23 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

23 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iz “Beni getirdiniz teşekkür ede- rim, prenses.,, Rabiaya döndü elini yakaladı sıktı: “Bana noel akşamı hissini ver- diniz.,, “Mis Hopkinz, efendinin Robert Kollejden gelen İngilizce hocası- nm madamı, Rabia, benim çok dostumdur.,, Rabia yerken düşünüyor. Ka- naryayı tekrar bulmak, Kanarya ile tekrar bir sofrada yemek ye mek ne acayip şey. Fakat ne ka: dar başka bir Kanarya. İnsanlar karışık işlemelerde biribirine gi: rip çikan renk renk iplikler gibi. Ucunu, izini tamamen kaybettim zannettiğin biri birdenbire karşıma sıkıyor, seninle birleşiyor, haydi yeniden şekil (© yaralıyorsunuz. Kimbilir belki Tevfik de bir gün birdenbire böyle karşısma çıkıve- recek. Tıpkı vaktile dükkânda ol duğu gibi ona sarılacak, kucağıma alacak, bir çocuk gibi aşağı yukarı gezdirecek... “Çok değişmemişsin, Rabia, Fa- kat nen var yavrum? o Gözlerin dolüyor...,, “Bir şeyim yok. Sizi görünce çok şaşırdım da. Amma siz çok değişmişsiniz, Ne kadar ne kadar güzel olmuşsunuz!,, Güzelliği bir yük bir zincirmiş gibi acı acı gülüyor. “Çerkes kadınma mutlak güzel olmak gerek.,, Mis Hopkinzden, “Niçin?., Behire hanımdan, “Çünkü padişah karısı olurlar.,, Mis Hopkinz, “sizi acaba niçin Abdülhamit almadı da yeğenine verdi, prenses?,, “Yaşlı başlı adamları elde et- mek güçtür, hepsinin eski bağları, alâkaları vardır.,, Yer minderinde ud çalan sarı- şın, genç bir çerkes kızı. Beyaz yanaklarına damla damla yar akıyor, hemen işitilmiyecek kadar zavallı bir sesle “gönül senden kimlere etsem şikâyet,, şarkısını söyliyor. O kızın ıztırabinın sebe bini; Rabia bunca yıl sonra sezi yor gibi. Arifin ablası diyor ki: “Hanımefendi, efendimizin çok hatırını saydığı bir kadınm hala- yığı idi. Belki onun için hanıme- fendiyi yanına vermiş olacak.,, Misis Hopkinzin kaşları kalk mış, biraz müstehzi: “Hükümdarlar böyle şeyler dü- şünürler mi? Siz ne dersiniz, Pren- ses?,, Kanarya Abdülhamidi, saray; unutmuş, tamamen kendi düşün-i cesine dalmış gibiydi. Kendin: Hopkinze cevap vermek için zor- ladı: “Efendimizin düşüncesini bile- mem amma, bizim hanım çok baş ka bir kadındır. Bir daha gelirse size tanıttıracağım, çok seversiniz. ine kli Ea Bakkal (Nakil, tereüme ve iktibos hakkı mahfuzdur., oman Sarayda küçük kızları hep evlât edinir, kendi terbiye eder, tahsi! ettirir. Efendilerden bir kaçınır adamakıllı hanımları olması, onun sayesinde. Zavallı kadının bir tek sultanı vardı, küçük iken öldü.,, “Abdülhamidi ilk defa nasıl gördünüz, bunu anlatsanız ne iyi olur.,, “Oh oh, masal söyliyeceğiz. Ba- kın nasıl oldu: Saraya girdiğim ilk haftaydı. Bizim kadın efendi evlâtlıklarmı, bir sabah hünkâr dairesine götürmemi söyledi. Her sabah onları götüren kız, galiba hastaydı. Her sabah bu çocuklar mutlak hünkâra götürülürdü. Ço- cukları pek sever,,, Misis Hopkinz içinden: “Kanlı bir hükümdarda ne ga- rip merak!,, dedi. Kanarya devam ediyordu: “Çocuk alayını önüme kattım, hünkâr dairesine götürdüm. Hâli | m UR A Amerikanın(Şerlok Holmes)i kızıl otelde... Meksika hududunu geçmişlerdi. Tomson (Kızıl otel) e giderken yepyeni bir makyaj yapmış ve sol | gözünü hafifçe , bittabi sun'i ola- l rak * sakatlamıştı.. Onu görenler, | gözünün biri kör olduğuna kolay- | ca hükmedebilirlerdi. İ Tomson otelde, içki kaçakcılı- ğına yeni başlamış bir gizli kum | panyanm vekili rolünü oynaya- caktı, Bunun için icap ederse bazı kimselerle mukaveleler yapacak ve buna karşılık olarak paralar da dağıtacaktı. Haydutlara başka türlü itimat bugünkü gibi gözümün önünde.. Dört köşe bir koridor. Penceresiz. Bir kapısı dışarıya, bir kapısı pa dişahın dairesine açılır. Gündüz leri bile avize yanar. Yoksa zifiri karanlıktır. Hünkâr dairesine gi- den kapının üstünde bir papağan kafesi asılıdır., —O* Kanarya durdu. Kuşu görüyor! gibiydi. Ne mel'un sesi vardı, hiç sevmezdi. Yeşil kanadın altına başını sokar, tüneğinde uyur gibi durur, Fakat herkesten evvel Ab- dülhamidin ayak sesini duyar. Bir. denbire uyanır, küçük, kırmızı göz lerini açar, hünkâr kapının altın dan geçerken kanatları birbiri. ne vurur, üç defa: “Çok yaşa! diye haykırırdı. Burasını anlatırken Kanarya papağanın sesini taklit ediyor; sa- rı saçlarında kocaman kurdelâlar- la küçük kızların telâşını taklit ediyordu. “Padişah beni görünce kaşları- nı çattı. Galiba şüphelendi. Etra- fında değişik yüz görünce fena si- nirlenirdi. Hemen bizim kadın efendinin adamı olduğumu anlat tım. Hemen tavrı değişti: “Çocuklara iyi bakınız.,, dedi. Papağanla briaz konuştu, çekildi. gitti.,, Kanarya hafifçe içinden bir “Oh,, dedi. O menhus sabahı tek- rar yaşıyordu. Abdülhamidi hiç sevmemişti. Badem gibi büyük siyah gözleri, boyalı sakalı, hey- betli görünmek için boyanan ya- nakları, bilhassa kalın ve müte hakkim sesinden ürkmüştü. Saray - da kızlar onun güzelliğinden do- layı padişaha odalık olması ihti- mafkhden bahsetmişlerdi. O sabah (tacidar dahi olsa) o kadar kor- kunç gelen bu adam, kendisini beğenir diye içi titremişti Gür olduğuna ne kadar lânet etmişti. (Devamı var) telkin etmek imkânı yoktu. Bu su- retle Parkerle kolayca tanışmak yolunu bulacağından emin olarak Tomson, Nevyorktaki deposunun adresini verecek ve haydutları oraya toplamağa açlışacaktı. Otele girer girmez, otel hafiye leri evvelki müşterilerin etrafını sarmakta gecikmediler.. (o Ceki, 'Towisomla beraber yatmak üzere, otel kâtibinden iki yataklı bir oda istemişti. Ceki, su aygırına benziyen iri boylu, demir bilekli ve çok açık gözlü bir zabıta memuruydu. Otelden içeri girerken kavga ediyorlardı. Bunları görenler, ara. larmdaki parayı her hangi bir se- bepten dolayı paylaşamıyor sam mışlardı. Bu Tomsonun bir plâ- raydı.. . Tomson bu otele detektivolik bayatında elli kereden fazla gel- mişti, Tomson, Türk polisinin ilk defa geldiği ve milyoner Hopkinsin izi ni bulduğu (Arslan Turgud) un burada herkesten çok muvaffak olacağını umuyordu. İkinci katta caddeye bakan bir odaya yerleşmişlerdi. Yeni müşterilerin valizini oda- ya getiren garsonun gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Garson, bu otelde en zor vemü- him rol oynayan bir aktör vaziye tinde idi I Tomson bunu anlamakta gecik- medi... Ceki içeriye girince sert bir ta- yırla üzerine yürüdü: | — Burada kozumuzu paylaş mak için vakit bulacağız... ği Nevyorkun sıkıcı zabıta çemberin. den çok uzaklarda bulunuyoruz. Burada da beni polisle tehdit ede- mezsin ya! Grason valizi yere bıraktı: — Kavganıza sonra devam edersiniz, dedi, benim bahsişimi verin de ben gideyim. Ceki garsona dönerek güldü: — Buldun, para verecek ada- TÜ bahşiş bile vermedi. mı..! O insana bedava olarak gü. nalhunı bile vermez. Garson hayretle ikisinin de yü" züne bakarak mırıldandı: O halde hesabınıza iki petin kaydederim. Bu valizi aşağıdan yukarıya bedava kimse çıkarmaz. | Tomson, Cekiye cevap verdi: — Sen benim işime karışma! | Bahşiş vermek abdallıktır. Ben ha. yatımı alnımın terile kazanan bir adamım. Otel garsonu, bir müş- terinin valizini odasına kadar gö türmeyi bir vazife bilir. Sonra garsona döndü: — Bu işi de para ile yapmak istiyorsan çantamı tekrar kapıya indir. Ben gidip kendim getiririm. Garson çok cimri bir müşteri ile karşılaştığına inanarak valiz" ayağile itti:, — Siz mutlaka San Fransisko- da doğmuş bir şarap taciri olmalı- smız! Onlar otel garsonlarına ve yanında çalıştırdıkları uşaklara bedava, iş gördürmekten hoşlanır lar, Ve başını sallıyarak odanın ka- pisi çekip gitti. Garson aşağıya inince otel ha- fiyeleri etrafını sardılar: Nasıl. Yeni gelenler şüphe li mi? — Aralarmdaki parayı paylaşa- mıyan iki budala, Kaçakcılığa ye- ni başladıkları anlaşılıyor. — Nereden anladın? — Biribirlerini boğacaklar.. He le bir tanesi cimri mi cimri, Bana — Bu ihtiyar adam ne böyle? — Flüt çalıyor ama sakalı olduğu için flüt görünmüyor! yapıyor kaçırılan rk Kızı “istediğin parayı, gebersen veremem! Yanımda bedava çalışmıyorsun ya.. dolar veriyorum!,, Bu sözleri polis hafiyesi Tomson söylüyordu.. Her ay sana yüz etmiyen mektup kutusu! ganlın seni secmediğini mi söyledi? — Hajır, ayda ancak otuz lira ka- “ * zandığını.. — Suratlarına iyice baktınmı? — Baktım.. 'İkisi de orangota” na benziyor. Biri kör.. Öteki ab- ' dal, © — O halde aralarında paylaşa- madıkları paradan biz de kendir mize birer hisse çıkarmağa baka» lm. — Otel defterine kaç gün kala" caklarmı yazdılar mı? — Üç, dört gün kalacağız de- diler. Arkalarmı bırakmağa gel mez. İçimizden başka açık gözler bizden önce davranırlarsa, ağzr mızı havaya açarız. ; Ceki, biraz hiddetle odanm ka- pisıni açarak koridora fırladı.. ğ Tomson, Cekinin arkasından bağırıyordu: — İstediğin parayı, geberten veremem, Bana söz verdin.. Eş şek gibi, yanımda çalışacaksın! Seni bedava çalıştırmıyorum ya.. Her ay yüz dolar veriyorum. Yet-. « miyorsa, bu para ile yanımda ça- lışacak bin kişi bulabilirim. Ceki arkasına dönerek: — Bu sözleri bana Nevyorkta neden söylemedin? dedi. Böyle | serbest bir memlekette herkes ağ” zını bozmasını bilir amma. Ben çok sabırlı bir adamım.. Elbette bağırmak sirası bir gün bana da | gelir.. | Ve merdivenleri ikişer, üçer at- | yarak, otelin yemek salonuna indi. (Devamı var) Yeni bir ivat! Fatura, ödeme eni gibi münasebetsiz mektupları kabul

Bu sayıdan diğer sayfalar: