29 Eylli 1934 HABER'in hikâyesi İşte size bir hikâye ki, Şehrazat anlatmak fırsatını bulamadı. Onu, muz satan bir araptan öğrendim. | yüz altına satm! Bu sayede barı- şırsınız da... Yüz altın, iki balıkçının ömür- Kahire Sultanır olan ve cömert- | lerinde görmediği para idi. Yahu- likle nam kazanmış bulunan Man- | di, kızı alıp götürdü. * surun Meryem isminde bir kızı var dı: Yaseminden daha tatlı, gülden daha güzeldi. Gözdesi Hadiye, o- nu çok kıskanmaktaydı. Bir- gün Sultan avdayken, Hadiye, Merye- mi odasma getirtti. Ona, şerbetler ve bal ikram etti. Meryem bunlardan henüz - tat- mıştr ki uykuya daldı. Bunun üze- rine, Hadiye, hizmetkârlarını ça- ğırdı. Meryemi bir sandığa sakla- malarını ve sandığı en yakın çar- şı sokağına götürmelerini emretti. Hadiye tarafından talim edil- miş tellal bağırmağa başladı: — Bu sandıkla içindeki, onu aç- madan alacak olana satılacaktır. * Hiç kimse, böyle bir pazarlığa razı olmadı. Mısırlılar ihtiyatlıdır. Lâkin, şeytan da kurnazdır. Ora- dan gecen bir hammalın büyük bir bavula ihtiyacı vardı. Zira, için- de öte berisini saklamak istiyordu. Hammal Ali: — Adam, canım! Bunda ne teh- like olabilir? -diye düşündü.- Beş altı mangıra bu bavul alınmaz mr hiç? Bavulu bir eşeğe yükleyip evi- ne götürdü; ve orada açınca sön- suz bir hayrete düştü. —- Aman yarabbi... Ben allahın bana yolldarığı bu lutfe hiç lâyık değilim. 'Tam bu sırada, Meryem, kendi- | ne geliyordu. Ali onun ayaklarına | kapandı: — Ey benim güzelim... Benim yaldizim.., Ay - parçamlardedir- Seni ge'çi satm aldım? Lâkin, se- nin kölenim... Emret? İtaat ede- yim, Meryem gülümsedi: —Haydi, çarşıya git! -dedi.- ve, niçin, hem de kimin tarafından sa tıldığımı öğren... Ali “emret sultanım!,, Mânası- na, elini göğsüne basarak gitti. Bir zenci, hammalı adım adım takip etmişti, Bu adam, vah$şi bir hayduttu. Bavulda ne olduğunu merak etmişti. Ali evden çıkınca, haydut, duvarı aştı ve Meryemi keşfetti. Kaplanın şikâra hücumu gibi, kızın üstüne atıldı. Onu - çalarak kendi inine götürdü. Burası, deniz kıyısındaki kaya- larda oyulmuş bir mağaraydı! Zenci, halifenin kızına: — Sen artık benim emrim altın | kardeşler, | Ancak üç yüz adım ilerlemişti ki, bir memlüka rastladı. Beyaz bir ata binmiş, gidiyordu. Başm- da altın sırması bir sarık ve belin- de Şam işi bir kılıç vardı, Bezirgâna: — Köpek herif! -diye haykır- dı.- Bu huri sana yakışır mr sanı- yorsun, Onu derhal bana bırak. Yoksa kafanı keserim. Yahudi, kızı da, paraları da brr rakıp, korku içinde kaçıp gitti. Meryem, memlüke: — Erkekler, kızmaksızın bana bakamıyorlar! -dedi. Bana sarığı nı, elbiseni ve kılıcını ver. Ben, 3e- nin atına binerim ve sen benim gene kardeşin olduğumu söyler- sin, Bunun üzerine hiç kimse beni senin elinden almağı aklından ge- çirmez. Memlük, mağrurane: — Hiç bir rakipten korkmuyo- rum! -dedi. Buna rağmen, haydi, arzun yerine gelsin! Meryeme sarığını, — silâhlarını verdi. Üzengiyi de ona uzattı. Kız, ata biner binmez, atı mah- muzladı ve rüzgâr gibi uçtu. Mem- lâük'ı, yol ortasında şaşkın bir hal- de bıraktı. Erkek kuvvetli, hilekârdır. Bu sırada, bütün Kahire pazarı heyecan içindeydi. Zira, avda bir aslan tarafından öldürülen Sultan Mansurun cesedini getiriyorlardı. Büyük sarayın vezirleri toplan- mıştı: —— Erendimiz bize bi ogut” rakmadı. Kim bize reis olacak? Ah, biz, ne entrika, ne kavga isti- yoruz. Haydi, şark kapısına gide- Kim. Dört nala giren ilk suvari re- isimiz olsun. Bu suretle anlaştıktan sonra, büyük sarayın vezirleri şark kapı- sına gittiler. Oradan, Meryemin, beyaz atla girdiğini gördüler, Hep si de secdeye vardı: — Yarabbi şükür.. İşte efendi- miz geldi. Meryemi saraya götür- düler, Kendisini, erkek kılığında hiç kimse tanıyamadı. Yasemin tenli, gül kokulu ba- kire, tahta oturur oturmaz şu emri verdi: — Buraya Sultan Hadiyeyi ge- tirsinler. Sonra, bu sabah çarşıda kapalı sandık alan hammlı, mağa- radaki zenci haydut, iki balıkçı bezirgân ve memlük fakat kadın dasın! -dedi.- Haydi bakalım! Be | hep bulunsun... Her biri, yaptıkla- ni sevmeğe ve bana hürmet etme- ğe hazırlan! Zavallı yavru: — Ölmeği buna tercih ederim! "diye inildedi. Mağaradan fırlıyarak denize doğru koştu. Oralarda iki balıkçı balık tutu- yorlardı. Meryemin suya düştüğü- nü görünce, ağlarmı attılar ve onu yakaladılar. İki balıkçı, aralarında gayet iyi geçinen kardeştiler. Birinin ismi Ahmet, ötekininki Kaffur idi. Ilâ- hi Meryemi sudan çıkarır çıkar- maz: “Senin olacak!,, Benim ola- cak!,, diye, birbirlerini bağazla- mağa başladılar, Hattâ, sahile çı- kınca, hançere el attılar, Bu sırada, bir bazirgân belirdi: —— Ne kavga ediyorsunuz? -diye sordu.- Bir kadın ikiye taksim &- dilmez, Lâkin .size altın verirsem “anu ikiye bölersiniz... Bu kızı bana rı isin karşılığına nail olacaktır. Bütün bunlar, tahtın önünde birikince, Meryem kendini tanıttı Ve şu emri verdi: — Hadiye, çırçıplak soyularak çarşıda satılığa çıkarılacak. Zen- ci, Ahmet Ben Kaffur, bezirgân ve memlük yüzer altın bahşiş ala- cak, Zira, arzu ve heves suç değil- dir. Aliye gelince, o, benim efen- dimdir, Beni para ile satın aldı. Pıı:hgıh © olacak... Size hükmede- cek... Herkes mephut olmuştu. Sade yahudi göz yaşı döküyor ve saka- lmt yoluyordu: — Aman efendimiz! Ben bu iş- te ne kazanıyorum? Yüz altım ver- dim. Bu, bana iade olunuyor. Hani faizi? Heni temettühü? Halbuki sultanım, yüz altma aldığım vakit, neler ummuştum. N —Neler? — Yüz altından binlerce dofıı M Türkiye birinciliğini İstanbul kazandı Türkiye atletizm birincilikleri» ne dün de devam edilmiş ve biti- rilmiştir, Dün alınan teknik neticeler şun lardır: 200 metre: İstanbuldan Mu- fahham — 24 — birinci, İzmirden Hakkı ikinci, Bursadan Ahmet ü- çüncü. 400 metre: Balıkesirden Niya- zi — 56 5/10 — birinci, Ankara- dan Selâhattin ikinci, İstanbuldan Firuzan üçüncü, 1500 metre: Ankaradan Şev- ki — 4,35,4/10 — birinci, İzmir- den İbrahim ikinci, — İstanbuldan Ruhi üçüncü, 5000 metre: İzmirden İbrahim — 17,18 — birinci, — Ankaradan Galip ikinci, Bursadan Ahmet ü- çüncü,. 110 metre manialı koşu: İstan- buldan Sedat — 16,8/10 — birin- ci, Ankaradan Melih ikinci, İz- mirden Hüseyin üçüncü. Üç adım: İstanbuldan Fulyos | — 13,74 yeni Türkiye rekoru — birinci, İstanbuldan Selim ikinci, Izmitden Hüseyin üçüncü. Sırıkla irtifa: İstanbuldan Fet- hi — 3,20 — birinci, İzmirden Ta- Jât iknici. Gülle: İstanbuldan Tbrahim — 12,33 — birinci, İzmirden Niyazi ikinci, İzmirden Selâhattin üçün- Cu, “Cirl Istanbüldan Kârâkaş — 51,20 — birinci, İstanbuldan Mu- fahham ikinci, İzmirden Niyazi üçüncü. 4Xx100 bayrak: İstanbul — 46,6/10 — birinci, Ankara ikinci, İzmir üçüncü, Umnumi tasnifte: İstanbul (81) puvanla Türkiye birinci, Ankara (35) puvanla ikin ci, İzmir (30) puvanla üçüncü ol- muştur. Vatelpolda Gatasaraylı- lar şilt şampiyonu Merhum Şeref namına on sene devam etmek üzere geçen sene konan Vaterpolo (Su topu) şilt müsabakasının bu seneki maçı dün sabah yapılmış ve Galatasa - ray takımı, Beykozu 6 - 1 Su sporları klübün de 15 - 1 gibi bü- yük farklarla yenerek bu senenin Su topu Şeref kupasını kazanmış- lardır. Sarr kırmızılı yüzücüleri teb - tik ederiz. — Teniste bütür macları Yugoslâvlar kazandı Şehrimizde bulunan Yugoslav- yanın maruf tenisçilerinden mü - teşekkil takım, dün bizim en iyi tenisçilermizle karşılaşmıştır. Hepsinde Yugoslavların — galip geldiği bu müsabakaların netice - leri şunlardır: Şaffer Şirine 6 - 2, 6 - 4 galip, Puntes Sedada 6 - 4, 6 - 4 galip, Madam Gutisa (Yugoslav) Mat - mazel Gradeski (bizden) ye 6 - 0 6-1 galip. — O0 daha kıymetli olan cemalini... — Mademki rüyaya itikadın var; öyle ise rüya görerek kendini Ütercimi (Hatice Süreyya) —— Oyun, daha ilk : KULİA İ A (KŞ vVE & EsŞS 2 saat 4 devrelik biroyunda Galatasaray - Istanbul sporla 0-0 berabere.. Işin içinde bir uğursuzluk mu yar, nedir bilmem?.. Evvelsi se - nenin pürüzlü şilt maçı, dün de | bitemedi. Galatasaray - İstanbulspor, ya- saat uzatılarak — (2) saat | (4) devre oynatılan bu final ma- çında 0 - O berabere kaldılar.. İki tarafa da tek bir gol, zafer ! ve koca bir senenin şilt şampiyon- luğunu kazandıracak tek bir gol çıkarmak için çok çabaladılar.. Fakat hava, top zor görülür bir vaziyetteyken hakemin düdüğü bu (2) saatlik oyunun bittiğini ilân ettiği zaman, iki takım da yorgunluktan bitgin, ve netice a- Jamamaktan mütcessir sahayı ter- kediyorlardı. [ © "W Saat 16 da hakem Rüştü beyin idaresinde oyuna başlandı. Ta - kımlar şöyle dizildiler: Galatasaray: Avni, Lütfi Fa - ruk, — İbrahim, Nihat, ' Bekir — Doğan, Fazıl, Rasih, Münevver, Necdet. İstanbulspor: — Lütfi, Samih, Sabih — Fahri, Hasan, Nevzat — 'Tevfik, İsmail, Orhan, Enver, Re- şat. rım İki takrm da bazı mühim oyun- cularından mahrüm - sahaya çık - mıştı. alarından jti- baren zevksiz olacağını belli edi- | yordu. Herkes rasgele topa vuru - yör, çalım yapıyor, topu fazla a - yakta tutuyordu. y ,oldukça ter döktürdüler. Fakat eni son yedi dakikada artık dişlerini tırnaklarına takan , Galatasaray muhacimleri sarı siyâhlılar kalesi- ni sıkı bir hücum çemberine aldı- lar. Kaleci, talihsizlik ve Galata- saray muhacimlerinin boş kaleye | kaçırdıkları fırsatlar oyunun neti- cesiz bitmesine âmil oldu. "Bütün bu yorgunluğa, — bütün çırpınmalara rağmenğ iki — uzun saatin sonunda iki tarafın da e « linde birer koca (0) kalmıştı. » » « Yukarda yazdığım gibi dünkü oyun futbol noktaj nazarında ne- | ticesi gibi hakiki bir (sıfır) dır. İki taraf da çalıştılar. Bir şey yapmak istediler, fakat bütün bunlar şuursuz hamlelerin hudu - dunu geçemedi. Mevsim başı olması, bunda çok mühim âmil olmuştur demek lâ - zımsa da, gerek Galatasarayın, ve gerekse İstanbulsporun yaptığı teknik hataları neye hamletmek lâzımgeldiğini insan anlıyamıyor. Dün Galatasaraylılar, İstan - buspor müdafilerinin bütün oyun- da sıkışık ve yan yana oynadıkla- rını, bu yüzden açıklarının (bil - hassa sol açık) mütemadiyen ser- best kaldığını farkederek gene hep ortalardan oynayıp da topu kaptırmakta inat etmese, biraz da sol açıkla oynasalardı, o zaman şöyle bir vaziyet hâsıl olabilirdi. Ortada birikmiş İstanbulspor mü- dafaası, topu sürecek olan açığın , Rüzgârı lehine almış bulunan İstanbulsporluların bu - patırtıda, kısmen daha hâkim oynadığı gö- rülüyordu. Fakat oyun hep o bo - zuk ve berbat şeklini kaybetmi - yor ve herkes “Ha şimdi açılacak- Jar, ha şimdi açılacaklar!,, — diye teselli bulmıya çalışıyordu. Fakat oyun, hemen sonuna ka- dar hiç değişmedi. Ve bu “Kör döğüşü,, iki saat devam etti, dur- du. 20 nci dakikadan sonra Gala- tasaray İstanbulspor çemberin - den kurtularak kısmen hâkim oy- namıya başladı. Ve birinci devre bir şey olmadan O - O bitti. İkinci devrenin başlamasiyle, Galatasaray tazyikı da beraber başladı. Ve bu ta devrenin son - larına kadar sürdü. İstanbulsporun da ender hü- cumları olmuyor değildi. Fakat bunların hiçbirisi netice vermedi. İstanbulspor muhacimleri (2) Ga- latasaray muhacimleri de (7) çok mühim fırsatı kaçırdılar. Ve ikin- ci kırk beş tdakika da neticesiz bitti. Oyunun yarım saat uzatılma- sına başlanarak — yeniden pa » ra atıldı (kale — intihap edildi ve ilk on beş dakikalık devrede Ga- latasaray ikinci devredeki haki - miyetini idamede güçlük çekmeye başladı. Lütfi ağır surette sakatlanmış, kolunu kıpırdatamadan oynuyor, Ibrahim de hakem tarafından çı- karılmştı. Bilhassa dördüncü ve son on beş daikkalık devrenin başların - da İıtıqıbulıporlulır rakiplerine üstüne çıkacaklar, orta yer kıs - men açık kalacak ve açığın biçim- li bir ortalama ile, merkez muha- cim veya içlere yollıyacağı topu da kaleye atmak çok daha kolay olacaktı. Fakat Galatasaray takı - mi, bütün oyunda bir kere bile bu- nu düşünemedi ve Samih gib kıllı bir müdafi varken, İstanbul- spora kapalı oyunla gol atmanın her zaman çok güç hatta imkân - sız olduğunu unuttu. İkinci büyük bir hata da, rüz - gâr aleyhte olduğu zaman sarı kırmızılıların havadan bir oyun oynamaları oldu. Bu büyük hatalardan — sonra dün Galatasaray mağlüp olma - dıysa bunu ancak, çok fedakâr, akıllı ve fevkalâde güzel bir oyun aynıyan iki müdafi Lütfi ve Faru- ğa, kaleci Avniye medyundur. İstanbulspora gelinle, berbat bir oyun oynamakta rakiplerin - den aşağı kalmadı. Muhacimleri tamamen beceriksiz, müdafaası yanlış bir tabiye kullanıyordu. Ta kımda en çok muvaffak olan Nev- zat, Hasan ve Fahriden müteşek- kil muavin hattı, ve kalecinin şan- sı, dün ' İstanbulspor — takrmını mağlübiyetten kurtardı denebilir. Zaten, bu kadar bozuk bir fut- bol maçından sonra, koca bir se - nenin şilt şampiyonluğunu kazan- mak dün kimsenin hakkı değildi. Berabere Kkaldıkları iyi oldu . Bel- ki gelecek hafta futbole benzer bir oyun oynanır da, o zaman a- ğır basan taraf haklı ve şerefli bir şampiyonluk kazanmış olur di- ye düşünüyorum. f izzet Muhittin »