Mustasım, Hüseyne Zübeydenin kendi kızı olmadığını söylediği zaman Hüseynin hissettiği heyecan pek büyük oldu Yahut da delirmişti. Vahşi kediler yavrularını yerler. Bazı canavarlar kendi eşlerini pa ralarlar. Fakat bu, bir babanın kendi öz kızı- na karşı bu şekilde hisler beslemesi, vaâhgilikten, canâvarlıktan çok daha aşağılık bir histi, Hüseyin daha fazla tahammül ede- medi: İster gördüklerim hayal olsun, ister ben çıldırmış olayım diyerek ağır aya- ğile cama giddetli bir tekme vurdu. Koca cam gangırdıyarak kırıldı. Ve Hilseyin bir hamlede kendisini oğanır #eyinin içeriye girişi halifeyi fena hal de gaşırttı. Ne yapacağını bilemiyerek 'baygm ve kendisinden geçmiş bir hal de yatan kızmı kolları arasmdan bıra- karak ayağa kalktı. Sendeliyerek Hü- seyine doğru yaklaştı: — Sen, sen! diye mırıldandı. Sen buraya girmeğe cesaret ettin ha? Vah sana! Artık Hüseyin bir anda her geye ka- rar vermişti, Mustasımı nefretle ba- gımdan ayağma kadar süzdü. Sonra onu solunda bırokarak Zübeydeye! doğru ilerledi. Her şeyden bihaber uyur gibi yatmakta olan Zübeydeyi itina ile kucağına alarak yatağına ka- dar götürüp bıraktı. Hüseyin bu işleri yaparken Musta» sım yiyecekmiş'gibi gözlerle onun hâ- reketlerini takip ediyordu, Bir elile de belinden yavaş yavaş kısa saplı ay gi b! kıvrık hançerini çıkararak eline al muştı. Hüseyin tam ona #sırimr dön «mil Zibeydemin zerina yorganmı N € nçeri sırtma saplamak için bütün kuvvetile hamle etti. Aptal Mustasım, Hüseyinin göz ucu ile kendisini mütemadiyen kontrol altımda bulundurduğunun farkında bi- le değildi. Böyle işlerin kurdu olan Hü seyin ona hiç belli etmeden bütün ha- rekâtını takip etmişti. O, Bançerini Hüseyine (saplamak üzere ileriye doğru hamle ettiği anda en basit bir manevra ile sola çekilmiş, Mustasımın hamlesini boşa çıkardığı gibi ufak bir çelme ile kendisini yere yıkmıştı. Yere düşer düşmez de der- hal hançeri tutan eli kavrayarak bir büküşte hançeri parmaklarının arasm — dan almıştı. Halife bir boğa gibi soluyarak aya kalktır — Bana karşı isyan öyle mi? Pek âlâ! diye homurdandı: Hüseyin sadete; — Canavar! diye cevap verdi. Mustasım hiddetinden boğulma rad- © desine şelmişti, Gözleri etrafa karkunç KABINLAR ışıklar saçarak fıldır fıldır dönüyor- du: — Artık seni elimden hiçbir kuvvet kurtaramaz. Kendini makvolmuş bil! Gazbım seni mahvedecektir. Sefi) Buraya girmeğe nasıl cesaret ettin? Mustasım bağırmak, avazı çıktığı hatta çıkamadığı kadar bağırmak is- tiyordu. Fakat hiddetinden sesi kısıl mış olduğundan kelimeler boğazından ancak birer hırtitı halinde çıkabiliyor- du. Hüseyin bir anda halifenin bağırıp gağırmasının kendisi, bilhassa Zübey- de için tehlikeli olabileceğini düşüne- rek bunu önlemek istedi. Ne yapmalı? Halifenin sesi gitgide yükselmeğe başlamıştı. Kendisine karşı gayet ağır küfürler savuruyor, durmadan bağırı- yordu. Hüseyin ani bir şekilde karar ver di, Mustasımın sesini kesmek için en kestirme yoldan giderek evvelâ ağzı- na elinin tersile şiddetli bir tokat ya- pıştırdı. Mustasım tokadı yeyince şaşaladı Ve sustu, Tokat yemişti. Hemde kimden? Uşağı addettiği bir adamdan.. Bu birkaç saniye süren şaşalama Hüseyine kâfi gelmişti. Hiç tereddü etmeden ve vakit geçirmeden bir gö- ğüsleme ile halifeyi yine yere yıktı. Sarığı esasen daha evvelce bir yana fırlamış olduğundan sol elile yağlı saç larmı kavradı ve az evvel aldığı han- çeri boğazma dayadı: , — Eeğr daha bir tek kelime söyler, bir tek harekette bulunmak istersen ve sözlerime tam bir şekilde ijtast et- Mustasım belki bir harekette bulun mak istedi. Fakat Hüseyinin çel!k par makları ve hançerin yakıcı soğukluğu Hüseyinin. istediği tesiri yapmıştı. Esasen Hüseyin (o halifeyi çok ya- kından ve çok iyi biliyordu. Korkaklı. ğmnm, cibilliyetsizliğinin o derecesin! çoktan takdir etmişti. Bütün zalim canavar ruhlu insanlar gibi esasında! o da çok korkaktı. Sustu! Hatta hiddeti de geçti, Ve bütün #ârhoşluğuna rağmen ürpertici bir korku bütün vücudunu dolaştı, Hüseyin partiyi kazanmıştı, Az evvel kudurmuş bir canavar gi- bi köpüren Mustasım şimdi yerde ze- bun bir köpek gibi yatıyordu ve Hüse- yine: (Devamı var) AMME AMAE / Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya 15 — — İyi ki ben kalkmışım de hazırlan» mişım. Bu tröne yetişebilioyrum., Ya- gelmeseydim, biçare oğlan yüz üstü kalsceklı demek.. İsmet, yatağından sıçrıyor. — Emine! Çabuk, biraz çamaşır, bir elbise getir.. Beşi beş geçe tren var © galiba., Ben de gidiyorum.. Aman te- İefon et istasyona. Tam saati öğren. — Peki hanımcığım, peki. Fakat ne var? Ne oldu? 3m — Ben de hentiz bilmiyorum.. İnşal- lah vahim bir vaziyet yoktur. Enisi © hastahaneye kaldırmışlar... EM © Karm içinde tepiniyor.. Keskin, ha- gin, hiddetli bir şimal rüzgârı yüzüne k. çarpmaktadır. Hestahanenin kapısmı © çalıyor, çalıyor; bir türlü açtıramıyor.| Vakit gece. Nizam böyleymiş: Peki müstacel vaziyetler olmazsa, saat 5e- kizden sonra içeriye kimseyi almazlar mış.. Sertabip çok aksi imiş.. Küçük penceresinden bakan kapıcı! bu haberi verdikten sonra geri çekili- yor. Zili bir daha, bir daha çalıyor. Ka- pıyı yumruklıyor. Aynı abus çehre: — Ben şimdi geldim. İstanbuldan geldim.. Annesiyim.. — Kimin annesisiniz? Doğru. İsim bile söylemedi.. Öyley ya: Burada kim kime?. Şu koskoca hinanın icinde yüzlerce can barınıyor.. Hepsi de tehlikede. Sade onunki mi? — Enis beyin annesiyim. Enis Esat beyin.. İstanbullu bir genç. Hukuk ta- lebesi.. İki gün evvel hastahaneye gir- Hatıralarını anlatan * EFDAS TALAT — 206 — Yazan: İHSAN ARİF Gardiyanla katili kurtarmaktan ümidimizi kesmeğe mecbur kaldık İngiliz çavuşu benden evvel toplan-| dr. Ve tabancasına asıldı. Biraza onra! benim de aklım başıma gelmişti. Bütün kuvvetimle kaptana; — Motörü durdur! diye bağırdım. Başçavuş Rayt tabancasını denize u- zatmış bütün dikkatile suları takip edi- yordu. Ve bu esnada âdeti olan küfür- leri biribiri ardınca savurmakta hiç de ihmal göstermiyordu, Biran denize atlayıp onları kürtarma- yı düşündüm. Fakat bu bir çılgınlıktan başka bir şey değildi. Çünkü Rum gar- diyanın kurtulmak için, Mahmudun ds intikam almak için bana © sarılacakları ve beni aşağıya çekecekleri muhakkak- tı. Motörün kaptanı sesimi duyarak ma- kineyi durdurmuştu. Fakat burada çok süratle akan sular bizi Marmaraya doğ- ru sürüklemişti. O kadar ki onların de-| nize yuvarlandıkları yerden bir iki yür metre kadar açığa düşmüştük. Hayret, heyecan, acımak hisleri beni altüst etmişti. İnmeli bir adam gibi gay-| ri muktedir bir halde yerimde mıhlâan- mış kalmıştım. Bu sırada bizden O hayli açıkta evvelâ şışman vücudile gardiyar suyun üzerine çıktı. Zavallının başından şapkası gitmişti. Başmı sudan çıkarabil mek için fevkalbeşer bir kuvet (o sarfe- diyor, su ile şişen elbiselerinin de inzi - mam ettiği ağırlıkla derhal oObatmamak için mezbuhane bir gayretle » çırpınıp! duruyor. Bundan pek az sonra katilin başı da suyun üstünde göründü. Mah - mut umulmadık bir çeviklikle gardiya- nın üzerine hamle etti. Ve bir elile adam cağızın gırtlağına yapışarak önü tekrâr| suyun içine çekti. İkisi birden © tekrar battılar. Bu, biran içinde oldu ve gardi- yan ancak (ab) diye bağırabildi. Vakanın bu sürati karşısında, ne ben, ne başçavuş Rayt, ne de motürde bulu- nan tayfalar bir şey yapamadık. Zaten onlar hayli uzakta kalmışlardı. o Çavuş Rayt akla hayale gelmez küfürlerini sa- vurmakta devam ediyor ve tabancasını onların çıkmaları muhtemel (o bulunan noktaya uzatmış £ — Şimdi çıksın, tepeliyeceğim herifi! diye tirtir tepeniyordu. Gözlerimiz gene denizin (üzerinde. Fakat hiçbir şey görünmüyor. Sular, ayni çırpıntı içinde, biran evvel cereyan etmiş olan faciaya lâkayt, güneşin altına serilmiş, uzanıyor, civardaki harp gemi- lerinden birinden vakayı (o görmüşler.. Bir motör bütün süratile bize doğru ge yor. Bağırarak konuşuyoruz. Denizi uzun uzadıya arıyorlar, hiç bir şey bu- lamıyorlar. Artık onbaşı Kooperin kı miş.. Ah, rica ederim eferdim., Şimdi istasyondan geliyorum.. Yalnız bir ke- Te bakayım.. Anne haline merhamet eğin! Kapıcı tereddüt ediyor. Dügünceli- dir. Kapıyı açmakla açmamak örn smda bucalıyor.. — Yarın görün, efendim.. Hastalar bu saatte rahatsız edilir mi?.. Uyuyor lar. Yarın. Bütün bir geceyi meçhulât içinde geçirmek.. Dayanılır gibi değil. — Büyük annesi akşam üzeri gel- mişti, Belki hâlâ yanımdadır. Kapı tokmağınm çevrildiğini, kap nın aralandığıni farkediyor. — Anladım.. Büyük hanım birsz evvel gitti, Geceyi hastanın yanında geçirmek istedi, Fakat lüzumu olma» dığını söyleyip bırakmadılar. Yerin sabah gelecek. Sizde öyle yaparsınız. İsmet israr ediyor: — Anne halinden anlasanıza., Evlâ- dımı görmek istemez miyim? Allah aşkına bırakın beni onun yanma, Has- talığı nedir? Hiçbir şeyden haberim yok ve çok korkuyorum.. Nihayet, kapıcının yüreği yunus dı, geçitten çekilerek kadıncağıza yol tili ile gardiyanın Kızkulesinin derinlik- lerinde biribirlerine sarılmış bir (o halde boğulduklarından şüphe etmemek lâ - zim. H'sye--ndan titriyerek dönüyorum; Çavuş Gdeta oynatmış, yüzüme aptal ptal balayor ve: — Nasıl yaptı bu işi? diye soruyor. — Görmedin mi kendini de, gardiya- nı da denize attı, — Biz neye mani olamadık? Başçavuşa — Bunu neye bana soruyorsun. Yan- yana durmuyor muyduk, Başını yumrukluyor: — Yalnız bırakımıyacaktık. — Böyle yapacağımı re bilirdik. Dişlerini gıcırdatarak beğınyor? — Ah kerata ah, nihayet iki (o kişinin yaşını yedi, — Kendini de öldürdü. Çavuş Rayt biraz sonra, takdir hisleri belli olan garip bir sesle söyleniyor: — Yahu, siz Türklerde ama gözü pek insanlar var. — Çok! — Hayret edilecek şey! Herif bile bile kendini ölüme attı, — İşin daha hayret edilecek bir tara- ft: daha var. — Suyun yüzüne (çıktıktan sonra trendini zorla batırması.. — Evet! — Bunu herkes yapamaz. Başçavuş piposunu yaktı. Ben motö: kaptanının uzattığı sigarayı aldım. Mo- #örün bir iki dakika daha © beklemesini| inümasip görerek orada kaldık. Düşünü- yordüm : İki kişinin önümde boğulması pek feci bir şeydi. İkisine de çok acı - muştım. Fakat bu acıma hissi yanmda başka bir duygu daha beliriyordu ki o da katilin gösterdiği (o yüksek cesaret, azimkârlık, ferazat ve o mefkürecilikti. Batil, cahil bir adamdı, İki kadeh rakr- nin tesirile sürüklendiği bu maceranm ne netice doğuracağını bilmiyordu. Milli hisleri rencide olunca gözüne < bir şey görünmedi. ölüme kadar gitti. Ve bir kahraman gibi öldü. Ona burada da bir kere daha “Allah rahmet eylesin, diyo- ram, Beş dakika daha geçince çavnşa s0r- dum: — Artık gidelim mi? — Bilmem ki... — Canım b'scek, bilmiyecek ne var? Artık çıksalar da cank (| çıkmıyacaklar! ya... — Şimdi kolonele ne cevap vereceğiz. — Vakayı anlatacağız. verdi. — Nöbetçi doktora gıdin, ondan izin âlm! - deği. - Benim yapabilece- ğim bundan ibarettir!, Nöbetçi doktor yatıyormuş. İsmet idare odasında güler yüzlü bir hasta bakıcı ile karşılaştı. Bu kadın annenin ricasını dinledikten sonra: — Peki canım.. 53 üncü odadadır.. Çıkın çocuğunuza bakın! - dedi, - Ora- da nöbetçi hasta bakıcı vardır. Size lâzım gelen malümatı dâ o verir. Fa- kat sakın hastayı uyandırmayın.. Ka- pısından baksanız kâfidir. Ilık bir dehliz. Küçük bir Jâmba Işık veriyor. Bir yemekhane kolusile, eczalar, eterler birbirine kartşmış.. İsmet acele acele merdivenleri çık- tı. Kalbinin gong gibi vurduğunu hisse- diyor. Sanki göğsü çatlayacak.. Birinci kat.. İhtiyar bir kasta bak! er, onu kargıladı. Lâmbasın hafif zi yası altında öyle soluk, öyle eseri du- ruyor ki, İsmet, bu heyecanlı anında bile biran durun “onu geyretmekter kendini alamadı, İçi titriyerek 53 numarayı Sordu. Bir kat daha yukerda olduğunu öğre- nip “Aman yarabbi!?,, dedi. İkinci kat karanlık denecek derece- — O bizim beceriksizliğimizi dünya * da alfetmez. — Bunda bizim kabahatimiz yok KW | — Dikkat etmedik; onları yalnız b” raktık. — Ne bilelim herifin intihara kar verdiğini... — Bilmem dostum ! Herhalde kuma” dan bize teşekkür etmiyecektir. — Teşekkür etmiyecek darılacak diy? deniz ortasında kalacak değiliz ya.» Bana boks hikâyesini anlattığına bif kere pişman olan Başçavuş kaptana 63“ lataya hareket edilmesini emretti. Fa * kat, daha biz dönmeden (İngiliz har? gemisinin denizi arayan motörü bize Yö raştı. Motörde bulunan bir gedikli bab” tiyeli başçavuş Rayta hitap ederek: i — Geçmiş olsun başçavuş! Herhald€ i karada olsaydı bu herif bu işi yapama”” | dr. Mani olurdunuz. Fakat © denizde d€ siz bir şey yapamazdınız. O bize tesi edilmiş olsaydı. Kıpırdayamazdı bile.» diye bağırdı. Bu sözlerde bariz bir isti za vardr. Çünkü İagiliz bahıriyelileri k#” ra polislerini hiç çekemezlerdi. Başça © vuş Rayt, gedikli neferin bu sözlerini” ki kasdi anlamıştı. Ve uzaklaşmakta 0” lan motörden iki parmağını şapkasmıf kenarına götürerek (o fiyakalı bir selâm vermekte olan bshriyeliye okkalı bir kö" für savurdu. Eğer hâlâ biraz evvelki fa” danm tesiri altında bulunmamış olsaf” dım, bu manzara karşısında kahkahalif Ja gülerdim. Galata rıhtımına çıktıle. Köskös yürü yerek Deniz polis kumandanlığız UM 4 dık, başımızdan geçenleri anlattık. OM | ar da bu işe © aştılar. Ve * cesetle aramak Üzere denize birkaç motör Çi ” karttılar. Oradan Krokere döndük. iki mizin de çenelerini bıçaklar açmıyordk. | Daha kapıdan içeri girer girmez, Ru” gardiyanın yokluğu nazarı dikkati celp etti, Dilinden küfürleri eksik o etmiyei başçavuşün mütehevvir vaziyeti Krokef dekilerin şüphesini mucip oldu. Fakat t biz kimseye bir şey söylemedik. Çavs$ Rayt, doğruca mahut devanıharp reisi i , Binbaşı Baverin yanına giti. OBen Li kolonelin odasına girdim. Ballar beni görünce mutadı Üzere saf du: — Ne var ne yek! ği Durakladım. O benden şüphelendi: j — Ne o bir şey mi var? — Onbaşı Kooperin katili olan Tür” kü Güyana sevkedilmek üzere Frans# şilebine götürmüştük. (Devamı var) de loş. Güçlükle ilerleyebiliyor.. EVİ duvarlara tutunuyor. ş Nöbetçi hasta bakıcı”. Şiiphesi* 8 bir hastayla meşgul. Bu zulmetif ji içinde hiçbir İnsan izi yok. İlerlerke” kapılara rastlıyor. Önlerinde duru? içerlerini dinliyor. i Bir iç çekiş.. Bir horultu.. Bir giki” yet.. Daha uzakta bir haykırma.. ar kası kesilmiyen bir inleme. Belki Öğ | biri cah çekişiyor. Ansızın, parmakları soğuk bir Gt me takılıyor. Hah.. Anladı.. Bir ele İrik düğmesi, Çevirdi, # Ve nihayet işte, koridor aydml” dı. Kapılar, beyaz ve muntazam bir #£ ra e saf saf oldular. Kuk üç, beş., Eniafn odası biraz daha olmalı. a İsmete rehberlik edecek, malümif verecek kimseler yok.. Yürüyor, et” fina bakıyor, sükütü sorguya çekiy9f” Derken, nefesi tıkandı. Titredi. Bir © | cuk nesil siyanete muhtagsa, o d& # Ankika, aynı vaziyettedir. Önünde Vİ” bırduğu kapının üzerindeki puran!”” 53. — İçeri girmeyin.. j (Devamı var)