21 Eylül 1934 ——* o7 TT HABER'in hikâyesi Ramiz Beyin bir otomobil ka- zasında âni olarak öldüğünü Jale Hanımın yanında söyledikleri za- man, biçare kadın, gözlerini teste- kerlek açtı, hiç bir şey söyliyeme- den, hikâyenin tafsilâtını dinledi. Kulakları uğulduyor; müphem olarak işitiyordu: Vites fazla açıl- mış; lâstik patlar patlamaz, araba yana kaymış; bir ağaca — çarp- mış... Neticede Ramiz ölmüş... Bu haberi işitir işitmez, genç kadının çığlıklar kopararak ağla- ması icap ederdi. Zira, Ramizle se vişiyordu. Onun metresi olmamak la beraber, delikanlıyı sonsuz bir aşkla seviyordu, Fakat, büyük ha- nımlarda ekseriya olduğu gibi, sü künetini muhafaza etti. Jale, anlaşamadığı bir adamla, Mehmet Ali Beyle evliydi. Kocası, fena bir insan değildi. Lâkin, ruh- ları aynı şeylerden hoşlanmıyor- du. Ramiz ile ise, iş, hiç de böyle değild:. Zevkleri iki damla suyun müşabeheti gibi biribirine benzi- yordu. Yekdigerinin bulundukları meclisten sonsuz bir haz alırlardı. Bu şerait altında, Jale ile Ra- mizin son kademeye kadar ilerle- melerine ve tam mânasiyle âşık maşuka olmalarına imkân yoktu. Buna, şimdilik, Jalenin bazı dü- şünceleri mani oluyordu. Genç kadın, aşkı, pek yüksek bir his addettiği için, bunun ya- lanlarla, hilelerle, kurnazlıklarla kirletilmesini istemezdi. Halbuki, evli olduğu için, başka türlü ha- rekete imkân mr vardı? Kocasından ayrılmak mesele- sine gelince, Mehmet Ali Bey, - | na öyle bağlıydı ve öyle dürüst hâareket ediyordu ki, talâkı talep etmekte kendisini haksız bulmuş- tu. Rezaletlerden, gürültülerden çekinirdi. Uzun zamanlar, — tereddütte kalmış; bu mülâhazaların tesiriy- le, Ramizin aşk susuzluğunu din- dirememişti. Ve işte, bu macera vwuslatla bitecek yerde, pek acı ve bek ânt bir ölümle neticelenmişti. Birdenbire, elem genç kadının bütün hüviyetini kapladı: Neden | bu adamı, gözleri arkada kalarak, Steki dünyaya gitmeğe mecbur et- Mişti? Neden ona kendini verme- Mişti? Hazinesini, hasis gibi, sak- lamıştı? Müşterek aşkla örülmüş saade- 'İiıı güneş renkli elbisesini ona giy- dirmemişti ! Geçen günlerin güzel hatırala- ti bile, şimdi, Jalede, vicdan azabı Ayandırıyordu. Kendi kendinden hefret ediyordu. Uykusu kaçtı. üzi, mezarda yatarken tahay- Yül edemiyordu. Herhalde bu meş Em gezintiden geri döneceğini ve isini kolları arasına alacağını Mmuyordu. O zaman, delikanlıyı Basıl mes'ut edecekti... Ondan e- tirgediklerini nasıl bol bol bah- Hedecekti... Aman yarabbi... Fakat geçmişti... Geç kalmıştı... Boğazını bir el sıkıyordu. Da- H düşünceli, somurtkan oturu- lu. Kimse, onun ruhunda oy- tanan faciayı bilmediği için, de- şklilinin sebebini anlıyamıyor- hastalığın ismini de- Nörastenik oldu... -diyorlardı. 1larr da, ğ tiriyorlardı: Aşkın matemi | — Ah şu ilim ah.., Türlü türlü ruh hastalıklarını, bu iki kof ve esrar- engiz kelimenin içine sıkıştırmak isterl... Jale, kaçmak, kurtulmak, ken- ' disini takip eden vicdan azabm- dmm saklanmak istiyordu. Gün geç tikçe ahvali fenalaştı. Bir sabah, onu, bahçede, ekse- riya Ramizle birlikte oturdukları sıranın üstünde buldular, Bezlerden bir bebek yapmış, bunu, göğsü üstüne bastırıyordu. İki büklüm olmuş, bitap bir hal- deydi. Hastalandığını anladılar, Onu | yukarı çıkarmak, bahusus - kuca- gındaki yapma bebeği almak - is- tediler: — Bırakın... Beni bırakım... -di- ye haykırdı.- Ben, artık, Allah ol- dum... Sevmek için insan yaratı- yorum... Ölüleri diriltiyorum... Akliye hastahanesine nakledil- diği vakit de, mütemadiyen aynı sözleri tekrarladı durdu... Nakıli: (Hatice Süreyyal Beyoğlu Altıncı Noterliğine: Efendim, Beyoğlu Altıncı Noterliğin- den musaddak 13/Eylül/1934 ta- rih ve 7622 Nu: I: beyanname mu- cibince Ayazpaşada Yeni yol kışla arkasında Miramar apartımanmın 6 Nu: li dairesinde mevcut olup mezkür beyannamede müfredatı yazılı eşyayı beytiyenin tamam mülkiyeti mezkür apartrman mu- tasarrıfı Madam Elda Rafael'e ait olduğu ve bu eşyalarla Rafael Al- guadiş Efendinin hiç bir alâkası olmadığı Vilâyet gazetesinin ka- pünması dolayısiyle Haber gazete siyle ilân olunması için lüzmm - ge- len muamelenin ifasını rica ede- rim efendim. Boyoğlu, Taksim, Ayazpaşa Yeni yol kışla arkası Mira- mar aparlrmanının 6 Nu: İr dairesinde mukim Rafael Alguadiş. 3107 / N Kadın ve erkek terzisi atölyesini Yenipostahane karşı- sında Letafet hanmda açtığını muhterem müşterilerine aârze- der, Maltepe'de Bostan sokağında 17 Nu, İ hanede sakine İhsaniye Hanım tarafından Paşakapısı kar- şısında 27 Nu, l1 Bursalının - kah- vesinde mukim İsmail Efendi a- leyhine açılan boşanma davası ne- ticesinde mödeni kanunun 134 ve 138 nci maddeleri mucibince ta- rafeynin boşanmalarına 23/3/933 tarihinde karar verilmiş ve M. a- leyhin ikametgâhı meçhul bulun- muş olduğundan bu baptaki ilâm süreti mahkeme divanhanesine talik edildiği gibi keyfiyet tebliğ makamına kaim olmak üzere ga- zete ile de ilân olunur. 3113 18/9/934 Kimyager l;l SAMETTİiNİ Tam idrar tahlili 100 kuruştur. Bilüâmum tahlilât, Bahçekapı, Emlâk ve Eytam Bankası kar- şısında İzzet Bey Hanı W AAAT Z W S S CŞT Ş YA eei HABER —vqkçqny Postası Edebıgat balıisleLı' Eve düşen yıldırım Alâvezni kaldırım Bir münakaşanın begayet ciddi tarzda tenkididir! Selâmi İzzet Beyle Vâ—Nü Be- yin Nahit Sırrı Beye karşı yaptık- İarı şey doğrusu pek haksızlık ve biraz da kabalıktır! Niçin mi diyeceksiniz? Çünkü efendim Selâmi İzzet Bey olsun, Rekorlar! En uzun, en kısa, en büyük, en küçük kitap Tetkikat meraklısı bir Amerika- hınin yaptığı uzun bir tetkik bize dünyanm en büyük ve en küçük en mufassal ve en muhtasar İtita- bı ve en büyük romanı hangisi ol- duğunu göstermektedir. Bu meraklı adama göre, dün - yanın en büyük kitabı bir incil Vâ—Nü Bey olsun edebiyatta te - | nüshasıdır. Bu el yazması incilin varüt denilen şeyin ne demek ol - duğunu ya hiç bilmiyorlar; yahut körkör parmağım gözüne inkâr e- diyorlar! Edebiyat tarihini az çok bilenler pek âlâ bilirler ki tevarüt denilen şey eskiden bir çok şair ve edipler arasında vaki olmuş ay ni mevzu, birbirinden habersiz o - larak ayni kafalarda doğmuş — ve hemen birbirile sanki ikiz doğmuş çocuklar gibi birbirine çok benzi - yerek edebiyat âleminde boy gös - termişlerdir. Burada buna dair mi sal saymak uzun süreceği için şim dilik bundan vaz geçiyorum. Ge - lelim başka bir cihete: Pek âlâ bilirsiniz ki bizim Ba - ba Füzuli Leylâ ve Mecnununu yazmadan önce ayni hikâyeyi di - ğer iki büyük şair daha yazmışlar- dı. Füzuli bunu üçüncü defa yaz - makla intihal, yahut hikâye sir- kati mi yapmış oldu sanki! Füzu - li Leylâ ve Mecnunu üçüncü defa yazmakla bilâkis eserin kıymetini yüksekti. Çünkü Leylâ ve Mecnun hikâyesini o zamana göre hakika - ten bir şaheser şekline sokan Fü- zuli olmuştur. Yalnız Leylâ ve Mecnun değil, daha böyle nice hikâyeler vardır ki ikinci üçüncü defa başka şahıs- lar tarafından yazıldığı zaman : cak beğenilmiş, yükselmiş ve a hana kendisini tanıtmıştır. İşte Selâmi ve Vâ—Nü Beyler bu ha- kikati ne için unutuyorlar? Niçin Naiht Sırrı Beyin —velevki teva - rüt olmasa da— Selâmi Beyden sonra ikinci defa kaleme almak suretile mevzuu ümidin fevkinde yükselttiği bir romanı böyle didik didik etmek istiyorlar? Evet onu önce Selâmi Bey Fransızcadan a - dapte etmiş olabilir. Fakat eğer tevarüt olmayıp ta bunu Nahit Sır rı Bey ikinci defa adapteye kalkış mışsa emin olun ki onun bu hare - keti, eseri bir kat daha yükselt- mek için olsa gerek! Selâmi Beyin bu esere koyduğu hele şu isme bakın: “Bağ Bozumu!,, Sonra bir de Nahit Sırrı Beyin verdiği isme bakın: “Eve düşen yıldırım!,, Birincisinde kurumuş üzüm kü- tükleri... Solgun, küflü yapraklar.. Yerlere serilmiş delik deşik üzüm taneleri... Bir tarafta hantal küfe- ler... Ötede semeri köhne bir e- şek.. Bağın harap kapısında kula« ğı yırtık bir çoban köpeği... Ve ni- hayet gübreler, çörçöpler, bayat kükürt kokuları... Şimdi bir de eve düşen yıldı- rımdaki manzaranım haşmet ve haşyeti ile parıltısmı gözönüne getirin! İsimlerde bu kadar fark olursa tabiidir ki romanın içinde bu farkın Himalaya dağları kadar yüksekleri vardır. Onun için Selâ- mi Beyle Va Nu Bey ne derlerse desinler, ne kadar yaygara kopa- rırlarsa koparsınlar, benim çaktı- ğtm işin anhası minhası budur. Selâmi ile Va Nu'nun yaptık- uzunluğu bir metre yetmiş beş santimetre, sayıfalarının genişliği de bir metre altı santimetredir. Maahaza kitap addolunmayan ki- tap halinde diğer bir eser vardır ki, bu da möşhur İngiliz müzesi “British Museum,, da bulunan bir atlas kitabıdır. Bunun uzunluğu yüz altmış beş ve sayıfalarının ge- nişliği de yüz on beş santimetre - dir. Büyüklük itibarile bundan son- ra gelen kitap Viyanada devlet sanatlar mektebi kütüphanesinde bulunan bir teşrih atlasıdır. Bu - nun büyüklüğü yüz doksan ve sa- yıfalarının genişliği de doksan santimetredir. Bu teşrih atlasının basılması 1823 ten 1830 senesine kadar yedi sene sürmüştür. Dünyanın en küçük kitabı İtal- yada Paduva şehri müzesinde bu- lunmaktadır. Heyetşinas Galile - nin bir eserini ihtiva eden bu iki yüz sayıfalık kitap 1615 senesin - de vücude getirilmiş olup on mi - limetre uzunluğunda ve altı mili- metre genişliğindedir. Yani aşa- ğı yukarı bir on paralık akça bü- yüklüğündedir. Bu kitap bir kaç sene evvel ça- İmmıştır ve bulunması için sene- lerdenberi uğraşılmaktadır. /— Buüdan sonra dünyanın en kü- çük kitabı hususi İngiliz müzele- rinden birinde bulunan İran şairi Ömer Hayyamın şiirlerini muhte- vi bulunan resimli altmış dört sa- yıfalık bir kitaptır. Bunun büyük- lüğü ise 10XX20 milimetredir. Dünyanın en mufassal kitabı, Amerika — meclisi mebusanmnın emri üzerine telif edilen ve Ame- rika dahili harplerine — dair o- lan kitaptır. Bu kitap bin sayıfa- hık yüz otuz ciletten mürekkep o - lup iki bin resmi ve 178 haritayı muhtevi bulunmaktadır. Bu eser- den bir milyon beş yüz kırk bin dört yüz doksan üç nüsha basıl - miıştir. Dünyanın en uzun romanı, on altıncr asırda Çinde çıkan ve “Bütün insanlar kardeştir,, adını taşıyan romandır. Bu roman 1799 senesinde menedilmiştir. O za- mandanberi ancak 1932 senesin - de yeniden basılmasına müsaade edilmiştir. İngilizler bu romanın tercümeşsine başlamışlardır. Dünyanın en eski kitabı — sır ret değil, asıl olmak üzere — Mi- lâdım dördüncü asrında yazılmış olan ve Berlinde devlet müzesin- de bulunan ve şair Timoteosun şi- irlerini muhtevi bulunan kitaptır, aei gilnei | Yeni Neşriyat: GERRE A GS TP Hafta Hafta mecmuasının 24 üncü sayısı mofis bir kapak ve zengin mündere - catla çıkmıştır. Bu sayıda Esat Mah - mut Beyin “Akdeniz cennetleri” Ni - yazi Ahmet Beyin — “Geçen asrın en dessas adamı” isimli yazılariyle, diğer bir çok yazılar ve resimler vardır. Fi- ati 7,5 kuruştur. zin kasir olan ilhamını müzdat ları da bir nevi çekememezlik, | eylesni âmin! kıskançlıktır. Baki Tanrı cümleni- Hakiki bir edebiyat meraklısı B Te n Atletizm Yunanlılar avrupa birin- ciliğinine hazırlanırken.. Bizi fersahlarla geçen Yu- nanlıların bir muvaffaki- yeti daha Yunanistana gitmiyenler, Balkan oyunlarını Yunan topraklarında sey - retmek fırsatını bulamıyanlar — atletik sporların orada gördüğü rağbet ve a - lâkayı kolay kolay tahmin edemezler.. Her firsatta gördüklerimizi; onlar rın harikulâde mesailerini memlekette anlatmağa çalıştık ve daha da çalışa- cağız. Şu kadar ki, kimse bizi çağırıp ta yahu senelerden beri didinip duru- yorsunuz, mütemadiyen şikâyet edi - yorsunuz! — Bütün bu gürültülerden maksadınız nedir demiyor. Atletik sporlarda, düştüğümüz © - Him vaziyet bize bir gün dank edecek, iş bütün çıplaklığiyle meydana çıka - cak, çıkacak amma iş işten goçmiş - lacak.. Dünkü gibi hatırlıyorum, 1927 se-. nesinde İstanbula gelen Yunan gaze- telerinde bizim arkadaşlardan bir ka- mıştır. çının resmi dünya şampiyonları ara - sında sıralanmış, haklarında uzun met- hiyeler yazılmıştı.. O zaman Yunanistanda atletizm hareketi yeni yeni başlamış, düşük de- recelerle, bizimle mükayese edilemiye- Yunan spor teşkilâtı bu işe hız vi rebilmek için 1929 da Balkan ayunla- rını tertip ve ihzar ederek memleket atletizmini, dolayısile Yunan gençli- ğini kurtarmağa muvaffak oldu.. Yeni gelen haberlere göre bu sene ilk defa İtalyanların Torino şehrinde yaptıkları Avrupa atletizm birincilik- lerini Yunanlılar 1937 de Atinada yap- mak için teşebbüse geçmişler.. Yunanlıların gene büyük bir mu- vaffakiyeti addetmek mecburiyetinde olduğumuz bu muazzam hareketin ta- hakkuku bizim için de Aazap ve mut- vap veren bir hâdise olacaktır. İşte Zağrep ve onun acı — neticeleri karanlık bir kâsaya atılarak inaya çe kildi.. b Herkes yazdı, ne çare ki, öküz öl- dü, dava da bitti. Zağrep hezimetinin ben neşriyatla kurtulacağına esasen kani değilim. Mağlübiyetleri hazmede hazmede artık nasır tutan — düşüncelerimiz bu işleri kurtarmağa zaten kâfi değildir. Bütün Avrupa — birinciliklerini ilk fırsatta topraklarında yapmağa teşeb- büs eden Yunanlılar yarın Olempiyat oyunlarını 1896 daki — hareketlerine mükâfat olarak bir defa daha memle - ketlerine çekerlerse hâlâ onlara yetişe- ceğimizi ümit edenlere şaşarım!.. ömer Besim Fransada boşanan karı kocalar çoğalıyor İtalyanca “İl Corriere della Sera” gazetesi yazıyor: *“ Fransada, boşanmalar hakkında meşredilen kanunun ellinci senei dev- riyesi bugünlerde tamamlanıyor. Bu münasebetle, bu elli sene zarfında, Fransada — vukua gelen boşanmalar hakkında bir statistik neşredilmiştir. 1884 senesinden — şimdiye kadar Fransada 722.866 boşanma vakası ol« muştur. Boşanmalar seneden seneye çoğal- maktadır. 1912 senesinde Fransada 16733 boşanma vakası olmuş, ve o zaman bu miktar, boşanmalarda bir rekor ad - dolunmuştu. Halbuki, Umumi Harpten sonra bu miktar iki misline çıkmıştır. Bo - şanma talebinde, gerek kocalar ve ge- rekse karılar ayni nisbette bulunu « yorlar. 1931 senesinde 27115 boşanma va- kasr olmuştur. Boşanma — taleplerinin 12.766 sı kocalar tarafından ve 13,729 u kadım lar tarafından yapılmıştır.” Salon mecmuası İkinci sayısı üç renkli iki nefis kas pakve güzel iç resimleriyle çıkmıştır , ,