Herkes hayretle geriledi. Yerde upuzun yalan adam Hüseyinden başkası değildi Az ileride kan izleri bidrenbire art-| lar gibi aldandınız! Kovaladığınız &- ti: dam bu değildi. Askerler ve muhafızlar şaşkm şaş kın bakışıyor, hiç cevap vermiyorlar- dı. Onlar halifenin tablatmı çok İyi biliyorlardı. e Bu sırada bir tek ke- lime söylemeğe cesaret edenin cezası ölümdü. Hepsi ellerini -kavuşturmuş, başlarını çeneleri göğüslerine değince ye kadar indirmiş susüyorlar, netice. yi bekliyorlardı. Müstasım dolu bir bulut gibi gürle- di: — Bu kadar kişisiniz! Bir tek a- damı yakalayamadınız! Hepinizi ah - maklar gibi kandırdı. Hem bunlar üç kişi idi, Nerede ötekileri? —'*»M. — Tamami Hapı yutmuş!. — Buçtığı istikamete bakarsanız Dieleye doğru gitmiş olacak! — Ha gsyret! Sesleri yükseldi. Bir iki dakika sonra (kalabalık grup Diclenin sâhilinc gelmişti. Bü tin gözler suyun sathma dikildi. Bir- denbire bir ses yükseldi: — Nah! Şurada! Hakikaten gösterilen istikamette suyun üstünde insan başına benziyen bir cisim yüzüyordu. Bir anda belki yirmi kişi kendisini suya attı. Ve hep birden suyun üstünde görünen kafaya doğru ilerlemeğe başladılar. Kafn kaybolmak üzereyken on, on beş kol birden ona doğru uzanarak kavradı, — Yaknladık! — Ele geçirdik keratayi! Bu sırada halife (o Müstasım bir yanında müneccim Ubeyt diğer yanın- da İbni Ömer olduğu halde Diclenin sahilin» varmışlardı. Helife ile suda- kiler arasıda uzaktan uzağa şöyle bir konuşma geçti: — Sağ mı herif? — Sağdır muhterem halife! — Hâlâ mukavemet ediyor mu” — Ne gezer! Elini bile kıpırdata- mıyor, İşi bitmiş. — Öyleyse onu öldürmeyin. Diri diri sahile getirin. Bir iki dakika sonra denizde va- kalanan adamın vücudu Diclenin sa- © hilindeki çakıl taşları üzerinde up w- © zun yatıyordu, Biri izah etti: ğ — Bayılmış! Halife homurdandr: — Çevirin şunun yüzünü! İki kişi yerde upuzun yatan ce- » osedin yüzünü çevirdiler. Ve askerler- den biri elindeki meşaleyi baygm a- damı suratına yaklaştırdı. o Fakat yaklaştırır yaklaştırmaz başta halife olmak üzere hepsi: — A! diye hayretlerini izhar etti- . ler. i Çünkü bu yerde baygın yatan a- dam, sarayın muhafız o zabitlerinden Hüseyinden başkası değildi. Halife ile müneccimden başka her kes ortalığı altüst eden bu meçhul a- damm Hüseyin olduğunda asla şüp he etmediler, Mustasım bu vaziyet karşısında fevkalâde ( hiddetlendi, Çok ehemmi — Cevap versenize! Neden susu- yorsunuz? —? — Yine cevap yok. Öyle mi? Pek âlâ! Ben bilirim sizi söylemesini! Ö- nüme gel Mü'min! Muhafız onbaşılarından biri sarhoş gibi sallanarak öne doğru iki adım at- tı: — Anlat bakalım, ne oldu? — Muhterem halife emin olun ki hiçbirimizin bu işte zerrece sun'u tak- siri yoktur, (o Zattâlileri bize keyfiye- ti haber verir vermez hemen bahçeye yayıldık, Tam bu anda yukarı kısım da bir bağırış duyduk. Adamlarımız- dan biri imdat İstiyordu. Oraya vardığımız vakit, yerde a? tı tane ceset yatıyordu. Uzun boylu, bir genç geyik gibi sıçrayan, ve Tüz- gir gibi köşan bir gölge kaçıyordu. Peşine düştük. Bir aralık ortadan kayboldu, Meğer ağaçlardan birine tırmanmış. Bu srada mahirane bir manevra ile bizi kandırdı. Kılıcının kılıfını sarayın pencerelerinden birine attı. Koca camm büyük bir gürültü ile parça parça olup aşağıya inmesi üzerine hepimiz oraya koştuk. Müthiş haydut bu fırsattan istifa- de ederek (o ağaçtan aşağıya atlıya - rak orada bulunan iki askerimizi ya- raladı ve Dieleye doğru kaçtı. Gürül- tü üzerine.vak'a yerine yetiştik, Yer- de yatan kahraman askerlerimiz me- ğer canavarı da yaralamağa muvaf - fak olmuşlar. Kan izlerini takip et- tik, Ve işte en sonra elimize Hüseyin geşti. — Yani ne demek istiyorsun ? — Demek istediğim şu.. Biz aldan- madığımıza (oeminiz, Bütün bu işleri beceren Hülseyinden Başkası değildir. kanaatindeyiz. yet verdiği bir avı elinden kaçırmış aç bir kaplan gibi soluyarak haykır - i (Devamı var) Aptal köpekler! Şaşkın domuz- — Devam edin. Yarım yırtık söz is-| Katilin iğrenç yüzünü de gördüm... temem, ne demek istediğinizi anlamam — Katil kimmiş? lâzım! İ — İsmini söylemek lâzım mı? — Söyliyorum, nerede olduğunu ân-| o— Elbette, elbette. Bu kadar söyle lattım, ihtiyar boğulurken elinizden| dikten sonra, onun kim olduğunu da kendini kurtaramıyacağını enlayınca| anlamışsınızdır. bu şekilde inkisar etti, — O adamın yüzünün, $açlarınm, Zengin müteahhit de zerre kadar is-| vücudunun şekli pek yakından tanıdı- yan hissi kabarmadı. Bilâkis »üyük bir! Zım birisine benziyordu. meyusiyetle başını önüne eğdi. Sanki o| — Kim saşdmız?. Kime benzetti- bu itirafı bekliyor, biliyordu. niz?. * Kadın devam etti: — Kim olacak? İşte siz... — İşte o gecedenberi bu sır beni öl- — Ben?.. Ben mi?.. Böyle bir seye dürüyor, içimi yakıyor. Yarabbim o ne| imkân var mı? Bunu tasavvur edebil. facia idi, Çalılığın arkasmdan fırladı-| din mi? niz. Biçare Remzi beyin boynuna sarıl — İşte işte.. İşte onun için ölmek! R. dıniz.. Onun can çekişmesini gördüm... ten de memnunum ya... İ | | am Postası ZI > 15 AGUSTOS — 1936 önleicensfervis# e ARS Bir TURE Hatıralarını anlatan : EFDAS TALAT 167 — Yazi HSAN ARİF alar Tam kurtulduğumu sandığım sır&” da karşımda nöbetçileri gördüm Köpek gibi boğulup ölmektense.. zil nu düşünürken aklıma miralay Ballar geliyor. Herif, eğer general Haringto-| nun yanından Krokere döndü ise beni bulamamış, kimbilir ne kadar kızmış- tır. Şayet O kurtulursam iş ona hesap vermeğe kalsın... SON BİR UMITLE Akıntıların vaziyetini iyi bildiğim i- gin ona göre ilerlemeğe (| çalışıyorum. Nihayet yarım saatlik bir mücadeleden | sonra Sarayburnuna yirmi (o beş, otuz metre kadar yaklaştım. Su cereyanları beni çabucak buraya atıvermişti. Şimdi buradaki anafordan kurtulmağa çaba- yordum. Mütemadiyen sahili tarassut| eden gözlerime bir aralık bir insan ka- raltısı ilişti. Korktuğum başıma gel mişti, Sahil fenerlerinin ışığında sün- güsü parlayan bir nöbetçi bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Buraya çıkamaya- çaktım. Esasen şimdiki gümrük antre- polarile Atatürk heykelinin bulunduğu sahada Fransız nöbetçilerinin gece gün düz nöbet beklediklerini biliyordum. Vaziyetimin ne kadar berbat olduğu- nu düşününüz. Denizden kurtuluyo - rum, fakat karaya çıkamıyorum. Artık büsbütün kuvvetten düşmeğe başladım.| Sular burada o kadar kuvvetliki ne yap) sam nafile... İçimden Yarabbim! Sen bana kuvvet ver, sen beni bu belâdan da kurtar. diye Allaha yalvarıp (duruyorum. Memleketimin tamâmen kurtulduğunu görmeden mi ölüp gideceğim. o Bunu düşününce taze kuvvet © buluyorum. Yalnız ağzımı açıkta bırakarak ve vü- cudimalr- “nüya gömerek yüzü.) yorüm. Bu sürdle Kem Mübetçilere gö- rünmüyor, hem de cereyandan kendi- mi kısmen kurtarmış oluyorum. Artık suların tazyiki de artmıştı. Sanki yu- karıdan bir el beni aşağı itiyordu. İki- de bir de durarak nefes alıyor, kollarımı birkaç saniye dinlendirdikten sonra tek rar İlerlemeğe çalışıyordum. Şimdi sa- hile müvazi bir vaziyette ve açığa doğru yüzüyordum. Çünkü kendimi o sulara bıraksam beni antrepoların önünde bek liyen Fransız nöbetçilerinin kucağına atacak. Bu suretle, fevkalbeşer bir kuv vet sarfederek Sarayburnunu kıvrıldım. Niyetim, Ahırkapıya doğru ilerlemek ve orada surların dibine çıkmak... Son kozum bu olacak. Bunu da kaybeder- sem neyleyim... Eğer talim yaver olur da burada bir nöbetçiye tesadüf etmez- sem kurtuldum demektir. Eğer nöbetçi bulunursa artık çıkacak başka bir yer yok. Çaresiz sahile çıkacağım, herif be- ni görürse canımı kurtarmak için her Ferruh Bey, başımı elleri içine uldı| ve inledi: İ — Aman allahım... Ben mi, ben! mi bu cinayeti yapmışım... İ — Elbette siz, fakat biraz insafa gelin de bir başkasmın sizin yüzünüz den kurban gitmesine müsaade etme- yin. — Nihaleiğim, yavrucuğum, madem ki böyle bir amra vakıftınne diye şimdiye kadar süküt ettin, Bana hiç bir şey açmadın ? Çektiğin ıztırabı şim di anlıyorum. Adeta benden iğreniyor dun, benden korkuyordün . Sebebini bilmediğim için nasıl üzülür, muztarip olurdum. Meğer ne kadar haklı imiş. sin! Zavallı yavrum benim. Niye susu yordun, ne bekliyordun? Eğildi, kadının ellerini olşıyarak: — Bak yüzüme, katile benzer bir halim var mı? Gözlerimde öyle bir i- fade okuyabilir misin? — Bazı anlarda ben de tereddüt ettim. Fakat nasil aldanmış olabilir. dim ?.. Gözlerimle gördüm, gördüm... — Peki amma bir müşabehet yü- zünden aldanmış olamaz mısm? — Kabil mi? Kim &ime bu kadar benzer? — İşte sana yemin ederim ki gör- şeyi göze alarak © boğuşacağım, Ya o beni benzetir, ya ben onu haklar kur- tulurum. Surların © civarına on metre kadar trafta kimseler yok» tu, Bütün kuvvetimi bazulara aklaştım vererek suları kulaçlamağa başladım. Beş altı dakika son: yere değdi. Oh, çok şükür kurtulmuş- tum.Suların içinde sürüklene südüklene| ilerlemeğe başladım. Soğuktan yorgun-| luktan ayaklarımın dermanı İ boy verdim.. Ayaklarım kesilmeğe başlamış... Hani nerdeyse sahile birkaç metre kala, dizlerimin bağı a ve suların içinde kaynayıp gidiverecek tim. Bereket versin, insan böyle zaman larda fevkalbeşer bir kuvvete sahib o- luyor. Nihayet, sahile çıktım, kendimi çakıl taşlarınm üzerine boylu boyuna| attım. Orada nc kadar kalmışım bilmi.! yorum. Fakat düşüp bayıldığım muhak| kak... Gecenin ayazı çabuk © ayılmama| yardım etmiş... Gözümü açtığım zaman bütün vücudumun ağrıdığını hissettim." Islaklık ciğerime kadar geçmişti. Şöyle! bir doğrulup kalkmak istedim. Balak) ne mümkün. Vücudum çekitaşı gibi a- gırlaşmış... Mafsallarım ağrıyor. Ayak- larım tutmyor. Oturduğum yerde vü- üğün adam ben değilim. Manmafih; benim de içimde şüphe vardı. Yakın- dan tanıdığım birisinin bu işi yapmış olmasından korkuyordum. Nihal inanmıyan gözlerle kocası- na baktı; başmı salladı: — Bu masalları da neden uyduru- yorsun? — İnanmıyor musun Nihel! Namu- sum bâkkı için doğru söylüyorum. Ben değilim, lâkin bana son derece benziyen, kardeş gibi benziyen biri. — Biraderin'z Talât Boy öyle mi? Öleli (10) sene olmuş! Bunu siz ken- diniz bana söylediniz? — Mântteessüf doğru değilmiş! Ben öyle umuyordum., sizinle evlenmez den evvel (o orunla kat'ı münasebet etmiştim, O, a'lemizin çini, O lekesiy. &. Bir çok kere kendisine y--Aımda bulundum. Hiç bir şey para etmedi Servetini savurdu, senelerce benden | de çekti, nihayet hırsızlığa bile kal kıştı. Yakalandı, onu kurtarıncaya ka- dar akla karayı seçtim. Mühim bir pars verdim , memleketi terketemsin! söyledim. Bir daha karşıma çıkmıya- cağinı, kendi'ri tamamen unutturacağı nı vadetti. Gitti, Seneler geçti. Ser sadası işitilmediği için ölmüştür sa - cuduma geri bir masaj yaptım ve ancak on beş yirmi dakika sonra kendime gö lerek doğruldum. Surlarm dibinden seye görünmiyerek ilerlemeğe başl dım, Bu ge ceraşının, bu ölüm & likesinin beni hırpaladığı düşünün ki parmağımda annemin diye ettiği bir yüzük vardı. Ayağa karak, elbiselerimin suyunu — sıkar! bu yüzük parmağımdan kendi keni taşların atasma düşüverdi. Aradım, #j zadım, bulamadım. Hayatımı o kurtüği dığım bir dakikada bir yüzüğün ne hemmiyeti olabilirdi. Fakat onu sırt bi ana yadigârı olduğu için kaybetmek İt temiyordum. Bu itibarla onu kaybetö ğime yüreğim sızladı. O civarı, e a ne kadar SEK $ EEE İFOD EEES evvelden ra kendimi Sirkecide Demirkapı civar daki Yahudi mahallelerinin “arasınd buldum. Caddeden bir araba geçiyo du, Çevirdim, atladım. Ve arkadaşı# Burhanın Gedikpasadaki evine gitti Biz o zaman Samatyada oturuyorduk Oraya kadar gidip vakit: kaybedemef” dim. Ç derhal Krokere dönme lâzımdır, (Devamı var) a miyordum. Kalbim de bunun böyle ol masmı temenni ediyordu. Halbuki danmışım.. sağmış.. Buraya geldi. B* na haber yolladı. İşte davet günü bÖ ni müteessir eden mektup o İdi. Bant randevu veriyordu. Meebur oldum g© tira, Üstü başı berbat bir halde / Para istedi, Rahmetli doktora vere ZEim paradan önabeş yüz Ji verdim. Fazla istedi, işte orada bot boğazlık ettim, sanki izahat vermeği mecbürmuşum gibi meseleyi | anlı tım. Sonra eve dönüp kendi elbise” rimden bir tane de alıp tekrar ker” sine verdim. Şimdi anlıyor musui* Kadın başını salladı. Gözlerini Ferrüh Beyin sözlerine inandığı bö idi. Adamcağız devam etti: — İşte karıcığım, kaç zamanğf benim içimi kemiren dert de bw Üstelik senin bana karşı gösterdiği nefret, doğrusu beni öldürüyordu: * hal, sen benim yegâne varlığınız hayatımsın, #eni kendime uzak his“ mek bilsen © ne müthiş bir acıyö” (Devaru vor) dj Bir Z#ö JESFE 4