Bağ eğlencemiz bugün yapılıyor Melek ve Şeyt Yazan: Kadir Artık her gece barda idim. Sev | diğim kadını kollarıma alama - | mış, onun biricik sahibi olama- mıştım; fakat işte her akşam hiç olmazsa bir saat için bol bol göre- biliyordum. İçkinin mahmurluğu arasında onu büsbütün güzel buluyordum. Her halinde insanı kendine çağı - | ran ve çeken bir kuvvet vardı. Başkalarına ara sıra tatlı bir | gülümseyişle baktığı halde bana hiç bakmıyordu. Eğer gözlerimiz karşılaşırsa, saniyenin onda biri kadar bir zaman yüzü durgunla - Şiyor, ağarıyordu. silkiniyor, gene ince ve geniş ağ - | zında tatlı bir gülüşle şarkısına devam ediyordu. | Tamam bir ay böyle geçti. Bir defa da locasında onunla konuş- mak istedim; fakat barın sahibi rica etti: | — Bu fikirden vaz geçiniz Be- | yefendi; iyi müşterimsiniz, — size | karşı saygılarım var. Fakat Meral | Hanımefendi hernedense - sizden | hoşlanmıyor. Siz buraya geldiği - I niz için mukaveleyi bozmak bile | istedi. Korkarım ki çok üstüne dü- ( beni bırakıp gidecek. Halbuki onu angaje etmeden ev - | Sonra birden | şerseniz vel burasını göreydiniz, sinek av- | hyerduk. İşimizi bozmayınız. Hı!l tâ nic'n görüşmek istediğinizi ba- | a söylerseniz, herhalde size fay - I Talr olmağa calısırdiım. Akrabası mı olursunuz? Anladığıma — göre çok eskiden ve iyi tanışıyorsunuz; fakat nasıl?... Renden size bir zt*rar gel-| mez, Yalnız kendimize ait bir iş için, herhalde bir defa görüşme - Tiyim, Lâkin istemiyor, Evine git - | mişsiniz; gene kabul — etmemiş. | Hattâ sizi tanımadığını da söylü- | kın ve kenardaki masamda yalnız | | oturuyordum. İçkimi yudum yu- an I Diye cevap veriyordum. Halbuki bu işin iyilikle bitece- ğine aklım yatmıyordu; zira, Me- ralin ne yüzünde, ne de pek az kar şılaştığım bakışlarında, benim le - hime hiç bir değişiklik yoktu. Kendimi rasgele akmtıya bı- rakmaktan doğan garip bir sarhoş lukla doluydum. Eğer bir az daha zaman geç- seydi, belki artık ümitlerim can verecekler, İstanbulu brrakıp gide cektim. O zaman bütün bir ömür, erişilmiyen ve tekrar yaşanmıyan bir aşk rüyasmın hasretiyle içim- den yıkılacaktım. Fakat... Can No. 26 . . * Her akşamki gibi sahneye ya- dum içerken Zehranın şarkı söy- lemesini sabırsızlıkla bekliyor- dum. Ozaman ben ellerimi dizle- rimin üstünde kenetliyecek, başı- mı sol omuzuma doğru eğecek, gözlerim yarı kapalı onu dinler- ken on üç yaşımın güzel rüyasını yeniden yaşamak için kendimi zor hıyacaktım. Arkamda bir ayak sesi, konuş- malar ve iskemlelerle masaların düzeltilmesinden doğan hafif gü- rültüler duydum. | — Yeni bir müşteri geldi!.. Dedim ve dönüp bakmadım bi- | le... Lâkin bir az.sonra iki kişi ko- nuşmağa başladılar. — Onun bu kadar değişeceğini hiç kafam almıyor. | — Ummadığın taş, baş yarar.. — Öyle amma, olacak çocuk bilmem nesinden belli olur der- ler, evvelden haber verselerdi gü- lerdim doğrusu... Başımla yarım bir dönüş yap- yor. Bunun doğru olmadığını an - | tım ve konuşanlara göz attım. ! lıyorum ama, ne bileyim, kendisi | Bunların birisi otuz beş kırk yaş- böyle diyor. | Jarında yakışıklı, ince dik bıyıklı, favurili, mağrur bir adamdı, Diğe- ri daha şişman fakat aynı tipte ya- rı kopuk bir gençti. Sözlerinde, du ruşlarında hafif bir dalkavukluk Barın sahibi, Meral Hanıme - | fendinin “eğer bu adam beni lo - camda, görmek isterse buna mey- dan verilmesin, bırakır giderim.., | dediğini de ilâve etti. Vaz geçtim. — Zaman her düğümü çözer, beklemek lâzım.,, | Dedim. | Zehra şimdi yeni bir şarkıya bas'lamıştı. Bu: Kadın bir tavuk değildir. Diye başlıyan bir rumba idi; Bu fikri artık değiştir Kadımn da erkekle birdir. Kafes kırıldı uçtu kuş; Bakın ne tatlı bir uçuş... Diye devam ediyordu. Şıik bir delikanlı kıyafetine girmişti. Sırtında bir smokin, ba - | şında silindir şapka, ayaklarırida | lüstrin iskarpinler, elinde de be - | yaz eldivenlerle altın saplı — bir baston vardı. Bu da güzeldi. Bu da cana ya - kındı; fakat herkes onu, daracık kızıl elbisesile şeytanın — şarkısını söylerken görmeyi daha çok isti « yordu. Ortağım İzmirden mektuplar YAödırryor; weden henüz dönme - diğimi soruyordu. Bense: — Mühim bir işim var; bunu Bitirmeliyim. Biraz daha bekle!,, | | seziliyordu. İkisi de kadehleri dol- durup doldurup raökı içiyorlardı. Kim bilir kimin için konuşu yor- | lardı? Gene konuşuyorlardı: — Seni tanıyacak mı acaba?.. — tanımaz mı hic? Onun gözü benim yanımda açıldı. Evime gel- diği zaman Ayşe dududan farkı yoktu. ir — Onu demek istemedim can- | nım, tanır elbet, fakat, tanımamaz | lıktan gelmez mi acaba?.. | — Belki.. Amma ben onu yola getiririm. — Nasıl? — Para sağ olsun!.. — O şimdi çok kazanıyormuş. Baksana adını bile değiştirmiş; — Öyle, artist olmuş artık.. | — Elbet.. Zehra diyince akıla bayağı bir kadın geliyor. L'ıki_n Meral:, Tam modaya uygun bir isim... Bu sefer başımı adamakıllı çe- | virdim ve konuşanlara iyice bak- tım, Gözlerimiz birer saniye ara- lıkla ve ikisiyle de karşılaştı. O za mana kadar hiç görmediğime ©- mindim, “Daha bitmedi” | f Resimde görülen yat 1898 sene- | sinde mağa hazırlanmış dur. 4 yed ekoru kır- 1 iliz yatı | “Endez “Raint tır. Neticede Amerikan kupası kazanmak vardır. Birinci yarış ya prldi. ışta İngiliz yatı 30 millik v, 218 dakika 44 | saniyede, Amerikan yatı ise 220 dakika 58 saniyede almıştır. Yarışta Amerikan Reisicümhu- ru Ruzvelt te bulunmuştur. | ESNAF VE IŞÇI Saraçlar C emiye-; Terazilerin kolu , Postaların kabul. tinden neler isteniyor” Uzun çarşıda saraç Ahmet Se- yit Efendi diyor | ki: “— Bizim bir | | Saraçlar cemi - yeti vardır. Fa - | aliyetinden mem nunuz. İcap et - tiği zaman muh- | Ahmet Seyit ef. 'aç olanlara maddi — yardım da yapabiliyor. Yalnız cemiyetten daha istediklerimiz vardır. Bizim san'atımız iyidir. Fakat, bir kaç zengin esnaf, rekabet ol - sun diye, meselâ bir kuruşa mal o- lan eşyayı gene bir kuruşa satıyor. Tabii bunu zengin ve sermayeli ol dukları için yapıyorlar. Bizim gi- bi küçük esnaf eziliyor. İşte buna cemiyetimizin — bak- masını isteriz. Sonra, bugün Türkiyede en bi- | rinci deri çıkaran bir fabrika var- dır. Biz peşin para ile bu fabrika- ya müracaat ederiz. Bir iki deri al mak isteriz. Fakat nedense ver - mezler. Yani fabrika piyasaya mâal çıkarmıyor. Çıkarsa da çok yüksek fiyat koyuyor. Sonra da te miz deri Avrupaya gönderiliyor, pis deri bize kalıyor. Bizim en büyük derdimiz şu - dur: Han odalarında - çalışanlar, geceleri de işlerine devam edebi - liyorlar. Bunlara belediye nasıl müsaade ediyor? Oralar da dük - kân sayılmaz mı? Bizim hakkımız niçin gözetilmiyor? Biz de hakkı- mızı isteriz. 6 liraya çıktı Bütün esnaf zarar görüyor Tophanede, Ka rabaş mahalle - sinde sebzeci Mehmet — Şefik Efendi matbaa- mıza gelerek şunları — söyle « miştir: — Belediye es n " ki terazileri kal- MehmetŞetik ef, dırmaya karar verir, — vermez, hemen terazileri toplamıya başla- dılar, Bu arada benim de iki terazim belediye memurları tarafından a - hmdr... Şimdi açıkta kaldım. Yeni tera- ziler için lâzım olan bir kol, 6 li - raya veriliyor... Halbuki eskiden bir teraziyi 2,5 liraya alabilirdik. Ben şimdi ne yapayım? Cebim- | de yemin ederim ki, üç liradan faz la param yok.. Evde aile, kardeş - lerim açtır... Terazi satanlarm eline fırsat | geçmiştir. Ve hemen fiyatları yük seltmişlerdir. Belediyeden rica ediyorum. Bu- nun bir çaresini bulsunlar... Kasaplar, esnafın en bahtiyarıdır Mısır çarşısında kasap Ahmet Hamdi Efendi ne diyor: “— Kasaplık, aylardanberi, ka- zancı çok bir iş diye -tanmmıştır. Hakikaten kasapların, bir çoğuna bakılırsa zengince gözükürler ve nisbeten iyi hayat geçirirler, Fa - kat söylendiği kadar değildir.. Ma amafih gene hayatımızdan ve ka- zancımızdan memnunuz. Çalışıyo- ruz. Karşılığını görebiliyoruz. /| ettiği paketler ve icat hakki Beyazıtta cüm | büş mucidi Zey- Bey “— İcat etti » ğim saz mem- lekette çok rağ - | bet gördü. Fakat maalesef — bazı ki bir insan yap ZeynelâbidinB. jtığı ve yapacağı işlerden pişman olur. Bunların ba- şında posta idaresi gelir. Meselâ sahillerde ve tren güzergâhların- dan bir metre büyüklüğünde pa - | ket ve sandık kabul - olunurken —o da bizim ısrarımızla — olmuş- tur— diğer yerler için 60 santim - den büyük paketler alınmıyor. Ba na Urfadan, Kilisten, ilâh, 90 san- tim kadar tutan sazların siparişler ri geldiği vakit ne yapacağımı şar | şırıyorum, Çünkü posta idaresin * de bunu kabul etmiyerek hem ba- na, hem de hazineye zarar veriyof lar, Senede iki üç bin lira postâ parası vermem kabilken ancak 1300 lira verebiliyorum. İkinci şikâyetim de, icat — etti* ğim sazı memleket dahilinde vt haricinde taklit ediyorlar. Bunla” ra karşı bir şey yapamıyorum. Ht kukumun muhafazasını isterim. GK AELARĞÜÜĞEA P Bazılarımızın hakikaten iyi kö” zanabilmemiz, kasaplığın ci şartını bilmemiz ve ona riayet et * memizdendir. O da temizlik ve tazeliktir. Temizliğe çok dikkat edersek iyi cins ve taze et satarsaö ve şekilde, kendimizi iyi tanttı müşterinin gelmemesine sebeP | yoktur. Dükkân daima işler.