— Aman, şu hançeri boğazıma O © yalvarıyordu. Hüseyinin Mustasımı büsbütün ür- kütmek ve onu bütün emirlerine tam bir şekilde mutavaat ettiremk için bi- © Jâkis hançeri Mustasımm boğazma daha ziyade yaklaştırdı. Ve ucunu de- rinin altıma hafifce soktu: — Şimdi sözlerimi iyi dinle baka- lum! Zübeydeye ne yaptın? Neden böy- © de baygm? İ Hüseyin hançeri Moe boğa- zma biraz sokmak isterken halife bo- © Euk bir sesle haykırdı: — Dur! Sokma! Söyliyeceğim, Hüseyin hançeri geri çekti: © — Haydi söyle bakalım! © o — Zübeyde bir ilâç içti, Ondan do- olayı bu helde. — Sen mi içirdin? —... Evet ben! — Ne kadar zamanda kendisine ge- YTecek? — Bir saat sonra.. — Pekâlâ! Seninle burada başbaşa © bir saat bekliyeceğiz. Bir saat sonra Zübeyde iyileşmez, kendisine gelmez. — se seninle hesaplaşacağız. Şimdi. Aya- © ğa kalk ve gu sedire otur. Şunuda » unutma ki en küçük bir harekete te- « gebbüs etmen senin için mutlak suret- « te ölümdür. En azılı ve vahşi hayvan- “ları bile öldürmek i için belki tereddüt © ederim. Fakat seni geberimek için bir an bile düşünmem, Hüseyin. hunları söyledikten sonra Mustasımm üstünden kalktı, Ve dai- © ma gözü önünde olduğu halde gerili- © yerek kapıya kadar gitti, Ve kapıyı - sürmeledi. Mustasım Billâih bir anda bütün , kurtuluş ümitlerinin mahvolduğunu © anladı. Başka yapacak tek iş yoktu. Çöker gibi bir vaziyette sedirin bir ucuna oturdu. Hüseyin de karşısında © kollarını kavuşturmuş olduğu halde © dolaşıyor. Sık sık Zübeydenin yanma yaklaşarak nefes alıp verişini muaye- © me ediyordu, Fakat gözlerini de bir se- pi “niye bile Mustasımdan ayırmıyordu. © — Aradan Mustasrma çok çabuk, fs- kat Hüseyine çok uzun gelen dakika- © lar geçti, Halife o zamana kadar çök- © milş bir vaziyette tuttuğu kafasmı ya- vaş yavaş kaldırarak gözlerini Hüse- © yine dikti. Hal ve tavrından bir şeye © karar vermiş olduğu anlagılıyordu. © Hüseyine sordu: © — Sen ne hakla bu odaya girdin. © Ve benim işime karıştı? Baş hemşirenin tavsiyesi hâlâ ku- © laklarımda,. Fakat nasıl girmez?. Na- “sil yalnız kapıdan bakar7.. İşte, gu ka- Onu girmekten kim menedebilir? , ermedir! Bütün haklar onundur! © Kapıyı açıyor ve içeri giriyor, Tuhaf şey.. Yatek açık.. İçinde biri © yatmış fakat şimdi boş. Karyolanm — başı ucunda bir lâmba yanıyor. Bir kreozot kokusu boğazmı yaktı. © Şakakları mengene ile #ikışır gibi ol- du, Komodinin üstünde haplar ve bir gurup şişesi.. Oğluna ait iki anahtar ve kol saati, Kendisinin son hediye © ettiği saat. Podösuet bir çerçeve için- © de, kendisinin (İsmetin) İstanbuldaki bahçelerinde alınmış bir enstantane fotoğrafı! © Lâkin oğlu nerede? Bu oda, gecenin| Hüseyin halifenin suratına zebirli kadar yaklaştırma! Uzak tut! diye| bir yılana bakar gibi baktı. Mustasım sözüne devam etti; KADINLAR BENi ARILAR İ şissr Roman Nakleden: Hatice Süreyya —16— ET TER Zübeyde ellerini katiyen Hüseynin “ ellerinden çekmiyordu. Bilâkis ona insiyaki bir hareketle daha ziyade sokuluyordu — Galiba bazı kötü zanlar taşıyor- sun. Fakat bilmiş ol ki mesele hiç de tahminin gibi değildir. Bir defa Zübey de benim kızım değildir. Bu son ciimle Hüseyine fevkalâde bir tesir yaptı: — Senin kızın değil mi? Fakat na- sl olur? Diye kekeledi. Mustasım sözünün yaptığı tenire güvenerek devam etti: — Evet, benim kızım değildir, As- la! Yanlış biliniyor. Hüseyin gayri ihtiyari ufak bir he- yecana kapılmıştı? : — Sahi mi? — Sahi ya! Vallahi, billahi, tallahi Zübeyde benim kızım değildir. Koca bir halifenin yalan yere yemin etmmi- yeceğine zannedersem inanırsm! — Şu halde? — Şu halde mesele basit! Ben Zü- beydeyi seviyorum. Karım olmasını istiyorum. O buna razı olmuyor. Beni istemiyor, Ben de bu işi cebren yap- mağa karar verdim, İşte vaziyet! — Zübeyde de demek bu hakikatı biliyor. — Biliyor ya? Hüseyin, garip bir his içinde bulu- nuyordu. Öğrenmiş olduğu bu fevka- lâdo şeyden dolayı sevinmek mi? Hid- det etmek mi? Miteessir olmak mı lâzım geleceğini bir türlü kestiremi yordu. Fakat içinde çarpışan hisler arasm- da sevinmek en kuvvetli olanı idi. Evet sevinmesi lâzım geliyordu. Çinkü 6, simdiye kadar Zübeydeyi kendisine vusul onun için imkânsız! bulunuyordu. Şimdi bu büyük mani artık ortada yoktu. Artık Zübeydeyi sevmesi ona memnu değildi. Artık Zü- beyde için güzel şeyler, nasıl diyelim ışıklı ve sempatik istikballer tasavvur etmek cinnet değildi, — Kim bilir, belki! diye düşünüyor- du. Zübeydenin bir halife karısı olma- yı reddedişi de her halde mühim bir şeydi. Demek oluyor ki Zübeyde bir başkasını seviyordu ki bu fevkalâde! cazip teklif) reddetmişti. Kimi sevebilirdi? Hüseyin, Zübeydenin temas ettiği herkesi tanıyordu. Kafasının içinde bunlara seri bir resmi geçit yaptırdı. Hayır! Hiç kimse yoktu. Zübeyde bu adam- ların hiçbirine karşı bir aşk, bir mu- habbet besleyemezdi. Geriye de birj kendisi kalıyordu. € Devamı ve) bu hali, ortalığın bu boşluğu, İsmeti endişeye düşürdü. Yatağın başı ucunda bir zil görülüyor fakat bunun düğme- #ine dokunmak cesaretini kendinde bu- lamıyor. Yastıklar da ne fena yerleş- tirilmiş., Eğer bunlarda bu gekilde m oğlancağızın boynu kopmuş- ür. « Çeviriyor, rahat yatılacak bir şekil- de dliseltiyor yastıkları. Oda beyaz.. Duvarlar pırıl pırıl. Ya- takler heniz sıcak.. Bütün bu bildiği tanıdığı eşya sahiplerini bekliyor. Sanki onlar da bu anne gibi endişede.. — Tuvalete gitmiş olacak şüphesiz. Sakm soğuk almasın?.. Burası da nel fena hastahane.. Hastalara koridoria- rı yürütüyorlar..., Fakat acaba ne vaziyette?.. Hatta KAR Hatıralarını anlatan ? EFDAW TALAT —207— inlellicenservir'e 'BirT ÜRK Krokerde bulunanlar hiç biri sokağa yalnız çıkmağa cesaret edemiyorlar, fakat bina içinde atıp tutuyorlardı Kendisine vakayı anlattım. Ağlamağa başladı. Kor — Peki; teslim etmediniz mi? — Hayıri — Neden? — Teslim edemedik. Çünkü herif mo törden kendini denize attı, — Siz nerede idiniz? — Biz de motörde idik. — Uyuyor muydunuz? — Hayır! Çok âni oldu. (Kendimizi toplamağa vakit bulamadan onu ve gar diyanı denizde bulduk. Balların hayretten gözleri açılmıştı: — Gardiyana da ne oldu? diye sor - du, anlattım; — Kelepçe ile ikisi biribirine (bağlı idi, Katil “seni de geberteceğim,, diye- rek gardiyanı denize yuvarladı, Kendisi de arkasından düştü, battılar. Kolonal asabiyetle bağırdı: — Kurtaramadınız mı? Başımı eğdim: — Hayır kumandan! Biz motörün ön farafındaydık. Kıpırdayamadık — bile... Onlar denize yuvarlanınca küçük motör de akıntı ile hayli ileri sürüklenmişti. Onlar bir lâhza için tekrar suyun yüzü- ne çıktılar, Fakat katil, zavallı gardiyanı boğazlayınca batırdı; kendi de sulara gömüldü. Bir daha da çıkmadılar, — Demek boğuldülar, — Evet! Kolonel asabiyetle odanm içinde do- laşmaya başladı. Mütemadiyen: — Hayret, hayret, © ölmayacak şey, olmayacak şey... di: - söyleniyordu. Nihayet önünmde durdu. Yüzü kıp » kırmızı kesilmiştiz — Zavallı gardiyan.. çok acıdım. Fa- kat Efdal, siz Türklerin içinde de amma,|. cesaretli insanlar var. Bu ölümle (alay etmek gibi bir şey... Ben hiç ses çıkarmıyor, ayakta başım hafif eğilmiş duruyordum. Ballar, zile basarak, Rayttan, başka, Krokerde ikin- ci başçavuş olan ve idart işlerle meşgul bulunan polis başçavuşunu çağırdı. Ve ona şu emri verdi: — Ölen gardiyanın sicilini tesbit edi niz. Vazife başında ölen bu zavallının ailesine mühim bir miktarda ikramiye) verilmesi için umumi karargâh kuman- danlığına bir teklif yapımız! dedi. Sonra bana döndü: — Sen de Rum tercümanlardan biri ni bul, Ölen gardiyanm evine (o gönder.) Bu faciayı ailesine münasip bir tarzda anlatsın dedi, hastalığınm ne olduğunu bile bilemi: Şu izahat var: “Dahilen kullanılır,. — Aman yarabbi! Ne oldu acaba? Bir öksürük.. Oyuklardan, kovuklar-! dan akseder gibi bir öksürük., Veremli öksürlğü.. Ansızın, koridorda aksedi- yordu... İsmet titredi; Belki de Enisle aynı katta oturan, belki de yan taraftaki odada yatan hastanm öksürüğüdür bu! Ah bu gecenin korkunç sesleri.. Bir kere sabah olsa da oğlunu alıp bura- lardan gitse.. Korldora yürüyor. Burasmı yeniden zulmet basmış. Elektriği söndürmilg. ler., İsmet karanlık içinde, âma gibi, kollarını açtı, böylelikle ilerliyor, San-| Ki, oğlunu biran evvel kucaklamak için böylece hazırdır. Öksürük, biraz ötesinde bütün feca atile tekrarlanıyor. Kadın, iki elile ku- Yaklarını kapadı. Tahammili edemiyor) dan (Antipas)ı çağırdım. kudan tirtir titriyordu? — Halimiz ne olacak (o bizim? Yirmi dört saatte iki arkadaş kayboldu. Bir gün bizi de temizliyecekler. Böyle ola - sağını bilseydim, hiç (İngilizlerin hiz- metine girer miydim, diye mırıldanıyor du. Onu teskin etmek için; — Şimdi ağlamayı bırak! Ne korku- yorsun? Herhalde İngilizler bizi sokağa atmazlar, Himaye ederler. (dedim ve kendisine ölen Rumun Haliç Fenerinde Bu vaka da Krokerde çabucak duyul muştu. Herkes teessür içinde idi. Ve po Mslerle tercümanlar hele yerli Rum ve Ermenilerden olan gardiyanları bir kor gene içinden Türklere atıp tutuyorlardı bine içinde Türklere atıp tutuyorlardı. Fakat hiçbirisi de yalnız başına sokağa çıkmağa cesaret edemiyordu, Etrafı bir dehşet hissi sarmıştı. Ben bu hava için- de gurur ve sevinç delisiydim. Fakat, bittabi hakiki hislerimi hiç bir (Oşaman belli etmiyordum. “Bir taraftan uykusuzluk, bir taraftan sabahki facianın asabım üzerinde yap- tığı hırpalayıcı tesir yüzünden bir müd- det dinlenmek ihtiyacın: duyuyordum. Bir bardak Himonlu çay içerek yatıştırdım. Ve birazcık istirahat etmek üzere karyolama uzandrm. Fakat o za - manlar bana dinlenmek kısmet olmazdı bin BALLARDA DEĞİŞEN ŞEY Daha beş dakika geçmemişti ki araka pı açıldı; Ballar kafasını uzatarak: — Haydi hazırlan! Beraber polis mü- düriyetine gideceğiz! dedi, Yatağımdan atlayarak giyindim. Nö- betçiye otomobilin hazır olmasını ve bir İngiliz polisinin de bizimle gelmek Üze- re aşağıda beklemesini tenbih ettikten sonra Kumandanın odasına geçtim. Acele bir iki işi bitirdikten sonra ku- mandanlığın otomobiline atlayarak polis müdürlüğü yolunu tuttuk. Esat beyi böyle ani ziyaretimizin se- bebi ne olabilirdi? Kafamın içinde kıvrı lan bu istifham beni rahatsız ediyordu. Hem şimdiye kadar, kolonel Ballar, E- sat beyle görüşmek istedikçe ekseriya bu öksürüğe. Bu ses, asabını oynatı- yör! Boğulmasın sakm hasta? Ses bir denbire kesildi, İsmet, duvarlara tutu narak yürüyor, Ve çök ştiktir işte, elek trik düğmesini tekrar büldu. Sıska, sapsarı bir mahlük., Kalorife re dayanmış. Titriyor.. Alamı duvar dayamış; gözlerini kapamış, saçlar yanaklarına sarkmış.. Öksürüyor, öksürüyor.. İsmet, bu bej rop döşambri tanıyor İradesini kaybederek yama sarkan bu kol. Saç kümeleri arasından görü len bu madalyon profili. Hayır, hayır. Buna imkân yok. Oğlu, bu derece kısa bir zaman içinde bu derece büyük bir değişikliğe maruz! kalamaz. Herhalde bir kâbus geçiri“ yor.. Birkaç sıçrayışla evlâdına doğru atıldı, Onu kucaklamaktan ziyade, göz- "| )lerinin yanlış gördüğüne emhiyet ge-|. tirmek istiyor gib'dir. Bu hasta, bu aciz, bu belbaht insan Enis olamaz! Oğlunun elleri böyle tayf elleri değil! dir. — Hemşire!,. Siz misiniz. Takatım kalmadı.. Yürüyemiyorum.. Beni yata- sr. 4 EYLUL — İz Yazan: IHSAN my Yi. Mes MARAŞ MELİ onu Krokere çağırtırdı. Halbuki şimdi kendisi Türk polis müdürünü © ziyaret ediyordu. İçimden: — Hayırdır İnşallah! Bakalım bunun altından ne çıkacak! diye (düşünüyor, ikide birde manalı manalı kumandanın yüzüne bakıyordum. O bu İstilhamkâr bakışların farkında idi. Bir aralık dedi ki; — Esat beyi gene şehrin asayişi m& Selesi için ziyaret ediyorum. Son vari” yet yeni bazı kararlar almayı icap etti" riyor, dedi. Biraz cesaretlenerek dedim ki; — Son vaziyetten maksat, son vaks* | lar değil mi? N — Son vakalar bizi çok mütcellim et* miştir, Fakat bahsetmek istediğim Ana- doludakj harptir. Türk ordusu — harbi kat'i bir zaferle bitirmiş ( gibidir. Bö vaziyete göre, İstanbulda idari bazı ted” birler almak zarureti doğdu. Dün gece | General Haringtonun riyasetinde mütte fikin işgal kuvvetleri polis kumandan * larmdan mürekkep bir komisyon top * f Jenarık geç vakte kadar müzakerelerd€ bulundu. Biz, esas itibarile, Kemalistlerin son muzafferiyetleri o dolayısile (İstanbul “Türklerinin coşkun tezahürat yapmali” sını bekliyor ve bunu tabii buluyordu Ancak, onların hakları olan bu sevincin bize ve bizim himaycmizde olanlara kaf ş bir tecavüz mahiyetini almaması lâ - zımdır. Maalesef bu isteğimiz olmuyof İstanbul Türklerinin bu tezahüratnda istifade eden bazı bed tinetler ağır te ” cavlizlere geçiyorlar. Dün halis bir İn” giliz onbaşısını kaybettik. Bugün de his metimizde bulunan bir Rum © öldü. BİF ikl gün evvel şurada burada bıçaklanı? #ldürülenleri de biliyoruz. Bu vakaları” tabit bu şekilde devamına hiçbir suretl€ müsaade edemeyiz. Kumandana cevaben dedim ki; | — Eğer İngiliz polisi bilfiil müdahale ye kalkarsa korkarım ki daha vahim bö” i diseler olabilir. Bunu evvelce de arzetmi$ tim. (Devamı var) götürün! . Oğlu maddetten, annesi manen sa” sildi. Enis, İsmetin omuzu tzer'e düştü Elektrik lâmbası yine söndü, Demek ki komutatörde bir bozukluk var, İsmet, zavallı oğlunun vücudun büyük bir gayret ve kuvvet te taşıyor. Onu, kucağma almış.. Oğlan abznarak güçlükle adım 8” yor. Anne: “— İmkânı yok!., diye mırildari” ken, delikanlı, onu dinlemiyerek: — Şimdi dahe iyiyim, Aliye hans! Yatırın beni yatağıma! İsmet? — Enis! Evlâdım! - diye haymrat Fakat, sesinden kendi de ürktü bu iki kelimeyi başkası mı söyledi ö” ye hayrete düştü. Zira sesi o dere” tanınmaz bir hale gelmişti, Delikanlı hayretle başını kaldırd!* — Ay, sen misin, ciciko? Annasile arkadaşlığını idame İC” hiçbir zaman ona anne demezdi. p tarzda yarı komik yarı samimi keli“ lerle hitap ederdi. ç i © KDevamı var) di