Hançerli Oaan |Kadın no.19 | Yazanı ishak Ferdi ”| ! “Bundan sonra Entellicens servis za- bitlerinden talimat alacaksınız!,, Mığır kapıyı kapayıp çıkmıştı. | niz.. Onlardan talimat alacaksı- süngülü | nız! Odanın içinde bekliyen nöbetçiler kapının dışında duru- yorlardı. Yavuz bu teklif karşısında ne- den derhal (peki) diyememişti? Ona hürriyet, nufuz, kuvvet ve salâhiyet veren bu teklifi kabul etmekte neden tereddüt etmişti? Yavuz buradan menfi bir vazi- yette çıkacak olursa, gideceği ye- rin hapishane köşesi olduğunu pek âlâ biliyordu. Bir çok adamlar öldüren, sayı- sız hırsızlıklar ve fenalıklar yapan böyle bir şeririn ayağına gelen bu fırsatı kaçırması tasavvur edilebi- lir miydi? Saatler geçiyordu. Yavuz kendinde bir türlü: — Peki.. Kabul ediyorum. Demek kudretini bulamıyordu. O esrarkeş arkadaşlarının tesi- riyle bir kaç cinayette methaldar- dı.. Elini kana boyamıştı.. Zaten küçükten beri kama ve bıçakla oy namasını severdi. Vurucu ve ni- şancıydı. Gözü açık, kulağı delik bir gençti. Onu belki de babası bu hale getirmişti. Yavuz bu gün se- ciyesiz, ahlâk düşkünü bir adam- dı. Fakat, iyi bir muhite düşmüş ve iyi arkadaşlarla düşüp kalkmış olsaydı, elbette fena bir adam ol- mıyıeıktı. Keramettin Bey Bediayı ikna W ederek başka bir apartımana çı- | karmıştı. Vazife hissiyle başlıyan bu mü- İKi saki ürasında Birbirinin müşterisine su verdiklerinden çatıştılar Geçen gece saat on sırala- rında Balatta bir hadise — olmuş, Hüsamettin — is- ! minde Erzurum- lu bir sucu, o ci- varda — suculuk yapmakta olan Şerif ağayı ve lll kavgalarıma mü- dahale eden dev Hüsamettin Tiye Bolis münü: runu bıçakla öldüreceği — sırada l | nasebet günler geçtikçe derinleşi- | müşkülâtla ele geçilmiştir. Va- yordu. İkisi de biribirini seviyordu. Ke ramettin (Yavuz)u tevkif etmek istedikleri günden sonra onun yü- zünü görmemişti. (Yavuz) polis memurlarının e- linden esrarengiz bir şekilde kur- tulup kaçmıştı. Memurlar on beş dakika kadar devam eden bir sersemlikten son- ra, kendilerine geldikleri zaman meydanda ne Yavuz vardı. Ne de bir iz.. Yavuzu kaçıran bu meçhul el kimdi? Birdenbire başlarının dön- düğünü, gözlerinin önünde havai fişengine benziyen bir şeyin parla dığını hatırlıyorlardı. Ondan son- rası meçhuldü.. Yere düşüp bayıl- mışlardı. Keramettin bu muammanın es- rar perdesini kaldıramadığı için, gıldırıyordu. |hiadetindem Memurlardan biri: — Bu şeytan herif kolay kolay ele geçmez! Dediği halde, o gün Keramet- * Meşhur bir İngiliz hafiyesinin tin: nazarı dikkatini celbedecek kadar | yüksek bir zekâ ve istidat sahibiy- | di. Onun bu istidat ve kabiliyetin- den — memleketi aleyhine — isti fade etmeyi düşünen İngiliz casus ları İstanbulda el altından Anado- luya yardım eden kimseleri araş- tırmakla meşguldü. Yavuz da bunlarla beraber ça- lışacak, bir çok masumların, ıcnç ve milliyetperver Türklerin canını yakmağa hazırlananlarla elele ve- recek değil miydi? Yavuz, iki saat, mütemadiyen bunları düşündü. Acaba ben bu işi yapabilir mi- yim? Acaba ben de onlarla elele ve- ren vatansızlar kadar düşük ve ba yağı ruhlu bir adam mıyım? Aradan iki saat geçmişti. Tekrar kapı açıldı.. Mığır çatık kaşlarını oynatarak içeriye girdi: — Nasıl, düşündün mü... Karar verdin mi? Yavuz başını salladı: — Evet... Kabul ediyorum. Ve yavaşça Mığıra dönerek ilâ- ve etti: — Beni bundan sonra hiç kimse takip etmiyecek değil mi? — Şüphesiz. Daima ve her yer- de serbest gezeceksin! — Bana yapacağım işler hakkın da biraz daha fazla tafsilât vere- bilir misirt? — Şimdilik buna mezun deği- lim, Bundan sonra (Entellicens ser- vis) zabitleriyle temas edeceksi- — © benim elime geçmiş gibi- dir. Diyerek öğünmüştü. Öyle ya.. O mechul el, Yavu- zun imdadına yelişmeseydi, Ya- vuz Türk zabıtasının eline düşmüş olmıyacak mıydı? Keramettin Bey Bediaden faz- la bir $şey öğrenememişti. Yalnız (Yavuz)un hususiyetlerini ve iti- yatlarını anlamış oluyordu. Günün lıırmdı tekrar Yavuzla karşılaşa- cak olursa, Keramettin hiç düşün- meden silâhını çekip Yavuzun a- yaklarına sallıyacaktı. — Ondan sonra, ne olursa ol- sun... Diyordu. Keramettin, Yavuzun burnunu kırmadan rahat edemiyeceğini an lamıştı. Benli Bedia Kolonel Maksvel'i ihmal etmiyordu, Haftada bir de- fa Keramettinden gizli olarak Ko lonelin apartımanına gidiyor, gö- rüşüyordu. Maksvel'in Bediaya karşı bü- yük bir zaafı vardı. Bedia ne ister se yapardı. Bedia Keramettini kırmak iste- |? miyordu. Keramettin ona: — Oraya gidersen ayaklarını kırarım ! Demişti. Bedia yakalanırsa Keramettin- le araşının açılacağını pek âlâ bi- liyordu. Fakat, mademki İstanbul İn:ılızler tarafından isgal edilmiş « Ve kendisinin de bir çok cina- Yetleı'dı parmağı vardı. (Devamt var) Ka iLgĞ, DĞ ” do Bi F e bi di İN a SöS8565061630060250000008060026000050NINIRIZIINIZI | kayı anlatıyoruz: Erzurumlu yirmi dört yaşlarm- da olan Hüsamettin, Balatta bir çok musevi evlerine su taşır. O civarda kendisi gibi Şerif a- ğa isminde bir saka daha vardır. Şerif ağa da keza Hüsamettin gi- bi su taşıyarak geçinir. Fakat Şe- rif ağa son zamanlarda Hüsamet- | tinin birkaç müşterisine de su ta- şımağa başlamıştır. Hüsamettin her zamanki müş- terileri olduğu için Şerif ağanım su taşıdığı evlere giderek su iste- yip istemediklerini sorar ve fakat bu evlerden (Hayır) cevabını a- İrrmış. Dün akşam üzeri Hüsamettin işini brrakmış; caddede dolaşır- ken Şerif ağayı 'kendi müşterile » rinden birinin kapısına tenekeler- le yanaştığını görmüş ve o zaman Şerif ağanın kendi müşterilerini | elinden aldığını anlıyarak-hemen bıçağını çekip — yanına yaklaşmış |- ve neden böyle yaptığını sormuş ve tokatlamıştır. Şerif ağa da mukabelede bu - lunmuş ve kavga başlamış.. Bu sı- rada yenişen devriye memuru işe müdahale etmek istemiş, gözleri kızan Hüsamettin bu defa Şerif a- gayı bırakarak bıçağı ile polisin üzerine atılmıştır. Polisle haylıca boğuştuktan sonra yetişen diğer polisler tarafından yakalanmıştır. Hüsamettin şimdi hem polis ve hem de saka Şerif ağayı öldürme- ğe teşebbüs etmekten — suçludur. Polisçe tahkikat ikmal — edilerek kendisi evrakiyle birlikte müddei- umumiliğe teslim edilmiştir. vıwın.ı;: Cümhüuriyetin on Birinci yıl dönümü mes'- t günli olan 20 Teşrinlevvelde Nevlet mer- kezini ziyaret et. —. Bu borcunu Ifa ederken hu büyük devrin yüksek feyislerinden olân yerli mallarımızın bagünkü mütekâmli varlıkmı bir arada teş- hir edecek ilk sergi evini de gez. M.Lve't. C. yt y yygotPORAFARDyyey gea SAİAY aat gee azı Yeni Neşriyat DT rR YA r Holivut Holivut'un bu haftaki nüshası haf- tanın film mevzuları ile en son sinema haberlerini havi olarak intişar etmiş- tir. YTERİEDEİET UDU MT 'fSARAY (Eski Glorya )ll g Raşit Rıza Tiyatrosu îı Bu akşam 20,30 da R Kendisinin Gölgesi 3 perde Nakleden: Yusuf Söruri Fiatlar: 500 - 400 - 300- 100- 75 - 50 - 30 15 B. Teşrin Pazartesi akşamı saat 20,30 da Kadıköy HALE Sinemasında Hedefsiz Puseler aHd aa B . et O üi n Yazan: KADIR CAN No. 28 gibi havayı Yusufun sırtını okşadı ve sor- du: â — Burada ne yazıyor?.. ,_ı.;. — Bilmem!... ğ eDdi, omuzlarını silkti; yalnız | ağzını alabildiğine açıp da bir sıra beyaz dişlerini göstererek gülme- sinden anlaşılıyordu ki fena bir şey değildir. Şâahin Reis kamaranın kapısın- dan başını çıkardı ve bağırdı: — Gebeş Mustafayı çağırım ba- na!... Bir dakika olmadan Mustafa geldi. Bu ihtiyar kurt Cezayirde uzun zaman kalmış, bir zamanlar softalığa da merak sardığı için bir az arapça okııyu! yazma — öğren- mişti. Şahin Reis kapıyı kapadıktan sonra Mustafaya baktı. Kâğıdı u- zattı: — Ulan gebeş!... Bunu oku, son ra da yut!... Mustafa reisin yüzüne göz attı. Kâğıdı aldı ve heceliye heceliye okudu. uğuşturuyor: — İyi bak ulan! Bir yanlışlık olmasın!... — Bakıyorum reis!.. Okudukla | — rımı kendim uydurmuyorum. “—O'Haldt'i$TEr yöluna giriyor, Aferin!... Şimdi isterdim ki şeyh Ebüssaidin karşısına çıkayım Ve bu kâğıdı ağız dolusu tükürür gi- bi suratıma fırlatayım... Bu sırada gebeş Mustafa hem reisin yüzüne tuhaf tuhaf bakıyor, hem de elindeki kâğıt parçasını çuval ağzı gibi açılan ağzına gö- türüyordu. Reis bunun farkma vardı: — Ne yapıyorsun?... — Yutacağım reis!... — Neden?... — Yut, demediniz mi?... Şahin Reisin avucu, Mustafa- nın ensesinde şakladı. — Yuuuh!.. Andavallı!... yutulur mu be?... —?0 —Yut dedimse, yani, okuduk- lJarını kimseye söyleme demek is- tedim, koca aptal!... Senin ağzın- da bakla ıslanmadığını bilirim - de... Mustafanın elindeki kâğıdı al- 'dr. Palasmınm kınmdaki aralığa sok tu: —Haydi şimdi git, eğer oku- duklarını kusarsan sana kâğıt de- ğil, pala yuttururum vallahi!... — Peki reis!... Çıkarken Mustafanın arkasın - dan bağırdı: — Gel, bunu da götür!.. Kula- ğından tut ama, sakın acıtma ha!.. Kimse ilişmesin!... Dışarı gönder.. Sonra tabansızı çağırdı. Musta- Kâgıt | fa ile beraber güverteye çıkan Yu- sufu gösterdi: — İskeleden ayrılma!.. Bu yu- |amurcak gene gelir de gemiye gir- | mek ve beni görmek isterse kimse | yolunu kesmesin!.., — Peki reis!.... / AKDENİZ KORS ŞAHİN RE!l | süyük macera, aşk ve harp romanı » Korsanlar, bir tavşan kokusu & 17 birinci teşrin | kokluyorlardı Çocuğun gelişini, gi göğsüne atılan taşı, Ç0 berGebeşMustafa ile raya kapanmalarını sız Ahmede verilen son ©| karsanlar merak için isin işlerine karışmak â” madığı ve buna cesaret ©| leri halde bir kısmı, ta' su alan tazılar gibi hat? yorlardı. İ Bunlardan biri gebeş Mustafanın ko — Ne haber?... 4 Sonra Mustafanm alık tığını görünce ilâve ettit — O arap çocuğu ki miş? Gemiye neden miş?... | — Sen pala yutmasi! misin?... Beriki şaşırmıştı. AP Mustafayı baştan ayağa dü. Mustafa bir daha — Sana söylüyorum, masını becerir misin sen Karşısmdaki korsan kın bi halde, rasgele c — Yo0000!.., N —'O'halde sesini kıs t? yutamam... ç Yürüdü, gitti. Açık göz korsan da bir” zını açmadı... T ELHANF.Ş konağında ikram ıörd Şeyh Ebüssait onların Ş#" tarafından olmalarına vt ” | vermesi için kandırmak rine içerlemişti. ç Bazı adamlar vardır için üstlerine çok düşül büsbütün yapmı! Şeyh Ebüssait de böyle Konağının dağnık adamlarını gösterdi ve ti. Murat Reiş hele sinirlenmişti: — Bütün bunlara sen "| dun çelebi!.. Bir Türk # vinde kıstırıp âleme re?” kalkışmasaydın!... Kızıft! meyip de daha iyisine W sin!... Ali Paşa burada 07 istediğimiz gibi biterd ş Diğerleri de aşağı $" söyliyerek şeyhin boş mağa çalıştılar. Ona #7 Şahin Reis kimsenin # maz. ., sSl'TaN PS Şeyh Ebüssait ya geleceğini nu bile kendi behane olarak ılb gi ; istiyordu: — Fakat, benim kâfirin kızmı zorla * mak, reva mıdır?.. mazsam, kız da ist — Kızın istemem” gy Biz ona ianamıyoru?”” zedelim ki öyledir, PU | rar var... Herkes ğendiği adama mI ğ