| | | | — Bağdatta Gökbigem'in sizin kızınız olduğunu kimse bilmiyor. O, bu sırrı ismet ve namusu gibi muhafaza ediyor. gözden kaybolmuştu. Ve onlar seyrek koruluğa varmış bulunuyorlardı. Buraya gelince atlarını yavaşla'tı- lar. Küçük bir menbam başımda atla- rından indiler, O zamana kadar hiçbir gey konuşmayan Hulâgü yavaşça Bo- ğatimura seslendi: — Sen ileri gitsen de arkamızdan takip edilip edilmediğimizi üanlasan. Boğatimur derhal yaya olarak ko- ruluktan geldikleri istikamette uzak- Jaştı, Hulüğü ile Aykut menbaın başin- da yalnız kaldılar. Bir milddet hiç konuşmadılâr, Son- ra Hülâgü birdenbire sordu: — Nasıl? — İyidir büyük kumandan, Hulâgü Aykutun gözlerine sual dolu bakışlarla baktı. Anlatmasını, çök anlatmasını birçok şeyler söylemesini istiyor ve bekliyordu. Aykut bu sual dolu bakışları anla- dı ve kesik kesik anlattı; — Saraya getirileli bir iki ay oldu. Fakat çok temizdir, inanm bana.. Ona, kimse dokunmadı. Esasen dokunu mazdı ya? Şuna inanm ki o yaşadığı milddetçe temiz kalmakta devam ede- cektir, Çünkü o kadar. Kaçırmıstın onu,. Bir gece saraya girip ortalığı altüst etmiş, onu dışarı aşırmağa ve kendim de kaçmağa mu- vaffak olmuştum. — Yalnız başma mı? — Evet, yalnız başıma.. Fakat.. — Fakst? — Kör tali. Bugün yine halifenin eline düştü. —.. — Onu halifenin büyük veziri ve mubalif.olan Miüleyyededdine tesli etmiştim. Müeyyededdin kızı tam ka çiracağı, Bağdadm kapısmdna dışarı çıkaracağı zaman yakayı ele vermiş. — Ne vakit oldu bu iş? — Az evvel. Bizim çıktığımız kapı- nım önlinde. Ben biraz geç kalmıştım. Hoş daha evvel gelseydim onu kurtar- mama imkân yoktu ya? hiç olmazsa önünde, onun önünde ölürdüm, Ve gam yemezdim bundan dolayı, Yine uzun $essiz bir zaman geçti. Konuşmadan, fakat aynı şeyleri dü- günmekte olduklarmı hissederekten sustular, Adeta hiç konuşmadan, bakış madan konuşuyorlar, anlaşıyorlar gi- biydi. Sonra Aykut birdenbire bir şey ha- tırladı ve söyledi: — Şunu da söyliyeyim ki büyük ku- mandan.. Bağdatta hiç kimse, bir tek fert bile Gökbigemin kim olduğunu bilmiyor. Gökbigem bu sırrmı da is- — Bana ne yapabilirsiniz! — Can noktandan vururum! l — Ölümden korkmıyorum! — Sana ne diye dokunayım. Asıl güvendiğin ağacı yıkarım! — Alçak herif! — Ne dersen de geni elde etmek İçin her şeyi yaparım buna emin ol. Rahmi” beyin hayatı senin elinde! Ya benim | olursun, ya onu gebertirim! — İnsan öldürmek kolay mı?.. Siz de hapislerde çürürslinliz... Artık fazla saçma dinlemem.. Bir dalı. sizi kar.| şımda görmiyeyim.. Son sözün mü? — Evet! — Sen birkaç gün düşün, belki ca- ona orada bir Arap ismi taktılar: Gü- zide. — Güzide? — Evet Güzide! Onu orada herkes bu isimle tanıyor ve biliyor. Aradan yine bir süküt fasılası geç- ti, bu sefer Hulâgü konuştu: — Yarm değilse öbür gün kaleyi muhasara edeceğim. Askerimin mik- tarı az amma, herhalde muvaffak ola- cağımı umuyorum. — Halife size karşı bir ordu gönder- mişti? — Evet gönderdi, Nerede ise oda buraya varacak. — Anlamadım. — Yani bozuldu. Büyük bir paniğe uğradı. Alabildiğine Bağdada doğru kaşıyor. — Ya siz? — Biz orduyu geride bıraktık. Yal- nız başımıza geldik.. — Büyük cesaret! — Ne çıkar? Neden çekinebilirdik ki. Bu sırada Boğatimur geldi: — Gittikçe artan bir gürültü var, — Bir şey görünüyor mu? — Ay ışığı var amma, bentiz görün- miyor, Hulâgü ile Aykut ancak O zamani vaktin iyiden iyiye ilerlediğini ve orta- lığı karanlığın kapladığını anladılar Ayağa kalktılar, — Gürültü hangi istikametten geli- yor? — Bunu da kat! bir şekilde tesbit edemedim. Fakat öyle zannediyorum ki Dicle kenarmdan, — Sakm peşimizden gelenler ŞERMİN, Aykut söze karıştı: — Bana öyle geliyor ki gelenler her halde yabancılar olacak. — Nereden anladm? — Eğer bizi arayanlar olsa herhal- de böyle deli gibi bağırarak geldikle- rini belli etmezler. — Doğru.. Bir müddet üçü birden gittikçe da- ha vazih bir şekilde duyulan gürültü. yü dinlediler, Kulaklarmı toprağa ya- pıştırdılar. Dört nala koşan atlarm âyak sesleri gayet vazih olarak duyu- luyordu, Hulâgü birdenbire vaziyeti anladı: — Onlardır! —*. — Yani düşman ordusunun Ilk boz- gun neferleri, iyi kulak verirseniz ge- lenlerin istikametlerini gayet iyi tayin edebilecekisniz, koşaraktan » Sizi görmek bana na- sip olmasin.. — İstanbul küçük, gene buluşuruz merak etme! Adan çoktan gitmişti. Leylâ hâlâ Put gibi yerinde duruyordu. Rengi uç- muş, Vücudu yaprak gibi titriyordu Ah? Bu herif, onun elinden nasıl kur. tulacaktı! Ya Rahmiye bir fenalığı do- kunursa,. Hakikaten tahdidini kuvve- den fiile çıkarırsa! Acaba Kahmi beye ber şeyi olduğu gibi söylerse daha iyi mi olur? Buna karar verdi, Fakat bir olma- türlü cesaret edemiyordu, tam söyliye- ceği sırada nutku tutuluyor vazgeçi- yordu. HABER — Akşam Postan o » zi, ! Epleliicen#fervis © KARS Biri UD Hatıralarını anlatan ? EFDAs TALAT —187 — 4 EYLÜL — 1938 ği - Yazan; AHSAN “Emrinizle burada beş on gün (1 alıkoyar, sonra salıveririz — Sebebi çok basit,, Ben de vaziyetim den korkmağa başladım. Üç senedir ya- nmızda çalışıyorum. Millici Türk mu » hitleri beni mimlediler. Bir intikâma maruz kalacığım (muhakkaktır. Eğer İngilizler Kemalistlerle anlaşırlarsa bel ki ben de yakayı kurtarırım. Çünkü $iz de pekâlâ bilirsiniz ki, şu yukarıya top- ladığımız adamlâr gibi ben de ( şehirde serbest gezemiyecek hale geldim. Ve eğer Kemalistler İstanbula (© gelirlerse ben memleketimi terketmeğe mecbur kalacağım. Bu sözlerim, beklediğim tesiri yap- muştı. Açık ve temiz yürekli bir insan olan Ballar, boynumu bükerek, hakiki bir tessür maskesi altında söylediğim bü sözlerin samimiyetine inanmış ve bana acımıştı. Hattâ bu sözlerim Üze- rine beni teselli etmeğe de lüzum gör-| müştü. — Fakat, oğlum! Sen burada çalış- makla birçok Türklere (oOkarşı haksız muamele etmemize mani oldun. Bu 8€- beple, Kemalistlerin sana oOkarşı kin duymaları değil, müteşekkir kalmaları icap eder. Binaenaleyh, ben senin dü- şünceni hiç doğru bulmuyorum. — Benim burada ne yaptığımı on- lar ne bilsin? — Zamanla öğrenirler. — öğreninceye kadar halim ne ola- cak? — İcap ederse onu biz düşünürüz. Seni kaldırıp atacak değiliz ya... — Teşekkür ederim. Galatadaki vak'anın o kahramanını kurtarayım derken kendim bir tehlike kumandan yine kafese girmişti. birası gelmişken söyliyeyim. o İstanbuldaki milli teşekküller benim hakiki hüviye- timi biliyorlardı. Fakat Ohalk bittabi vaziyetten haberdar değildi. Beni tanıyan bir çok kimselerin, İngiliz elbisesile dolaştığım gördükçe ve benim İngilizlerin hizmetinde çalış- tığımı öğrenince bana karşı ne büyük bir kin ve garaz beslediklerini arkadan arkaya duyuyordum. Hattâ, zaman za- man sokşkta bu hisleri bana açıkça iz- har eden kindar bakışlarla karşılaşı- yordum. Fakat ben asıl kendi âlemim- de o kadar meşgul idim ki ve kendim- den o kadar emin idim kibu kin ve gayız saçan gözler bana bir şey ifade etmiyorlardı. Hattâ, son günlerin zafer müjdele ne o bakışlar, ne o bana Artık rahatı kaçmıştı. Her akşam kalp çarpıntisile Rahmi beyin avdetini bekliyordu. Böylece günler geçti. Ses seda yok- tu. Yavaş yavaş sakinleşmeğe başla” mıştı. Muhakkak bu herif onu korkut mak için bu sözleri söylemiş olacak!.. Ne diye inanmış da günlerce helecan İ çekmişti. Oh!, O menhus gündenberi tam üç hafta geçmişti. Hayatmda ufak; bir değişiklik olmumıstı. Gene gezip eğleniyorlar. Beyhude yere cektiği| korkular yanma kâr kalmıştı. İşte bu, akşamda birlikte Boğaziçine Tokat. liyanda verilen baloya gideceklerdi | Calibe hanımdan aldığı model elbiseyi hizmetçi getirmiş yatağın üstüne uzat- mıtşı, Cidden pek güzel bir tuvaletti. Leylâ zevkle aynanın karşismda ha- zırlanıyordu. Hızlı hızlı kapı çalmâı. Hizmetçi kız nefes nefese odaya hil- cum etti: — Hanımefendi. Hanımefendi... Bi- zim bey.. Leylâ yerinden fırladı telâşla sordu: İ — Ne var? Ne olmuş? — Şoför geldi. Beyefendiyi hastaha- neye kaldırmızlar! — Ne, ne, Ne diyorsun? Kızcağız çılgımlar gibi dışarı fırladı, tahrik etmivordu. Hakikat bir nasıl olsa öğrenilecekti, Biz miralay Ballarla hasbihale dal- muştık, Mahmudun kâğıdı masanın Ü- zerinde duruyordu. Mevzu onun vesi- Tesile açılmışken asıl işimizi unutmuş" tuk. Ayrılrken sordum: — Bu köğrt hakkmdaki oemrinizi bekliyorum. i Bir müddet düşündü: — Demek sen bu herif; haklı görü- yorsun? — Tamamen! — Pakat, biz böyle cürümlere göz gün yumar ve faillerini cezaşız birakırsak bu vak'alar tevali eder. — Eğer öbür tarafın O şımarıkklar! rma mani olmazsak bu vak'alar daha gok tevali eder, — İstediğim anarşinin önüne geç - mektir. Ne yapalım? —— Ban, bu adamı tecziye etmiyelim demiyorum. Fakat ortada sizin de ka- bul edeceğiniz kuvvetli esbabı muhaf - fefe varken bu zavallıyı kumandan Bo- verin divanı harbine göndermek bir haksızlık olur. — Yapılacak şeyi söyle! — Sizin emrinizle burada beş on gün alıkoyar, sonra salıveririz. Bu da bir ceza değil mi? — Ne yaparsan yap! Yalnız etraf- tan şikâyeti mucip olacak vak'alara meydan verdirme... Bizim Mahmut kurtuldu demektir. Bu kadar gürültü arasmda bu muvaf- fakıyet de bir mesele... Çocuk pisipisine yanacaktı, Vicdanım ne kadar rabat| iniz. Hayarta böyle wal'aların ve böyle temin edilen muvafiakıyetle- rin saadeti ne kadar tatlı oluyor. Bizim babacan kumandan yevmi iş- leri böyle münakaşalı bir konuşma ile bitirdikten sonra kapıya doğru yürü- yerek: — Bizim misafirler iyi mi? Alaycılığım üzerimde: — Hepsi ömrünüze dua ediyor. Dönüp yüzüme baktı. Tekrar et- tim: 7 — Evet, hepsi size minnettar demek istiyorum. Çünkü eğer onları muhafa- za altına almamış olsaydınız, şimdiden sonra uykularını rahat uyuyamazlar- dı. Ballar geri döndü. Yüzüme dikkatli bakarak şu suali sordü! — Efdal! Sence bu adamlar halk nazarında hakikaten mücrim ( midir-| der? Şaşırdım şoförü yakasından yakaladı asabiyet- le sarsmağa başladı — Cezmi efendi söyle Allah aşkına söyle beyefendiye ne olmuş? Şoför boynu bükük duruyordu. Pe- rişan bir hali vardı. Tutuk tutuk an- lattı; — Beyefendi yazıhaneden çıktı, bir &z yürümek istiyordu. Karaköyde ken- disini beklememi söyledi. Ban de bek- liyordum.. Tanıdık bir taksi gecti bn- ra seslendi: Ayol Cezmi ne bekliyor. sun. Sizin beyin başına bir kaza geldi hastahaneye kaldırıyorlar, dedi. Ben de hemen koştum. Kadm bayılacak gibi sendeledi: — Nerede nerede beni de götür! (olda hem soruyor hem mütemadi. yen: — Çabuk Cezmi efendi çabuk. diye bağırıyor. Hastahaneye vardıkları zaman bü. tün doktorların yüzünde büyük bir teessür &lülmi görülüyordu. Yadmı avulmağa çabalağılar, fakat ramıyacak'larını anlaymea doğru ylediler. Rahmi Beyin kalbi z0- Yif olduğu ein yediği biçak yarasına dayanamamış daha yolda getirilirken ölmün. Leylâ fenalaştı, Kendine geldi-| ği zaman getç bir doktorun onu teda- | idi diye söyleniyordum. ol le — Ben bitaraf bir mevkide “5 ki mütalea beyan edeyim — Yani, 1 İİ — Ben sizin memurunuzüM giliz o siyaseti ve nüfuzu M0 Knadakleri size taraftar olanla! 7 sıl mücrim görürüm. a) — Bitaraf olarak düşün — Milliyetperverlere ve h f Wi ri 1d bunlar memlekete ihanet | esi selerdir. — İzah eder misin? — Yine onların nektai göte konuşacağım. Çünkü bu memleketi istilâ eden düşman J birliği etmişler, onlarla dost o” J onların muvaffakıyeti için meri ay leyhine çalışmışlardır. Bir kes! memleketin bir müstemleke balitiğ mesini, manda ile idaresini vey# <iği “2 liz İmpaıtorluğunun bimâ; mişlerdir. — Başka çare var mı idi? — Bilmem! ç — öbür taraf ne düşünüyor! — Milliyetperver halk, dah rusu Kemalistler; memleketin Bİ yg müstakil bir idareye kavuşması” ve İc 757 manların memleketi tamamen — O zaman vok gibi görü du. > . muzafferiyetle biterse dava ball ME N Sonra kalinderane bir ede ie safirleri bir ziyaret edelim. 'İ na girdiğimiz zaman hepsi ayapii belini kırarak, bir takımı da bo) a leri seyrediyor, içimden bey gidi ! ” melerini istiyorlar. ğ — Buna imkân var mıydı? çi — Şimdi? , — Şimdi böyle düşünenler çıkacak gibi. Eğer Türk ordusü ! vor... ii Tügü İhtiyar kolonel yere bakarak © — Doğru düşünüyorsun. DEĞİ zimkiler de davayı kaybettiler» etti: — Hadi bakalım bizim baht” Ballar önde, ben arkada mer leri çıktık. Onların Oo bulunduğu karak bizi karşıladılar. Kolonelk iğ elle alaturka bir temenna ile, “© ğerek garip reveranslarla seli Ben, bu garip ve riyakâr > ler hey... Bu herifler bu hale E lerini acaba akrilarından geçir viyle meşgul olduğunu gördü. ye” sordu: ii — Neden yaralanmış, ne ale, — Bilmem efendim, işittiği” | re, yaya ylrüyormuş, birdenbi”?, man yaralandım,, diye bağır. şuşmuşlar, kanlar İçinde #mi$. | nı kimse görmemiz. Acayip kele ri yanmdan geçip gitmiş. Fakat lâş arasında nasıl bir adam farked'lememiş... Velhasıl katil mamadı, Kadının gözlerinden yaşlar du: — Aman allahım bu ne feci” vallı Rahmi Bey... Beni yanın? onu görmek, son bir vedalaşı© yofum. — Olamaz efendim. mezler., Hem beyhude yere olacaksınız. Bir faydası var mi? rl — Olsun o benim velimisn©” yö Son bütün vazifelerimi yapmıs / yorum. Pi — Biraz silkün bulun, VA” ei, Tum harımefendi, yarın 2. y” den kaybettiğiniz ba kıyme' karşı vapmak istediğiniz bütü” feleri ifa etmenize müsade ğ gim, , (Devamı ©