Aykut birdenbire yere yatarak kapıya doğru bir yılan gibi -« Pek âlâ! dedi, haydi sen de bi zimle gel! Aykut en sonra gerek halifenin, ge.! rek müneccim Ubeydin ağızlarını da, halifenin bagmdan çıkardığı tübent i- Je tıkadıktan sonra masanın üzerinde| yanan mumu söndürdü, Kapıyı siki sıkı kapadı ve hep birlikte aşağıya in diler. Gene aynı gekilde sessizce kap:- dan çıkarak bahçede ilerlemeğe başla- dılar. Müeyyedettin: — Mademki beni kurtardm. Ben de #izi kurtaracağım, Gelin şöyle! Burada ben gizli bir kapı biliyorum. Oradan dışarı SIVIŞIrIZ. Böylece birkaç dakika yürüdüler. Bahçeyi çevreleyen yüksek duvara yak. laştılar. Fakat önde yürüyen Müeyye- dettin ve arkasındakiler Obirdeabire durdular, Duvarın üstünde iki ve dibinde de! iki asker nöbet bekliyordu. Nöbetçi- Jer kendilerini görmemişlerdi. Mileyy'e» dettin bunu gürünce bütün ciddiyetine rağmen kendisini ağır bir küfür savur- maktan kurtaramadı; — Folüket! Gizli kapıya nöbetçi dikmişler. Maamafih merak etmeyin.. Biraz ileride başka bir kapı daha var. Oraya gidelim, ” Oturafa doğru ilerlediler. Bir daki- ka kadar gittikten sonra yeniden dur- dular. Bu kapi da sıkı bir muhafaza al- tma almmıştı. İİ Müeyyedettin tekrar; — Ne yapacağız? Kapana kısıldık, diye söylendi. Aykut cevap verdi; — Saraydan uzaklaşamadığımız her dakika bizim için büyük bir tehlike-! dir. Eğer onlar kendilerini kurtarır ve hat başkaları onları bulacak olursa Müeyyedettin yeniden sordu: — Ne yapalım? — Kapılardan birine hücum edelim. — Deli misin, böyle şey olur mu? İmkân yok muvaffak olamayız. — 0 hâlde? — O helde aklıma bir sey geliyor, Ya bunlara teslim olacağız, yahut da öleceğiz. Tam bu sırada uzaktan bir uğultu yükseldi. Kulak verdiler. Gürültü kule istikametinden geliyordu. Müeyyedete! tin ağlar gibi bir sesle: -— Korktuğumuz başımıza geldi. Halife kendisini kurtardı. Şimdi artık bizim işimiz bitiktir. Hem sen, hem de ben en ağır ve en feci işkencelerle öl meğe mahküm bulunuyoruz. — Şimdi beni dinleyin. Senin elin kılıç tutar mı? i — EN, şöyle böyle... — Pek âlâ! Eğer dörüşmekten kor- rada duvarın üzerinde bulunan diğer — Hayhay, zaten mssum olduğumu! bu suretle daha iyi isbat etmiş olurum.! Unutmayın ki burası evim, istersem sizi kapı dışarı da atarım. Lâkin söy-| Jiyeceklerinizi merak ettiğim için dir-| liyeceğim. — Şayet benim yerime şimdi karşı-! nızda hâkim olsa da size “köşkte da vet gecesi saat ona doğru niçin gizlice kaçtınız, doktorun takip ettiği yola doğru yürldünüz,, diye sorsa ne cevap verirdiniz? — İçim sıkıldı, biraz sükün aradım, canım dölaşmak istedi; derdim. — Nihal hanimin da aynı saatte gi gi sıkılıp o taraflara doğru gitmesi doğ. Tusu garip tesadüf! rig carpısm: sürünmeğe başladı kuyorsan şimdi vakit var. Git, teslir ol, Yok, teslim olmak istemiyorsan, ös lümü buna tercih ediyorsan cevap ve — Mustasımın eline şeçmekterse ölümlü bin kat tercih ederim. — O halde krarlaştırıldı. Al sen şu kılıcımı! Kabzasından iyi tut yalnız, — Merak etme! en de Gökbigem, şu uzun bıça- gımı al! — Ya sen? — Bana bakmayın! Ben kendime bulurum. Şimdi beni dinleyin! Taarruz programımız şudur: Aykut Müeyyedettinle Gökbigeme plânını anlatırken, diğer taraftan uzak- tan duyulan gürültü ve uğultu, onlara gitikçe yaklaşıyordu. Şimdi birçok meşaleler de yanmış ve gürültü daha ziyade vuzulh peyda et- mişti. Aykut en sonra: — Dahe fazla vakit kaybetmemi yiz! diyerek onlara ileri kumandasını vermiş oldu. Sonra birdenbire yere ya- tarak sarayın duvarma doğru yılan gi- hi sürünerek yaklaşmağa başladı. Müeyyedetinle Gökbigem oldukları yerde kaldılar. Aradan bir dakika geç- memişti ki kısa bir: — Ah! feryadı duyuldu. Bunu gös yet seri bir kılıç çarpışması takip et- ti. Birkaç saniye sonra ikinci bir ser de: — Ah! diye çmladı. Bundan sonra Aykutun sesi duyul- du: — Çabuk buraya gelin! Bir ağacın gövdesini kendilerine si- per yapan Müeyyedettin ile Gökbigem derhal yerlerinden dışarı çıkarak sesin! dağa meğisttiler, ları ve'bunu mütea. kip kısa feryatlar hâlâ devam ediyor- du, Onlar duvarın dibine geldikleri va- kit yerde upuzun serilmiş dört gövde yatıyordu. Müeyyedetlin bu manzarayı görün- ce: — Hayret! diye seslendi, bu adam değil, bir ordu.. Yerde yatan bu muhe-i fızların her biri binlerle silâhşor ara- sından seçilmiş fevkulâde kuvvetli ve mahir silâhşorlardır. Bu delikanlmm böyle göz yumup açınsıya kadar bir zaman zarfında dört kişiyi haklaması şayanı hayret bir şey! Üstelik elinde bir şey de yoktu. Anlaşılan ilk hakladı- gı nöbetginin elinden almış! Aykutun önünde şimdi sadece İki muhafız kalmıştı. Fakat tâm bu sr- bir nöbetçi avazı çıktığı kadar bağıre-! rak imdat istemeğe başlamıştı (Eğer azami yarım dakikaya kadar dışarı çıkmazlarsa diğer muhafızlar yetişe- cek, mahvolacaklardı. (Devamı var) | İ — Fazla ileri varıyorsunuz. Siz kim- siniz, Size ne oluyor? Vazifeniz olınt- yan işlere burun sokmak pek hayırlı değildir, haberiniz olsun) Ahmet tebessüm etti: — İsterseniz bu şahidi de ortadan kaldırın. Yalnızım, üstümde de silâh yok! Bir an Mahir afalladı, sonra hali de- Zişti. Yalvarmağa başladı: — Ahmet bey, siz vicdanlı bir #s| damsınız. Rica ederim, bizi ele verime- yin. Vallahi Ferruh bey bu ihaneti dit yacak olursa bizi köpek gihi gebertir. Bana acımıyorsanız Nihale de mi mers)| hamet etmiyorsunuz”? — Nihal hannnla bir !ş'm yok. Onu| HABER — Akşam Postası “Hatıralarını anlatan £ EFDAt TAL ingilizler polis müdürlüğüne Esat Beyden başkasını getireceklerdi) Büyük fırtınâlardan evvel, ortalığa) bir ağırlık çöker, kararır, hava paj razitlenir. İşte, Beyoğlu muhitine böyle; elektrik, korkulu bir hava hâkim. Tel” likeli bir sükünet, büyük © fırtınaların ini batırlatıyor.. Yunan mümessil nin önünden geçiyoruz. Siyah teblr| gi resmi levhası bomboş duruyor. Ga? Tip bir tesadüf eseri olarak — levbayi tutan çivilerden bir kaçı da sökülmüş. Mavili beyazlı bayrak yerinde Fakat nedense onda da mahzun bir hal var. Adeta bu yabancı muhitte teğhir edilmesinden utanıyor gibi. Her zaman ortalığı velveleye veren Beyoğlu. sakir” leri nerede? Ne bir (Zito) feryadı, n€ bir lâtarne sesi duyuyorum. Meyhane | ler de bomboş. Huni kasap havasına el uyduran sarhoş kafileleri? Herkes âdeta sinmiğ gibi, Mukaddes sağanak tan kaçmışlar. Bazı köşe başlarında top lanmış küçük küçük gruplara tesadüf ediyoruz, hararetli hararetli konuşuyor lar. Mevzuu hep ayni şey.. Yunan or” dusu mağlüp olmuş. Oo Türkler İzmir doğru ilerliyorlarmış.. Bu fısiltılara kü lak vermek bana ne kadar #evk veriyor bir bilseniz.. İstanbul tarafina (geçtik. Uzun #umandanberi mili bir matemi acisile boğulmuş olan bu muhit. biraz canlanmış gibi.. Gözler ümitle parlıyor. Herkes hayata yeni bir neşe ile atılma- ğa çalışıyor. Yüzlerdeki ketanlık ma” nalar yerine tebessümler katm olmuş.. İSTANBULDA NUMAYİŞLER BAŞLIYOR Krokere döndüğüm zaman, nöbetçi olan Türk.polisire kimsenin gelip gel İ eski polis müdürü Galibin geldiğini söyledi. Odama çıktım. o Arakapıya kulak verdim. İkisi de Balların yanın" da idi, Kolonel ayak patırdısından be- nim geldiğimi anlamış olacak ki biraz sonra kapıyı açarak: — Bir parça buraya beni çağırdı. Ballarm odasma geçtiğim zaman gör düğüm manzara şu idi. o Maksvel her zamanki tabii haliyle bir koltuğa otu” muştu. Galibin yüzü kireç gibi bembe- yazdı. Bir iskemleye İlişmiş, tirtir ür riyordu. Ballar yazıhanesinin başına © geçip , oturduktan sonra bana döndü, dedi ki: — Mist:> Efdal, Korktuğumuz şey- ler birer birer tahakkuk ediyor. Esat Bey sözünde durmadı. ç — Hangi iş dolayısile? — Dünkü mülâkatımızda bize asayi”, şin temini hususunda her türlü tedbiri alacağını vaadetmişti. Halbuki şehirde geliniz diye kaniz hakkında kimseye bahsetmem. onun ismi geçmez, emin oluw, Lâkin si- zi niçin esirgiyecek mişim. Bilhassa ki! sizin yüzünüzden zavallı bir masum hapislerde çüriiyor!... Onu Kurtarmak tâzrm ve bunu sizden bekliyorum!... — Asla! — Demek itirafı cürum etmiyecek. siniz, öyle mi? — Remzi beyi öldüren ben değilim kil — Ya kim? — Söylemem!,.. — O halde, mahkemede izahat ver- meğe mecbur kalacaksınız! — Kimse benden bir söz alamaz! Hem bu çılgınlık, ben öldürmedim! — İkiniz birden bu işi yaptınız! — Vallahi ne ben.., Ne 0... — O halde kim? Tekrar ediyorum, kim? — Söylemem kit, — Pek âlâ, anlaşılan ya cani siz. siniz veya şerik! cürlimsünüz. Ben sizi! ihbar edeceğim, Nihal hanımın ismi mevzuu bahis bile olmaz, bu hususta ikimiz de süküt ederiz, Kimsenin de askima gelmez! — Mümkin değil Hâkimin huzu- a ile yerinden firladı:. “güç mevkie sokmak İstemem. Munşa-İ runa çıkamam... — 164 — inzibat ve asayiş bozulmağa yüz tuttu, — Polis müdürü, icap eden tedbirle- ri almıştı, Ben kendisini sözünde duru! bir adam olarak bilirim. — Ben de öyle bilirdim. Fakat henüz bir tedbir alınadığı anlaşılıyor. Bir kere Galip beyin Vaniköyündeki evinin cam larmı taşlamışlar. Kolonel o Maksvelin istihbaratına nazaran, eski birinci şube mü Refik beyin (o ayastafanostaki köşküne hücum etmek istemişler. Har kın bu şekildeki taşkınlıkları o devam ettiği takdirde — maalesef şehrin asa- Viş ve ınsibatını — biz temine çalışa” cağız. Bu müdahale iyi bir şey değil ama, buna müztar kalırsak ne yapalım! Binaenaleyh, yarından itibaren itimat ettiğimiz bir zatı polis müdürlüğüne getireceğiz. Bu zatın idaresile istediği” miz inzibat ve asayiş işini deruhte €y” liyeceğiz.,. Hiçbir şey söylemeden onu dinliyor dum. Kumandan sözlerini bitirince © daya derin bir süküt çöktü. Saat onu çaldı. Bu sırada Galip Kölonele doğru ilerliyerek kulağına bir şeyler söyledi. Ballar da bana dönerek: — Galip beyin yeri uzaktadır. Gece geç oldu. Bu gece kendisini burada mi” gafir edelim. Yukarıda bir oda hazırla- tınız dedi. . Odadan çıktım. Borâ kopmak Üzerey di. Ballar da iyice kızmıştı. Fakat ne çare muksdderata boyun eğmek lâzım. Hâkikat gömülmez, beyhude bu gayre tin mezarcıf Fakat işin içinde bu gayre Esat bey okkanın altma gidiyordu. O-| nun polis müdürlüğünden atılması he-| pimizin vaziyetini sarsacaktı. Normal şerait dahilinde yaşayan “bir şehir için polis müdürlüğü o kadar haizi ehemmi yet bir mevki olmayabilir. Fakat, İs tanbul gibi işgal altında (bulunan ve yerli halk ile düşmanın dalma temasi halinde bulunduğu bir yerde bu vazife nin ne kadar büyük bir ehemmiyeti bu lunduğu gün gibi aşikârdır. Binaenai leyh, bu gece İngilizler bir emirivaki yaparak Esat Beyi işten O uzaklaştırır”) İarsa hepi yuttuğumuz gündür. Bu şe- kilde vaziyet bizim için © kötüleşiyor. Buna karşı derhal tedbir almak izm. Fakat, tedbir almak için de serbest olmak lâzımdı. Halbuki, bir yere kımıl dayamazdım. Çünkü bu akşam kolonel bir yere gitmemişti. Yazıhanesinde dur madan çalışıyor, ikide bir de beni çağr”| rıyordu. Fakat, buna rağmen bu gece Esat! beyi bizzat görmeliydim. Evet, hem de bizzat., Sebaha kadar bu işi savsakla- mak ele geçen fırsatı kaybetmek de — Mademki katil değilsiniz, neden korkuyorsunuz” ; , — Bir suslden,, —O da ne imiş — “Cinayet işlenirken gördünüz de neye imdada yetişmediniz,, derlerse, ne cevap vereceğim? — Korktum, cesaret edemedim der siniz! Hem sahih neden yardıma git mediniz? — Gidemezdim!... Ben hiç korkak değilim... Fakat gidemezdim! — Allah, Allah. Bence siz meseleyi uzatıyorsunuz, büyütüyorsunuz. Me. demki katili biliyorsunuz, ismini söy- leyin, olup bitsin. Zannediyor musunuz! ki sizin inadınız yüzünden. bir zavallı kadının hapislerde çürümesine razi ge- leceğim, Buna imkân var mı? Hem siz! de zerre kadar vicdan olsa tereddüt bile etmezdiniz! Mahir ezilip büzülüyordu. Azap (» çinde olduğu halinden belliydi. Kalk- tı, bir bardak su içti; — Katilin ismini size söyliyeceğim, lâkin bir şartla. — Ne gibi şart! — Eğer Nihal müsaade ederse söy- lerim, etmezse öleceğimi bilsem, Şadi. yenin idam edileceğini duysam gene nlellicen#fervir e URK Yazan; İHSAN ARİF — Galibin odasını hâzırlattıktan sonr polis Üsküdarlı Saibi çağırdım. Kend sini, Esat beyin yerinde olup olmadı! nr öğrenmek üzere Polis müdüriyetiğ. telefon etmesi için karşımızdaki mub*ğ Wi lebiciye gönderdim. Saip, beş daki sonra geldi ve Esat beyin saat dö buçukta evine gitmiş olduğunu ba9 verdi. Bence, her şeyi göze alarak F' Tis müdürünün Kıztltopraktaki evin” kadar gitmekten başka çare kalmarsf tı. Polis mektebi müdürü Galip odası", çıkmıştı. Ballar ise bu akşam aksi yazihanesinin “başından ayrılmıyordi Kolonel, daha iki saat kadar Maksv9&, ile görüştü. Saat on iki olmuştu. Telefon Açtım. İngiliz zabrta kumandanlığı) bulunduğu Arapyan hanından kumf' dan Sanford Balları arıyordu. Kolei lin telefon zilini çaldım. Onlar (o gö” şürlerken ben de ayni hattâ hağlı kendi telefonumla onları — dinlemi başladım. Şöyle konuştular: : Kumandan oSanford *- Kol nasılsmız? Ballar — değilim. Sanford — Evet! vaziyet hâdis oldu. Ballar — Öyle! Yunanlılar son & rını da oynadılar. Ve kaybettiler. Sanford — Hem kaybettiler, heri © bizi rezil ettiler, Ballar — Maalesef öyle. ! Sanford — Biz de burada ciddi # külâta maruzuz. | Ballar — Evet! Türk halkı, Kem3” Pu erin -muvaffakiyetlerinden dolayı # (“iy leyan halinde... Ben de şimdi is (Devamı ver) İN | Kalamışta köşk almak istiyenlere & Kalamış caddesinde 7 numaralı satılıktır. Üç dönümden fazla iki caddeye kapısı olan dışı yağlı?” içi sanatkârane nakışlarla süslü P nan bu köşkün on odası iki salon mamı, taşlığı, çamaşırlığı, kileri, 6 V£ ş ve mutfak uşak odası, bavagasi'4l trik ve kumpanya suyu tesisatı, Fİ ilh. mevcuttur. Mükemmel nezsret liyat ve çarşıya yakınlığı olan bU” hakkında fazla maldmat almak İst lerin Hebr gazetesinde Vâli Nu ne müracaatları. Son haberlerden sonra y a Beklenmiyen söylemem... Söylemem! Ahmet Sükünetle cevap vergi — Bundan kolay ne var, ? i nımı görüp müsaade alın... d — Hasta, yatıyor... Yanın? 3 giderim. Nazarı dikkati celbeder” — Bir mektup yazım band “5 kendi eline teslim ederim, bende” se şüphe etmez, her halde onunlâ meğe muvaffak olurum. — Pek Alâ, şimdi iki satır iğ rum, Amma, Allah rızası için i” davranım. : rak etmeyin, sırrınız 79 çıkmaz! Ahmet, kâğıdı alır almaz Ferruh beyin köşküne gitti, NÜ kiksten hasta idi, Kocasının * doktor Naili bey gelip kendini ” ne etmişti. Genç kadm gül vel) Pi eriyor, cidden merak edilecek “ W deydi. Bütün gün yatıyor, başi dırmağa mecali yok. w Ahmet beyin geldiğini KAP dikleri zaman odasında şezl raıştı. Tesadüfen Ferruh beY Nihal şaşırdı, hele pek mühin söylivecekmiş dedikleri vakit kalbi dururcasına çarptı. *