den pek ziyade memnun oldu: — Ben Çamlıcadaki insan ve ıili!ı kaâçakçlığından çok defa bah settim ama “orada bu isi takip e- den memurlarımız vardır.,, ceva- bını verdiler... diye kendi kendine söylendi. (Tomson)un bu muhayereden biraz canı sıkılmış gibiydi; — İşte ben, dedi, bu defa orada cürmü meşhut halinde bir hâdise tespit etmek istiyorum, (Sabahat) Hanım buna muvaffak olursa G. H. O nun o mıntakadaki zabit ve memurları suhuletle tebdil edi- | lir, Bu meseleyi el birliğiyle ve be- hemehal halletmeliyiz... (Sabahat) ayrıca teminat ver- di. Vakit ilerlemişti. G. H. Odao gün cereyan eden müzakere ve münakaşalar etrafında görüşmek mecburiyeti olmasaydi, (Tomson) ©o gece Sabahatin yanında kalacak tr. İtizar etti ve Çamlıca meselesi hakkında: öe Yarın saat birde buraya ge- Hir, sana talimat veririm. Tabif pa- raya da ihtiyacın vardır. Onu da getiririm... . Dedi. Paltosunu giydi, (Mıgır) | ile birlikte apartımanı terkederek sokağa çıktılar. . » Saray erkân ve hükümetinin son suz fenalıkları karşısında kendi kendine kalan ve hicbir. şeyi düğün | meden yalnız istiklâl aşkıyle ayak | lanan milletin milli cephelere koş- | tuklarını gören İngilizler, her şey- den evvel buna mani olmağa ka- rar vermişlerdi. Çamlıca yolların- da adedi gittikçe çoğalan içi esşya dolu manda arabalarının sık sık geçmeleri ve hafiyelerin, bu gizli ve hudutsuz yollardan silâh kaçak çılığı yapılmakta olduğuna dair verdikleri raporlar G, H. © yı dü- şündürecek kadar ehemmiyet pey- da etmişti. İşte Mister (Tomson) kendi istihbarat vesaitiyle bilhas- sa (Çamlıca — Göztepe) muhitin de büyük mikyasta devam eden kaçakçılığın önüne geçmeğe me- mur edilmişti. İlk tecrübe olarak, bu vazifeyi deruhte ettiği günün ertesi sabahı gelmesi melhuz bu- İunan bir manifatura arabasının elde edilmesini temin etmek ola- caktı. Bunun için de (Sabahat)i Üsküdara göndermişti. “(Sabahat) in filhakika Çamlı- cada ahbaplarından biri vardı. O gün doğruca oraya gitmiş ve Sarı kaya caddesindeki boyası eskimiş büyük bir köşkte misafir kalarak etrafı tarassuda başlamıştı.. (Sabzhat) in misafir bulundu- gu hanede ©On sekiz yaşlarında genç bir kız vardı. Şişlide otur- dukları zaman Sabzhat onunla ar- kadaş olmuştu. Çok iyi sevişiyor- lardı. Birinci gece yemekten sonra (Sabahat) sinirlerinin rahatsızlı- ğgından bahsederek: — Hiş bir yerde oturamıyorum, «icim! Diye söze başlamış ve doktor- * — — İlarmın kendisine daima gezip yörü- mek tavsiye ettiğini anlatmıştı. Kı GĞ A — SÖi — LA No.29 | Yazan; İshz İngilizler, Anadoluya silâh kaçırılma- sına mani olmıya çalışıyorlardı (Mıgır) Sabahatin bu sözün- | zan babası, annesi ile dargın oldu- ğundan dört aydan beri evin sem- tine uğramıyordu. Bu vaziyetten cesaret &lan (Sabahat) guruptan ' HABER — Akşam Pastası Prati_k b at Bilgisi sakıil ve tercüme t Yazan: M. Gayur — | Taze bladon yaprağı alkoolur: Beş | ilü'otuz damla: Blâdon yaprağı şurubu: Beş ilâ yir. VOi grami “Çöcuklara — yaş:başına bir | Blâdon yaprağı kurutulmuşu: As- ! tru'a karşı sigara halinde bir gram. Taze blâdan yaprağı pam trankil * halinde kullanılır. Harcında üç bir nisbetinde blâdon yağı, yüzde on nisbetinde blâdon po- madast suretinde istimal edilmelidir. bir saat sonra arkadaşına yavaş- ça: —B'raz şu tarlaya çıkıp cadde- den gelip geçenleri uzaktan seyre- delim, olmaz m:? Demişti. Arkadaşr muvafakat etti, başlarını örterek yeşil çimen- Blâdon veya antripin ile zehirlen - me: Arazı: Ağiz ve boğaz küurur, faz- la susama hissolunur. Yüz kızarır, göz | bebekleri büyür, gözler bulanık gö -« rür, kalp çarpıntısı fazlalaşır, sayıkla- ma gelir, çok sürer. Devası : Mideyi çayla yıkamalı, is- pirtolu içki, sert ve sıcak kahve, sızılı lerin üzerinden Çamlıca caddesi- ne doğru uzandılar.. * * * Gece bir şey görmemişlerdi. (Sabahat) sabahleyin cerkenden kalktı, odanın penceresinden cad- de görünüyordu. Ortalık ağarmcı- ya kadar etrafı tarassut etti. Ne eşya yüklü arabadan ve ne de bu- na benzer bir şeyden eser vardı Gündüzü Çapmlıcayı gezmekle geçirmişlerdi. Akşam üstü çeşme- nin yanındaki çamın altında otu- ruyorlardı. Genç kız çok saf ve te- bacaklara hardal yakısı koymalı, suya ©en ilâ yirmi damla amonyak damlata - yak içirmeli, yahut şekerli suda bir ilâ beş gram eter içirmeli. Lâzım gelir- se iki saat kadar sun'i teneflüs yap - tırmalıdır. Benzin BENZİN — Maden kömürü katra- nından elde odilen pek kolay alevle - nen ve yağlı maddeleri eriten bir ma- yidir. Leke çıkarmakta kullandır. Lâm- ba yanında kullanılmamazı lâzımdır. Benzinle zehirlenme: — Zehirlenen kimsede sarhoşluk hali görülür. Eğer zehirlenme tehlikeli işe hayallar gör - miz kalpli olmakla beraber, erkek | lerden çok korkuyordu. Civarda ktr kahvesine benziyen ufak bir dükkânın önünde üç er- kek oturuyordu. (Sabahat) arka - daşma dedi ki: — Yavrum, daha evlenmiyecek misin? Haniya bir vakit böyle bir söz vardı.. Ne oldu? Arkaşlaşının mel'unane Ffikirle- rinden haberi olmıyan zavallı kız- cağız safiyetle cevap veriyordu: — Babam bu haldeyken ben na sıl evlenebilirim? Bize yaptığı mü nasebetsizlikleri dün gece annem- den dinledin ya... Derinden bir “ah,, çekerek göz- lerini kapadı. Bir dakika düşündü, sonra birden başını kahvenin ö- nünde oturan üç kişiye çevirerek: | — İşte, dedi, şu oturanlardan lâcivert ceketli genç beni istemiş- tü — Sonra ne oldu? — Babam razı olmadı... — Niçin?... Yakışıklı bir adam. Aynı zamanda da kibar bir tavrı | var! — Öyle ama, bunların hepsi fay dasız. Fikri babamın fikrine uy- | gun değil. —©0 da ne demek? Baban onun | fikrini satın mı alacak? Elverir ki iyi ahlâklı bir adam olsun... Seni geçindirsin. —Ahlâkı çok güzelmiş, Annem | tahkik etti. Fakat, Allahaşkıma sakın evde bir sey açma.. — Peki.. Sonra? — Zabitmiş... Hişe Ne olur? | — İşte. Babamın eaklı.. h Fena mı? Ben zabitleri seve- | rim... — Faydasız!.. Ben de severim | ama, kendisi (Milli) ci imiş... Bu sözden (Sabahat) in gözle- rinde uçuşan gizli bir şimşeğin şu- leleri sezildi: — Bu da ne demek ... — Anadoluya gidecekmiş. Ba- bam ise onlara muhalif.. Bu sebep î | ten istemedi. | —0 balde vatanperver bir genç meğe başlar. — Eğer hafifse garip bir şenlik gösterir. Baş ağrısı duyar, başı karıncalanır. Bu takdirde rahatsızlık açık hava- da durunca geçer. Müzmin bir halde ise fakrüddem görülür. Vücudün ha « reketlerine atalet gelir, sivilceler pey- derala SI L ami ae n dti a Bundan sakınmak için benzin kul- Janılan yeri havalandırmalı, elleri gli - serinledikten sonra benzine sokmalı, Zehirlenmenin tedavisi eter ve a - monyak gibi münebbih kusturucu ilâç- lar veya on ilâ otuz damla' tevtür dö bilâdon kullanılır. Benjuen BENJUEN — Tentür şeklinde kullanılan reçineli bir nebat usaresidir. İstimal yerleri: Bronşitlerde bir kahve kaşığı bir kâse kaynar suya — atılarak buharı teneffüs edilir. El ve memeler- deki çatlak ve bereler de — dört yüz gram kaynamış su veya kül suyuna on gram benzoen tertür'ü konur ve çat - laklara sürülür. Nezleye karşı kızgın kömür üzerine on beş gram Benjuen yaprağı kurusu- nun tozu ile ayni miktarda - salisilâl bizmut ve sülfat dö kinin atar ve du - manı teneffüs edilir. Bazı pomada ve kozmetiklerde de benjuen vardı,. (Devamı var) TELLEDKSETİTTEEE SERTRNTENZ Bakırköy Miltiyadi Gazinosunda Raşit Rıza Tiyatrosu 28 Teşrinievvel Pazar Günü akşa- ! | ÖEZETEETONEDEN NN | ae saat 20.30 da (Bu hesapta yoktu) '©dvil 3 Perde, Yazanı Yusuf Su- yi Bey. v o zarr : Kadıköy Hale Sinemasında H Raşit Rıza Tiyatrosu İf 29 Teşrinievvel 1934 Pazartesi ak-i * $ t ı;ıımı Saât 20.30 (Onlar Ermiş). Ya- Hzanı Bedin H, Vasfi Riza Bey. : Üsküdar Hinle Sinemasında Raşit Rıza Tiyatrosunda u 30 Teşrinievvel Salı akşamı saat #i -30 (Bu kesapta yoktu) Vodvil 3 ğ erde. Yazan: Yusuf Sururi Bey. g mmmıwxmıwmı-nımlmı İngilizlere dehşetli düçman, Kaç aydanberi Anadoluya kaçan zabit lerin bir çoğu hep onun evine ge- Hrler. O rehberlik eder, onlara si- | lâh ve cepane vererek, gece saba- ha kar$r yola çıkarir. Fakat; sakım bunlardan bir yerde bahsetme! | Sonra İngilizlerin kulağına gider z l H H olduğu anlaşılıyor. Ne iyi olurdu? — O derece milliyetperver - ki, | | de başına iş açarsın!.. Şahin Reis kör Aliye baktı: — Bunun en doğrusu yaya git- mektir. Hem gürültü olmaz, hem de asıl işimiz bizi beklerken bura- larda oyalanmayız. Ne dersin?... — Ben de böyle düşünüyorum... — © halde tabansıza lâzım ge- len emirleri verelim de hemen ta- banları kaldıralım!... Tabansız Ahmet, provası engi- | ne bakarak demirliyen gemide ka- lacaktı. O kıç kasarada etrafı gö- zetlerken gerek korsanlar ve ge- rek kürekçiler her an yelken aç- mağa ve harekete hazır- buluna- caklardı. En kuvvetli ve genç kor- sanlardan dördü de geminin bü- yük sandalına binecekler, sahilde bekliyeceklerdi. Şahin Reis döner dönmez san- dala binecek, oradan gemiye ge- çecek ve hemen yola çıkilacaktı. Şahin Reisle kör Ali her - ihti- male karşı hafif zırhtan göğüslük- lerini de taktılar. O sıralarda yeni çıkan ağızdan dolma tabancalar- dan ikişer tanesini de - bellerine, kuşklarının arasına soktular. Yola çıktılar... Köylüler, yüz kadar adamları- nı gemide bırakarak uzaklaşan bu iki korsan reisine hayretle - bakı- ütemedende l n el B Evlerine girdiler...'1:> <»an, Koyda ve köyde derin bir ses- sizlik vardı. Şahin Reisle kör Alinin âayak sesleri gittikçe işitilmez oldu. İkisi de arada bir başlarını gök kubbeye kaldırıyorlardı. Kutup yıldızının etrafındaki — yıldızlara bakarak saatin kaç olduğunu anlı- yorlardı. - Fundalıklar, küçük ormanlar, | kaya araları, düz çayırlar geçti - | ler.. Gece yarısına doğru birden- bire karşılarında Ehaneş kalesini buldular. Korkunç bir heyulâ gibi göklere yükseliyor; insanm başı- nı döndürüyordu. Ay henüz doğmamıştı. Zaten onlar da bunu istiyorlardı. Ay doğmadan evvel Habibe ile bera - ber yola çıkmış olmalı idiler... Yıldızlardan serpilen çok hafif aydınlıkta yürümek için epeyce zorluk çekiyorlardı. — Mümkün olduğu kadar ses - siz gidelim... Etraftan çakal ve sırtlan — ses- leri duyuluyordu. Uzak dağların ardında bir aslan kükredi. Başla- | rının üstünde iri yarı gece kuşla- Hİ rı uçuşuyor, kayalıklardan bay- kuşların bağırmaları işitiliyordu. İkisinin de yüreklerinde ayni H| heyecan vardı. Hayatlarında çok zorlu savaşlar yapmışlardı. Fakat yalnız iki kişinin, böyle 1ssız dağ- larda gece yarısında taban teptik- leri olmamıştı. — Tam vaktinde varacağız!.. — Evet!... Kale mazgallarınn üstünde iki nöbetçinin karaltılarını gördüler. Dıvar boyunca biri gidiyor, — biri geliyordu. Fekat onlar büyük uçu- rumun başladığı tarafta ve koca - man kayaların kenarında olduk- ları için kimse göremezdi, Zaten - ADevamı var) | böyle bir gecede Şahin Reisin ora- Kİ A üne l z s AKDENİZ KORSAN ŞAHİN - REİS Büyük macera, aşk ve harp romanli — Kör Ali ile Şahin Reis, Yi kale önünde idiler |aksilik olürsa!... Haydi | €am parlaması falan o karıya göz atıyo 27 birinci teşr 4 n ya geleceğini kim - dü$üP” Hattâ gelse de ne yaPp bibe, kalm dıvarların, € sin ardında, mışıl mışil şimdi... N Herkes böyle sanıy0'” | Halbuki aşk, bir gül fakat hiç bir zaman wX* 5 Şahin Reis söylenilen *” laştıkça içine fena şüp9” yordu: : — Ya Habibenin sezdilerse!... Yahut çelim, aşağı sarkarken ması ihtimali de - var.. burada, sevgilisinin parçalanan, kanlar için? İ nü mü bulacaktı. İstemeksizin titredi. — Çabuk olalım, A ra yukarıya bak!.. | Artık uçurumun en yi” rine gelmişlerdi. Yusufutt ğı pencere tam bunun ü$'” Şahin Reis yıldızlara * — Nerdeyse gece ya: 'Tam zamanında gelmi: at bulmak için filân dık... Hele Cezayirden çok güzel oldu. —Evet... Kâr Ali — Pencerede ışık var' — Sahi be!,. Pek zayf? Işık değil mi o... Yıldızlar" da hasını k: '_,’I i — Hayır reis!... — O halde inmek içit niyor... — Fakt ışığr söndü ederdi. — Niçin?..! — Belki şüphelenirlei — Yok canım.. O veseli olmyalım... Onut! kaçacağı kimin — aklın Hem hangi babayiğit, ? yorgan çarşaflarından lerle bu uçurumdan in! alır?... Ben düşnürüm — Başka çare kalm yapsın?... İkisinin de aklına ” geliyordu: — Ya ip koparsal.: Fakat bunu birbirl! meğe bir türl cesaret dr, Ümitlerini kırmak lardı. ğ Uçurumun dibi, «i” dan, kırlardan daha * h İkide bir nbj_ bilecek her türlü zır bulunuyorlardı. Kalpleri hızlı hızl! , — Hele Şahin Reisif | çelikten yapılmış göğsünü sanki Yeniden — Gece yarısı, © — Evet... — Tam vakit!.. — Nerdeyse inef İkisi birden yüt? * ye baktılar: T — Işık sönmüş''* - Dediler.. —— gÜ ( dd he