Yazanı l_nuı Gündüz | Ve * Ateşli sosyalist işçi düşünceye vardı. İki defa gran metr olan nazır sözünü kesmedi: — Halbuki Jan Jores sosyalit- leri ve onların çoluk çocuklarını öldürmek, - aç bırakmak istiyor. Her yerde harp aleyhinde nutuk- lar söylüyor. — Ne yapmaltı nazır efendi? — Bilmem. Ben insanlık adı- na düşünüp konuşuyorm. Jan Jores sağ kaldıkça harp ve harp işciliği sönecek. Almanlar Mar - silyaya kadar inecekler. Onlarin işçileri bile... Bu sosyalist işçi odadan fırladı. Ertesi gün işitildi ki adı bilin- miyen heyecanlı bir vatanperver Jan Joresi bir kaç kurşunla bir kahve köşesinde tepelemiş!, Ortalık şöyle bir azıcık karış - tığı için Lâhi sulh ve adalet diva- nı işlerin düzeleceği güne kadar kilitlendi. Bu divanın binasını yaplıran milyarder Amerika barut ve gülle fabrikaları ile kunturat yapmak için konuşmalara girişti. Anarşist talebe, harbi ya - panları ortadan kaldırmak için plânlar kurauyordu. Tiyatro artist- ler'nden birisi dostuydu. Ondan makyaj takımı almalı. Öbür a - narşitlere sakal, bıyık, peruka Ffalan takmalı. Uydurma pasa - portlarda Berline, Peterspurga, Parise, Viyanaya göndermeli. Harbi patlatarnlarım kafalarmı pat- Tatmalı, Babası mason olan talebe bun- ları dinledi, dinledi de sordu: »— Ya sen ne yapacaksın? — Benmi?. Ben umumi mer- kezi idare edeceğim. Gidenlerin aralarındaki bağları çoğaltaca - | ğım. — İnsaniyet adına sana yardım edebilir miyim? — Sen de mi gitmek istiyor - sun? Londraya henüz kimse git- medi. — Hayır, hayır!. Babam kan dökülmekten nefret eder. — Senin baban ne iş yapar? — Dinamit ve otomatik bomba fabrikaları anonim şirketini idare eder, Monarşist partisi seviniyordu. Cümhuriyetler yıkılacak, ayak ta- kımı olan halkların demakrasi sal tanatları süprülecek. Krallar, im- paratorlar, Osmanlı Padişahr, tran Şahı, Papa, Halife, Kudus Haham başılığı bir konfedarasyon kura- caklar. Cümhuriyetçiler bunları bir gez daha patakladılar” ve memleketin polisi ellerinden zor kurtardı. Miskin Lâburatuvarında kül- tür tüpleri, bakteriler, şişeler ve düstürlarla uğraşıp duruyor, hiç bir patırdıya kulak vermiyordu. Ah şu koca oğlan! Alışu yiğit Prençip! Ne diye bu işi başkasına bırakmadı. Eğer şimdi zindanda olmasaydı, verem ver diği sonları daha iyi etüt edebile- cekti. Fakat elden ne gelir? Pren- çip simdi öyle bir yerde ki.. Çarlık yerle bir edilir de o Viyana zinda- nından çıkarılamaz. Bir sabah güzel Zeus Lâburatu- vardan içeri top gibi daldı. Telâş- l.: — Miskinim! dedi. Torunumun Hk kızınm miskin kocacığı! işittin mi? — İşittim. Radyo — aktiviteyi plâtin tüpler içinde toplamağa ça- T; 5000 — 4 ve başka dile çevirme; Devlet yasasınca koruludur. İrşan profe... Zeus bir kahkaha attı. — Öylesi değil. Memlekette o- lan işleri... O sırada Lâburatuvara 40—50 kişi birden daldı. Bir gürültüyle hep bir ağızdan: —— Haydi! dediler. Ne- duru- yorsun? Hastalıklı sesiyle sordu: — Gene ne var ki? | —Devlet hazırlık beyannamesi | çıkardı. Miskin, bir ağızdan haykıra hıykııı söyliyenlere bön bön bak- — Şapşallık etme! Anlatalım da öğren: — Devletimiz diyor ki biz. bü- tün devletlerle dostuz. Fakat harp gittikçe umumtleşiyor. Yurdumu- zu korumak, milletimizi güven i- çinde yaşatmak içiri hepimiz ko- runma hazırlığına başlıyalım. Ka- dın erkek herkes vatani, milli vazi felerini bilmelidir. Askerlik şube- lerinden sorunuz. Büyük meydan- lara kurulan kürsülerde söylene- cekleri dinleyiniz. Herkesin evin- de bir sırt torbası ile bu torbanm içinde dört günlük yiyecek, bir kat | çamaşır bulunmalı, Ha denildiği zaman hemen kahramanlık alan- | larma köşmalı. — Peki, peki. Tam yerinde bir şey. — Yalnız o kadar mı? —O kadar değil, Lâburatuvar Şefi emir verdi. İşi olmryanlar bu- raya giremiyecekler. — Sen bizimle gelmiyecek mi- sin? — Nereye gidiyorsunuz? — Meydanlarda nutuk verme- ğe. — Ben nutuk mutuk bilmem ki. — Biz biliyoruz. — Siz şurada burada avaz avaz bağıracağınıza hemen evinize git- seniz daha iyi olur. — Vay! Biz korkak mıyız? Ni- çin evlerimize gidelim? —Birer torba diktirip içine dört günlük azıkla birer kat çamaşır koymak için. — Bizimle alay mı ediyorsun? Şaââk! Miskinin yanağında gürbüz bir | delikanlının tokatı şakladı. Mis- kin yüksek iskemlesinden fayans döşemenin üstüne pattadak yuvar landı. Fakat ses çıkırııııd Zaus arkadaşlarına oeılenlı' — Ayıp bir şeydir bu! Çclıııııu, miskin bir arkadaşı tokatlamak | kahramanlık değildir. Miskin yavaşça lâfa karıştı: — Darılma Zeus, darılma! O | muzuüm okadar acimadı. Fakat Miskinin ağımdan kan geliyordu. Tokat bir dişimi zede- lemiş ve kan getirmişti. Güzel Zeusteri başka hepsi, küfür ede e- de çıkıp gitlti. Miskin, Zausun verdiği okzi- ienli suyla ağzını çalkalayıp kurur î landıkan sonra hiç bir şey olma- miş gibi ilk defa yüzünde gülüm- | semeye benzer çizgiler göründü: | — Ne acar delikanlıymış. Bir düşman olsam, demek iki tokatta | beni öldürecek. Gidip elini ıılm:ı— ğım ama hci geçsin. Hmcr - geç- meden gidersem belki daha çok döver, (Devamı var) Pratik hayat Bilgisi Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzduar Yazan: M. Gayur — 69 — rasındaki nisbetle ölçülür. 2 — Hareketin inkişafı; her pedal vuruşta alıman mesafe ile ölçülür, İn « kişafın miktarımı bulmak için: A — Pedal dişli çarkının diş mik - tarını, zencir çarkının — diş miktarına taksim etmelidir. Faal satscı aranryor — Bilâüm bak- kaliye, odun ve kömür dükkânlarma mekteplere, evlere, herkesin — ihtiyacı olan bir malt komisyonla satabilecek satıcıya ihtiyaç vâardır. Hergün 10 - 12 Tophane İlekele caddesi 14 numarada (Ateş imalâtha- netine)e B — Elbe edilen kıymeti 31416 ile diş olaa yirmi sekizi dokuzla taksim e- der 3.1 buluruz. Eğer muharrik çar « kın kutru 0.70 santim ise bulduğumuz 3,1 i evvelâ 3,1416 ve sonra 1,70 ile zarbederiz. Bisikletin eağel — kusmmın 6,82 metre olduğunu buluruz. Bu sür. at inkişafı bisikletçinin kuvvetine ve yolun şekline tabidir. Arızalı yollarda 4,8 metre ilâ 5,28 metre inkişaf lâzım- dir. Düz arazide İse 8,5 ilâ 6,5 metre in- kişaf ister. Umumiyetle kabal edilen imkişaflar: 4,80, 5,28 ve 5,80 metre « dir, Siklet: Bir seyrisefer veya — turist bisikleti çok hafif olmalıdır. Sikleti on iki ilâ ön dört kilo olmalıdır. Marka: Bisitlek satm ahrken ta « çekinmelidir. Ucuz bişikletlere haves etmemelidir. Âletin ucuz verilebilmesi — kullamlan :-ua-ı-ııx.&-e!ııı.—_ıı_uıı.ı_ı_- ler, Bisiklet vasati surette olarak âdi yü- rüyüşün üç misli süratle gitmeyi te « min eder. Turizm yapanlar saatte on ilâ on beş kilometreden fazla — süratle gitmeğe heves etmemelidirler. Binme talimi — Bu talim geniş ve düz bir sahada yapılmalıdır. Evvelâ al- çak eğerlibisikletle başlanıv, bundu a- yak kölayen yere basılır ve acemilikte kurtulunur, Ni ve çalâk olmalıdır. Acemi eğere otu- runca muallim bisikleti sağ eli ile ağe- ri altından tutar. Gidonu sol eli ile tu- tar Bisikleti itmemeli, aceminin ken - di kuvveti ile haroket ettimresina br - rekmalıdır. Acemi kimsenla bir itiya. dr da gidonu asabiyetle ukmasıdır. Bu itiyattan vaageçirmek için direksiyon ara sıra silkilir, acemi binici direksiyo- '1nu idare cetmeyi öğrenince bisiklet yal- mız eğer altından tutulmakla iktifa o- Tunur. Bisiklete binmeyi yeni öğrenen ve kavvetli ve muntazam — surette pedal vurmalıdır. Hareket muvazeneyi te - min eder. Gidonu hafif tutmalı, göz « lerini hiç bir vakit makineye — dikme- meli, bir kaç metre ileriye bakmalı » | dır. Muallime müracaat etmeden bisik. lotı binmesini öğrenmek mümkün - Sir. Eğer iyiden yerine rantedilmiş ol- mılı.hhı-ıııbıı uzatlığı zaman ökçesi tamaman pedalın mihveri da- hilinde kalmalıdır. Bundan başka eğes vücudün cüz'i eğilmesini temin edecek Jııoeedıoııhıduı* bulunmalı - kılhhıdındılyuh!üü-m- ğm parmakları yükselmeli, topuk al - çalmalıdır. Pedal aşağıda iken vaziyet Bir aksi almahdır. Ayak daima podüla | temas etmelidir. Elbiseler: Bisikletçi vücudü sıkış - AKDENİZ KORSANİ S ŞAHİN REİS| Büyük macer üç suvari,fundalıkların arasından üs yıldırım gibi geliyordu — İyi ama kalenin dibins ge- , duyuldu. Gecenin zliği k ve harp romanı ne iki kişi sokulur da diğerleri hiç olmazsa yarı yolda, yahut bir az uzakta beklerdi. Yardım lâ « zım olursa kimden istiyecekler? — Şimdi boş lâfın lüzümu yok. Reis te bunları düşünmüştür.. O kölay kolay kapana kısılmaz... Her iş gibi bunu da uzun uzadıya ölçüp biçmiştir. Uzaktan bir nal sesi duyuldu.. Küçük Hüseyin de haber verdi: Yaya gittiler, yaya geleceklerdi?. — Belki yolda bir at bulmuş - lardır... — Acaba hangisi?. — Yoksa tuttular da, bu ge- len suvari kara haberi vermeğe gelen bir yabancı mı?... — Ağızmı hayrra aç?... Her kafadan bir ses çıkiyordu. Tabansız, adamakıllı sinirlen- mişti, Gözlerinin bütün kuvvetiyle ileriye baktı. Nal sesleri bir yük- seliyor, bir alçalıyordu. Yanmda — Atm üstünde adam yok gali- ba... Sağa sola, ileriye geriye ras- gele koşuyor.., Durup durup gene da0gağAdamaame ee a e— — Sahibini acaba nerede bırak- tı?... Şimdi büsbütün merakta kal- mışlardı. Başı boöş bir at... Bu hiç akıla gelemezdi. Yoksa kalenin di binde Şahin Reisle kör Aliyi E- büssaidin askerleri sardılar da, a- ralarında kavga mı koptu? Bu gü- rültü arasında Şeyh Ebüssaidin a- damlarından biri vuruldu da atı başı boş buraya mı geldi?... 'Tabansız o zamana kadar çok- tan adamlariyle berber karaya çıs kar, Şahin Reisin gittiği yola dü- zülür, omu arardı. Fakat Şahin Re- is bunu dair hiç bir emir vermemiş ti. Her şeyi iyi hesaplıyan, en w mulmaz zamanlarda, en akıla gel- mez çarelerle başmı kurtaran rei- sine de büyük bir imanı vardı, Arkadaşları: —Biz de gidelim. Çarpışıyorlar sa, imdada yetişiriz!, Diyorlar, fakat tabansız bunla- ra şu cevabr veriyordu: — Bekliyelim... Buna hacet kal saydı giderken bize söylerdi. Başı boş at köyün kenarma ka- dar gelmiş, rasgele koşuyordu. Ta bıııı:ildırhı[qııııııvudh — Gidin şunu yakalayın, belki faydalı bir ipucu, bir iz bulunar... Tiki kişi hemn sandala atlade lar, sahile çıktılar. Tam bu sırada yeniden ve çok örtülmü önl ih edilmelidi. Tz ÇDevamı var) yükselip alçalarak, ufuklara | dar aksediyordu. 45 — Üç at geliyor!. D Biraz evvel boş at için! İ — Bir suvari geliyor!.. ' İ Diyen küçük Hüseyin ÇJ . ! meden yanıldığını anlamıştı. o! sirlerle şimdi de atların R * adam olup olmadığıma dikkât / h memiş rasgele bağırmıştı: Di — Üğ at daha geliyor.. " || Tabansız Ahmet kendi söylendi: B — Onlar da üç kişiydiler... at buldularsa onlârdır.. Herh onlardır.. Fakat atları ıın“ labilirler?... Küçük Hüseyine bağırdı: —İyi bak, atlarımn üstünde yok mu?.« Küçük Hüseyin bir dakika tu. Nal sesleri yaklaşıyordu. denbire sevinçle haykırdı: — Reis geliyor.. Önu fanıdi Üç suvarinin nal seslerine ** ÜN ka sesler de karıştı. Sanki bir |ti kmer kolu, akma gidiyordu. — Küçük Hüseyin ilâve etti: İ te — Reis geliyor.. Kör AK def'!'m nındâ... Bir kişi daha var.. Fd arkalarından kovalıyorlar... B *ı yüz suvar; birden kovalhyor.. minin güvertesi karıştı. kılıçlarımı, palalarmı — Sehile çelcalımı, vırları kyalım!... » — Şu marsıklara bir ders vE Nal seslerine bakılırsa Reisle onu kovalıyanların da epeyce yol olduğu du., Bunu hesaplıyor, telâş yordu. Leventlerin karaya Tarıma mani olmuş: | — Gemiden hiç kimse ayf maz.. Reisle onun h alhır almaz denize ıçıhn.ı! isin ı.! budur... j pi hi Ahmedin lükabe - tabanstif g) makla beraber korkak bir olmadığını her zaman ti Yalnız iş sarpa sardığı, $ za girdiği zamanlarda y dini tehlikeye atmazdı. / yeceği düşmndan kaaçar, 4 ne bir fırsatını bular onu e2€7 | | Talihi de yardım ederdi- 4| Nitekim Valeryo'yu W cenubunda elden kaçırmışt? “y Cezayirde, gene ensesinden ' : lamıştı, Yalnız bazı çılgınlar, # y olanlar, ona şaka olsun diy€ " ji sız demişlerdi de bu isim ** | gitmişti.. / Başı boş atı tutmak Iei' lere seslendi. Gemiye dönm” söyledi. Döndüler... Sahildeki sandala ı.!f — Hazır ol geliyorlar. 'l Üç suvari köyün ileri? bi küçük tepenin kenarımdan * İı lardı. Fundalıkların a1 ”V | yıldırım gibi geliyorlardı Hepsi de tanıdılar. hiden Şahin Reisle kör Ali bibe idi, Fakat ancak iki kadar geriden Elhaneş mandanı İbni Cebbar d& suvariyle ıii-i(l g 4 y Wi * T yf * | » f £ M kea «