresi bulunduğu için arasıra rastlardım. Neden ise bu aâadam hoşuma git“ miyor, hele sarr yüzlü kâtihi İnsanda hoş bir tesir yapmıyor. (Devamı var) yorgun Mihrümah başını ** — Vah zavalir güzel Büyük hayallere kal’ rum... Fakat korkarmii *? rıyacaksınız... Zıra kadınlar için, hiç de * — Niçin... | — Çünkü, bir kafeS dişi, az erkek :.)lma*!ı tavuk cinsi kuşları z Halbuki insahıları değ“"' — Haremde sefahat | bin erkekler içindir göreyse felüket.. mahrumiyetimizin (€ yoktur... Meselâ, de erkek yüzü gürmer lu yıldıza tesadüf eWF dir olmustur.. — Öyle ya... Hakkif ı yatı sefahat hayaudu — Fakat bunun yalnız © duğunu düşünmemi? na bir padişalıla bir&” ediyor, değil mi? — Evet, aslancığl" gp gibi güzel, hasna, ae işgal ediyor... Bizim hiç... — Maamafih kaçt” ler olur... — İmkânsız, Su — Peki sen?.. — Ne yapaıcağ’m" n şünürdüm: Saray! “ dan biri, kimse IN'W |kök'olsa ve o erk“ olsa... diye hayal £ Kontes: — Demek ki ahval larmı çattı. - PWĞ*ŞH'h ler bir kadımdan : nun aşk ve alâka h;ı eriyor... Onun içilı " — Mihrümah!.. — Efendim e: — Sana bir şey —— — Buyürun... — Cine, periye * — İnanırım... — Ben de inant korkardım... LâkİN ? me diyorum ki, abı ler geceleri odamâ & | Mihrümah, hayT — Bunun sebebi ? — Bizim oralar lar vardır. (Ş;ec*fı'leî'ijı na hayaletler cıkl” perili cinli gemi Çünkü, yolda gelîw bunlardan biri padişahının oğl çücüktü.. Fakat, f — SöyledikleriT — Mihrümah.. — — Efendiciğim — Gözlerimin İ6 — Bakıyorum & — Ben, insan ©* Seni görür görme' nim, senin de samimidir.., Öyle ğumuz, müs vam etsin,,. Bir - da bulunalrım... liyeceğim.. Sen de duklarını söylersw liyeceklerimi € — Tabit değil mi — Öyleyse, dinl gin ve asil bir & liyorsün... O, bEti düm fena halde F* |ı H pi