Hançerni Keramettin, Bedianın ağzını arıyor, maksadını ogrenmıye çalışıyordu Bedianm yüzü uluyordu: — Aa, dedi, şu işi yapsan, o ka- dar çok sevineceğim ki.. — Müdür çok mutaassıp.. Ade- ta kadım düşmanı bir adam, Maa- | mafih fırsat bulursam, bir defa teklif edeyim. Belki kabul eder. — Fakat, peşinde koşamam. — Ya?... — Siyasi, entrikalı işlerden zev- kalırrm. ben yankesicilerin — Daha iyi ya. Bize de zaten böyle bir kadım lâzım. Anadoluya | silâh kaçırıyorlarmış.. Zabit, me - | mur kaçırıyorlarmış, Bu kaçakçı- ların izlerini meydana çıkarmağa çalışırsm! Keramettin zahiren Anadoluya muhalif gibi görünerek, polis mü- | düriyetindeki mevkiini muhafaza- ya çalışıyordu. Bedianım iç yüzünü bir türlü an Iryamadığı için, kendisini bir defa da bu sahada deniyecekti. Keramettin, Bedianın Maksve- le gizliden gizliye hafiyelik yaptı- ğından şüpheleniyordu. O gece e- ve geldikleri zaman Bediaya sor- du: —Sen İngilizlerin uzun müd- det İstanbulda ister misin? Bedia bu suale birdenbire müs- pet veya menfi bir cevap vereme- miş: — Benim bu işe aklım ermez. Memleketimiz için hangisi hayırlı ise öyle olmasımı isterim. Demişti. Keramettin Bey, Bediaya bir | kaç kadeh rakı içirdikten sonra, şöyle bir ağzını yokladı: — Adam sende, dedi, bundan sonra Anadoluda yeni bir hükü- met teşekkül edemez, Eğer İngiliz ler bana yüksek tahsisat teklif et- seler, ben gizlice İngilizlere de hizmet ederdim. kalmalarını Bedia mevzuu değiştirmek için vesile arıyordu. — Keramettin, sen çok zeki bir adamsın! Anadolunan, itilâf kuv- vetlerini Türkiyeden çıkarabilece- ğini zannediyor musun?. Bir gün Otel (Ruayal) da Mis - ter (Tomson) a bir ziyaretçi gel- mişti. Yirmi beş yaşlarında, kara gözlü, kara kalm kaşlı, iri yarr ve kaba kıyafetli bir adam... Elindeki zarfı uzattı. ve çatık kaşlarını Mister Tomsona dikerek | ayakta durdu. İngiliz hafiyesi mektubu oku - duktan sonra, karşısmda dikilen a- | damı yukardan aşağıya süzdü ve Türkçe sordu: — İsminiz?... — Nuri. — Ne iş yapardınız evvelce?. — Makine ve alâtı ziraiye ko- misyonculuğu., Daha evvel Alman yada iki sene kadar ziraat tahsil etmiştim. — Şimdi?... — Boştaym., — Pederiniz var mı? Hayır, öldü. — Ne vakit?.. | 'İı — Harp zamanı... Memlekette, — Nerelisiniz? — Anadollu... — Halis Türksünüz demek! — Hayır.. Halis Kürtüm.. — Lisan bilir misiniz?. — Almanca bilirim.. | — Sizi G.H.Oyakim tavsiye etti?. | — Âyan âzasından Zeynelâbi - din Efendi Hazretleri (!)... — Pek âlâ... mısınız? Siyasiyattan anlar — Biraz merakım var... Hergün | bütün gazeteleri takip ederim... — Çok âlâ!!! Mister (Tomson) cebinden bır pusla çıkardı: — Şuradaki isimlerin kimler ol- duğunu tanır mısımız? | — Bazılarını tanıyorum: Birisi | ordu dairesi reisi idi.. Öteki Hariciye Nazırı olacak. — Hariciye Nazırı nerelidir? — Galiba Giritli.. — Başka?.. — M. Ş Beyi de hatırlıyorum. — Nerede oturur? — Nuruosmaniyede.. — Neresinde? — Şeref sokağında.. — Şimdi yok?.. — Kimbilir.. Belki nakli etmiştir! — Daha başka?... tanımıyor musunuz: hane Şu zabitleri İzzettin.. Ali Rıza.. Hüsrev.. Halil.. İbrahim,. Salâhattin.. ilh. —| — Hayır efendim, çünkü harp | zamanında Almanyada idim, za- | bitandan tanıdığım yoktur... — Peki, Siz gidiniz.. Ben size hoca efendi vasttasiyle haber gön- deririm. — Ümitvar olayım mı, efen- dim? — Şimdilik bir şey söyliyemem. Belki kabul edilirsiniz! — Teşekkür ederim... (Nuri) Efendi otelden avdet et- mişti. Mister (Tomson) o ğün G. H. © ya gidince, memur “K.,, dan sormuştu: — Gönderdiğiniz (Nuri) yi ka- bul edecek miyiz? — Fena olmaz.. Çünkü, hoca - nın bize pek mühim ve müteaddit ihbaratı vardır. (Harp mes'ulleri) nden bir çoklarmın ikametgâh ad- reslerini bildiren ve onların firar- larına meydan verdirmeyen hoca- dır. » — O halde (Nuri) nin yerine hocayı alalım... Gülüştüler.. Mayor “ verdi: — Hocaya zaten her ay müna - sip bir şey gönderiyoruz. (Nuri) yi biraz tecrübe ediniz. Belli ki hocanın adamıdır, kayırmak lâ- | zım... — İmtihan ettim, azizim. — Bir | şeyden haberi yok. Memleketin ma ruf simalarımı tanımıyor.. Hâdisa- | tı yalnız gazetelerden takip ettiği ni söyliyen cahil ve basit bir adam. | (Devamı var) l K.,, cevap >|£n—gilı'zce derslerıl | Müellifi: ömer Rıza —— 54 — lean (lim) yaslanır, lsarn (İarn) öğrenir. least (list) en az. leave (liv) terkeder, Teft (Teft) terketti. left (left) son. leg (leg) bacak. less (les) dah Tet (let) bırak. Letter (Teter) mektup. *letter (leter) harf, letter lap mektup kutusu. he (lay) yalan söylar. life (layif) hayat. ilght Çilyit) ışık. light (Tayit) hafif, fight (İayit) açık (renklerde). like (layik) gibi. like (layik) sever, limb (lim) mafsal, Hine (layn) haz. lip (lip) dudak. list (list) liste, Kisten (Histen) dinler. Httle (litel) küçük. live (liv) yaşar. Bving (livin) yaşayış - yaşamak. Io0f (10f) somun. lock (Tok) kilit. long (long) uzun. longer (İonger) daha uzun. Took (lük) bak. look (lük)”görünür. lose (İuz) kaybeder. losa (las) kayıp, ziya, lot (lot) nasip, Toud (lavid) yüksşek (505). love (lav) sevgi, love (İav) sever, lovely (lovli) sevimli. low (lov) alçak. lower (lover) daha alçak. luggage (İagoç). bağaj Maid (meyd) kız. make (mek) yapar, man (nen) adam. manage (menec) idare eder, Many (meni) çok. mapla (mepl) det (meyve), March: (març) Mart. marriage (mereye) evlilik. marey (meri) evlenir. mat (met) yaygı mateh (metç) kibrit, May (mey) Mayıs. me (mi) bana, beni. medow (medav) çayır - otlak. meaning (minin) hakkı. meanwhile (minhuvayil) bu arada. meat (mit) et. meet (mit) karşılar, rastgelir, te - sadüf eder.. melt (melt) eridi. merry (meri) şen - neşeli, middle (midel) orta midnight (midnayit) gece yarısı. mizht (mayit) kudret, satvet. mighty (mayti) kudretli, satvetli. mile (mayl) sel. milk (milk) süt. mül (mil) değirmen. miller (miler) değirmenci, mine (mayn) maden kuyusu, minus (maynıa) nakıs. minute (minet) dakika, misfortune (misforşen) talihsizlik. Miss (mis) küçük hanım, miss (mis) kaybeder. mist (mist) sis. mistake (mistek) yanlış. Mister (mister) efendi. Mistress (mistres) hanım, madam misty (misti) sişli, (Devamı var) Himayeietfal menfaatine müsamere Himayei Etfal Beyazıt Şube- sinden: Senelerdenberi memleke- timizin hayır müesseselerine ma- nen ve maddeten yardım etmiş bu lunan Deniz Kızı Eftalya Hanım ve Sadi Bey bu defa da Himayei Etfal Beyazıt nahiye şubesinin Fe- rah Tiyatrosunda vereceği büyük müsamerede zengin bir program - | la konser vereceklerdir..Keyfiyeti halkımıza bildirir ve kendilerine şimdiden teşekkür ederiz. Yazan: KADIR CAN No. 31 AKDENİZ <e ŞAHİN REİ REI» KORSA“ l Büyük macera, aşk ve harp fo'“ Ağırlığın altında kemiklerinin çd dadığını duydu' fakat ses çlka’ııt Bu gürültü arasında Yuıuf da | telâşlı telâşlı dolaşıyordu. Her ne | olursa olsun, hanımından bir da- kika bile ayrı kalmamayı faydalı | | buluyordu. Bunun için kervanda | bir kenara yerleşmek üzere yer a- , rıyordu. Fakat şeyh onu görmüş: — Âtm şu maskarayı!... Kızı- mın yanında sütninesinden başka | kimse bulunmıyacak... Kulağından tutarak bir kenara | sürüklediler... Bir aralık Habibeyi içeriden dı- şarı çıkarmak için uğraşıyorlardı. | Herkes kapıya birikmişti. Yusuf da onlarm arasına dalmış, harem- : de, genç kızın sakladığı yerdeki , eyeleri beline sokmuş, ipi de göm- | leğinin altmdan beline dolamıştı. | Sonra Habibenin elini yakalamış: — Beni burada bırakıyorlar, beni de götür hanımcığım!.. Diye yalvarmağa başlamıştı. Habibe her şeyi unutmuş, ken- | di caniyle uğraşıyordu. Uşaklardan biri Yusufun ense- | | sinden tutmuş, bir kenara - fırlat- mıştı... Zavalının hiç bir taraftan | yardım gördüğü yoktu. Ön kapıdan dışarı fırladı. Do- laştı. Arka kapının önündeki tahtı revana kadar geldi,. Herkes Habi- | benin zorla getirildiği tarafa bak- | tığı sırada tahtırevanım perdeleri- | ni araladı, bir sincap gibi içeri kay | dı, örtüyü üstüne çekti ve uzandı... Bu tahtırevan, kuvvetli bir ka- tırın bir tarafına asılan büyücek bir sandıktan ibaretti. Karşı tara- fında da bir aynı vardı. Oraya da ! sütnine binecekti. Habibeyi getirdiler, içeri attı- lar... Yusuf bu ağırlığın altında ke- miklerinin çatırdadığmı, nefesi- nin kısıldığını duydu. Lâkin ses çı karmadı. Hele genç krzın çırpınması onu büsbütün eziyordu. Tahtırevanım bir ileri bir geri | sallanmasından, kervanın — yola çıktığı anlaşıldı. Habibe, etraftaki konuşmalardan Elhaneş kalesine gittiklerini öğrendi, iliklerine ka- dar titredi. Çok geçmeden şehrin gür arkada kaldı, Artık kervanı den, yandan ve geriden muhafaza eden atlı askerlerin nal seslerin- den başka bir şey duyulmuyordu. Habibe derin bir gariplik için- de bütün ümitlerini kaybetmiş bir haldeydi. Çırpınmaları, bağırmak istemeleri fayda vermemişti.. İşte artık Elhaneş kalesinin nemli du- varları arasında, yılan kokusunu andıran havası içinde, her taşm arasından, her yarıktan bir zehirli diş ve dil uzanacakmış gibi korku ı ile başbaşa kalacaktı. Çaok yorgundu. Bitkin bir halde | olduğu yere uzanmak, eğri büğrü | minderin üstünde vücudunu din- | lendirmek istedi. Fakat minder bir türlü düzelmiyordu. Vücudu her dönüşte sert bir köşeye rastlıyor- ön- | duü. Şaşkın bir halde idi. Tam o sırada koyu renk minde- rin altında bir şey kımıldadı. Genç | kız bunun kocaman bir yılan ol- ması ihtimalini düşünmüştü. Çün- ku yılan kalesinin kor den onu sarmıştı. 1 Az daha ağzını lç,pl kuvvetile b:u_-racık“ Lâkin bir demet bir çift karagöz onu *" suf, minderin altındâf karmış, minimini par zülen dudaklarma 5’74 —Sus!... Diyordu. Habibe bu gariplik f dan bir arkadaş buld“: denbire o kadar wvln'; ğer kendini tu!ma.ı:ı)"h caklıyacak, yanaklar! şupur öperek haykıra' — Benim sevgili ı Çok yaşa, gene beni Y madımn!... Yusuf minderin ke di. Habibe bir kolunu zuna attı. Yavaş yavâf halinde konuştular: — Aferin Yusuf!... lerim kesilmişti. Fakat bulunca kurtuluş için bulucağımı zannediyort Yusuf, eyeleri çıkar! ki ipi gösterdi: — Bunları da aldr — Aferin!... Ne iyi.e zım olsaydı, nereden bel n — Ben de öyle düşüf — Sen çok akıllısın! gitsem seni götüreceğii acaba kurtulabilecek m — Bakalım... Düşünül İr. — Kervandan kaça! ! Bir geçitte, yahut bir o*f rımda birdenbire atları$? rın arasıma, kayaların & lanırız... — Baksana dört tlf’ hi... Kanatlarımız olsa & çabileceğimizi zannetif I — Öyle ise ne yapa” Uzun zaman durup nuştular... Kurtulmanıf aradılar fakat bulama€? Şehirden çıktıktan üç sonra dik bir yokuşu * başladılar, — Zannedersem kalt dik... Habibe tahtırevanft ı | delerini araladı. tı. Sarp bir tepenin U tal yuvasını andıran F ve titredi. glı | şen ve kızaran ş_oıle' İ Yusuf sordu: — Şimdi ben kales” öj Ya bırakmazlı — Artık bu kadart & Zaten içeriye tahtıre” ğiz... Girdikten sonrt mak boş olur... rim?... — Görecekler yav" / | — Görsünler, B“apg/ tirdiğimi söylerim. sokmasınlar demed' l — Ben de .şıh“'a — O halde?... —- Kale kapumd'“ ra bir duvardan vt ha geçtiler. Büyüct? durdular... Tpit