Hançerli |“ Kadın 3 Yi Yazan: ishak Fe Ferdi : Benli Bedia, Yavuzun başında bir felâket dolaştığını anlamıştı Evvelki tefrikanın hülasası “ Galatasarayında Hariciye me - murlarından M. Beyi (Benli Bedia) isminde bir kadm öldürüyor. Mütare- keden bir sene sonra Türk polisi (Be- dia) yı aramağa başlıyor. Bedia, İn- giliz zabıta heyeti reisi kolonel Mak» sevelin himayesini görmektedir. Bir gece Seniha Hanım isminde bir vali karısının ziyafetinde (Benli Bedia) da dostü ile beraber bulunuyor. Bedia, kibar âleminde bir çok cinayetler iş- lemiş ve ele geçmemiş meşhur bir hırs sızdır. Sonunu aşağıda okuyunuz: Bedia, sol karede birinci turun bitmesini bekliyordu. Avcunun içi ne sıkıştırdığı küçücük bir pusla- ya şu kelimeleri yazmıştı: “Karşındaki hariciye memuru, sivil bir polistir. Dikkat et!,, Bedia bu puslayr ev sahibinin küçük kızı Kerimanla Yavuz Beye göndermek fırsatını bulmuştu, Yaruz puslayı kimseye sezdir- meden okudu. Oyun devam ediyordu. Yavuz, karşısında oturan hari- ciye memuruna sordu: — Babrâliye kaç senedenberi devam ettiniz, Seyfi Beyefendi? — Hariciye Nazırı Noradonik- yan Efendinin zamanımda intisap etmiştim. Mütarekenin haftasmda istifa ettim. — Şimdi ne işle meşgülsünüz? — Ticaretle. Yavuz gülümsedi: — Birbirine ne kadar zıt iki meşlek!.. Hariciye memurluğu.. Sonra ticaret.. Ne tuhaf şey! — Niçin garip buldunuz? Bun- dan sonra Babıâlide istikbal | yok- tur. Harpte biraz para biriktirmiş- tim, Hükümet aylık veremiyor, Ti careti kârlı gördüm. Bahusus ki, hariciyede bir kalemde çalıştığı» mız arkadaşım şifre kâtibi (M..) Bey bir kadın tarafından esraren- giz bir şekilde öldürüldükten son- Gis Yavuz kâğıt dağıtırken etti: — İnsan, arkadaşı öldü veyahut öldürüldü diye meslek değiştirir mi? Çok garip.. Çok garip vesse- lâm. Seyfi Bey kâğıtlarını karıştırır- Ken yavaşça cevap verdi: — Siz çok neşeli bir ozatsımız, Yavuz Beyefendi! İnsan sizinle oyun oynarken, cebindeki paranm ilâve hepsini kaybetse, müteessir ol- maz. Şekibe Hanım da söze karıştı: — Lâfı bırakınız, Allah aşkına, beyler! Aklım size gidiyor.. Müte- madiyen kaybediyorum. Yağ tüccarı güldü: — Ben de kaybediyorum ama.. Hiç te sizin gibi ambale olmadım. Niçin bu kadar çok sinirleniyorsu- nuz, Şekibe Hanımefendi?! Bedis uzaktan, kocasının bu- Tunduğu masayı tarassut etmekten geri durmuyordu. ” Polis memuru neden etrafla a - ' cessüs edince, lâkadar olmuyordu? Akşamdan beri oturduğu masadan kıpırdama mıştı. Yoksa, hariciye memüru Seyfi Bey, Şekibe Hanımdan çok mu hoşlanmıştı? Bedia biraz daha yakından tes polis memurunun Yavuzla çok meşgul olduğunu gör dü. Bedia, Yavuzun başımda bir fe- lâket dolaştığını anlamıştı. Acaba polis memurunun revol- veri vâr mıydı? Öyle ya,. Böyle bir aile toplan- tısına revolverle gelinir miydi? Bedia masanın etrafında dolaş- tr., Seyfi Beyin arkasına dikkatle baktı. e Sivil memur, tam iş başımda bu- lunan bir bafiye gibi, silâhı ve dü- düğü ile mücehhezdi. Seyfi Beyin arkası şişkindi., Ceketinin altında göze çarpacak kadar büyük bir kabarık vardı.. Ve yeleğinin “ke narından düdük zinciri sarkıyor - du: Seyfi Bey (polis memuru) mü- temadiyen para kaybetmekle be- raber, Yavuzu tarassuttan da geri durmuyordu. Şimdi iki canbaz bir ipte oyna- mağa başlmışatı. Yavuz evvelâ po ker masasından, sonra da Seniha Hanımın evinden nasıl kurtulup | kaçacağını düşünüyordu. | Şekibe Hanımın baş ağrısı, oyu- nu fazla uzatmamıştı, “ Gece yarisma doğru masa da- ğılmıştı, Şekibe Hanım diğer ah- baplarının yanma gitmiş, yağ ta- ciri de bir köşeye çekilmişti. Hariciye memuru Seyfi Bey, Ya vuzun peşinden ayrılmıyordu: —Bu gece sizinle tanıştığımdan o kadar çok memnunum ki, bey- efendi! Diyerek Yavuzun koluna gir- mişti. İçki masası önünde ayakta duruyorlardı. Seyfi Bey bir kadeh rakı içtik- ten sonra: — Siz niçin içmiyorsunuz, Ya- vuz Bey? Diye sordu. . Yavuz bu teklife ehemmiyet ver memiş gibi görünerek: — Oyundan evvel çok içmiş- tim... Teşekkür ederim. Belki bir az sonra tekrar başlarım, Diye cevap vermişti. 7 Arka caddeye bakan bir oda-| nm balkonunda iki erkek başbaşa 7 vermiş konuşuyordu: —Maskeleri indirelim arkadaş! —Hangi maskeden bahsediyor- | sun, Seyfi Bey? — Hangi maskeden mi?! Ben seni takip eden bir zabıta memu- Tuyum, Sen de Seniha Hanımın mücevherlerini çalan bayağı bir hırsızsm! — Ben, zabıta memurlarının iki kadeh rakı içtikten sonra, bu ka dar sapıtacaklarını zannetmiyo- rum, Sakayı bırakda insan gibi ko nuşalım, (Devamı var) HABER — Akşam Postasi İngilizce dersleri | Müellifi: ömer Rıza ge, m The Küle bird hopped “about and sang “Oh, how (softis this grasal And what a sweetlittle flower blooms here, with its golden (heart and silver (oOdressi” for — the yellow middle ot the daisy looked just like gold, and the little petala around were white as silver. How happy the little dairy was! No ane can imagine how happy. The | | brid kisses her with his beak, sai to her and then flev up again into blu sky. İt was a full guarter Oofan hour before the flover recovered herself, Half ashamed 25) and o yet altogether happy — she Tooked at the Howees in the garden, they must certainiy have noticed the hönür, 26) and happiness that had been conferted! 27) upon her, tbey müst know hew | delighted she was. But the tülips held | themselves tvice as stiff as before, | and their faces grew guite red with | anger, and the peonies, (hey were s0 thick - hended, it was deşd weld that they could not speak, Or the little daisy would have (o heard something | not very pleasant. The (poor little flower could see (hat (they were in bad temper and it distressed her. Soon after, a girl came into the garden, with a sharp and bright knife, she went up to tbe tulips and cut off öne after anothâr. “Oh! That is terrile,, sighed 28) the daisy. İtis now all over with them.” The girl then went aVay With the tulips. How glad was the adisy that she grew in the grüss outside the fence and was not agrand flower! She felt realiy thankful; and o when the sun set, she folded her pelalı, went to sleep and dreamed all night sun and the beautifel bird. 1) Daisy (Deyzi): papatya, 1) fisherman (fişermen) balıkçı. 2) bont (bot) kayık: 3) shore (şor) sahil, 4) miles (mayilz) meyiller. 5) story (stori) hikâye. 6) reach (riç) varır, 7) fence (fens) 8) delicate (deliket) zarif 9) petals (petals) yapraklar. 10) surround (serrurind) — ihata e der, 11) content (kontent) kanaatkâr. 12) towards (tuvards) doğru (bir tarafa.) 13) lark (lark) tarla kuşu 14) festival (festivel) bayram, İ 15) whilst (vaylist) iken 16) stalk (stok) sap. 17) silence (saylens) süküt 18) revernce (reverenö) hürmet - hüşü.. 19) distross (distres) rahatirz eder 20) fragrance (frograns) rayiha, 21) peonics (peoniz). 22) puffed (pafet) sindirdi. 23) tulips (tulips) Jâleler. 24) recovored-(rikaverd) ayıldı - kendini topladı. 25) ashamed (eşemd) mahcua. 26) honcur (oner) şeref, (Davası var) e Ankara Posta işleri memurlarından Roza Alaton hanımla Vitali Benrubi B. in evlenme merasimi dün Ankarada ya- pılmıştır. İki gence saadet dileriz. —e—— Ölüm Eski fransızca muallimlerinden Ni- şan efondinin oğlu Balatta Horenyan mektebi sabık müdürü Ohanis Karabet Ciğerciyan Efendi evelki gün vefat et- miştir. Allah ailesine sabır versin. | 29 Eylül 1934 AKDENİZ KORSANI ŞAHIN REİS m Büyük macera, aşk ve harp romanı Keçi sakallı adam telâşla bağırdı: Mahvolduk Valer yo! Nerdeyse Ceneviz gemisinin | kürekleri işliyecek, son hızıyle, li- İ mandan dışarı fırlıyacaktr. Hızla- şan rüzgârla yelkenler büsbütün şişmiş, sahile bağlanan son pala-' marr gıcırdatıyordü. Kaybedilecek bir an bile yoktu. Keçi sakallı adam baş güverte- ye gitmek için bir adım attır. Çuval yeniden daha kuvvetle sallandı. Hattâ İnce bir insan çığlığı bile du yulur gibi oldu. Şahin Reis arkadaşlarına fısla- | dı: — İnsan kaçırıyorlar!.. Sonra zaten ne zamandan beri i sapmı tuttuğu kalın ve geniş ağızlı kılıcımı sıyırdı: — Haydi yoldaşlar, bundan iyi fırsat olamaz!., Dedi. Bir sıçrayışla kendini düşman gemisinin kıç güvertesinde buldu. Sahildeki dükkânlardan ve ge- münin direğindeki fenerden, etra- fa sönük bir ışik serpiliyordu. Fa- kat akşamın alaca karanlığı da henüz tamamen silinmiş değildi. mira eni Reisin arkasından Kör Ali, tas | bansz Ahmet ve küçük Hüseyin de ! güverteye fırlamışlardı. Yalnız Ge beş Mustafa koca göbeğini kaldı- İ ramamış, kirli bir yağ gibi parlı- yan, çörçöple dolu olan deniğe'yus varlanmıştı. ş Aynı zamanda Polidor'un gü- vertesi karıştı. Şahin Reis: — Ulan köpoğlular, o çuvalda ne var verin buraya onu, yoksa !.. Diye bağırdı. Sahilden bu sesi duyan halk o- raya toplanıyordu. Fakat Şahin Reisin aldığı ce- vap beş altı kılıcın birden ona hü- cumu oldu. Dört kahramanın eğri kılıçları havada zikzaklar yapa- rak ilerledi. Çarpışan kılıçlardan şimşekler çıkıyordu. Bunlar, etra- fı geminin fenerlerinden daha çok aydınlatıyordu sanki... Şahin Reis bir fırlayısta arka- daşlarından ayrıldı. Kılıcı bir yıl- dırım gibi işliyor, önüne çıkanı yerlere seriyordu. Bir an içinde kendini keci s2- kallı adamla, bir başkasının önün- de buldu. İkisi de esrarlı çuvalm birer ucundan yakalamışlar, başa! tına doğru uzaklaşıyorlardı. Kör Ali bağırdı: — Reisin yanına gidelim. Üç bahadır önlerine çıkan her gemiciyi deviriyorlar, Şahin Rei- sin yanma koşuyorlardı. Tabansız Ahmet söylendi: — Gidiyoruz! Küçük Hüseyin tastik etti: —Sahi be!.. Sahilden ayrıldık... — Reise söyliyelim... Halbuki reisin etrafı belki on beş kişi çevirmişti. Lâkin o hepsi» nin de hakkından geliyordu, Bu maa Sevenler, Sevilenler. Hayatfarında sevmiş olanlar.. Sevenlerin filmi olan bu şaheseri mutlaka görünüz. KADIN ASLA UNUTMAZ kargaşalıkta kımıldıyan çuval de-” nize fırladı, < » Cenevizlilerin miele en çok cesaret gösteren biri vardı. Keçi sakallı adam ona doğru telâşla ba- gırdı: — Mahvolduk, Valeryo!.. — Neden?.. -— Çuval denize düştü!.. — Sersemler/.. Şimdi ne yapa» cağız'lı. Valeryo ağir bir küfür savurdu: — Artık durulacak zaman des gil, bu haydutları da denize ata- lum ve defolüp gidelim!.. Haydi!., Diye ilâve etti, Zaten Şahin Reisin de istediği bu idi. Yanıbaşına gelen üç arka- daşma: — Çabuk, kendimizi denize ata Ima,. Çuvalı çıkarmak lâzım... Dördü birden kılıçlariyle hava» da korkunç parıltılar yaparak, her sallayışta bir can yakarak geminin bordaşına doğru gerilediler. Arka üstü, hep beraber denize atladılar. Polidor iyiden iyiye hızlanmış» tı, Bir iki dakika sonra limandan çıktığı görüldü. Şimdi dört arkadaş denizde ve karanlıkta hem yüzüyorlar, hem de konuşuyorlardı... — Buradan düşmüştü. — Allah belâsını vereli, Kar ii i ikta dalgıçlık mr yapacağız?.. -— Çare yok, haydi, hep bera- ber dalalım... Elimize ne geçerse çıkarmak lâzım... Daldılar... Dördü de elleri boş çıktılar, hin Reis emir verdi: Şimdi biraz daha öteye.. Ölü veya diri çuvalı bulmalı!... Yeniden daldılar. Üçü de çıktı, fakat kör Ali çık- madı. Biraz sonra onun da başı sular da göründü. O sırada, ufukta yusyuvarlak bir ay parladı. Şahin Reis Kör Alinin elindeki çuvalın farkına vex'dr. Zaten o da nefes nefese müjdeliyordu: — Bulduni reis, buldum!... Kara bulutlar, doğan ayı kapa- dı. Etraf zifiri karanlık oldu, Son- ra bol ve sert bir yağmur denizi kamçıladı. Ceneviz gemisinde başlıyarak hâlâ denizde devam eden kaynaş- ma, sehiideki halka merak ver- mişti, Fakat bol yağmur onları çil yavrusu gibi dağıttı. ! Şahin Reis esrarlı çuvalı kenar. si ormuzladı. Çuval artık krmıldamıyor ve. sarkıyordu. İçinde genç ve ufak tefek bir insan vücudunun ttrediği farkolu-' nuyordü. la — Çabuk gemiye!... v1 (Dera very üni İli (3023)