Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HABER — Akşam Postasrı 6 ŞUBAT 1935 » 4 —— ——— — —— —— —— ——— ——— ç— TURAEANANMANMANASEN AAAT NESENN Te Yazan: Kadırcan Kaflı ÖCÜ l a Üğenüde in'im AA L Hamecsesana kebel “ Iskelede bir gemi... Çok uzak... Ufukta... Şimdi ne yapacaktı?... Acaba arkasından gitse — yetişebilecek miydi?... Belki de yolda Preveze ve Avlonya'ya uğrar da, biraz va- kit geç'rmiş olur. Acaba ben hiç bir yere uğramadan dosdoğru şi- male, Venedik yoluna girsem, bu- lamaz mıyım?... Ali Reisin bir vere uğramak, he le yolda bir fırtınaya tutularak ya kın Türk limanlarından bir'ne sı - ğınmak ihtimali ona hoş görünü - yor, ümidlerini arttırıyordu. Birdenbire doğruldu. Palabıyıklı arkadaşmın çabu - cak elini sıktı. Sonra ardında du- ran leventlerine döndü: — Haydi gemiye!... Hemen gi- diyoruz... Palabıyıklı dostu onu alıkoy - mak istiyordu: — Fakat, hemen şimdi mi?... Biraz dinlenmeden... H'ç olmazsa bir yemeğimizi, suyumuzu içme - den.... ' — Başka zaman... Şimdilik ge- mide su da var, yiyecek de... Hoş- ca kalın ağalar... | Sandala atladı ve gemiye dön- dü. Murad Reisin gemisi, kuru sıkı bir top daha attı, şehri selâmladı. Yelkenleri açtı, kürekçileri kam - | * çılattı ve geldiği tarafa doğru bü- tün hıziyle yola çıktı. Ufukta, ay, kalaysız bir tepsinin yarısı gibiydi. Çok geçmeden ö 'dâa pek uzakta, sislenmiş tepelerin ar- dında kayboldu. Murad Reis geminin provasını şimale çevirmiş, güzel bir rüzgâr- la yoluna devam ediyordu. Direklere çifter çifter nöbetçi çıkarmış: — Gözünüzü dört değ'l, sekiz Aaçımlası! | Demişti. Üç gemi, biribirinin dümen su- yunda, çok iyi yol alıyorlardı. Mu rad Reis bunun iç'n seviniyordu. Fakat biran evvel Ali Reise yetiş- se de, daha ilerilere — gitmese.. Şeyh Ebu Saitle Habibeyi de bek- letmese!... Saatler, ufukları gözlemekle geç'yordu. Murad Reisin kendisi bile, levent'erine örnek — olacak bir çeviklikle Gabya çubuğuna ka dar tırmanıyor, dört yana bakıyor du. Güneş, tepeden yana düşmüş, ikindi olmuştu. Gemilerin gölgeleri, mavi de- n'zin üzerinde gittikçe uzuyor ve kararıyordu. Murad Reis: f '——.Şimdi gece olacak... Eğer A. li Reis, gemisinde fener yakmıyor sa onu nasıl görebileceğiz?... Diye kendi kendine soru yor, kara kara düşünüyordu. İ Bu sırada gabya çubuğunun üs x:ıe duran genç b'r gemici ba- — İskelede bir Murad Reis yerinden fırladı. İskelede bir gemi?.. Halbuki o daha ziyade, sancak tarafına ba kîy'ordı.ı. Çünkü Ali Reisin Vene- diğe giderken, Rumeli kıyılarmı gemi... Çok . Göremedi. Fakat direğin ucundaki nöbet- çi, durup durup sözüne devam e- diyordu: — Bir kalyon... Bir Venedik ve- ya Cenova kalyonu... Cenuba doğ ru pek yavaş gidiyor... Yelkenleri tamamiyle açmamış... Fakat ha- yır... Direklerden birisi kırılmış... Kırılmıyan direklerin de bütün yelkenler! çekilmemiş.. Sanırım ki bu gemi bir savaştan zor kurtul- muş... Epeyce hırpalanmış ve fe- na bir halde... Murad Reis de bunları görme- ğe başlamıştı: — Anlaşıldı... Görüyorum!... Diye bağırdı. Direğin daha yukarılarına tır- mandı. Leventlerden biri: — Ayağımıza geliyor... Bunu yakalaması şimdi o kadar kolay " Dedi. Başka biri bu sözü be- ğenmedi: — Bu zavallıya saldırmak - yi- ' ğgitliğe değmez... Atalar sözüdür: Yaralı ava ok atılmaz... — Adam sende... Sen işin çıka- rma bak!... Murad Reisin canı sıkılmıştı. Herhalde, bu, Ali Re'sin gemi- si değildi. Direkten indi. — Nasıl?... Dümeni o yana kı- Trabmmmı mı? 5 — Der gibi yüzüne bakan uzun Hasana cevap bile vermedi. Sade ce dudak büktü. Uzun Hamza su- ların akıntısına ve rüzgâr altına düşmüş g 'bi başı boş ğgiden gemi- ye şöyle bir bakış attı: — Reisin hakkı var... Değmez... Hem o yaralı biz sağlamız, hem de biz üçüz, o ise tek... Uzaktaki gemi yavaş yavaş dü meni kırdı. Herhalde Murad Rei- sin filosundan korkmuş - olmalıy- dı. Güvertes'nde birer nokta gibi insanların sağa sola koştukları, yarım yelkenlerin daha çok şişiril mesine çalışıldığı ve küreklerin daha hızlı inip kalktıkları görülü- yordu. — Kaçıyor!... — Elbet kaçacak!... Bu kılıkla ve tek başına bizim üstümüze gel mesi 'çin çıldırması lâzım,.. Murad Reis hiç oralarda de-| ğildi. O, başka taraflara bakıyor, başka yerlerde, başka gemiler a- rıyordu. Leventlerin canları da Murad Reis kadar sıkılıyordu. Çünkü kaç günden beri bu kadar yol geçildi- ği, ön'er'ne bu kadar yağlı avlar çıktığı halde, onlar ilişmemişler- di. Bile bile kendilerini avsız bı- rakmış oluyorlardı. Hâlâ, ufuktaki yaralı tekneye - bakıyorlardı. Birdenb're içlerinden birisi ar- kadaşını dürttü: — Bak!... Bak!... Dönüyor... — Sahi!... Provasını bize çe- virdi — Üstümüze geliyor... — Yemin ederim ki bu zavallı artık çıldırdı, Bırakın gelsin!... tulacağı ona söylenmişti. Zate akıla gelen de buydu. a Direğe tırmandı. — — Gelsin amma, biz böyle hız- l gttikçe çok geçmeden onu göz- den kaybedeceğiz... Bu halle kırk SERLESERKESSRSENAESSASAREANSAĞAAİSE T AA DANMANSANSOSSELEOEEAMALACARAM NN “Vur abalıya,, ne tatlı sözdür!,, Arkadaşları teker teker ziyaret ett'ğim vakit futbolu — bırakarak atletizm yaptığıma bin yeyib bin şükrettim.. hâlâ onun Üzernde — durulur: (Sağlam vücutta sağlam kafa o - lur derler), sporcuda sağlam vü - vud bulunur sözü de buna pekâlâ ilâve edi'lebilirse de amması var!. Amsterdam olimpyad oyunla- rında koşarken İngiliz koşucusu meşhur Duğlas Bov belki de kaza ile ayağıma bastığı zaman, be - n m'e beraber bu tatsız hâdiseye üzülenler çoktu. Atletik sporlar - da bu kabil kazalara hemen hiç tesadüf edilmediği içindir ki, İn - giliz koşucusu nereden eline ge - çirdiğini bilmediğim — adresime mektub yazarak özür bile diledi. Futbol oynandığı yerlerde bi - zimkilere yakın ve belki de daha şiddetli vakalar elbette olmuştur. Bunları burada teker teker say - mak hem tatsız, hem de uzun bir h'kâye olur. Ben, Vefa klübünün Ga'atasaraya karşı oldukça baht- sız olduğunu hatırlatacağım., Tarihi — pek hatırımda değil, bir maçta — Galatasaray Vefaya tam yirmi gol yaptı.. O zman Ve- fa bu kadar gol yiyecek bir takım mı id:? Hiç zannetmiyorum. Bundan iki sene evvel Galata- sarayın | kte yenilmediği yegâne takım Vefa idi.. Geçen hafta da üç yaralı yerde yatarken ceman dört oyuncu nok- san oynadığı b'r maçta Galatasa- ry gene galib çıktı. Acaba şans denen heyulâ bir rklul?ııluı kadar da musallat olur | OmMmu:., Ortada vurula vurula ıslanan bir aba var. Siz bunu ister futbol heyetine, ister hakeme, ister Ve - faya giyd'rin.. Testiyi kıran da kir, suyunu getiren de bir. (Vur abalıya) ne tatlı sözdür. O. Besim Koşalay TSUNRAN BRAHMİN — DEBS (FTSOU AMSATŞ Yeri, İSTANBUL-ANKARA CADDESİ. LEİNKİLÂİP KİTAPHANESİ:, Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİI Pelgrai Adresi: İNFANKRUN HABEH VPelefon — Yazı: ERRI? — İdare: tayto ABONE ŞARTLARI ı L B 2 ayuık Fürkiyer 120 850 #f0 ZS0 Krrg. Benebi: 8Ğ0 4a M0 1810 ILÂN TARIFES! Plecaret Hânlarının satir 12,50 Kaenmi Uanlar DÜ Lurüştür Sahibiı ve Nesrivat Müdürü: HASAN RASİM US Buzilarğı (VAKIT) Muthaasiı İ ha DA Çt eai yer: Çok eski bir nazariyedir amma | l / ellerini çırparak, haykırarak ———— ıııııı Sazsnasan B ea Alma ve b kabadkakka pekebekebabedekikeekake SeSseresen Yazan: ğ $ H Aka Gündüz | — <osınca Zeus birdenbire profesöre kar- şıdaki bir insanı gösterdi: değil mi 0? — Evet, bir harb kumandanı ile konuşuyor. Ne söylediğini işitiyor musun ? — Çak yavaş konuşuyor. — Yüzüğün düğmesini çevir de ne söylediğini işitelim. Diplomatın fıskosu yavaşça işi- tilmeğe başladı: — Kumandanım! Muzaffer o - lacağınıza eminim. Fakat harb za- feri yetmez ki, arkasından siyaset zaferi de ister . — Siyaset ne demek? — Onun anlaşılması çok zordur. — Zor nedir ki? — Zor, zordur. Anlıyamazsınız. Eski dünyada bu siyaset zaferi an- cak iktidar mevkiine geçmekle o- lurdu. Kuvvetli propagandalı iyi bir siyasi fırka... Zeus dişlerini gıcırdattı: — İyi ki kumandan bu sözler- den bir şey anlamıyor. Bu sefer Omikro komisyoncuyu gösterdi. Kamisyoncu bir siyahgül deposunun muhafızlariyle konuşu yordu: — Bu güller çok güzel. Fakat bunların daha gielleri yetiştirile- bilir ki harbi kolayca kazanır. — Nasıl yetiştirilebilir? — Para ile, para ile.. — Para nedir? — Para her şeydir. Eğer yeni dünya paranın ne olduğunu anlar lur, neler olur. Bana yardım eden olsa bu güzel şeyi dünyaya mal e- derdim. — Yardımdan maksadınız ne? Yardım vazifedir. Onu herkes her- kese yapar. — ÜÖylesi değil, siyast ve mali yardım. Havada uzun, tatlı bir ses işitil- di. Ve yerler gökler sevinçle uğul- dadı: — Umumi harb başlıyor. — Karagül marşı! Karagül mar- şı! Her ses, göklerdeki sese ses ve ağız uydurarak Karagül u:arşmı okudular. Ağızlarında birer kü - çük, yapraklı dal ile iki beyaz gü- vercin uçtu. — Bu, sonsuz barışın timsalleriydi. Milyonlarca insan geçen güvercini selâmladı. Derken ortaya üstü kara gül- lerle dolu, büyük, süslü bir hava arabası çıktı. İçinde güzel erkek SEESESESEETEELENECEKSERLSERİESESERELELEEENEEEİMSENESSESEEEİEEENLEEEMESERENUNİ çev rme Devlet ya- — Bak, bak! Diplamat Tuzak iki Ben size her yolunu öğ!* | L serpmeğe başladı. Ses k“'ldî. yok. Ortalık bir karıştı. — Harb olanca güzl!mğı'Ic tikçe büyüyordu. Bu swâ gİ şarkıları başladı. " | Harb katarları, arabll_“ı' y lar, tayyareler ve muh“'_b, j .havalara göre harekelle"w_ İ durarak ritmik bir muhar€ gide şevkini arttırıyordu: — -| Henüz bir hüküm yoktt söylendiği gibi şimal kut?". haribleri biraz üstün gö" | Güllerinin kokusu ötekiı'_", ! tırıyor. Şark muhariblerif" | dans serpantisine benziîçı:' | reketli harbleri pek hoşa &”. İçiçe dört katmerli gülle_f K ; mağa başlayınca iş değişt- dört katmerlisini henüz ! a miyordu, işitmemişti. Gi'ı' tirilmiş meğer.. İnsanlar ” || na, omuzlarına, kucakları” || » araeesemeS ti BOGEANEĞ! OOĞO başka dl[e ı.""llıııııııııııl y No. 87 koru uduür. —- -d “ —: Öde şen kokulu, yumuşak, © leri konfeti gibi kucaklay!” layıb başkalarına atıyorlâ” | zikalar çalıyor, şarkı sesl galanıyor, sevinç her yatl! mış. y Muharibler seyircilere '9 güllerini savuruyor. W Diplomat Tuzak )rmtmlliı birisine fısıldadı: — Şu karşıdaki — muhâ” , yaptıkları hukuku düvele biftir. —?2171712711. — Seyirciler bitaraftır:” , | —lanımstanrmamıs hukukumt ” taraflar tecavüz edemezi bir mesele diye ortaya ı“:; kumandanlığı protesto € Komisyoncu başka bir — başka birisine ıöylüyord“' | — Bu harb daha uzu w — Henüz ortaya gelm"” || — Yazık. Eğer bir bo ! fabrikası olsaydı, kat'i 0: A buk alınırdı. Çünkü harb! * / P lendiren boğucu gaz boı!lll::ı e Bizim dünyada ne iyi fâ ,ıo’ mız vardı. En kuvvetliler!” | messiliydim. Çok sıı y | isterseniz.. — Böyle çok " y fenni, tekniği artmış bir * kolayca kurulabilir. —?1217171!1 — Hisse senetleri hal"îrij AF | harrer bir anonim şirket yi Zeus dişlerini gıcırd Sanatoryum müdüriş bl:"b ' — Kızmayınız, dedi: rf*y 4 ler, güzel kadınlar vardı. Bu ara- ba meydan okuyuş ve ilânı harb a- rabasıydı. ter bitmez tekrar saant? dg, . karız, bu sefer scruelf—"”; 'Ğ mağlarını çıkarıb — bi beyni aşılarız. : (Devat” Göke, yere, .ssağa, sola gülleri Tam bir Roman 5 kuruŞ? g Zamanımızın en büyük zabıta vak'alarını hikâye ede Kara Roman serisinin ikinci sayısı yıl ardımızdan koşsa yetişemez... | — Kendi ayağıyle gelen bu avı : kırsak çok acırım... — Ben de... — Ben de... ( Devamı var ) da, yaralr olmasımna rağmen bıra- 'i İL Sarı Saçlı Adam K? mefiyef br Neşrolunmuştur. Başından M çıkarılacaktır. Her kitap başlı başına bir heyecan ile okunan bu romanlardan her on beş günd€ Golgçm ; sonuna kadar zevk, alniz romandır ve fiyatı yalnır