Vezir Müeyyididdinde esasen çoktan beri şüphe ediyordum — Derhalcevap vermeğe hazırım Yalniz yuluzuzun bir ricasını kabul et meniz için yalvaracağım. Böyle her- kesin yanında cevap vermekte mazu- N ye kadar gelmek lüt- ursanız bütün hakikati, * noktası noktusıma öğrenmiş olacaksı “nz. — Pek âlâ! Oğsrm bir köşesine kadar yürüdü- “ler. Burada hafif sesle (konuşulacak ğerleri tarafından duyulma- #yen imkân yoktu. -— Söyle bakalım! , — Efendimize bana: verdikleri bir| emri hatırlatmak isterim, — Hangi emri? p — Güzidenin kalbine sizi için bir| muhabbeti ilke etmek emrini! —E, ne olacak” İ — İşte bendeniz bu iş için uğraşte| “yordum Bütün uğraşmalarımın ve söz Jeritmin manası buydu. — Anlıyamadım. İ — İzah edeyim. Muhterem halife © hazretleri bendelerine Güzldeyi büyü- © Jemem, sihirlemem için emir vermişti. 'Güzidenin sizi sevmesi için evvelâ si- gin olması, kendisini size vermesi lâ xımdı. Bunu zorla yapmanm imkânsız. “lığını tasavvur edin. Güzide denilen © kadısım, ne derecelere kadar inatçı bir — yaradılışta olduğunu çok güzel bildi- ginizi tahmin ediyorum. Bunun için hileye başvurdum. Çün- © kil zorun, şiddetin yapamadığı birçok şeyleri hilenin yapabildiği muhakkak. tir. Bunun için bir program kurdum: Güsideyi bu gekilde kandırmayı karar. — laştırdım, Güzide, kendisini sözde bir © gizli şebekede çalışıyor zannedecek ve benim verdiğim emirle sizin muhabbe tinizs mukabele edecekti. “İşte, zatıalinizi fevkalâde iğzap, eden,kızdıran hadise bu masumane plândan ibarettir, Mustasım bir dakika duraladı: — Peki, ya Müeyyedettin? Ya o — hain vezir? Onun burada he işi var? > — İşte hakmız bu sual ve şipheniz- de yerden göğe kadar haklısmız. Allah için çok yerinde ve haklı bir sual, — Sözlerini geveleme! Doğru dü. t cevap ver! Açık konmuş! Ve çabuk cevap ver! — Ewrederainiz! Emredersiniz! E-| vet, zatıâliniz Müeyyedettinin burada ne aradığımı sordunuz. Öyle ya, burası benim hususi dairem, Haydi ben mes- Tek icabı her şeyi yapabilir, her geyi söyliyebilirim. Fakat Müeyyedettin ne demeğe burada bulunuyor ve benim sözlerimi teyit eder mahiyette lâflar — söylüyor? © — EMA dolambaçlı yollarda dolağie! .yorsun. Sözlerine dikkat et, Ubeyt! — Hah! Fakat büyük Hazreti Mü eyyedettini zannedersem buraya Siz gönderdiniz. — Ben mi gönderdim? — Evet, öyle olmak lâzım geliyor | Çünki kendisiyle benim hiç Akam! yoktur. Zatrâliniz nasıl kendi başınıza buraya geldinizse, sizden beş on dakika evvel de Müeyyedettin aynı vaziyette içeri girdi. Ve bana bir işaretle sizin tarafınızdan geldiğini söyledi, Doğru- sunu isterseniz ben daha çök evvelden Müleyyedettinin hiyanetini sezmiştim. Hattâ bu vaziyeti size de bu akşam bil- dirdim, zannederim. — Bana mı? Ne suretle? — Bir mektupla. Ve muhafız zabi- ti Hüseyin vasıtasiyle. — Ben böyle bir mektup almadım. — Almadiniz mı? İnanılmaz gey. Durun, durun... Muhterem halife size şimdi hakikati isbat edeceğim, Ubeyt bunun üzerine masada kalın! bir kitabın arasında bulunan bir kâğı- dı çıkardı ve Mustasıma uzattı: — İşte mektubumun müsveddesi... Bu kâğıda bir göz gezdirirseniz ne de- rece mâsum, bigünah ve size sadık ol- duğumu anlarsınız. Halife mektuba göz gezdirirken U» beyt arlatmakta devam etti; — Adaletiniz karşısında boynum kıldan incedir. Beni isterseniz en ağır işkencelerle öldürün. Fakat sadakn timden şüphe etmeyin. — Doğru! Bu mektup sadakatini! isbat ediyor. Sen kafanı kurtardm. Şimdi gelelim Müeyyedettin denilen al- çak adama! Halife geri döndil. Ve Mücyyedetti- ne doğru ilerledi. ... 'Tam bu esnada müneccim Ubeytin köşkünün kapısı önünde de başka bir hadise cereyan ediyordu. Yüksek ot» larm içine upuzun yatmış bekliyen bir genç yavaş yavaş doğrularak. ayağa kalktı. Ve kapıya doğru yaklaştı. Ka- pmm gralık olduğunu görünce iterek is Hatıralarını anlatan * EFDAt TALAT erwif e il —162— TURK Yazan: İHSAN ARİF Esat Beyle Kolonel Ballar görüşmeğe karar verdiler Mektupta hülâsaten şunlar yazılıydı: “Türk ordusu büyük bir süratle iler liyor. Yunanlılar mühim nisbette zayiat vererek firar ediyorlar. Vaziyete naza” ran, eğer yarın vukuu beklenilen mey“ dan harbini de kaybederse Yunan ordu sunun denize kadar ric'at © edecek ve bunun önüne (o geçilemiyecek.. Gece, vaziyeti ayrı bir telgrafla bildireceğim. İmza: Majör Milincan Majör Milincan, işgalin ilk sene” lerinde Harbiyede İngiliz erkânı hatbi” ye relsliği vazifesini bir müddet vekâle ten yapmış olan zabitti, Bilâhare, Ana doludaki Yunan ordularındaki İngiliz i t zabitlerinin grup amirliğine ta"| yin edilmişti. Telgrafı okuyunca sevinç ten deliye döndüm. Onu hemen yerine koyarak yazıhaneyi düzelttim. Ve od” ma geçtikten &orira telgrafn (o türkçe iki suretini hazırladım. Zile (o basarak polis Saibi istettim. Polis Saip gelince ona şu drektifi iverdim? — Şu zarfları a). Bunlardan brini polis müdürü Esat beye, ( diğerini de Azir Hüdal beye götür teslim et. Saip gitti. Vakit geç olduğu için E“ sat beyi bulacağım pek zannetmiyor” dum. Fakat, gece gündüz, Hilâllahmer binasının list katındaki yazıbanesinden ayrılmayan Aziz Hüdai (Oo mektubumu mutlaka alacaktı. Bu habere onun de| benim kadar sevineceğini düşünürken duyduğum manevi zevk pek büyüktü. Senelerdenberi bin bin türlü belâ ve fe lâket içinde ıstırap çekmeğe alışmış © lan arkadaşlarımm bundan sonra bem den daima böyle müjdeler alacaklarını ümit ediyordum. IKİ POLIS MÜDÜRÜNÜN MULAKATI O gece ilk defa deliksiz bir uyku & yuyordum. Sonra içimdeki karanlık ve zehirli ağırlıktan mühim bir kısmını at miş bulunuyordum. Artık gülmek, ra hat etmek, sevinmek, mes'ut olmak sıra sı bize geliyordu. Anadolu bozkırların- geri girdi: — Bu evde galiba şayanı dikkat va- kalar geçiyor, diye söylenerek yavaş yavaş hiç ses çıkarmadan taş metği.l venlerden çıkmağa başladı. Yirmi kadar alçak merdiveni tır- mandıktan sonra kenarından hafif ışık sızan bir kapmın önüne geldi. Gözünü aralığa uydurarak içerisini gözlemeğe çalıştı. Fakat bir gey göremedi. Kula-! ğına da sadece ne olduğu anlaşılmıyan | hafif bir fısıltı aksetti. ” | Delikanlının gitmesini beklemeden © çılganlar gibi çıktı, koşup odasma ka- pandı. Gözleri kan çanağı gibiydi, ste- $i vardı. İki eliyle kalbini tuttu: —içimden bir zemberek kop muş gibi oluyorum... Hastayım... « di- şam yemek gaatinde zorla indi, Boğazmdan bir lokma © geçmiyordu. Ferruh beyin gözleri karısmı endişe İle takip ediyordu, genç kadının fena- laştığını görünce dayanamadı, büyük bir telâşla yanına kostu: | — Çok mu hastasın Nihal? — Bilmem... &mma... Öyle gisi! —— #avrucuğum, vak sana bir şey Syliyeceğim.., Kaç gündür düşündüm.. — Atersen bu kışı geçirmek üzer İstan. bulda beğendiğin semtte güzel apar»! tıman kirelıyalını, ne dersin? ! Bir an içinde Nihal dertleriri unut-| Sevinçle kocasına baktı: — Sahih mi? — Ciddi söylüyorum! — Oh ne iyi. Zengin müteahhit tebessüm etti. Çoktandır karısını bu derece memnun görmemişti. Neşe ile ilâve etti: — İstersen seyahat de ederiz. Av. rupaya gideriz. Nereyi arzu edersen! Genç kadm çocuk gibi el çırptı, en| büyük emellerinden biri de seyahat a, mekti, Hakikaten bu erkek onu çılgm- lar gibi seviyordu ki onu mesut etmek için her şeyi, her şeyi yapıyordu. Bü- tün korkularını unuttu, tatlı tatlı koca- tu. e kl i zap da dünyada tahammül, feragat, feda” kârlık, cesaret namına ne varsa hepsini göstererek muazzer vatanı felâketten kürtarmak için kan döken Türk yavru” ları nihayet, o çalışmalarınm mükâfa- tınr görüyorlardı. Onların kurtarıcı hamlelerini, merdane savletlerini, aslan lar gibi döğüşmelerini son bir. Şila ve ümit haberi bekler gibi bekliyen yaralı ve mustarip millet, artık (istiklâl ve kurtuluşun temiz bavasile canlanmağa. kıpırdanmağa, tekrar hayata dönmeğe hazırlanıyordu. Bayram günleri yakın”) dı, sının yüzüne baktı. Adam sevinçle kadının ellerine sa» rildi: — Güzelim, emret, ne istersen ya- ma! Günlerdenberi içinde saklı kalan aşkımın hasretiyle Ferruh bey çılgın. lar gibi karısını öpmeğe, sarmağa büş- ladı, Nihal onu itmiyor, kaçmıyordu. Erkeğin gözleri yaşlara doldu, çocuk gibi ağlamağa başladı. Genç kadınım kalbinde büyük bir şefkat uyandı. O, artık geçirdiği hele canlı günleri, cinayeti falan unutmuş- tu, Bu derece sevilmek pek hoş bir şey. Yaklaştı, kolariyle kocasının boynunu sardı, samimiyetle sordu: — Neye ağlıyorsun? — Karıcığım, karıcığım, benim bir tanecik yavrum! p — Neye ağlıyorsun, derdin ne? — Ağlıyorum, çünkü senin muhab- betine muhtacım, kaç gündenberi sen- den uzak kalmak beni harap etti, — Hayır, senin bir derdin var da onun İçin ağlıyorsun. Bu sırrı bana söylemez misin?.. Belki benim hastas lığım da bundan ileri geliyor. Bana emniyet et, söyle... Ah, bir söylese, Nihal onu affede- O sabah, miralay Ballar, yazihaneye mutadı hilâfına olarak çok erken İni Ve beni çağırarak, Esat beyin, kendi: ni kaçta ziyarete geleceğini sordu. Por lis müdürü bana sabahleyin geleceğini söylemişti. Fakat bir saat tayin etme” mişti, Esat bey saat dokuz (buçukta geldi. Kendisini doğru miralayın oda” sına götürdüm. Kolonel kendisini çok mültefitene karşıladı. Bir arkadaş gibi! el sikıştılar ve karşı karşıya oturdular. Esat bey olsun Ballar olsun babacan insanlardı. Ve tavır ve hareketleri biri birine çok benzerdi. Onlar ( biribirlerr ni ziyaret ettikleri zaman, evvelâ Fran”, sızca olarak hatır sorarlar. Ve resmi işler mevzuu bahsolduğu zaman da be nim tercümanlığımla konuşurlardı. Bu günkü ziyarette de öyle oldu. Selâm sabah, hava su derken mevzu işlere İm tikal etti. Ö zaman miralay Ballar bana işaret etti, Ben tercümanlığa başladım. Ballar — Son günlerin vekayii üzerin de ve bizira polis müdürü beyden bekle diğimiz hizmetler hakkında kendilerile görüşmek istiyorum. Anadoluda Kema” Estlerin bu son günlerde şayanı dikkat bazı muvaffakiyetler kazanmakta olduk larmdan haberdar mıdırlar? Esat — Kulağıma bazı şeyler çalın» dı. Fakat hakiki vaziyet bilmiyorum. Ballar — Sizin haberiniz yoksa ben söyliyeyim. Yunanlılar mağlüp oluyor” lar. Biz zabitlerimiz vasıtasile vaziyeti adım adım takip ediyoruz. Esat — Kemalistlerin bu muvaffaki” yeti muvakkat mahiyette bir şey olma- isin, Ballar — Biz de öyle düşündük. Fr kat harekât lchlerine inkişaf etmekte” dir. Bilmem ki taarruzları artık durdur rulabilir mi? Esat bey bir alay savurdu. — Bu Yunan ordusunun göstereceği yüktek enerjiye bağlı bir şeydir. Ballar — Biz Yunan ordusundan um duğumuzu bulamadık. Esat — Vaziyeti kat'i şekilde bilme” den hüküm verilemez. Ballar — Yunan ordusundaki irtibat grup amirliğinin son telgrafı hakikati vaziyetin Türklerin lehine (olduğunu bildiriyor. Esat bey sustu. Fakat içinde ne coş” kun hisler geçtiğini ben anlayabiliyor dum, Ballar tekrar söze başladı? — Istanbulda mevcut o muhfelif ke” rakollarımızdan aldığımız raporlardan, bu muvaffakiyetlerden heyecana düşen Türk halkımm işgal kuvvetlerine efra” dına ve hristiyan ahaliye t husu- cek, her halde Ferruh bey Adi bir ka- til olamaz, cinayetin sebebini aniats? belki biraz rahat ederdi. Aralarında ki hayat daha kolaylaşırdı" — Haydı söyle... Anlat! | Ferruh bey yaşlarını sildi, Karısını ciddiyetle süzdü: — Doğru, senden gizlediğim bir sir- rım var... Fakat onu sana söyliyemem! — Neden? Ben senin karın deği) miyim... İnsanın karısı arkadaşı de- mektir. — Öyledir amma, sen beni o dere ce sövmiyorsun ki, onun için #öyliye- mem? ” Nihal kızdı, bütün aksilik damarir-.| rıksbardı, müstehzi bir sesle: — Senin Üzüldüğün, kışı şehirde ge- çireceğiz diye, hissine mağlâp oldun, söz verdin, şimdi de pişman oldun. Ferruh bey hazin hazin başmı sal- ladı: — Beni ne kadar anlamamışsın, Ni hal! . dedi, Günler sükün içinde tevali etti, Fa- kat genç kadının içindeki sır onu Aâde- ta kemiriyordu. Kimseyle dertleşemi- yor, kimseye bir şeyler söyliyemiyor, günden güne zayıflıyor, eriyordu. İs» tanbula teşrinievvelin sonunda inecek» metkârane vaziyetler aldığın ve müt& arız olmak kabiliyetini gösterdiğini anlıyoruz. Biz bu vaziyete karşı müsa adekâr ve müsamahukâr olamayız. — Türk halkı taşkınlık yapmaz. O mukağderatını mütevekkilâne bekl: tedir. Zannetmem ki, bu tahminler doğ” | ru olsun.. — Maalesef doğrudur Müdür Bey! Size bir misal da berebilirim. Bu sabah Kumkapıdaki Fransız zabıta merkezif* den bir rapor aldım. Dün gece K pı Nişancasında Senegallı bir Fransif neleri öldürülmüş. i — Pardon! Öldüren belli mi? — Hayır! — Peki ama, bu cinayetten Türk kı niçin mes'ul tutuluyor. — Burada mevzuu bahs olan asayif sizliktir. Müdür Bey, çok iyi bilirler ben kendisine karşı olan şahsi itimadı. | dolayısile şehrin aşayişinin U teminini resen kendisine bıraktım. Fakat bu #0 günlerde hâdis olan vasiyetler dolsyf sile asayiş işile bizzat alâkadar Ol: zaruretini duydum. Fakat işe müdahi” le etmeden evvel kendisine son di şansı tecrübe etmek için bir fırsat « receğim, Şimdi istediğim şudur: Yi dört saat zarfında şehirde çok sıkı ini” bat tedbirleri alınmalıdır. Alacağı birler hakkında bize malümat ve; de lâzımdır. Bunları anlatınız kendisi” Be. Odada üçümüz yalnızdık. Ballar kelime bile türkçe bilmezdi. Bina leyh, kolonelin bu sözlerini Eset bei tercüme ederken şunları da kendiliği den ilâve ettim: — Asayiş işine müdahale etmek ruretinde kaldığını söylüyor. Size mi dört saatlik bir mühlet veriyor. müddet zarfında şehirde sıkı i v vi z Bp ing tedbirleri alacak ve en ufak bir vaki” meydan vermiyeceksiniz. Aksi bir yl olursa kolonel işe vaziyet © edec$i söylüyor. Siz bu herifin sözlerini & yel maymız. Tellifini tereddütsüz ke etmiş gibi görününüz. İşi sonra deriz. Yoksa çirkin bazı vaziyetle” dis olabilir. Esat Bey de bana sükünetle şu sö ri söyledi: — Derhal kat'i tedbirler alacağı Bu dakik: dan itibaren İstanbulda olasak her türlü vekayiden şahsan w mes'ulüm. Kolonel Ballar merak e” sinler, : KN (Devamı ver) ola | Me ,* lerdi. Daha iki ay 'vardı. Deli bir şey değil! Kovduğu gündenbeti hir de görünmiyordu. Bari OF İ hiç olmazsa onunla rahat rahat 5 şabilirdi, Dayanamadı, bir tezker? tadı. “Mahir, O günkü asabi buhranımı affet” tayım... Seni özledim, gel!,, Son zamanlarda Ahmet beyi” g8 rucusunun hali değişti neşesi y dalgın dalgın dolaşıyor, ara sif* sy l disinin yanma geliyor, bir BEY ey mek istiyormuş gibi yüzüne sonra başını sallıyor ve gidiyo, gi Bu hal Ahmet beyin garibin? İf çağır" yor? Söyle bakalım, N > Herif kekeledi, bir şeyler i dı, biraz tereddüt etti: i — Yok beyim.. Sana öyle #* — Hayır, hayır. Yalan seni bilmez miyim ayol, haydi “ söyle bakalım! i