MAKEDONYA İhtilâl Komitesi Bolkanları ölüm tuzağı ve pusu haline getirmiş olan teşkilâtır. *- * Tefrir— * Lap Yazan: üzü “soyan Kristof Çeteler esrarengiz isyan kuv -! velinin gözle görünen, aşikâr gös| terileri oldu. Kütle halinde isyan etmek sırası gelince, Makedonya ihtilâl ordusunun nüvesini işte Bal çeteler kuracaktı, Komitecilerin babası Gotse Detçef, çetelerin obaş kurucusu | ve genel müfettişi oldu. Deltçef şimdi Yunanlıların top.! rağı olan Selânik yakınındaki tu- haf adlı Kukuş köyünde doğmuş"! tu. Sofyadaki askeri mekteplen| şahadetnamesini almasına bir gün kala, Makedonyaya koşmak için! kendini kovdurtmağa muvaffak! olmuştu. Çünkü Damyan Crueffin orada bir ihtilâl sosyetesinin te mellerini atmakta olduğunu işit- mişti, Gruef, Toşef ve Deltçef Vm- ronan üç mimarı idi. Gruef ihti- lâlin feylesofu ve akıl hocasıydı. Toşef sessiz, aksi ve hassas bir x damdı. Gruef teşkilâtın ruhu iss Gotse Deltçef de Vmronun etiyle kanıydı. Deltçefin Makedonyaya dönü» şünden az sonra Gruefle ikisi ilk clarak İştipte karşılaştılar. oHer ikisi de şehirde mektep mualli miydi. Bunların ikisinin de nasıl bir muallim olabileceklerini urtık siz düşünün! Talebeleri bu ho - camın birkaç sene sonra baş ko miteci olacağını ve Sultanın onun başımı getirene bir torba dolusu! altın vadedeceğini nereden bil sinlerdi. Deltçef sınıfta verdiği tak - rirlerden birisini dinliyelim: — Çocuklar, kulaklarınızı açın: Eğer sene sonunda içinizden he hangi birisi bu sıranın üstünden atlıyamıyacak olursa yukarı $'ni fa terfi etmeği aklından çıkarsr! İçinizde yumruk yiyen bir çocuk kendisine vürana yumruk atmrya cak bir çocuk bulunursa, onu 6! dürünciye kadar döverim ha! Mek tep arkadaşlarından birini gam- mazlıyanın yahut bana şikâye! « danin dilini keserim. Yanlış iş gördüğünü sandığımız çocuğu ker diniz cezalandırmalısınız! Selânikteki Bulgar idadisinde geçirdiği günlerin hatıraları, bu muırallime böyle öğütler vermesini icap ettiriyordu. Oradaki sınıf, muailime karşı küçük bir isyan ba zırlamıştı. Çocuklârdan birisi bu isyanı haber verdi. Kukuş köyün den on üç yaşındaki bu çocuk hai. ne cezasını vermemektense ölme ği göze aldırdı ve günün birinde hainin sırtına bir hançer sapladı. Deltçef sonra Makedonyanıt “İzhraman,, 1 olunca çetesine il tihak eden Bulgar şairi Payo Ya vordf, bu Voyvoda hakkında bir çok destanlar yazdı. Yavorof Ma kedonyalı değildi, fakat heyecar arıyan ruhunu dindirmek için ken. | disini bu ihtilâlin fırtınasına at mıştı. Bulgarlarn en güzel ulusa; türzüleri bu komitecilere dair yı- zılmış şiirlerden bestelenmiştir. 74000 altın Wmropun köylülerden ve şehir- ilerden toplamakta olduğu vergi. ler, ihtilâl projesinin silâhlanma ve diğer masraflarına yetmiyor - #u. Nevrekoplu Boris Saraffof teş- kilâtın bir çok plânları ve para top İıyabilmesi için Avrupada daimi bir ajanı, daha doğrusu elçisi ol - du. Romantik bir şahsiyet olan; | kurulmuştu. Ziyaretçi, kumlu u - İ şehri göremez. Evler birbiri üstü- ne yapılmıştır; birisinin temeli öte! i bin kişiyi Saraffof Avrupa sefarethanele - rinde ve salonlarında pek hoşa gi-! den bir sima idi: Bu adam Make il donyada ihtilâl hareketlerine ka -! vuşabilmek için Bulgar ordusun: | daki vazifesinden istifa etmiş ve çok atakça yaptığı bir akımla bir gece içinde komiteciler sırasına girmişti. 1897 yılında Saraffof bir çetenin başıma geçerek Türk gar - nizonundan Melnik kasabasmı almış ve yirmi dört saat burasını elinde tutmuştu, İ O günlerde on bin kadar nüfu! su olan ve bugün bir harabe halin-! de bulunan şehrin meraka değer bir tarihi vardır. Buranın idam kararı 1913 yılmda verilmişti. Yunan - Bulgar sınır şehrin bir kaç kilometre cenubundan geçip Melnik şarap, tentene ve bürün - cük işlerini satın alan Selânikle te- masını kesince burası da öldü. Melnik şehri imparatorluk sa - rayında gözden düşüp de buraya! sürülen Bizanş asilzadeleri tarafm dan 12 inci yüz yılda tesis edilmiş- ti. Bu asilzadelere bütün servet ve maiyetlerini de beraber götürme.| lerine izin verildiği için Melnik az zamanda bir kültür ve neş'e merkezi oldu. Sürgünler cemaati için bundan daha iç srkıcı bir yer seçilemezdi. Şehir, çeneleri arasmda sıra sıra evleri sıkıştırmış kocaman bir a -| ğız gibi açılan kumsal bir yarıkta| çurumun ağzına glinceye kadar kinin çatısı üstündedir. Hepsi de kum duvarlardan dışarı doğru uf. ki bir biçimde çıkık olduklarmdan bir amfiteatr teşkil etmektedir ve her pencereden küçücük meydan » da olan çarşı görülebilir, Meydan- da kocaman dallarile ortalığa göl gelik salan bir tek çinar ağacı var- dır. Evlerin işte böyle üstüste ya « pılmış olmaları yüzünden harabe! büsbütün çirkin bir manzara arze- derek insana bu koca yarığı dol - durmakta olan bir tek yapının an- kazı gibi görünüyor. Yapıların en coğu esmer taş ve harçla yapılmıştır. Çatılar şimdi yeşilimtırak bronz rengini almış kırmızı tuğladır; her tarafı yosun kaplamıştır. Her evin arka tarafın- da toprağm içine oyulmuş kilarlar! vardır. Bunlara bir vakitler bölge-| nin kan kırmızı şarabile dolu fıçı- lar konurdu. Melnik ahalisi hiç bir vakit on! geçmemekle beraber, şimdi hepsi de birer harabe olan yetmiş iki kilisesi vardı. Kiliseleri! sürgünler yaptırmıştı. Her yeni ge. lenin günâhlarını bağışlatab'lme » si için kendine mahsus bir kilise yaptırmak hakkı vardı. İste bun -' danda sanılıyor ki Boğaziçinin cana can katan güzel çevresinden Me'nikin karan'rk uçurumuna sü- rülen Pizans asilzadelerinin sayısı! yetmiş iki idi. İ Türklerin yüzlerce yıl hâkimi. yeti zamanında bu kiliselerden' birinde Bizans imparatorunun ta! HABER — Akşam Postam AA JLKTEŞRİN — 199 — 1933 Keman S ka YAZAN iSHAK FERDİ çırılan & çi » Türk KIZI INeclânın babası telefonla Arslan Turguda, kısık 5g bir sesle şunları söyledi: Kızım bu sabah denize girmiş.. Bir daha çıkmamış..! e ik Neclâ Modada boğuluyordu Ertesi gün.. Aslan Turgut işinin başma gel- diği zaman çok dalgın ve düşün- celiydi. o Amerikalı milyonerin yatında geçirdiği o meşum gece nin verdiği istırap, Aslan Turgu- du hayatta ilk defa sarsmış ve sersemletmişti. Nişanlısının fi - kirlerini kendi kulağıyla duy - mamiş olsaydı, şimdi telefonu a - çarak: “- Merak ettim, Neclâcığım! Dün gecedenberi nasılsın?,, Diye sormakta tereddüt etmi - yecekti, Fakat, Neclânın o gece kendi » sine karşı gösterdiği alâkasızlık, yeni aile hayatıma girmeğe ha - zırlanan bu dürüst gencin mane » viyatmı ve izdivaç hakkımdaki dü - şüncelerini altüst etmişti. Neclânm o gece Amerikalmın yatında gösterdiği taşkınlıklari affedemiyordu. Kendi kendine söyleniyordu: — İnsan bir kabahat işlediği zaman, etrafındakilerden utandı ğı kadar, kendinden de utanmalı- dir. Kendinden ütanmıyan o bir kimse yanında, nefsinin değeri yok demektir. Sevgisiz evlenmeyi manasız buluyordu. Aldatıldığını bilerek hiç bir kızla evlenemezdi. Daha birkaç akşam önce, bir aile top- lantısında Neelânın kulağına şu sözleri fısıldamıştı: “.— Sevginin bulunmadiği yer - de, kuru kalabalık, insana dost olamaz. Böyle bir kalabalığın, rüyada görülmüş insan kalabalı- ğmdan farkı yoktur. Onları her gün şörürsünüz.. Ve hafızanızdan her gün silinirler! Aramızda de ğan sevginin, ilk önce kafamzda yeretmesi lâzım. Bu sevgi, yavaş yavaş, kafamızın içinden kalbimi- ze iren yolu bulur (ve zamanla kalbimizde de yerleşir.,, Neclâ, Aslan Turgudun bu söz- l lerini candan alkışlamıştı. Demek ki o alkışlar, o candan görünüşler de sahteydi! Polis hafiyesinin inanışına gö- re, insanların en çabuk yola gele- ni, daha doğrusu en kolay idare! edileni, düşünmeden ümide ka pilanlardı. Bunu birkaç defa a- çıkça nişanlısına da söylemiş ve, kendisinin düşünmeden ümide ka. pılan budalalardan olmadığıni da ihsas etmişti. Bu vaziyet karşsında hiç bir zaman budala mevkiine düşmek istemiyen Aslan Turgut, birkaç gün beklemeğe karar vermişti. Nectâ ne de olsa, okumuş, zeki bir kızd:. Nişanlısının birkaç gün gö rünmeyişinden şüpheye düşerek onu arıyacaktır. İşte o vakit ve bel- ki de — sabun köpüğünden çok daha devamsz olan — bu nişan bağlarını kökünden peri .".. O gün, Damat Ferid kabinesi bilmem kaçıncı defa olarak tek» rar iktidar mevkiine gelmişti. As- lan Turgut İstanbuldaki o İngiliz polis âmiriyle mücadele etmekten usanmıştı. Elinde fazla salâhiyeti yoktu.. Başında en ufak bir İn- giliz zabitine bile boyun eğen bir müdür vardı. Yurdunun düşman istilâsr altında kaldığın gördükçe içi sızlayan bu vatansever delikan- liya artık İstanbul sinirlari dar geliyerdu. Anadoluya kaçmak i * çin vesile arıyordu. Pintiler siyasetinin, memleke- ti her gün biraz daha felâket ve iz- mihlâle sürüklediğini gördükçe, istibdat devrinin canlı bir timsali gibi, her gün karşısında göreceği asık suratlı bir paşaya damat ol maktan da tiksiniyordu. Neclâyı çok sevmemiş olsaydı parmağında taşıdığı altin balkayi çoktan çikarıp atmış olacaktı, İki gün bekledi.. Neclâ onu hâlâ aramyordu Bir cuma sabahıydı.. Aslan Turgut polis müdüriye- tinde masasının başında mühim cı, krallık asası ve erguvan! har * | 1907 de jandarmalarla bir müsademe neticesinde vurulan bir Make- donya çetesinin azaları manisi muhafaza edilmişti, 1912 Balkan savaşmda kral Kostantin Petricin yirmi kilometre kadar ce. nubundaki Levunovo Köyüne ka ! dar gelince, yıllarca müddet muha! faza olunan bu hazineler tantana ve törenle kendisine tak - dim olundu. Sarafof, işte o tarih - ten tam on beş yıl önc e askeri gar. büyük nizona baskın yaparak şehri ele' geçirmişti. Bu akın Makedonyada İ kaynıyan ihtilâl hareketinin birin»! cisi idi, İ atladı. İ | (Devami var) | ve siyasi bir cinayet evrakını gö#” den geçirirken, önündeki telefofi çaldı. Aslan Turgut elini telefona © zattı: — İş arasında telefonla konuf maktanda okadar sinirlenir ki... Allo.. Allo.. Diye bağırdı. Aslan Turgudun birdenbire kaf ları çatılmıştı. Kulaklarına inans” mıyordu: — Ne diyorsunuz? dedi « Nec denize atladı.. Bir daha çıkmadt öyle mi ? Telefonla konuşan, kısık sesli adam Neclânn babasıydı.. Gei kız sabahleyin denize girmiş.. Bif daha denizden çıkmamış. Modf sahilinde cesedini aramşlar.. Bu” Tamamışlar. Bu felâketi, Neclânın paşa bs” basr telefonla söyledikten sonra: — Aman oğlum, polis merke” lerine tamim et.. Kızımı bulmağf gayret etsinler. Diye yalvarmış ve telefonu ks” panuştı. Aslan Turgut bu felâket haberi ni almca yerinde duramadı. O ci vardaki polis merkezlerine hâdi seyi telefonla bildirdikten sari vapura atlıyarak Modaya geçti:f Neclânın babası yetmiş beşi geçmiş bir adamdı.. Odasında çi cuk gibi hıçkırarak ağlıyordu. B eski paşa konağında yüzü gülef kimse yoktu, Aslan Turgut, paşann göz yaf” ları karşısında soğuk kanlılığini muhafaza ederek sordu: — Neclâ bu sabah denize yalnt# mı gitmişti? — Arkadaşı Nesrini beklemif Gelmeyince kâhyaya bir kısa mek tup bırakıp gitmiş. Biraz $onr* Nesrin gelmiş.. e Kâhya mektub kendisine vermis. Nesrin deniz h$ mamına gittiği zaman kayıkçılaf arasında bir telâş görmüş. Ah, ötesini sorma oğlum! Bi iri cik kızcağazımım mürüvvetini göf meden ölmek istemezdim... Aslan Turgut, müstakbel kayıf pederini teselliye çalıştı: — Merak etmeyin! Belki başl bir yere gitmiştir. Akşama ka def bekliyelim.. Gelmezs denizde d* bir sıkı araştırma yaptırınız. pe ; nize girdiğini görenler var mi “ i caba..? — Kayıkıl arın hepsi görmü İ Kâhyaya: “Küçük hanım deni#* Bir daha çıkmadı!,, mişler. Aslan Turgudun benzi 2ap18” olmuştu. Neciânın babası, damadın 78” nma sokularak: — Haydi oğlum, dedi; bir ker? | de sen git.. Kayıl > ları sıkı ıştar b?” ! kalım. Belki yanlış görmüşlerdir” Merakımdan neredeyse üzeri İnme inecek yavrum! Evlât #© bu.. Kolay değil. Biricik kızım" çağa gelirdikten sonra, bir £ i sa içinde boğulmuş görmek. Li n6 felâket Allabım.. Bu ne mt?” felâket! Devamı var)