HADER — Alışam Postası Dünya güzelinin peşinde... Fahrünname adi eski Faris tarih romanından alınmıstır. No.38 Gelin almıya giden Melik şah da , kendisine aşık olunca, Hüma: “Allahım! beni niçin bu kadar güzel yarattın ?,, diye ağladı Nakleden: (Hatice Süreyya, Yazan: KADIRCAN KAFLI Ne Diye bağırıyordu. Ayni zamanda kendi kendine “yle soruyordu: — Mademki kapıda Yök. Dışardan sürgü de türülme Miş. Neden çıkmıyor?... Bentrisin, bu süslü kama»sda olduğunu sanıyordu. Fakat yanındaki küçük kamara: nin kapısı, içeriden bir iki defâ Yumruklandı. İnce ve &rlız bir ses duyuldu: — Hüs... men!. Sevgilim... Ben. Buradayım.. Oraya koştu. Kapıyı zorladı. — Aşt!... Diye haykırdı. — Açamam... Kilitli... Anahtar Fernandonun cebinde... Kapı sağlamdı. Kolay kolay kı rılâmıyacaktı. Halbuki yuköriya sıkmak, Fernandonun cebin karış- tırmak, anahtar bulmak da uzun Uzun işti. Hem Beatris kinbil'r ne haldedir? Yoksa Fernando o. Da her fenalığı yaptı mı?... ç Hösmenin yüreği sızladı. Bü d n ne dereceye kadar! oğru olup olmadığını bir an ön! <e anlamak istiyordu: | — Kapının arkasından çekil!... e bağırdı. — Peki... Çekiliyorum... Çekil. da Çekiliy, ç i Ses yene cılizdı amma, üritliy. Hüsmen Rejs genç kızın yaralı olması, belki de can çekiştiğini de düşünüyor, ona kavuşmak için bir saniye bile beklemek istemiyordu. Geri geri çekildi. ç O sırada iki levnt daha ge'miş ti. Koca Memiş ile Dalyan Mus. İafa da göründü. Hüsmen bütün kuvvetiyle kapr- Ya korkunç bir omuz vurdu. Kapı çatırdadı. Kilit kırılıyordu. Menteşeler a- işti. İçerisi ve oradaki genç kızın ha. Yali çatlaklardan görünüyordu. Dalyan Mustafa haykırdı: ,— Reis, çekil oradan... Sıra b: Zim, O da iki adım geri çekildi. Koca Memişle birlikte kanıya doğru iki dev adam gibi ve bir Siğ hızıyla atıldı. Zaten sarsılmış Ve çatlamış olan kapı olduğu gibi arkaya yıkıldı. Hüsmen, koştu. Azacık karanlık gibi olan w. facık kamarada, genç kız ayakta duruyordu. Kollarını ona uzatmış, atılmak üzereydi. Hüsmen de ona atıldı. Kucakladı. Onun güze! yüzüne Ve derin, sevimli gözlerine baka. Tak çabucak sordu: — Yaralı mrsm? Sana bir şey ni kızm yüzündeki sıyrıkla. N. elbisesinin yırtıkların: yırtık Yeya açık yerlerden görünen çü. Yükleri görünce büsbütün telâşa düştü; nöpetçi| ya Koca Memişle birlikte kapıya doğru bir çiğ hıziyle atıldı — Alçak herif!... Ne hale koy- muşl.., Beatris!,. Çabuk söyle, bir şeyin yo kya... Suna bir şey olmad: Pane < Genç kız kendisini sevgilisinin İ kollarma bıraktı. — Bir şeyim yok... Bir şey ya- pamadr... Fakat onunla çok bo- ğuştum da, bu hale geldim. Beni dövdü... Genç kızı alarak kıç kasaranın üstüne doğru yürüdü. Hızlı hızlı gidiyordu. Ona Fernandoyu ne hale koy - duğunu gösterecek, ayni zamanda kıç kasaranın üstünde yumuşak bir döşek yayarak rahat ettirecek. yaralarını geçirtmeğe çalışacaktır. Sy. FERNANDO KÜREKTE... Genç kız Fernandoyu görmek bile istemiyordu. Onun yanma götürüldüğü zaman yüzünü başka tarafa çevirdi: — Burada kâlmıyalim... Senin gemiye gidelim!... BET vEN Dedi. — Peki, canım... Hemen Kızıl Kadırgaya geçti- ler. Fernandoyu da oraya götürdü- ler. Hüsmen Reis kendi leventlerin- den yirmi kadarını ayırdı. Ahmet Reisin gemisinden de on beş kişi kadar alınca sapsağlam yakala» nan İspanyol kadırgasını nereye olsa götürebilirlerdi. Ahmet Reise şu emri verdi: — Senin adamlarından on beş kişiyi ayır... Bu gemiye koyacağız. Hep beraber Piyale Beyle Turgut Reisin yanına döneceğiz. — Fakat ben İstanbula gidecek- tim, — Gidemezsin. Bu koca tekneyi denizin ortasında bırakacak deği- liz ya... İçinde bu kadar esir ve kürekçi de var. Arkamıza bağlıya. rak sürüklemek de zor... İçine otuz kirk levent koyunca Türk gemisi gibi olur. Hem, böyle tek başma İstanbula nasıl gidersin? Piyale Bey bir korku olmadığını sanmış amma, ben yetişmemiş olaydım, halin ne olacaktı?... Ahmet Reis bu sözlere hak ver. di. — Başüstüne... Nasıl isterseniz öyle yâparız. Hüsmen Kızıl Kadırganın kıç kasarasındaki sedire uzanmış olan Beatrise bir an baktı. O şimdi rahattı. Genç Türk akıncısma dönen| gözlerinde şükran duyguları oku. nu Fakat Hüsmenin şimdi onunla konuşacak vakti yoktu. Çabucak her şeyi yoluna koy mak gerekti. > — Hesey... Dalyan nerede?... Dalyan Mustafal... | "kıyılarına baktı. Birdenbire: Mustafa koşarak geldi: — Buyur reis!,.. — Seni bu İspanyol kadırgası- na reis yapıyörüm. Onu Turgut Reise (o götüreceksin! (Gözünü dört aç... Esirler edebsizlik edebi- lirler. Azılıları bağlar, diğerlerini gene geminin işlerinde kullanır sın!... ğ — Anladım... Leventler ayrıldılar. Ahmet Re isin gemisinden de on beş kişi a- lındı. Üç gemi, en önde Ahmet Reis, arkasında Dalyan ve en g*- ride Kızıl Kadırga olduğu halde yola çıktılar. Hüsmen bu sırada arka direğe sımsıkı bağlanmış olan Fernando- ya bakmış: — Biraz sonra seninle hesapla şacağız... Demişti, Fakat Ahmet Reisle Dalyanm ardından Kızıl Kadırga da prova- sını İtalya kıyılarına çevirdiği ve» kit Beniris birdenbire doğruldu. Güneşe ve-arkada kalan Sicilya — Hüsmen, nereye gidiyoruz? Diye seslendi. Hüsmen neredeyse son kumtan- daları verecek, onun yanma gele- cekti, Genç kızm sesini duyunca dö- nüp baktı: — Ne var? Ne oldu?... O zamana kadar, Hüsmen Reis italyancayı pek o kadar iyi bilme- diği için çabucak anlaşamıyorlar, kolay sözlerle anlatılması lâzım o- lan şeyleri konuşamıyorlardı. Fa. kat şimdi Frenk Süleyman onla- ra tercümanlık yapıyordu. Beatris durgun bir halde, oldv- ğu yere çöktü. Hüsmen onun kol- larından tutarak yatırdı: — Kalkmat... Yorulma!... Beatris, sevgilisinin elini tuttu: — Palermoya gidelim... Gemi- yi oraya çevir... Hem, pek yakm... — Neden? Orada ne var?.. — Annem.. Hüsmen kızardı iş Bunu nasıl olmuş da unutmuştu. Beatrisin ona annesinden bahset- mesi pek eski bir $ey değildi am-i mâ, üzerinden yaman vakalar geçmişti. Genç kız ilâve etti: — Onu da kurtaralım... Zavallı. cık, kimbilir ne haldedir? Zoten hasta idi... Kuzum, onu kurtara- lim... O kadar özledim ve öyle me- rak ediyorum ki... Hüsmen, genç kızın kirpiklerin. de sallanan birer damla göz yaşı. nı gördü. Yoksa işini ve vazifesi- ni bırakarak Palermoya gitrceyi pek o kadar göze almiıyacak gi: biydi." Olsa olsa, esir edilen İs.| panyol kadırgasiyle küçük Türk kadırgasını Kalbiga kalesi önün. deki Türk amiraline götürdükten sonra bunu yapabilirdi. (Devamı var) * | Böylece dört gün dört gece git- ;tikten sonra, uzakta bir kalabalık (gördü. Çadırlar kurulmuş, ateşler ya - lmuştı Fakat Hüma, başına burada da bir felâket gelebileceğini düşüne - rek yaklaşmdı bile... Uzakta dur - du. Meğer, bu kalabalık askerler - miş, O tarafların padişahı olan Melik Adil, civardaki diğer padi- şahlardan birinin kızı ile nişan - lanmış. Yakmda düğün olacak - miş... Şimdi, büyük bir alay tertip olunmuş, kız almağa gidiyorlar - miş. Makası ordusu ertesi sabah hareket edeceği için daha şimdi- den saraya bir konak ötede top- Melik Adil ismindeki bu şah, uzakta bir atlmm dolaştığını ve askerlere yanaşamadığını görün- ce, yaverlerinden birini çağırdı ve: — Haydi, şarada dolaşan kimse, yanma yaklaşın, bakalım, neymiş, kimmiş... dedi. Yaver, atım, dört nala, Hüma- nın yanma sürdü ve kendisiyle ko- nuşmak istedi. Lâkin, genç kız, başmı önline eğdi: — Bir garip yolcuyum... dedi. Beni bırakın... Yoluma devam e deyim... Ne yaverin yüzüne baktı, ne da fazla bir şey söyledi. Daveti de kabul etmedi. Bunun Üzerine, yaver. padişa- hın yanma yaklaşarak (o meseley” bildirdi. * / v — Yüzünü'göğtermiyor, sulta- nım, fakat gayet güzel bir kız ol- duğu belli. Buraya da gelmek is- temiyor. . —Allah Allahi... Ne acaip mah- lük bu... Gideyim, kendisini ben göreyim bari... Doludizgin o da kızm, yanma yaklaşıp, böyle tek ve tenha dağ- başlarında ne dolaştığını sordu. Hüma, karşısmdaki adamım va- dişah olduğunu işitince ona icap eden zamanm hürmetini gösterdi Bir tüccarın hemşiresi olduğunu, haydutların taarruzuna uğradık larını anlattı, Fakat karşısındaki adamın vü- zünde kendisine karşı büyük bir muhabbetin belirdiğini hissediyo: du. — Aman yarabbi! Beni niçin böyle güzel yarattın? Her gitti - ğim yerde belâ mı yaratacağım ve kendim de belâya mı uğruyaca: ğım?.... dedi. , Nitekim işte, pek az sonra, pa dişah, maksadını anlatmıştı. Onu beğendiğini, haremine 2'- mak istediğini bildirdi. Hattâ o geceyi çadırında ge- çirmek arzusunu gösterdi. — Efendim, senin bütün eri lerin başüstünedir. Bana ne Lü. yük bir teveccüh göstermiş olu yorsun. Lâkin, kerem et. Bana bir paye ver... Mademki keğes.Ji. ğini söylüyorsun, öyleyse Obiy'. ordu içinde ve çadırda beni ber. bat etme... Sarayına götür ve izzet ve ikballe odama gel... Melik Adil, cidden ismi gibi makul ve adaletli bir insandı. Ri müddet düşündükten sonra: — Evet, sen, saraylara lâyık, kızım... dedi. — * ' Fakat, sonra, birdenbire coştu — Ah, ne ettim de seni dahâ ev- vel görmedim... Görseydim, böyle evlenmeğe kalkışmazdım.. Ne kö- tü taliim varmış ki, nişanirmı al mağa gittiğim gün karşima #en çıktım.. Artık, senden başka hiç bir kadını gözüm görmiyecektir. Hele nişanlıma karşı kadm naz riyle bakamıyacağım... — Böyle şeyler söyleme, sulte- nm, — Evet, bunun böyle olacağı muhakkaktır!... Senden başka kim seyi gözüm görmiyecek! Öyleyse niçin başka biriyle evleneyim?... Ordumu geri çeviririm... Sarayıma döneriz... Seninle evleniriz... Gözlerinden yaşlar saçarak bö, « le konuşuyordu. Kız, fena halde ürktü. Dedi ki: — Sen büyük bir “padişsher. Halbuki, ben gelişi güzel bir Tüğ- car kızıyım. Ben sana yakışmam. — Estağfurullah... — Yok, hayır, hakikat budur! Ben sana yakışmam... Sen, nafile yere komşun olan padişahla bo- zuşma... Mademki söz verdin, te darikte bulundu, gene onun kızmı almağa git. Beni de kendi sarayı «na yolla... Orada binlerce ceriya vardır. Onlar arasında oturayım. Gelini alıp geldikten sonra, İste» sen kacamak tarzında senin göz- den olurum, istersen beni nikâhlt alırsın. Çünkü çok karısı olmak padişahlara ayıp değildir. — Sen, güzelliğin kadar akıllı ve insaflısın.. Tapınırcasma seni seviyorum... # N 7 (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İDARE Ev! Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adrest18TANBUL HABER Telefon Yüzu 23872 Idare: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye | Ecnebi İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12,80 Resmi iHânların 10 kuruştur, Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Ee N KUPON , 221 i Kd 18 8-935