Abdülhamit Gözd; leri Tariht? tefrika: 1 Birinci kısım Abdülhamidin gözleri dönmüş- tü., Kalbi kopacak gibi çarpıyor- du. Akşam ezanı okunurken, loş koridorlardan geçerek odasma geldi.. Başmüsahip Cafer Ağayı çağırttı: — Bugün Türkiye nüfusundan bir adam daha silsinler., Diye bağırdı. Cafer Ağa korkudan du Kızıl Sultan acaba gene kimin canını yakmıştı?. | Başmüsahip, saraydaki zindan- | larda hapsedilen ve mukaddera- tı henüz belli olmıyan sekiz, on mevkuftan hangisinin öldürüldü- ğgünü düşünürken, ellerinin kanı- nı silen padişah: Muş mutasarrıfı intihar et- miş, Elindeki silâhı nereden bul- duğunu çabuk tahkik et.. Ve cese- di kimseye göstermeden — kaldır- dıktan sonra, başmabeyinciye de bu herifin kendisini öldürdüğünü söyle! Diyerek şezlonga uzanmıştı. Muş mMmutasarrıfı Mahmut Be- yin, Pariste Abdülhamit aleyhin- de calışan — meşrutiyetperverlerle muhabere ettiği sabit olmuş ve ga yet mahirane bir surette Yıldıza davet edilerek hapsolunmuştu. Cafer Ağa orta salonda boylu| boyunca yatan Mahmut Beyin ba- şında durdu.. Ve maktulün elin- deki revolveri tanıdı: | — Her zamanki tabanca.. Alıp yerine koymalı, Fakat, bir defa alelüsul başmabeyinci beye haber| vereyim.. Gelsin ve herifin intihar | ettiğini görsün. Başmusahip söylenerek yürü- dü. liın'yor-, ... Cafer Ağanın arkasından bir kadın gölgesi uzandı. Mahmut Be yin vurulduğu salona doğru ıüıü-_ len bu gölge çarçabuk yere iğildi.. | Ve ölünün kıvrılmış parmakları| arasında mıhlanmış gibi duran| revolveri süratle alıp koynuna| koydu.. Tekrar geriye — döndü.. Kayboldu. Abdülhamidin büyük bir - itina| ile yerleştirdiği revolveri, Mah- mut Beyin henüz soğumıyan kıv- rık parmakları arasından alıp gi - den bu cür'etkâr kadın kimdi?. Baş mıbuyıncı Cekl Bey cese - Tefrıka numarası : 14 Yazan: Ishak Ferdi din yanına sokulmuştu. Cafer Ağanın gözleri birdenbi- re açıldı: — Elindeki tabancayı lar... Baş musahibin dizleri titreme- ğe başladı. Cesedin elindeki tabancayı göz- le kaş arasında kim almıştı? Celâl Bey Kızıl Sultanın en sa- dık bendelerinden biri idi. Cafer Ağaya döndü: — Efendimiz cesedin kaldırıl- masını ferman buyurdular mı? — Evet... — © halde neden korkuyorsun? Kireç kuyusuna atılacak bir leş için telâşa lüzum yok, Baltacılara söyle.. Çabuk, arka bahçede bir çukur kazsınlar!.. ... almış- Ayni gün ve ayni saatte.. Ab - dülhamit, bir kadınla yavaş yavaş konuşuyor: — Beni öldürecek misin, kâfir? İçimde müthiş bir alev var. Seni görünce, bu alev beynimi sarıyor... Damarlarımı tutuşturuyor! Bak şu vücudunun — hararetine! yaslan şöyle göğsüme bakayım!.. Bugün bana herzamankinden çok Haydi,|” daha güzel ve sehhar görünüyor- sun! Genç kadın câli bir gülüşle mu- kabele etti. Bu sözler, Padişahım hergün bütün gözdelerine tekrarladığı sah te aşk nağmelerinden başka bir şey değildi. Kızıl Sultan birden gözlerini a- çarak sordu: — Bu gece kederli ve neşesiz | görünüyorsun., Niçin? Genç kadın, dökülmüş saçlarını efendisinin kucağına bıraktı ve ba- şını göğsüne dayadı: — Kolunuzda bir şarkı söyle- mek istiyorum, Padişahım! Sevdi- ğiniz şarkıyı öğrendim!... Abdülhamit elini genç kadının ağzına götürdü: — Sus Necmiseher!.. Burada bulunduğumuzu kimse duymasın. Gül bahçesinde sofra hazırlatıyo- rum.. Bu akşam yemeğini orada beraber yiyeceğiz... ..» Pariste (Mulen Ruj) artistlerin- den Matmazel (Meyan) on beş gündenberi yıldız sarayında otu - ruyordu. Aşk mı, Servet mi? Nâkıli: (Vâ - Geçen kısımların hülâsası Fikret, Avrupadan dönünce Türkânı almak istiyor. Türkânın fakirleşen fakat lüks hayat sür- mekten bir türlü vageçemiyen ba bası İlhami Bey, kızını Cemal Bey isminde zengin birine vermek arzusundadır. O gün Cemal Bey, evlerine davetli olduğu — halde, Türkân ve Fikret yemeğe inmiyor lar. « — Bak hele, bak... Tasarruf için bir kaç bin liralık elektrik tesisatı ya- pacak... Lâstik eldiven alıp bulaşık yı- kayacak.... Manikürü bozulmasın di- we ı—nı başını sallryordu: — Kızım, bu para ondayken, sen, #rgeç Cemal Beya —dı olacaksın... İılııı bı anları ; Nü) Fakat, yüreği Türkünı seviyordu. Kalktı.. Aheste aheste yüzünü gö- zünü a, giyinmeğe başladı. Perdeleri açmıştı. Tam boyunbağını bağlıyordu ki, kapı tıkırdadı. Kahvaltıya çağırıyor - lardı şüphesiz... Gelen, hizmetçilerden biri olacaktı. Fakat, aynadan bakınca, İlhami Be- yin içeri girdiğini gördü. — Sabah şerifler hayırlı olsun, oğ- lum... — Hayırlı olsun, Beyefendi.. — Müsaade var mı?.... Seninle biraz —konuşmak — istiyorum — da... Türkân kalkmadan yanına geleyim de- dim.... Bahçede oturmuş, perdelerin a- sızlıyordu... — Zıra, | çılmasını bekliyordum... Yol yorğun- luğiyle maşallah ona kadar uyudun... Türkân, her gün öğleden evvel yatak- tan kalkmaz.... Fakat, belki bugün se- nin şerefine, daha erken uyanır da, * HRBER — Akşam Postası 1 Fıkra müsabakası | En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol. maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Hangimiz hırsız? Bir hırsız fakir bir evlerden birine girdi. Etrafı ara- dı, taradı bir şey bulamayınca mutfağa indi. Daha evvel girdiği birkaç evden pahada kıymeti o - lan bazı eşyaları da küçük bir tor- baya doldurmuştu. Torbayı yuka- rı katta bıraktı. Mutfakta da kap kacak aradı, bulamadı. Evvelce bıraktığı torbayı almak üzere yu- karı çıktığı zaman torbanın ye- rinde yeller esti gördü. Bu sı- semtteki rada oda pencerelerinden birin -| den ev sahibinin feryadı yüksel- di: — Hırsız var?.. Bekçi, polisler geldi. Hırsızı ya- kaladılar. Ev sahibi lümbayı yak- ti ve aydınlıkta hırsızim yüzüne bakarak: — Bu adam hırsızdır, kendisini tutun, dedi. Hırsız başını salladı: Bu vaziyette hırsız benim a- ma hakikatte kim?. Onu sen ve ben pek iyi biliriz. Edirne: Hulüsi Selim İnce, açık elbiselerle — oynıyan ve Pıd.işılım çok hoşuna — giden Fransız rakkasesi o gece Sultan Hamidin huzurunda yeni rakıslar yapacaktı. Matmazel Meyan çok kıskanç bir kızdı.. Uzun ve yılan gibi kıvrak vücudu, tatlı bakışlari- le Kızıl Sultanı teshir ederek — sa- | rayda kalmağa muvaffak olacağı- nı zannediyordu. Abdülhamit bir gün Fransız rakkasesine: — Sarayımda kalmak ister mi- ' sin? Diye sormuştu. İşte Matmazel (Meyan) Padişahın bu — iltifatın- dan cesaret alarak, hergün biraz daha fazla güzel görünmeğe ve Abdülhamidin gözüne girmeğe ça- lışıyordu. ” e O sırada Bosna ve Hersek me- selesi münasebetile Avusturya ile Sırbistan arasında devam eden ih- tilâf Türklerin aleyhinde bir an- Taşma ile kapanıyordu. Siırbistan | Kralı Petro ile Avusturya Maca- ristan İmparatoru Fransuva Jozef arasında dostane telgraflar taati ediliyor, Belgrat ve Viyanada - si- yasi ziyafetler veriliyordu. (Devamı var) yınmı çelir, başbaşa kalamayız diye * — Öğleden sonra kalkan hanım, ev hizmetleri yapacak!... - Diye için için alay etti; ve, kendi kendine dü- tündü: — Her halde, İlhami Bey, bu- raya, pek hayati bir mevzua dair ko- nuşmak üzere geldi...” Tahmininde yanılmamıştı. Türkânın babasi, doğrudan döğrü- ya südede girdi: — Fikret... Sen benim çok sevgili oğlumsun... Seni hakiki evlâdım diye sevarim.. Bundan emin ol.. Çocuklu- ğgundan beri sana bakryorum... Elbet- te, üzerinde bir çok haklarım var... De- &il mi? — Şüphesiz, Beyefendi... — İşte bütün bu hakları nazarı iti- | bare alarak, senden bir şey istiyorum! Hhami Bey, kaşlarını çatmış, bakı- yordu. — Buyurunuz, Beyefendi! — Kızımla alâkadar olmıyacaksın.. Ona karşı soğuk bir tavır takınacak- sın.. Türkânın senden — uzaklaşmasını temin edeceksin... Zira, bu çocuk, se- ninle fazla meşğul oluyor... Hem de, lüzumundan fazla.. Onun sana karşı lnglllzce 11 Temmuz 19 dersileri — 24 — h Müellifi: ömer Rıza di 23 Snowboll, some mice and rat Mary — “Yesterday — (yesterday) | dün | Snowboll had an exciting (eksaytin) | sıcak veren timel” Jane — “Tell me all about (ebavt) dair it, Maryi” Mary — “She came to the door of | my bedroom - (bedrum) — guite early yatak odası (erli) in the morning and said (sed) erken dedi Meow Mew (miyv miyv)” miyav, miyav Jane — “Why did she come 30 eariy? What hatd she done (dan),, yapmış Mary — “Snowball is fond of going | about in the house during (duyuring) | esnasında the night, and some times she catches a mouse (mavs). Mice (mays) come fare fareler cut of their holes (holz) at night, and | delikler sayt: There is no öne (van) here! burada kimse yok oh, (oh) what beautiful dıeıu' They | soon go on to the chcese, “but they 1 do not stay there long (long), Pustsey uzun zaman and | has seen thom, and #he come auite softly (softli) and in another | usulcacık moment (moment) a little lahza dead. The others do not eat any more eheese; they run bock to their holes.” Jane — “Did snowbal | catch any mice?'" Mary — “Yes, she brought (brot) moüse is | erday — morning.” Jane — “How many did she bring (brüng) you?” | Mary — “She brought no lese (no l0s) than three mice and Taid (1cd) daha az değil koydu them on the mat (met) at my door. hasir That is what | saw When | opened it. Has your cat ever (ever) — caught aslâ (kot) as many as that. tuttu - yakaladı Have you ever seen a rat, Hanry? Henri — “Yes, önce rat (ret) in the house - a great (gret) sıçan big rat, she is afraid (efred) of tham, | because (bikoz) they are strong and | çünkü bite (bayit) with their sharp — (şarp) keskin thore was a | asırır tecth (tis*). “Who caught (kot) that biz rat?” tuttu « yakaladı Henry — “İt was Jack, who is much stronger than snowball. When Ehe rat | saw him, she ran q-uıddy (kuvikli) to ılbıtlı mubabbeti var... Fakat, mu- | habbeti, kara sevda halini bulmıyor. Onda zaten böyle derin hisler besliye- cek istidat yoktur... Tıpkı kelebek gi- bidir... Sırf bir kapris yüzünden Ce- mal Beyi istemiyör; sende musır... Halbuki, bu rararın neticesinde felâket zuhür edebilir... Sebebini de, dün &k- şam iyice anlattım sanırım. Bizim, ha- viçten gelecek büyük bir servete ihti- yacımız var... Elimizde kalan — ufacık bir para ile ve senin üç buçuk kuruş- Tuk maaşınla yaşayamayız.... Buna im- kân yok... Seril sefi! oluruz... Yavrum, eğer Türkânı seviyorsan bile, bize kar- şı bu fedakârlığı yapacaksın?... — Kızi- mh soğuk durarak, onu kendinden u- zaklaştıracaksın... Bü ricamı — dinle- mezsen beni mahvedersin. İNlhami Bey, Fikretin yüzünü gözü- nü okşçadı. — Teklifimi kabul odiyorsun, de- Kil mi?.. Bu teklif sana çok mu ağır geliyor?... Kızımı çok mu seviyorsun?. Fikret, mağrur, izzeti nefis sahibi bir çocuktu. * — Çok!” Demek ona ağır geldi. Sesinin titrememesine, hançeresin- den tabil çıkmasmma gayret sarfederek: — Ben, Türkânı bir çocukluk ar!- | meyanda Türkânmn süratle her hole, But Jack was WE (kuviker) still, and caught 1 daha süratli â moment, İt was the biggest ? | (zat) İ had ever seen ) ki Müfret: Mouse Cemi: Mice Open: açar, öpened: Açtir layı koyar — İaid: Koydu: — sayı söyler — said: söyledi: bringi giterir — broughti catch: yakalar — caught: tutar yal do: yapar — did: yaptı sce: görür saw (sov BT run: koşar ranı koşta. cöme: gelir came: geldi 1 Okuyunuz: Yesterday, — foreheni, excopt, your, during. Tlurshayı pure, put, but, bush, ram, brought, lizht, nizht, hte, whiter guite, gucik, guarter. 2 — Cevap veriniz (1) When did Snowball Mary's door? (2) What has shedone? (3) What docs Stowboll at night? (4) What animali 'do not lik€ (5) When do thbey come Jı their holes? (6) What they are fond of (7) What did Nary see whift A | opened the door? (8) Did Snowball catch the (9) Why not? (10) Did the rat run more than Jack? (11) What is a Kittle rat? )' 12) Have you ever seen a rat? Karilerimizin kendi başlarıni gatla manasın: bulup çıkarmak bugün tamamen başka mahiyet! | çük bir temtin veriyoruz. Bir sinema mecmuasından ! The “back le-the-eoil,r mevffii in Hollywood is growing - râf” a survey of filmland's star ran veals. Many stars are investing in throughout Southern Californil, devoting their week - ends and — betweens,, t0 making them payi Gary Cooper owns a 100 » acri ” at Palm Springs, Californio, a #"7 hundred acre ranch at Gary, M na, and a fruit and domestic rari the San Fernando Valley. “The V is his favourite abode. î Richard Dix's vanch “somt' in San Fernando,, is a hıdııwı' the star, Edmund Lowc's walnut estatt | now ahowing a sizable income. Out near Saugus, three of H wood's leading cowboy stars HivE | | feudal lords in large estates su! by grazing land and horses. Thet? William S. Hart, Hoot Gibsom Tom Mix. daşı gibi severim... — Mul hududü aşmaz... Hlhami Bey: — Çok memnun oldum, © Dedi. Bunu, kendisine de izhar ni senden beklerim... Ona şunu *Aranızda bir izdivaç Yenkdru Cemal Beyden başka bir kaca, © Tâ elvermez..." Benimle müşt reket edeceğine söz veriyor m Fikrt, yüreği parçalanarak, — Veriyorum.. - Dedi. Uhami Bey, onun alnını öptüt — — Berhudar ol, çocuğum... — yi Dereden tepeden konıı,nılıî' ; babası, dü şamki ticaret projesinden de tir Dedi. — Her halde bir iki ay #ot üram olacağına katiyetle niml... - Dodi, - Cemal Bey, tamifli le iş bilen bir tücçardır... Beni ettirmez... Doğil mi?. Ne dersii Fikret: — Tabii... Tabif... - Dedi. Bunun, kurulmuş — bir tıu*ı ğuna emindi. j bi (Devami