Abdülhamit Göz Tarihi tefrika: 76 Doktor Müştak Bey teşkilâtçı | bir adamdı. Selânikte esaslı bir | hareket yapılamazsa, o, İstanbul- | da bir ihtilâl hazırlığı — yaparak ; işi filiyat sahasına dökecek * ve | ilk plânda Abdülhamit ricalini bombalarla devirmeğe çalışacak - tı. deleri Yazan: Ishak Ferdi saadetini kendi eliyle yıkacak ka- dar budala bir kadın değildir, Şev ketmeap! —Sahi mi söylüyorsun? Gerçek benim ona hüsnü nazarım vardı. Nuri onun aleyhinde neden bana sık sık raporlar veriyor? — Padişahım, Nuri Bey habbeyi Abdülhamit saraydaki adamla- | kubbe yapmakta mahirdir. Nec- | rından bazılarının Jön Türklere | miseheri istiçvâp ederken, Nuri | Bey onun zekâsından korkmuştu. | yardım ettiği şayiasından şüphe - î lenmekle boraber, bu haberlerden bir kısmnın uydurma olduğuna | da inanmağa başlamıştı. Kızrl Sultan bir gün, Mabeyin- ci Celâl Beyin gönlünü almak mak | sadiyle: — Senin kalbini çok kırdim, Celâl! -dedi- bugün seninle uzun boylu konuşmak isterim, Bu Jon 'Türkler günün'birinde bizim başı- mıza bir çorap örerler mi dersin?.. Celâl Bey, Padişahı Jon Türk- ler aleyhinde şiddetli tedbirler al- mağa sevketmekten çekindiği için, ortalığı süt limanlık göstermeğe mecburdu. — Beyhude endişe ediyorsunuz, Şevketmeap!- diye söze başladı.- Pariste toplanan bir avuç haşara- | tın, ateş olsa cünmü kadar yer ya- kacağı şüphesizdir. Koskoca bir devlet teşkilâtımnın bu heriflerden korkar gibi görünmesi, maazallah bizi daha büyük tehlikelere düşü- rebilir. Onların mesaisine ve u- çurdukları balonlara omuz - silke- rek, alâka göstermemek en Kkestir- | me tenkil yoludur. Keskin sirke- nin daima kabma zararı olduğunu | söylemeğe'lüzüum vat mı, Şevket. meap? Onfar*bir gün su Üstünde dağılan dalga köpükleri gibi, göze | görünmeden — sönüp gidecekler. Müsterih uyuyunuz, efendimize | verilen raporlara kulak vermeyi- niz! — Ben zaten bu raporların hep- sine ehemmiyet vermiyorum, Ce- lâl! Sen maiyetimdeki kimselerin en akıllısı, en fazla uzağı göreni- sin! Seni dinledikçe içime serin sular serpildiğini duyuyorum.. Ba- | na bugün gene geniş bir nefes al- | mak fırsatını verdiğin için sana | teşekkür ederim! Gene eskisi gibi, | duyduklarını bana açıkça anlat.. Etrafı boş bırakmağa da gelmez.. Göz kulak ol.. Bana günde iki de- fa rapor ver.. Sana itimadım çok- tur! | Celâl Bey tekrar Padişahın gö- Zzüne girmişti. Huzurdan çıkacağı sırada Necmiseherin — vaziyetini kurtarmağı da ihmal etmedi: — Gece gündüz efendimizin | sıhhat ve afiyetine dualar eden ve odasında göz yaşı döken cariyeni- ze de iltifat buyurunuz, Şevket- meap! Efendimizi candan seven- lerden, uğrunuza hayatını feda e- denlerden biri de Necmiseherdir. Kulunuz ömrümde bu kadar temiz yürekli bir kadın görmedim... Padişah Necmiseheri hatırla- ymca kaşlarını çatmıştı: — Nuri Bey onun hakkında çok fena şeyler söyledi, Celâl! Necmi- seher, Kâzımı seviyormuş.. Onun Parise kaçacağımı biliyormuş. — Kabil değil Şevketmeap! Bunların hepsi Nuri Beyin uydur- malarıdır. Necmiseher - (hürriyet) | in en büyük düşmanıdır. O, saray- | da, efendimizin sıhhatlerinden baş ! Ka bir şey düşünmez. Fena fikirli | kadınlarla daima münakaşa eder, | Kendisine siyasi şeyler sorunca, Necmiseher de ukalâlık ederek ©- na şüphe uyandırıcı cevaplar ver- miş, Nuri Bey bundan sonra Nec- miseher Hanımı parmağına dola- | dı: (Bu kadınım zekâsından kor- kulur!) diyerek, efendimize bu masum kadın hakkında bir takım tahminlerde bulunmak istedi. — Tahminlerde mi dedin? —Tabii, Şevketmeap! Nuri Bey şimdiye kadar efendimize vesika- ya müstenit bir şey gösterebilmiş- midir? Her şey gibi, bu da bir tah- mindi. — Desene zavallı Necmiseher bir tahmine kurban gitti! Celâl Bey bu cevaptan bir şey anlıyamadı, Padişah izah eder gibi bir vazi- yetle gülümsiyerek: — Biraz evvel Nuri Bey beni ikna ederek, Necmiseherin zehir- lenmesine muvafakatimi istihsal etmişti. Ben de: (Gebertiver şu karıyı!) demiştim, Celâl Bey o sabah Necmiseheri görmemişti. Necmiseher bir gün evvel sıh- ,hatte idi., Odasında oturuyördu. Padişah:-(Kurban gitti!) diyince, Celâl Bey hiddetinden az kaldı küçük dilini yutacaktı. — MNeticeyi efendimize arzetme- diler mi? Diye sordu. * Kızıl Sultan, Celâl Beyin yüzü- ne baktı: — Nuri Bey onun ne kadar a- leyhinde bulunuyorsa, sen de o nisbette lehinde — görünüyorsun, Celâl! Anlaşılıyor ki bu kadın hakikaten şüpheli bir mahlüktur. Ben, zekâsı bu derece keskin ka- dınlardan korkarım, Kızıl Sultan, Necmiseherin öl - dürülmesinden memnun — olacak gibi görünüyordu. Celâl Bey yal - vardı: — Onu affediniz, şevketlim! Necmiseher yarın efendimize bu affı hayatile ödiyebilir. O, çok ze- ki bir kadındır. Fakat, zekâsı, İk- ! bal kadar korkunç zekâlardan de- ğildir. Efendimizi şerefimle temin ederim ki, Necmiseher, zatı şaha - nelerine yarın değilse öbürgün lâ- zım olacaktır! Bir akşam, sular henüz karar- mıştı., Mabeyin başkâtibini Selâ - nikten makine başına - çağırıyor- lardı. Rumeli vilâyetleri umumi mü - fettişi ve Selânik kumandanı tel- graf başında bekliyorlardı. Başkâtip Paşaya ilk söz olarak telgrafla şunları söylemişlerdi: “ Zatı şahaneye hemen arzedi- niz: Selânik, Yanya, İşkodra, Ma- nastır vilâyetlerindeki asker müt- tefikan (Meşrutiyet) in ilânını is- tiyorlar, Kendilerine ayrı ayrı tel- graflarla icap eden nasayihte hu - lunduk. Fakat, ordu zabitanı ayni | altında ayrıca mahsubu yapılan aske- | vi masraflar da vardır. | sekizinci smıftan 561 numaralı kimseye söz söylemez,Necmiseher ! fikir ve maksat etrafında toplan - | Silâhlanma mas- | rafları artıyor “Pariser Tageblatt” — gazetesine Cenevreden bildiriliyor: * Milletler Cemiyetinin Umumi | kâtibi bu günlerde silâhlanma yıllığı kitabının onuncusunu neşretmiştir. Bu kitapta —muhtelif devletlerin müdafa: a tedbirleri hakkında resmi rakamlar münderiçtir: Yedi devlet, yani Fransa, Alman- ya, İngiltere, İtalya, Japonya, Rusya ve Birleşik Amerika devletleri sene - Tik bütçelerini bir hayli arttırmışlar. dır. Bir çok memleketler gelecek se- nelerin teslihat bütçelerini, şimdiden borçlandırmışlardır. Fransa, İngilte - re, İtalya ve Japanya hükümetleri, müdafaa tedbirleri için birer program neşretmişlerdir. ki, — bunların tatbiki üç ilâ beş sene devam edecektir. Fransanın şimdiye kadar mevcut olan askeri bütçesinden başka hudut istihkâmlarını takviye için bu sene daha 2 milyar franga ihtiyacı vardır. Ayni zamanda “Milli teçhizat” namı İtalyanın 1933 - 34 te dört milyar Kretlik bir askeri bütçesi vardı. Bu bütçe 1940 senesine kadar 2 milyar liret daha arttırılmıştır. Bu para de- niz ve hava Filosunun ikmaline sarfe- dilecektir. Japonyada bu seneki askeri bütçe için dahili istikraz akti lâzım gelmiş- tir. Gelecek sene için tasavvur edilen askeri plânlar dolayısiyle, milletten —Şimdiye kadar hiç bir suretle va. ki olmryan yüksek derecede — feda- kârlıklar istenecektir. Almanyada ordunun resmi masraf- ları geçen seneye nisbetle 1 - 3 ve ha- va filosu masrafları 1-2 arttırılmıştır. Alman teslihat masrafları, Alman u- mum bütçesinin 1-6 nisbetindedir. Sovyet Rusyada askeri — bütçe yüzde on nisbetinde artmıştır. Aske- ri maksatlar , için yapılan masraf, 1800 milyon ruübleye baliğ olmak su- retiyle bir rekor rakamı teşkil etmek- | tedürd A B Tngilterede askerf masraflar 4 mil- | yon 795.000 İngiliz Hirası artmıştır.” ZAYİ — Malatya Orta Mektep 18 — 9 — 932 tarihli tasdikname- mi zayi ettim. Eskisinin hükmü yoktur. Nâzım — (260) mışlar.. (ölüm var, dönmek yok!) eevabile bize tehditkâr cevaplar veriyorlar, Vaziyeti çok tehlikeli görüyorum, Orduya — vereceğim cevabı makine başında bekliyo- rum.,, Mabeyin başkâtibi, yanındaki Hünkâr yaveri binbaşı Arif Beyle beraber derhal Abdülhamide koş- tular. — Rumelideki asker ayaklan - mış, şevketlim! Müfettişi umumi ve Selânik kumandanı makine başında cevap bekliyorlar. Ordu, kendilerini tehdit ediyormuş. (Ö- lüm var, dönmek yok!) - diyorlar- mış. -- Ne istediklerini sormadınız mı? Başkâtiple Yaver Arif Bey te- reddütle birbirlerine bakıştılar. Ordunun istediğini Abdülha- mide nasıl söylesinlerdi? Mabeyin başkâtibi önüne baka- rak mırıldandı: — Hürriyet istiyorlar, şevket- meap! (Devamı var) 25 Eylül 1934 AKDENİZ KORSANI No. ŞAHIN REİS Pa aA Şeyhin kızını kaçırmıya karar _verdiler Papanın gözdesi olan Kardihâli pâra vermeden kurtarmak için başka çare bulamamışlardı 'Türk korsanı Şahin Reis seneler- <e Barbarosla beraber çalışmış bir ge- micidir. İtalya sahillerinden Cezayire giderken bir Ceneviz gemisiyle kar- şılaşarak topa tutüyor; — fakat büyük bir Ceneviz Hlosu gelince kaçıyor. Diğer — taraftan — Papa - €en sevdiği adamlarından — mürekkep bir heyeti deniz yoliyle Fransaya yolla- mış, heyet yolda fırtınaya tutularak Cezayir sâhillerinde Neadetya — şeyhi Ebüssaldin eline düşüyorlar, Elçi hey- etin teslimi için Şeyhin kırk bin altın istediğini haber veriyor. Senelerdenberi Türk kumandanlariyle — el ele vermiş, garpta İspanyollara, şarkta Ve - nediklilere göz açtırmıyordu. Ka- ra atlara binen sayısız süvarileri, | beyaz ehramlarına bürünerek sal- dırdığı zaman, kaşırga esiyor sa- yılırdı. Onun üstüne bütün Avrupanın | donanması ve orduları gönderilse kardinal Daskari ile arkadaşlarını kurtarmak mümkün değildi. Söylediğini yapan, — düşmana karşı insaf bilmiyen bir adam ol- duğu için oyalama siyaseti de fay- da vermiyecekti. | Biricik çare, kırk bin altını tı - kar tikir saymaktı. İ Fakat papa hem hasisti, hem de hazine tamtakırdı. Etraftan dilenerek toplamak i - çin uzun zaman İâzımdı, Papa şaşkın bir haldeydi. Elçiye sordu: — Şeyh Ebu Sayit istediği pa- rayı biraz indiremez mi?..., — Madeyra şeyhi de, bütün is- lâmlar da yalnız bir söz söylerler. Çünkü Allah birdir. Papanın yüzü kızardı; dişlerini sıktı. — Uluç Ali paşa, bizim için il- timas etmez mi? Ne kadar olsa es- ki dindaşımız ve soydaşımızdır. Papa bu sözlerinde yanılmıyor- du. .- Uluç Ali paşa sahiden İtalya- nın cenubundaki Kalabriya yarım adasında doğmuştu. Asıl adı Ut- yali idi. Dinini ve adını değiştir- miş, Barbarosun yanında, cesareti kadar da denizciliği bilen, tedbir- li bir adam olarak tanınmış, — son zamanlarda Cezayir beylerbeyi olmuştu. Madeyra şeyhi ile arası çok iyi idi, Cezayirden şarka ve garba doğru yaptıkları akınlarda hep el ele verirlerdi. Fakat Papanın bu sön ve - pek | çare de | düşküncesine sarıldığı boşa çıktı. Çünkü elçi şu cevabı vermişti: — Uluç Ali paşa İstanbula git- ti. Dört beş aydan evvel gelmez. Şeyh Ebusait şimdi onun da ve- | kilidir. Papa, içinden şöyle düşündü: — Cezayire bir donanma gön - dermenin tam zamanıymış!.. Lâ - kin.. Sonra elçiye baktı: — Peki!.. Üç gün için misafiri- miz olunuz, biraz düşünelim.. Elçi çıkıp gitmedi: — Şeyhim bana buralarda kal- mak için izin vermedi. Bugünden başlıyarak istediğiniz kadar düşü- nebilirsiniz. Yalnız bu düşünüş bir aydan fazla sürer, o zamana ka- dar kırk bin altın fidye verilmez- se, Ebusaidin, söylediği sözlerden | kıl kadar şaşmadığını bir defa da- ha görürsi gA Geri döndü. Bevaz harmanisi- nin sarkan ucunu omuzundan a | kasına doğru attı. Türk leventleri- nin palalarından aldığı kuvvetle sert sert yürüdü, Salondan çıktı. | (Devamr var) | İstanbul asliye mahkemesi bi- rinci ticaret dairesinden: alademir Mırmır oğlu efendi tarafından Galatada Havuar ha - nında 12 No. da mukim Sava Ve- let Haralambos Patrikiyadis efen- di aleyhine 934/54 dosya numa- | rasiyle ikame olunan 2480 lira a- lacak davasında ikametgâhı meç- | hul bulunan müddeaaleyh hakkın- da ilânen tebligat yapılmak sure- tiyle tahkikat gıyaben ikmal ve evrak mahkemeye tevdi- edilmiş ve mahkeme günü olmak üzere de 6/10/934 cumartesi saat 14 de ta- yin kılmmış olduğundan muayyen olan günde Sava velet Haralam - bos Patrikiyadi& efendi mahke - meye gölmediği veya vekil gön - dermediği takdirde hakkında gı - | yaben Muamelesi yapılacağı ilân olunur. | Bu akşam Harbiyede BELV'ü Bahç;sînde en maruf san- atkârların ve bilhassa SAFIYE Hanımın îşîiıâkile büyük, muhteşem müsiki Ziyafeti 'Yarın matinelerden itibaren ELHAMRA sineması İstanbul sinemacılığının en büyük yeniliği olarak her hafta programına bir büyük yeni ve bir büyük ikinci film koyarak ve fiyı_(lınnı birinci koltuk 30-Balkon 40-Maroken koltuk 50 kuruş olarak tespit ettiği halde yeni sinema mevsimine başliyor Kadın Parmadı Fransızca sözlü büyük film oynıyanlar: KAREN MORLEY- WALLACE BERRY-RICARDO CORTEZ ve GRAND OTEL, JOHN BARRYMOR Oynıyanlar: GRETA GARBO-JOAN CRAWFORD- (2850)