Şahi Yazan: İ Kadırcın Kaflı i OCÜ min | Büyük Deniz Romanı ff “iskelede bir gemi... Çok uzak... Ufukta.,. Şimdi ne yapacaktı?... Acaba arkasmdan gitse ( yetişebilecek miydi?... Belki de yolda Preveze | ve Avlonya'ya uğrar da, biraz va- kit geçirmiş olur. Acaba ben hiç bir yere uğramadan dosdoğru şi- male, Venedik yoluna girsem, bu- lamaz mıyım?... Ali Reisin bir vere uğramak, he | le yolda bir fırtmaya tutularak ya kın Türk limanlarından bir'ne sı - ğımmak ihtimali ona hoş görünü - yor, ümidlerini arttırıyordu. Birdenbire doğruldu. Palabıyıklı arkadaşımın çabu - cak elini sıktı. Sonra ardında du- | ran leventlerine döndü: — Haydi gemiye!... Hemen gi- diyoruz... Palabıyıkir dostu onu alıkoy - mak istiyordu: — Fakat, hemen şimdi mi?... Biraz dinlenmeden... H'ç olmazsa bir yemeğimizi, suyumuzu içme - den... — Başka zaman... Şimdilik ge- mide su da var, yiyecek de... Hoş- ca kalın ağalar... Sandala atladı ve gemiye dön-! dü. Murad Reisin gemisi, kuru sıkı! bir top daha attı, şehri selâmladı. Yelkenleri açtı, kürekçileri kam - | * çılattı ve geldiği tarafa doğru bü- tün hiziyle yola çıktı. Ufukta, ay, kalaysız bir tepsinin yarısı'gibiydi. Çök yeçmeden öde" pek uzakta, sislenmiş tepelerin ar- dında kayboldu. Murad Reis geminin provasını şimale çevirmiş, güzel bir rüzgâr. la yoluna devam ediyordu. | Direklere çifter çifter nöbetçi | çıkarmış: İ — Gözünüzü dört,değ'l, sekiz | açm!... Demişti. Üç gemi, biribirinin dümen su- yunda, çok iyi yol alıyorlardı. Mu rad Reis bunun iç'n seviniyordu. | dı. Fakat biran evvel Ali Reise yetiş- se de, daha ilerilere ( gitmese. Şeyh Ebu Saitle Habibeyi de bek- letmese!.... Saatler, ufukları gözlemek'e geç yordu. Murad Reisin kendisi bile, leventlerine örnek ( olacak bir çeviklikle Gabya çubuğuna ka dar tırmanıyor, dört yana bakıyor du. Güneş, tepeden yana düşmüş, | ikindi olmuştu. Gemilerin gölgeleri, mavi de. | mizin üzerinde gittikçe karariyordu. Şe , Murad Reis: iz — Şimdi gece olacak... Eğer A. li Reis, gemisinde fener yakmıyor sa onu nasıl görebileceğiz?... Diye kendi kendine soruyor, iü kara düşünüyordu. u sırada gabya çubuğunun üş | e duran genç b'r gemici ba. — İskelede bir gemi... Çok zak... Ufukta... pehay li Murad Reis yerinden fırladı. İskelede bir gemi?... Halbuki o daha ziyade, sancak tarafma ba | kıyordu. Çünkü Ali Reisin Vene. Sğe s'defken, Rumeli kıyılarını “itacağı ona söylenmişti. Zaten akıla gelen'de buydu. : Direğe tırmandı. | gildi. O, başka taraflara bakıyor, Göremedi. Fakat direğin ucundaki nöbet- çi, durup durup sözüne devam &- diyordu: — Bir kalyon... Bir Venedik ve- ya Cenova kalyonu... Cenuba doğ | ru pek yavaş gidiyor... Yelkenleri | " tamamiyle açmamış... Fakat ha- yır... Direklerden birisi kırılmış... Kırılmıyan direklerin de bütün | yelkenler! çekilmemiş. Sanırım ki ! bu gemi bir savaştan zor. kurtul. muş... Epeyce hırpalanmış ve fe- | na bir halde... İ Murad Reis de bunları görme- ğe başlamıştı: — Anlaşıldı... Görüyorum!... Diye bağırdı. | Direğin daha yukarılarına tır- | mandı. Leventlerden biri: — Ayağımıza geliyor... Bunu yakalaması şimdi o kadar kolay ki... 5 Dedi. Başka biri bu sözü be- ğenmedi: — Bu zavallıya saldırmak yi. gitliğe değmez... Atalar sözüdür: Yaralı ava ok atılmaz... — Adam sende... Sen işin çıka- rma bak!... Murad Reisin canı sıkılmıştı. Herhalde, bu, Ali Re'sin gemi» ! si değildi. Direkten indi, — Nasıl?... Dümeni o yana kı- Sali gelmezken A Der gibi yüzüne bakan uzun Hasana cevap bile vermedi. Sade | ce dudak büktü, Uzun Hamza su- ların akintısma ve rüzgâr altına düşmüş g bi başı boş giden gemi- ye şöyle bir bakış attı: — Reisin hakkı var... Değmez... Hem o yaralı biz sağlamız, hem de biz üçüz, o ise tek.., Uzaktaki gemi yavaş yavaş dü meni kırdı. Herhalde Murad Rei- sin filosundan korkmuş olmalıy. Güvertes'nde birer nokta gibi insanların sağa sola koştukları, yarım yelkenlerin daha çok şişiril mesine çalışıldığı ve küreklerin daha hızlı inip kalktıkları görülü- yordu. — Kaçıyor!... — Elbet kaçacak!... Bu kılıkla ve tek başına bizim üstümüze gel mesi 'çin çıldırması lâzım... Murad Reis hiç oralarda de. | başka yerlerde, başka gemiler a- rıyordu. Leventlerin canları da Murad Reis kadar sıkılıyordu. Çünkü kaç günden beri bu kadar yol geçildi- ği, ön'er'ne bu kadar yağlı avlar çıktığı halde, onlar ilişmemişler. di. Bile bile kendilerini avsız bi- rakmış oluyorlardı. | Hâlâ, ufuktaki yaralı tekneye bakıyorlardı. Birdenb're içlerinden birisi ar- kadaşını dürttü; — Bak!... Bak... Dönüyor... — Sahil... Provasını bize çe virdi — Üstümüze geliyor... — Yemin ederim ki bu zavallı artık çıldırdı, Bırakın gelsin!... — Gelsin amma, biz böyle hız- İı gittikçe çok geçmeden onu göz- den kaybedeceğiz... Bu halle kırk | mektub yazarak özür bile diledi. HABER — Akşam Postasi Spor “Vur abalıya,, ne tatlı sözdür!,, Arkadaşları teker teker ziyaret ettiğim vakit futbolu ( bırakarak atletizm yaptığıma bin yeyib bin şükrettim.. Çok eski bir nazariyedir amma hâlâ onun üzernde durulur: (Sağlam vücutta sağlam kafa o - lar derler), sporcuda sağlam vü - vud bulunür sözü de buna pekâlâ ilâve edilebilirse de amması var!. Amsterdam olimpyad oyunla- rında koşarken İngiliz koşucusu meşhur Duğlas Bov belki de kaza ile ayağıma bastığı zaman, be -| n m'e beraber bu tatsız hâdiseye üzülenler çoktu. Atletik sporlar - da bu kabil kazalara hemen hiç tesadüf edilmediği içindir ki, İn - giliz koşucusu nereden eline ge - çirdiğini bilmediğim adresime Futbol oynandığı yerlerde bi - zimkilere yakın ve belki de daha şiddetli vakalar elbette olmuştur. | Bunları burada teker teker say - | mak hem tatsız, hem de uzun bir h'kâye olur. Ben, Vefa klübünün Ga'atasaraya karşı oldukça baht. sız olduğunu hatırlatacağım.. Tarihi (o pek hatırımda değil, bir maçta (Galatasaray Vefaya tam yirmi gol yaptı.. O zman Ve. İ $a bu kadar gol yiyecek bir takım mı id? Hiç zannetmiyorum. Bundan iki sene evvel Galata. sarayın İkte yenilmediği yegâne takım Vefa idi., Geçen hafta da üç yaralı yerde yatarken ceman dört oyuncu nok- jsan oynadığı b'r maçta Galatasa- ry gene galib çıktı. Acaba şans denen heyulâ bir mu. Ortada vurula vurula ıslanan bir aba var. Siz bunu ister futbol heyetine, ister hakeme, ister Ve - faya giyd'rin.. (o Testiyi kıran da kir, suyunu getiren de bir. (Vur abalıya) ne tatlı sözdür. O. Besim Koşalay “SUNKAN BRAHMIN UFAŞSAL « © .. fi K Şir KAM aE Aya CADDESİ” LE HİNKILÂP KİTAPHANESİ:, Akşam Postası EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ pi | Pelgras Adr: İSFANMUN Mame Şİ Tetetum” Yazin EKTE bitmre seren İNİ me sa RBONE ŞARILARI LK i Fürkiye: 130 430 M0 VEN #rş i Ecnebi: 180 din s5 NI İ İ OGLAN TARIFESİ i İ Teanret anlarının satır 1280 İ i Meni Mantar VO Saruytur sserensennen sanma vee sasünesensaveanve00ensi Sahibi ve Nesrivat Müdürü: HASAN RASİM US Hanları yer: ÇVAMEI) Methan yıl ardımızdan koşsa yetişemez... | — Kendi ayağıyle gelen bu avı da, yaralı olmasma rağmen bıra- kırsak çok acırım... iğ — Ben de... — Ben de... (Devamı var ) Alma vebaşka dile çevıme Dev'et ya- o Sösınca kosu udur. İİ Aka Gündüz ü vi le & Zeus birdenbire profesöre kar-| şıdaki bir insanı gösterdi: | — Bak, bak! Diplomat Tuzak değil mi o? — Evet, bir harb kumandanı ile konuşuyor. Ne söylediğini işitiyor musun? — Çok yavaş konuşuyor. — Yüzüğün düğmesini çevir de ne söylediğini işitelim. Diplomatın fıskosu yavaşça işi- tilmeğe başladı: — Kumandanım! Muzaffer o - lacağınıza eminim. Fakat harb za- feri yetmez ki, arkasından siyaset zaferi de isler . — Siyaset ne demek? — Onun anlaşılması çok zordur. — Zor nedir ki? — Zor, zordur. Anlıyamazsınız. Eski dünyada bu siyaset zaferi an- cak iktidar mevkiine geçmekle o- lurdu. Kuvvetli propagandalı iyi bir siyasi fırka... Zeus dişlerini gıcırdattı: — İyi ki kumandan bu sözler den bir şey anlamıyor. Bu sefer Omikro kömisyoncuyu! gösterdi. Kamisyoncu bir siyahgül deposunun muhafızlariyle konuşu yordu: — Bu güller çok güzel. Fakat bunların daha gi-elleri yetiştirile- bilir ki harbi kolayca kazanır. — Nasıl yetiştirilebilir? — Para ile, para ile.. — Para nedir? — Para her şeydir. Eğer yeni dünya paranın ne olduğunu anlar lur, neler olur. Bana yardim eden olsa bu güzel şeyi dünyaya mal e- derdim. — Yardımdan maksadımız ne? Yardım vazifedir. Onu herkes her- kese yapar. — Öylesi değil, siyasi ve mali yardım. Havada uzun, tatlı bir ses işitil- di. Ve yerler gökler sevinçle uğul- dadı: — Umumi harb başlıyor. — Karagül marşı! Karagül mar- şı! Her ses, göklerdeki sese ses ve ağız uydurarak Karagül marşını okudular. Ağızlarında birer kü - çük, yapraklı dal ile iki beyaz gü vercin uçtu. (Bu, sonsuz barışın! timsalleriydi. Milyonlarca insan; ellerini çırparak, haykırarak © iki geçen güvercini selâmladı. Derken ortaya üstü kara gül- lerle dolu, büyük, süslü bir hava arabası çıktı. İçinde güzel erkek | ler, güzel kadınlar vardı. Bu ara- ba meydan okuyuş ve ilânı harb a- rabasıydı. Göke, yere, sağa, sola gülleri gre no. 37 e serpmeğe başladı. Ses kesildi i yok. Ortalık bir karıştı. Harb olanca güzelliği tikçe büyüyordu. Bu sıra? şarkıları başladı. Harb katarları, ” lar, tayyareler ve mubar' mi « havalara göre hareketleri” durarak ritmik bir mu! gide şevkini arttırıyordü Flenüz bir hüküm yokt” söylendiği gibi şimal kut” haribleri biraz üstün gö Güllerinin kokusu ötekileri trıyor. Şark muharibl dans serpantisine benzi reketli harbleri pek hoş# *. İçiçe dört katmerli gülle" mağa başlayınca iş değiştir dört katmerlisini henüz miyordu, işitmemişti. tirilmiş meğer. İnsanla” na, omuzlarına, kucaki şen kokulu, yumuşak, K leri konfeti gibi kucaklay!' layıb başkalarına atıyorl9” zikalar çalıyor, şarkı sesle galanıyor, sevinç her yan! miş. Muharibler seyircilere & güllerini savuruyor. Diplomat Tuzak yanınd? birisine fısıldadı: — Şu karşıdaki yaptıkları hukuku düvel€ Biftir. —”unrru. — Seyirciler bitaraftır. ların tanramıs hukukun” taraflar tecavüz ei bir mesele diye ortaya 8! e kumandanlığı protesto Komisyoncu başka bir başka birisine söylüyordu” — Bu harb daha uzuy?””. — Henüz ortaya gelr — Yazık. Eğer bir fabrikası olsaydı, kat'i © buk alınırdı. Çünkü lendiren boğucu gaz bomb? Bizim dünyada ne iyi fa9'..” mız vardı. En kuvvetlileri messiliydim. Çok sattı” isterseniz.. o Böyle çek fenni, tekniği artmış bir kolayca kurulabilir. —UNUUIL — Hisse senetleri hamili harrer bir anonim şirket Ben size her yolunu ö Zeus dişlerini gıcırdali” Y Sanatoryum müdürü He — Kızmayıız, dez i ter bitmez tekrar saa oi karız, bu sefer seru€' mağlarını çıkarıb bi 4 beyni aşılarız. (Deva Tam bir Roman 5 kuru$f Zamanımızm en büyük zabıta vak'alarını hikâye Kara Gölge , Roman serisinin ikinci sayısı Sarı Saçlı Adam Nesrolunmuştur. Başından sonuna kadar zevk, meyi ,“ heyecan ile okunan bu romanlardan her on beş günde ? çıkarılacaktır. is m Her kitap başlı başına bir romandır ve fiyatı yaln 1 hi kurustur. Kitapcılardan ve gazete müvezzilerinden arayı” # | a