Hançerli zz |Kadın No.12 I Yazan; Iıhık"-F_ır'dl İ | “Güneşin cazibesine tutulmuş gibî peşinizden gıtmek istiyorum!,. Bedia yan gözle başmemuru süzdü: — Siz çok tuhaf bir erkeksiniz doğrusu!.. Sizinle konuşmak - isti- yorum. Hem de... — Hem de korkuyorsunuz, de- Bil mi? Bedia ılııd.ıim büktü: — Hayır.. Neden korkacakmı- şım?! Canım siz çok tuhaf bir er- keksiniz dedim ya! Sözleriniz in- sana itimat telkin etmiyor! — Sizi nasıl ve ne ile temin &- deyim ki, ben güzelliğinizin âşıkı- yım! Güneşin cazibesine tutulmuş gibi, peşinizden gitmek istiyorum ! Bunu bir kaç defa yapmak iste- dim.. Fakat, nefsime hâkim olma- Ya çalıştım. Beni görürseniz, sizi Başka bir maksatla takip ettiğini- ze hüküm vermenizden korktum. Fakat artık... Bedia tekrar güldü: — Vallahi bu sözlerinizden hiç bir şey anlamıyorum, beyefendi! Siz galiba yeniden sahneye çık- | mak için bu güzel yolu intihap et- tiniz, Yamnılıyorsunuz.. Ben evli ve kocasını çok seven bir kadınım, Sonra çok mes'udum.. Hayatta bir şeye ihtiyaerm yok. Her saha- da tatmin ediliyorum. Kocam her istediğimi alıyor. Beni hiç bir şey- den mahrum bırakmıyor. Beni ne- den baştan çıkarmak istiyorsu- nuz? Ben, zannettiğiniz gibi, - ko- lay kolay yolunu şaşıracak bir ka- dın mıyım? Keramettin, Bediaya itimat tel- kin etmek istiyordu: — Sizi o kadar seviyorum ki, Bedia Hanımefendi! Eğer bu —-size hiç de lâyık olmıyan— a- damla evli olmasaydınız,- derhal sizinle anlaşmak ve evlenmek - is- terdim! Malüm ya biz zabıta me- murları daima becerikli ve cesur kadınlardan hoşlanırız. Bedia bu sözleri ciddi ve sami- mi telâkki etmeğe ve yavaş yavaş Keramettin Beye temayül göster- | ti meğe başlamıştı: — Çok yakışıklı ve kibar bir erkek olduğunuzu, ve kadmlara karşı cok iyi davrandığımızı gör- | müştüm, Siz de benim hoşuma git memiş değilsiniz. amma.. Hayır, hayır.. Beni fazla söyletmeyiniz, rica ederim! Görüyorsunuz ya, kadınları iğfal eden daima erkek- lerdir... Onlar yapacaklIrmı yapar lar; oltalarını atıp istediklerini av ladıktan sonra, arkalarından sırt üstü yatıp gülersiniz! Oh.. Bana fazla kompliman yapmayımız, ri- €a ederim! Bedia ne çabuk da yumuşayı- wermişti! Kendi kendine: — Bu adam, insanı ne kadar kolay büyülüyor! Diye mırıldandı. Keramettin Bey sigarasımı ya- — Benhenüz dünya evine gir- miş değilim, hanrmefendi! -dedi.- damarlarımın kopacakmış gibi ge rildiğini duyuyorum. Fenalaşıyo- rum., Eriyorum.. Ben sizsiz yaşa- yamam, hanımefendi! Bedia yarı inanır, yarı tereddüt eder bir vaziyetle ayağa kalktı: — Başka bir gün gene buluşu- ruz, daha uzunca görüşürüz, Ke- ramettin Bey! Şimdilik müsaade ediniz, gideyim... — Söz veriniz; Yarım akşam ge ne burada buluşalım, olmaz mı? — Hayır.. Yarın akşam pek er- ! ken. Bir hafta sonra, Cuma gecesi aynı saatte beklerim. — Vallahi tahammül edemem, hanrmefendi! Bir hafta içinde be- ni öldürmek mi istiyorsunuz? Bedia biraz düşündü: — Sizinle biraz içsek.. Burada buluşmak istemiyorum. — Evinize geleyim!.. — Kocam duyarsa?!.. — Canım, ne olur? O gece ken- disine evinizin taharri edilmesi ih timalinden bahsederek savarsı- nız! — Fena fikir değil. O halde Pa zar gecesi saat sekizde bizim a- partımana geliniz.. Beklerim. VKU UA ©O gün, garip bir tesadüf, Bedi- | ayr eski mektep arkadaşlarından | Leylâ ile karşılaştırmıştı. Leylâ Fransız kollejinden me- zundu.,Mütekait bir kaymakam kı zı idi., Bebekte oturuyorlardı. Ley lâ o güne kadar Bedianın kocasını yakından görmemişti.. Bediaya dert yanryordu: — Evvelsi akşam başıma bir fe lâket geldi, Bediacığm! Gece ya- rısı,, Henüz uyumuştum. Odamda bir çıtırdı oldu.. Kedi geziyor san- dım. “Pist!,, diye bağırdım.. Ve tekrar uykuya daldım. — Benim odamda da bazan ke- di kalır.. Uykumun arasında mırıl- daniarak gürültü yapmağa bşlar. Leylâ, arkadaşınm sözünü kes- — Kedi değilmiş, Bediacığım! Odama hırsız girmiş. Ah, şimdi sa na anlatırken bile tüylerim ürpe- riyor. — Hiırsız olduğunu nerden an- ladm? — MNerden mi? Haniya geçen se ne babamın yılbaşı hediyesi ola- rak bana aldığı kıymetli bir pan- tantif yok mu.. Kör olası hırsız işte onu çalmış. Bedia câli bir teessür gösterdi: — Vah yavrucuğum, canın sağ olsun, Baban zengindir.. Gene a- lır. Nasil oldü da farkıma vardın? — Sabahleyin çekmecemin ka- rışmış olduğunu gördüm.. Araştır- dım. pantantifin yerinde yeller e- siyordu, Leylâ başından geçeni büyük teessürlerle anlattıktan sonra, ar- kadaşından ayrıldı. Bedia yalnız kalınca hemen a- partımanma koştu.. Cekmecesin' Heyecanımı hoş görünüz.. Sizin | actı.. Ve Yavnzun bir gün evvel Karşmızda-âsabımın tutuştuğunu, | sıkı sıkı tenbih ederek brraktığı ÖĞN DST D aç üaK Edüe l GRL LKĞ a | AA yn HABER — A Pratik Kayat Bilgisi Aıhıl vo tercüme Yazan: M. oıyıır DENİZDE BALIK AVI — Deniz- | de balık avı bir spordan ziyade bir tica- ret vasıtasidır. Binlerce balıkçı bunun- * < çinirler. Ve bursayt için mühim “*yeler tahsis olunur. Burada yal - Yeniz avınım spor kısmından bahse- zoğlz. Denizde balık avı nehirdeki — balık avından daha kolaydır. Deniz balığı da- ha kolay-zıpkma takılır. Ancak kullanı- lncak âletler sağlam ve mükavim olma- hdır. Balık zıpkına takıldıktan sonra çek- meğe başlayınca kendisine mesafe bı - yakmak ve oltayı koparmamak için selx sen metre kadar boyda sarılır ip bulun- malıdır. Deniz balıklarına atılacak yem ara - sında “Karidis” — ve deniz kurtları ile sahillerde bulunan yümuşak çağanoz - lar, küçük balıklar vardır. Deniz saydi sahilde kamışla yahut sahilde kamışsız yahut ta sandal ile de- niz yürzünde yapılır. Sahilde kamışla avlanmak için rıh « tım veya kaya kenarından olta denize alınır. Yem dipten az mesafede bulun- durulmalıdır. Sahilde kamışsız avlanmak için olta ipi ve zipkından ibaret bir olta kulla « nalır. Sandaldaki avda olta kullanıldığı gi- bi kenevirden örülmüş ve altına bir çok zıpkın takılmış olta ağları ile de yapılır. Sandal yavaş yavaş ilerlerken olta ağı arkada çekilir ve ara sıra el ile hafifçe sarsılır. SIHHİ TEDBİRLER — Balık a« vi ile meşğul olan kimsenin en ziya- de ihtiraz odeceği şey rütubettir. Ba- lıkçının gömleği, donu, yünden ol - malı, Üzerlerine yünden bir fani- Jâ giymeli, ayağında yün çoraplar bu- hanmalıdır. Su ıoçına ayakkabılar giymeli, Açık deniz — baliklarının a- yında ayakkabıların altı kauçuk olma. lıdır. Sahil avlarında deniz kenarında yürümek icep ederse kauçuk çoraplar veya su geçmez çizmeler giyilir. Yazın başına geniş kenarlr hasır şapka, kışımn kulaklıklı yün kasket koy- malıdır. Kararsız havalarda yağmura karşı korunmak için yanında bir de müşamma, gocuk bulundurmak lâzım dır. Balık avcısı üç tehlikeye maruzdur: Biri güneş çarpması, diğeri ihtikanı dem, üçüncüsü denize düşmektir. Güneş çarpması pek mühim değil- dir. Cildin sathı yanar ve bir kaç gün mcır, Buna karşı sazdan va geniş ke - narlı hafif şapka giymek, lüzumu ha- linde ensesini güneşten muhafaza et « mek kâfidir. (Devamr var) Davet Fırka Askerlik dairesinden: Hesap memur mektebine gir- mek istiyen aşağıda isimleri yazılı dört efendi muayeneye sevkedil - mek üzere Askerlik datresine mü- racaatları ilân olunur. (37801) Nakli Miz. Gani Efen- di. ' (39940) Suvari MIz. Ömer Ce- malettin Efendi. (39961) Piyade Mlz. Muıhfı Zeki Efendi. (40368) Top. V. Hayri Efendi Beşiktaş. küçük bir paketi eline aldı. Yavuz, Bedia'ya: — Aman, Allahaşkma bu - pa- keti sakın karıştırma ! Diye yalvarmıştı. Hattâ evden ayrılırken: —Bedia, bu pakette ufak bir dinamit parçası vardır. Diyerek Bediayı korkutmuştu bile. Bedianın içine ıı?iq bir şüphe düşmüştü. (Devamı var) Xe 2 S RRR N UNNT ee N YO LA ÇU P y a A m Postası a ıl Yazanı| AKDEN KADIR CAN No, 21 İZKORSANİ ŞAHİN REIS Büyük macera, aşk ve harp romanı “Ya şeyh!Bu Türklerin hepsi de d canlı oluyorlar.,, Diye söylendi. Yaltaklanarak | yanına sokulan keleş sakallı, kara | | kuru bir ihtiyara donerek devam | etti: — Aferin İbni Abbas! Hlâcı iyi hazırlamışsın! Yalnız, bir daha ak lınmda olsun da böyle tesiri geç ola- cak kadar kuvvetsiz yapma! Eğer biraz daha karşı durmasaydık se- nin de benim de kellemiz gitmişti. — Ya şeyh! Bu Türklerin hep- si de dokuz canlı oluyorlar. Ben bunu bilerek çok bile katmıştım. Fakat bak şuraya.. Şunun yatışı bile insana korku veriyor. Allah bilirya on dokuz değil, yüz dokuz canlı olmalı ki böyle işleri başar - sın!... Hayran hayran fakat ayni za - manda belki ansızın yerinden kal- kar da bir kılıç sallar ve kafasını uçurur diye korka korka Şahin Re ise bakıyordu. | Şeyh Ebussait sağ kalan adam- larma döndü. Yerdeki yaralıları, ölüleri göstererek: K — Kaldırın bu beceriksizleri!.. Diye bağırdı, Sonra Şahin Reise dönerek mı- rıldanır gibi söylendi: — Bunun elini kolıını bağla- mağa lüzüm yok. Tut leş gibi sürükle ıılerıen' i Şahin Reis, anasından — doğalı | hiç bu hale gelmemişti. Bir gece yarısından sonra Şeyh Ebüssaidin evinde bu gürültüler olurken Şa- hin Reisin gemisi de telâş ve heye can içindeydi. Reis giderken: — Gemiden kimse çıkmıyacak!.. Dediği halde bir tezkere yaza- rak genç kızı şeyhin adamlarına teslim etmelerini bildirmişti. Kör Ali ilk görüşte buna razı olmamış- tı. Tabansız Ahmede: — Birimiz gidip soralım. Şeyh bize bir oyun etmiş olmasın! Demişti. Fakat tabansız bu sö- ze gülmüş: — Çocuk musun be! İşte bu ya zı reisin elyazısıdır. Zorlada yaz- dırılmış değil... Hem ona zorla iş yaptıracak adam anasından doğ- muş mu bakalım!... Etrafdan da: —Verelim gitsin, Zaten gemide kadın uğurszdur. Başımıza bir be- | lâ getirebilir. Bizim reis kadınları sevmez zaten!.., Diyenler bulundu. Genç kızı gelen adamlara ve sütninesine teslim ettiler, Reislerini beklemeğe başladı- lar. Fakat o gelmiyordu. Hiç bir yerde bu kadar uzun zaman kalmazdı. Acaba başına bir ) belâket gelmesin! Kör Ali böyle düşnüyordu. Fa- kat böyle düşünmekte yalnız kalı- yordu. Çünkü diğerleri de şöyle di yorlardı: — Şahin Reis, Şeyh Ebüssaidin kızını evvelâ düşmanlardan, son- ra d> denizde muhakkak bir ölüm den kurtardı. Ebüssait ona karşı ÇA BĞ Çai her zaman borçludur. Çok etmek için bırakmamıştır. sabaha kadar, belki yarn da ©f kalır, — Reis giderken bir saat€ dar geleceğini söylemedi mi? nuttunuz mu?.. Bu sözler gürültüye gitti. $? her kafadan rasgele bir ses yordu: — Reise keselerle altınlar cektir.... — Öyleya, kızını pek çok yormuş... — Dünyada kızından bı,kî diği yokmuş... — Ben de onun yerinde © malrmın yarısını bağışlardımı lahi!.. Kolay değil, evlât bu lâti... — Öyleyse yarın düğün d VAar.. — Yağmur ve fırtma da 6 Hava öyle güzel olacak ki... — Bir güzel eğleniriz. lihimiz varmış, yolda kaçı! mız geminin zararını şeyh itten almış olacağız.. — Yaşasın Şahin Reis!.. — Yaşasın!... V *Saatler geçiyor, fakat — Reis görünmüyordu. Kör Ali iyiden iyiye : düşmüştü. Yıldızlara bakara murdandı: — Reis gideli iki saatten oldu. Vakit, gece yarısını geçti!... Geminin kıç kasarasma artık sokaklarında eli m varilerin dolaşmadığı, - tell e bağırmadığı karanlık, ölü 'du. — Gidip aramalı!.., Diye söyleniyordu. Yanıbaşında, ayakta uyukl! tabansız Ahmedi dürtüyor: — Z.'Ülen tilki, kafanı simdil bakalım. Reis neden geç Baran söbablak bul,heydi t — Canım.. Sende pek ku! lusun! Yemekler tatlı, yumuşak gelmiştir; orada ki tırı.. — Aklını başma !nplı' şimdiye kadar hiç bir g miden dışarda ıaçırmedı 'V ken de bir saaate kadar ni söyledi. Gideli vallahi üç ten fazla oluyor!... Sahiden Kör' Âlinin dı. Tabansızın da içine kurt j mü;lü Fakat Şahin Reise e | olmasr ihtimaline de aklı € du. Türk bayrağınm dal, 'Türk himayesi altında kend' daşlarına hükmeden bir şe! fenalık yapabilir miydi? B€| niçin yapacaktı? Canavar Türk sesinin gürlediği bu $© kendi yavrusunu ölümden * ran adama fenalık edeme? Hayır, hayır!.. Kör Alıni' yoktu, (Dzvıl' L AÇ ğ ea aSi İ ü a ae / Na tla dd Da bh : : : î I : K v - 70 aü B 0 (© f wet 1