n yanı başımda idi. Hom Hanp kalbi intikam hissile dolu olduğu ileride âdeta uçuyordu. — Benso- Saruldığını gördüm; bir — kurşun ' delip geçmişti. ' Dbaşı Dö Roçild eğerinden aşağıya JPrlandı. Ailesinin tesis etmiş olduğu “=ük bir Yahudi köyünün civarında Düştü, ! &başr ölmüştü; fakat duramazdık. |Ç *ncak sürat siyanet edebilirdi; hr- () Türklerin nişan almalarını güçleş Ordu. Saniyelik tereddüt ölüm demek- ikçe daha hızlanmak — suretile 'LDIRIM ORDULAR GURUPU tm bir frenk inciri çalılığı üstün- Atladı, dikenler çizmelerimi yırttı. “Ümun tam da önünde karışık bir E oldu; bir alev patlaması oldu; idam hııhnunn bildiren bir çatır- Sina eeP'Rsı!ıde hurmılık kenarmda hecmknn dcnıı banyosu 196 GÜZEL Bi Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Tnomas , C ee ı Vğ/ılı.öalıb mu / ha'ıebele'u DS -- EODEA SI Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn Collins, Türkler mallarını kolay bırakmadılar : Istasyona mermi yağdırıyorlar, ortalığı ateş tufanına boğuyorlardı & işitildi! Bu en kısa — mesafeden ateş eden bir Türk makineli tüfeği idi, Paltomun kolunu — delip geçen iki kurşun bana hiç zarar vermedi, biz de kılıçları sallayarak siperlerin tepesine varmıştı. At üstünde olan bir adam için siper-; de duran bir adama yetişip kılıçla sap- Wwmak güçtür. Bunu denedim; kılıcımı bir Türke salladım, fakat vuramadım. 'Türk, makineli tüfeğini — bırakarak bir piyade tüfeğini kavradı ve ıüngiıi— le yukarıya doğru sajdırarak beni sap-| lzmak istedi. TESLİM Fakat bu süngü hedefine varamadı. Hog Hampşayr bir yerlerden — çıkarak gelmişti. Tam yüz yirmi kiloluk ağırlı- gile kaldırıp kendini eğerden — aşağıya attı. İnsan etinden bir çığ, aşağıda Tür- kün üstüne düşerek o yiğiti yere serdi. Süvarinin en korkunç bücumuna kar şı en ıoıı dakikaya hdlr mıhntlı PREN';ES tüfeğin başından ayrılmayan ve eli hiç titremeksizin boyuna kurşun sıkan, ar- tıle makineli tüfeği — kullanmıyacak bir bale geldikten sonra da piyade tüfeğini kavrayıp süngüye davranan bir adamı tarif edecek söz bulamıyorum. Bütün yamaçtaki Türkler kendilerin den çok faik kuvvetler karşısında dama demeğe mecbur kaldılar; hepsi esir düş tü. Hog Hampşayr da beni öldürmeğe uğraşmış olan Türkü sürüklüyerek si- perden dışarıya çıktı. Bu adamın kendi| Bizim görüşümüze göre Filistin muharebeleri — 12 — ı 1918 başlangıcında Yıldırım ordula- Ti grupunun Filistinde bütün kuwvveti şöyleydi: 7 inci ordu 14700 tüfek, 2650 kalıç, 8 inol ordu 12150 tüfek, 2000 — kılıç, Katranada 4800 tüfek. Yekün itibariy le 21,150 tüfek, 4650 kilıç. Filistin. muharebelerinin bundan sonraki Kktarmları yıldırım adı verilen ordular grupunun — kumandas altında geçmiş olduğundan bu teşekküle dair de biraz bilgi vermeyi faydalı gördük. €Yildirim, Alman generali Fon Fal- kenhaynın 1917 de Türkiyeye gelme- siyle doğdu. Yıldırım adı gibi, şimşek- MW bir hızla Bağdada gidecek, orasını düşürdükten sbnra yöüde BDullp Pilis- tinde İngiliz ordularını Mısıra süpüre- bek ve mihayet yüzünü Hicasa çevire- rek orada Osmanlı imparatorluğuna “şahsi esiri,, olduğunu söyledi. Ne demek istediğini anlayam:yarak şaşa kalmıştım, sordum: — Peki onu ne yapacaksın? —Ne mi yapacağım? Telsiz telgraf makinemi düzelttireceğim! Berksayr süvarileri yanı başımızdaki mevzileri işgal etmişlerdi. Bölüklerde telefat pek de öyle sanılacağı — kadar fazla değildi. İnanılmıyacak kadar ça- buk hareket etmiştik. Hafif süvarinin kılıçları korkunç işler görmüştü. Baş- karşı kazan kaldırmış - olan Arapları tedip edecekti. Bu ne yaman bir plâ: ne geniş bir hayaldi! Böyle şimşek gibi hareket edecek bir orduya “Yıl- dirim ordusü,, namanı vermek gerçek- ton çok elverişli ve yakışıklı bir işbi. Umumi harp başladığı saman gene- ral fon Falkenhayn Prusya devleti harbiye nasırıydı. 1914 ten 1916 sene- sine kadar Alman harp ordularının er kânıharbiye reisliğini yaptı. Alman ordularının Verdün kalesini bir türlü düşürememeleri yüzünden fom Falken- hayn erkâmharbiye reisliği makamını Mareşal Hindenburg ile General Lu- dendrof'a birakarak 9 uncu Alman or. düğüt kumandanlığım almış ve bu or- duyla Romanyayı - fothetmişti. Ro - maryada muvaffakıyetli kareketinin bitmesi üzerine T matns 1917 de İstan- GÜZEL PRENSES 193 Dilimize çeviren : A, E. ları kesilmiş, yahut iki yarılmış Türk naaşları bütün oralarını dolduruyordu. Bensonun kolunu saran — Hampşayra yardım ettim. İkinci hedefimiz Ekorndu. Bu kolay bir iş oldu. Türkler geceleyin mevzileri ellerinden çıkarmıyarak — tutundular; fekat Mughar tepesinin hikâyesini - işi- tince barekete geçtiler; geriye Iıem de çabuk çabuk çekildiler, (Devamı var) bula gelmişti. Böylece gencralin bizim memleketimizde bir — işler yapacağı anlaşılmıştı. Hele Suriye ve Irakta da bir teftiş seyahati yapması burada ka- Tacağını büsbütün meydana vurmuştu. Generalin Türkiyede ne iş göreceği- ni çok geçmeden herkes öğrendi. Ken- disi Osmanlı İmparatorluğu müşiri de olarak yıldırım ordular grupu karar- gükeni kurmaya başladı. Bu karargö- hın başında Osmanlı ordusunda müşir rütbesini haiz bir Alman kumandamı bulunuyordu ve karargâh baştan aşa- ğıya Almandı. Bunlar — kendileri için varını yoğunu foda etmiş bir müttefile memlekete yardım için gelen dost bir ordu gibi değil de, adetâ öz müstem- deketladaiğ görün niteteslilarSHbeaey | reket etmek istiyorlardı. (Devamı var) — Adolar mı? Bu ismi daha — bugün paşanın konağında duydum. Zavallı bir genç kız bu ismi mırıldanmıştı. Paşa o- nu bu akşam gelin odasına gönderdi. — Gelin odasına mı? Orada ne ola- cak? — Paşa yeni aldığı genç kızları oraya yollar. Sonra gece yanıma aldırır. — Gelin odasına gönderilen bu genç kar kimdir? — Bugün getirilen bir hiristiyan kı- zı, Adı Anna... Fakat — şimdi her şeyi anlamağa başladım. Siz beni kurtaracak değildiniz. Gönderdiğiniz — mektup ile ilâç Annaya verilecekti, değil mi? Adolar, genç kadımın elini — tutarak parmağındaki mavi taşlı altın yüzüğü göstererek sordu: — Bu yüzüğü nereden aldımız? Nasil olup da sizde bulunuyor? — Bu yüzüğü bana Anna vermişti. Hem bhana: “Nasıl olsa bu gece ölece- ğim. Onun için artık bana bu yüzüğün Küzümü yok. Sana benden bir — hatıra olsun,, demişti. Adolar, arkadaşlarına döndü: — Şimdi nasıl aldandığımız meyda- Na cıktı. Bu yüzüğü görünce duvardan üzandn kolun Annanın kolu olduğunu Zannetmiştik. Bütün ümitlerimiz mah- voldu. Şimdi ne yapacağız? Adolar, bir müddet meyus bir halde “düşünceye daldı. Sonra genç — kadına dönerek sordu: — Siz kimsiniz? Paşanm konağında Nasıl buluyorsunuz? — Ben bir Yunan kızıyım. İyi alman €a bilirim. Paşanım — konağında bana Züleyha iemi verilmişti. Fakat hakiki #dım'Zalokadır. Anna gibi beni de San- $0 Perz adında bir adam kaçırarak geti TİP Paşaya satmıştı. — Sanşo Perzi yakaladık, Şimdi Bul gar zabitasının elinde. Yakında cerzası- mr görecek. — Kurtulduğum neye yaradı. Verem olduktan sonra.. Birkaç gün daha an- cak yaşayabileceğimi ümit ediyorum. — Zavallı kız, belki de seni kurtara- biliriz. —Beni kurtarmak mı? Ne kadar w» zak bir ihtimal. Hem ben artık yaşa- mak istemem. Ölsem daha iyi. — Fakat ölmeden evvel zavallı Annanın kurtul- duğunu görmek isterim. — Onu kurtarmak için bize bir çare bulamaz msnn? Bir kere düşün.. Belki fikrinden istifade edebiliriz. Paşanın konağını herbalde bizden iyi bilirsiniz. Bu konağa nasıl girebiliriz?Buna muka bil biz de seni tedavi ettirmeğe başlar, en iyi doktorlara gösterir, kurtarmağa çalışırız. Belki de kurtulursunuz, Züleyha, biraz düşündü. Sohra bir- den başını kaldırarak: — Evet, buldum, dedi. — Oraya gir- mek için bir çare var, Bu gece isterse- niz gelin odasına bile girebilirsiniz. Adolar, sevinmeğe başladı. Ümidi art mış bir halde Züleyhaya sordu: — Söyle, bu gelin odası konağın ne terafmdadır? — Tuna nehri boyunca uzanmış olan duvarın arkasımndaki bahçe — içindedir. Ayrıca yapılmış bir köşk gibi bir şey- dir. Rahip Daguber söze karıştı: — Ben bâahçeyi bilirim. Etrafı duvar ile çevrilmiştir. Duvarın — üzerinde de sivri demir ve cam parçaları vatdır. Züleyha, Fikini söyledi: — Evet, doğrudur. Fakat — cesur ve becerikli bir adam bu duvart pekâlâ a. şabilir. İçeri girince köşkün — önünde nöbet bekliyen iki veya üç haremağası. ile karşılaşacaksınız, buki paşanın bu teklifine itiraz ederse onu şüphelendirmiş olacaktı. Paşa, merakla bekliyordu. Acaba ilâ- cin tesiri görülecek miydi? — Doktora sordu; — Hasta ilâçtan bir damla fazla ala- cak olursa ölür mü demiştiniz? — Evet. Bü çeşit hastalıklar ancak gçok şiddetli ve tesirli ilâçlarla tedavi e- dilebilir. Fakat kullanılış tarzı tehlike- Tidir. Ümit ederim ki hastamız ilâcı tam tarifimiz gibi kullanmağa muvaflak o- lur, Paşa ile Adolar Silstisenin havasına, suyuna dair biraz konuştular. O sırada gürültü ile kapı açıldı. Hı- Temağası büyük bir telâşla içeri girdi: — Felâket efendim felâket.. Benim bir kusüurum yek. Mektubu ve — şişeyi kendisine verdim... Paşa, af dilerken önünde diz çökmüş olan haremağasına bir tekme atarak ba- ğurdi: — Mecl'un ne oldu, çabuk söyle? Adolar, Edvar ve İlyas Durbar ha- renyağasının ne diyeceğini biliyorlardı, Haremağası kekeliyerek cevap ver- di; — Efendim, öldü... Hiddetinden mosmor kesileri — paşa, göyle söylendi: — Öldü mü? ne dedin. Hasta kız öl- dü ha.. Eyvah verdiğim paralar mah- voldu. Anlat bakayım nasıl oldu? — Hasta kız mektubu ve şişeyi ala- rak odasına çekilmişti. Ben de kapının önünde bekliyordum. Belki çağırır di- yordum, Birden bir inilti işittim. Odaya girince onun yerde yattığını gördüm. Kımıldanmıyor, artık pefes almıyordu.| Adolar, birden hiddet ve haykırdı: MK iMüelA < K —« Gördünüz mü paşa, İyi idarc edi- lemiyecek olursa ilâcın bir damla faz- lası insanı öldürür dememiş miydim, Talisiz kadın, ılicı kimbilir nasıl kul- landı? Ahmet İbrahim paşa, ateş saçan göz lerile Adolara baktı ve bağırdı: — Hâlâ söylüyor musun be — herif. Senin de ilâcınım da Allah cezasını ver- sin. Senin ilmin. maharetin bu muydu? Defol buradan. Bir daha — gözüme gö- rünme, Sana on para da vermiyeceğim. Adolar, zaten paşadan bir para bile almak fikrinde değildi. Koğulduğuna da memnun olmuştu. Edvar ile beraber kapıya doğru yü- rüdü. Kapıdan çıkarken birden dönerek paşaya şunları söyledi: — Yaptığınız muamele — nankörlük- tür. Fakat zararı yok! Bununla beraber size şunu da söylemeği bir vazife bili- rim, Mademki kadıa zehiri içerek öl- müştür. Onu biran evvel buradan çıkra mazsanız bütün kadınlar da ölüm teh- likesine maruz bulunacaktır. Çünkü bu zehir biraz sonra onun etlerini ve ke- miklerini parçalayacak ve bu sırada et- rafında bulunarnlar için de — büyük bir tehlike olacaktır, Adolar ile Edvar çıkarlarken paşanın İlyas Durbara bağırarak şöyle söyle» diğimi işittiler: — Alçak sen hâlâ burada mısın? Bu doktorla beraber evime de felâket ge- tirdin. Bunun acısını senden çıkaraca- ğım.. Şu herifi yakalayıp — ayaklarına on değnek vurunuz! — Merhamet edin paşam! Diye onun ayaklarına kapandı. Fakat paşa: — Bir daha gözüme görünme, dedi. , ıidd:tlei On değneğe gelince bunu mutlaka yiye- © g Hİi dPRb L gae keedlliel aa