4 -—T: 5000 zam | | Yazam No.29 Aka Gündüz | B'r bacağını siperde O birakan emir neferi, takma tahta bacağını yerlere taktak vurarak iki konyak getirdi. Artık konuşmuyorlar, düşünü- yorlardı. Ayağa kalktılar, gene konuşmadan selâmlaştılar ve oda- | larma girdiler. Tahta bacak nefer konyak ka- dehlerini götürdü, kerevetine o- turdu, beline bağlanan kayışları söktü, ve çıkardığı tahta bacağını | odanın köşesine fırlattı... AYLI BİR GECEYDİ. Savaş yönleri durgundu. Bu durgunluk boğuşmaktan bı- | kıldığı için çökmemişti. Uluslar, ölmekten ve öldürül « mekten yoruldukları için biraz | duraklamışlardı. Yoksa azıcık din | lenir dinlenmez, daha azgın, daha ürkünç bir boğazlaşma, öldürüş- me başlıyacaktı. İyi ama sonu neye varacak? Onu Tanrı bile bilmiyordu. O | Tanrı ki, o bile şimdi yakasmı Lo- | it Corca, paçasını Kayzere kap-| tırmış, şaşkı içinde çabalanıp du- ruyordu. Ruslar, Lehlilerle Birakıştıktan az sonra barış için andılaşmışlar dı. Kendi yeni, iç işlerile uğraşı- yorlardr. Fransızlar; Marn'dan sonra bir Verdön bağatırlığı gösterip yor- gun argın pusmuşlardı. Almanlar denizaltı saldırışları- nı iyiden iyiye gevşetmişler, smır- ları içinde içten içe sezilen ayak- lanmayr bastırmağa çalışıyorlar - dı. . İngilizler hep eski İngilizlerdi. İtalyanlar —Loit Corcun yazıp bastırdığı anılarında söylediği gi- bi— İzonzonun altında darma da- | ğınık bir tutunma kaygusuna düş- | müşlerdi. ; Türkler 5/13 Martta antdaşlar donanmasını Çanak'ın ağzında ba- | tırıp püskürttükten sonra taze bir | haber aldılar. Geçmiş ve gelecek çağlarda görülmemiş bir yiğitlik- le dokuz ay dayandılar. Yalnız dayanmakla kalmadılar; antdaş - lar Anafartalara ettikleri korkunç baskının karşılığını, denize dökül- mekle gördüler. Mustafa Kemal Beyin kumandasındaki fırkaların Anafartalar savaşı Mazori, Marn, İzonzo masallarmı geride bıraktı. Böyle olmakla beraber ötede Sarı kamış alan savaşını kazanamadı- lar. Galiçya yönünde o kazandık- larmı çölde ve Suriyede verdiler. Yiğit Prençip'in güzel memle- keti baştan başa ezilmişti. Prençip bu ezilişi iyi ki göremeden, zinda - nında ölmüştü. Bir ulusal yurt bu kerte ezilirse, o yurt tüm kurtulur. Avusturya İmparatorluğu yalnız parçalanacağı için acun sonuna- dak kurtulamıyacak. Ama Pren- çip'in yurdu tam ezildiği için tüm kurtulacak. Bu durgunluk büyük fırtınalar- dan önceki bakır rengi durgunlu- ğu andırıyor. Bunun arkasında öy- le bir boran saklı ki... Esoes'in Prençip'i anan yüreği bir mengene arasına sıkışmış, çar- pamıyor gibiydi. Deliğinin toprak duvarma yasladığı başmı biraz doğrulttu. Demindenberi düşün - düklerini kafasından atmak için başmı salladı. Şimdi gönlünün ve | kafasının içinde bir düşünce var - dı: Ne olacaksa olsun. En çetin ve | | kadaşını i Nöbet değiştirildi. #tirimli bir dövüşle bu savaşı s0- nuna erdirmek. 'Alma ve başka dile çevirme! )Devlet yasasınca koruludur Siperlerdeki durgunluğun O bir de görünmez korkunçluğu vardı. Böyle uzun süren © durgunluklar Alman siperlerinde olduğu gibi huysuzluk, sızıltı çıkarabilirdi. İ- leri gidemiyoruz bari geri gide- lim! Denmeye görsün; önüne, ar- dına geçilmez bir bozgun lurdu. seli o- — Esoes! Nöbet değiştirmeğe | geldim. Gözlerini açınca (karşısında uykusuzluktan gözleri ufalmış ar- gördü. Doğruldu. Esoes siçan yollarını, örtülü yerleri, siperler- deki mazgal nöbetçilerini gözden geçirmek için yürüdü. Yer kaba toprak olduğu çin ayak sesi duyul muyordu. İki mazgalın önünde; gözlerini karşı mazgallara dikmiş iki nefer yavaş yavaş konuşuyorlardı. — Siper değil bu... Dirilerin mezarı. Haftalarca gömüldük kal- dık. — Dövüşmekten bıkmadın mı? — Batış mı istiyorsun? — Söylemekten mi korkuyor - sun? Sor bana, söyliyeyim sana barış gününü, — Ne gün barış olacak? — Ben biliyorum. — Biliyorsan söyle. — Öyle kolay kolay mi? — Nasıl söylersin. — Bir sigara ver, Vermezsen söylemem. — Iki sigaram kaldı. — Benim bir aydır hiç yok ya. — Birisini verirsem söyler mis sin? Barış ne vakit? — Ver söyleyim, Arkadaşı koynundan bir siga- ra çıkarıp verdi: — Ama, şimdi içme. Karşıdan ışığı görünür. — Çömelir içerim. Fitilli çakmakla yaktı. Ciğerle- rinin diplerine kadar çekerek beş söylenir söyleyim. — Söyle şimdi. Barış ne gün o- lacak? Arkadaşı ne önu, ne bunu siyerek söyledi: — Savaş bittiği gün barış ola- cak! — Peki ama, savaş ne gün bi- tecek? — Barış olduğu gün! Arkadaşını ne onu, ne o bunu birdenbire anlayıp kavrayamamış tı. Derin derin düşünmeğe başla- dı. Esoes geçti. Bir, takım kaza - matının köşesine yaslanan çavuş küçük bir çoban düdüğü ile alt perdeden bir hava çalıyordu. Bu hava bir oyun şarkısı değildi. Bir senfoni değildi. Bu hava.. ciğerle- rini sıyasa mengenesine kaplırmış insanlığın iç acısı idi. Bir kaç haf- tadan beri Avrcıpanın bütün siper- lerine yayılmıştı. Yön -— Cephe Şaşkı — Hayret Birakışmak — Mütareke yap- mak Andılaşmak — Muahede aktet- mek Bağatırlık — Kahramanlık Anılar — Hatırat. Antdaşlar — Müttefikler. Tüm — Tamamen, Boran — Rüzgâr, fırtına, (Devamı var) .İ dır) yahut size bir köpek yavrusu- İ fatlar daima artmaktadır. Bu çeşit HABER — Alışam Post İlgi. zce dersleri || Müellifi: ömer Rıza —İDem — What a grand morning (Vat e grand morning) (ne muazzam bir sabah) — We shall have a lovely time. | (Vi şal hav e lavli tayim) yani | (biz sevimli bir vakte malik ola - | cağız.) Şimdi bu şekilde konuşacağı” | nıza yalnız “sema,, , “sabah,, “va kit,, kelimelerinin çırıl çıplak tek- rar elmiş olsaydınız ayni mânala | ri ifade edemezdiniz. Sıfatların vaizfesi de budur. Bunlar isimlerin mânalarını ge -| yani BÜYÜK DENİZ ROMANI -—— Şahin Yavrusu a > — | > (Ela maler sar TE Graçyoza, Alinin başından geçenleri merakla dinliyord! Etrafta toplanan iki zabit, Ci- | vani ve daha bir kaç kişi Aliye hayretle bakıyorlar, onun bu dur- İ gunluğunu pek ayıpladıkları an- laşılıyordu. Ali mini mini kızın yüzüne bir ! daha baktı. Graçyoza Madam Civaniye | döndü: nişletir. Bazı sıfatlar bu işi, birlik- te kullandıkları isimleri tavsif ile yaptıkları halde bazılafı da hangi | isimle kullanılıyorlarsa onu başka | isimlerden ayrılmakla ayni işi ya- | par, Meselâ evinizi onu önce gör- meyen birine tarif için şu sözleri söylüyorsunuz. “İt is a biz house, with a red roof and four tall chimneys (İt iz a big havs wiz e red ruof end for tol çimneyz,, | Yani (o bir büyük evdir, kırmız zı çatılıdır. Ve dört uzun bâcalır nun hediye edildiğini farzedelim. Mektep arkadaşlarınıza ondan bahsederek diyorsunuz ki: İ have a beautiful hittle pup- py. He is block and white and he has got soft, silky ears and long, curly hair.,, Yani (bir güzel, küçük köpek yavrusuna malikim, kara, beyaz - dır. Yumuşak, ibikli, kulakları ve kıvarcık beları vardır) Ga Buradaki bütün sıfatlar desen tive (deskriptiv) tarif ve tavsif edicidir. Yani guality o (kuvaliti) keyfiyet sıfatlardır. Çünkü bu $i- fatların her biri, hangi isimle bir- likte kullanılıyorsa o isme bir key- fiyet ilâve eder, Nasıl ki beautiful | (byutiful) sıfatı yani (güzel) tav- sif ettiği isme güzellik (keyfiyeti | katar. ; j İngilizcede bu çeşit sıfatlardan binlercesi vardır. Ve bu çeşit (ar sıfatlar üç şekilde kullanılır, birin- cisi: Bunlardan bir veya bir kaçmı isimden önce getirmek, Misali: The big boy led the timid old lady a cross the crowded street. Yani “büyük çocuk, ürkek, ih- tiyar kadını kalabalık o caddenin bir tarafından bir tarafınua geçir « di.,, Bu cümlede big, timid, old, crowded kelimeleri, birer sıfattır. İkincisi, sıfatları isimden sonra koymak. Fakat bu şekil nesirden fazla nazımlarda kullanılıyor. Mi- sali: © »Ben, was a soldier bold, yani (Ben, cesur bir askerdi) burada bold yani cesur kelimesi, asker mânasında olan soldierden sonra kullanılmaktadır. Üçüncüsü, sıfatı tavsif ettiği isimden ayırarak fiile katmaktır. Bu da en çok nakıs fiil olan tobe (olmak) ile yapılır. Misali: The girls were cheerful and gay (kızlar şen ve şatırdırla. (Devamı var) YENİ ÇIKTI Deliliğin Psikolojisi Fiatı 50 kuruş Tevzi yeri - VAKIT Matbaası İ — Paolina neden gülmüyor?... Hastalandı mı yoksa... Hele bu söz Alinin o kadar ho- şuna gitti ki... Artık kendini tuta- madı. Şapkasını çıkardı; bir eliy- le, onu, tıpkı bir Şövalye gibi yana doğru uzanarak küçük kızı selâm- ladı. Diğer elini de uzatarak onun mini mini parmaklarının ucundan hafifçe tuttu ve bıraktı. Madam Civani sevincinden ye- rinde duramıyordu. Halbuki Graçyozanın yanında duran asık yüzlü ve mürebbiye ol- duğu anlaşılan kadın, bayağı kız- mıştı, Bir Markizin, kâhyanm evlâtlı- ğına bu kadar sokulmasını hoş görmüyordu. Lâkin Graçyoza Alinin elini bı- rakır bırakmaz ona döndü: — Matmazel, ara sıra Paolina ile oynamak, gezmek istiyorum. Burada ondan başka çocuk yok... Dayıma söyliyeyim de bunun için izin versin!... Rica ederim siz be- nim işimi bozmayınız!... 45 Bir büyüleinsan gibi düzgün, fakat bir çocuk gibi.de, düpedüz konuşuyordu. Matmazel biraz ki- zardı, sonra sarardı. Etraftaklerden bir kaçı mânalı İ mânalı birbirlerine baktılar. Ma- dam Civani coşmuştu. Graçyoza ona döndü: — Karolina teyze benim Paoli- na ile oynama mı. ister mi aca ba?... — Elbet, güzel Markiz Hazret- leri1... Ona da bize 'de... Şeref. vermiş olrsunuz!... İki can düşmanının iki yavru” su, böylelikle candan arkadaş ol dular, Şatonun girintili, çıkıntılı yol- larında elele birdenbire kaybolu- yorlar, Matmazeli şaşkin bir halde bırakıyorlardı. Sonra merdivenle- ri tırmanıyorlar, mazgallara, ku” lelere çıkıyor, arada bir kücük de- liklerden aşağı bakarak Matma- zelin şaşkınlığma gülüyorlardı. Fakat Alinin h'ç bir gülüşü bir sa- niyeden fazla sürmüyordu. Sevgilileri düşünüyordu o... Geniş duvarlarda gezinen nö- betçiler, onlara selâm duruyorlar» dı. Ali, Graçyoza ile yanyana otu» ruyor, denize karşı, ona korsan hikâyeleri anlatıyordu. Graçyoza bir gün ona sordu: — Senin için Ciyaninin evlât! ğı diyorlar... Asıl baban ne oldu?.. Asıl annen yok mu senin?... Yoksa benim annem gibi denizlerin öte- sinde gezmeğe mi gitti?... Ali buna, başka isimlerle, baş- kasının hikâyesiymiş gibi kendi hayatını anlattı, O güne kadar Graçyoza, hiç bu derece üzülme- mişti, Hele esir pazarında satılışı- na, meyhanedeki hayata gelince gözleri yaşardı: — Yazık?... Sizi bu hale sokan İ adam çok fena adammış! | Dedi. i Küçük kızın, bilmiyerei 4 babası hakında verdiği bu Alinin kalbine birdenbire : | bir ufuk açtr. En sonra ops veren birisi bulunmuştu. O yaz ve o kış böyle gecti” lukları her gün biraz dabt” mişti, Ali tahtaları oyarak y lar, gemiler yapıyor, avlude vuzda yüzdürüyordu. # Graçyoza bir gün şöyle vi — Büyüdüğüm zaman dan para istiyeceğim. Bir 8 lacağım.. Annemi aramağ? ceğim... Sen de beraber sin, Paolina?... Alinin içi derin bir doldu: — Elbet!... Diye cevap verdi. yi Sonra artık sekizini del bu küçük sevgiliye her şey menin vakti geldiğini an ri) — Graçyoza!... Sana bs! | annesini, kardeşini kaybed* çocuğun hikâvesini anlatı — Evet, ona çok camış — O çocuk karşında dur / — Ne?... Sen mi?... Sen P” Alinin ellerini tutmu$. şimdi sertleşen, gencliğe yali yüzüne hayretle bakryordu. baktı. Sonra birdenbire sordi — Neden onları bulmak “sitmiyersun? Sen benim #” çük değilsin?... —Yakımda gideceğim geti # nemi ararsın!... Unutma Seni bekliyeceğim... Anne” raber dönersin bi: gün... —Takatsakın kimseye mel... Eğer haber alularsa ben ve, hep böyle, annesiz, sız ve kardeşsiz kalırız... —Hie söyler miyim de beraber gelsem... Ali bu söze gülümsedi. On üçünü bitiren bu di vetli çocuğun kalbinde aff lenmeğe başlıyan aşk h yok değildi. N Graçyoza ona, babasif sini ve kardeşini nasıl bu nerelerde olabilecekleri dan çıkına nereyr g'dei Zun uzun 80*ii; ordu. v BirdenYire kaleye çı ie" divende ayak sesleri di İrkildiler. iy Matmazel'n başı çöl, Matmazelle Graçyo?? yapı arkada, merdivenleri / Asi o gece kararın" Artık gidecekti. ık gi: 2 gs” Civat a, Karoli ra verdikleri üç beş etti lamış, epeyce para o“ üzel İtalyanca bili da öğrenmişti. Hatt# kerin talimlerine bak?” nn gençlik yadigâr! “ise” nıyarak biraz me€ ine göl da beceriyordu. Eskis! misli larında ve kalbinde ee vet buluyordu. Ertesi gün erk: koşarak geldi. Ütürdü. Koynun”an dı: