İ'ı'ıı' B M Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL | 10-7-934 Her Hakkı Mahfurdur Tefrika: 100 — — BAA Geçen kısımların hulasası Mütgrekeden sanra İstantul'da Anado- Tu lehinde çalışanlar arasına katılan İlha- mi, İngilizler lehinde çalışan Fatma Nüz- hat'le tanışeyor ve önünla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesin'e Millt kuvvetlere çalışan Feridun Bey Pan- tikyan tarafından takip ettirilecektir. — Haydi canım, Allaha ısmar - ladık.. Birdenbire hatırlamış gibi: — Bak, bak, diyi ilâve etti. Ne kadar da dalgınlaşmışım.. Sana arkadaşım Bahayı tanıtmayı akıl edemedim.. . Baha ile el sıkıştılar ve ayrıl - dılar.. Aradan geçen günler, çekilen ıstıraplar unutuldu bile. Recep Bey Baha ile, İlhaminin kız kar- deşinin nikâhlarında şahitlikten dönüyordu. Yorgun bulunmasına rağmen, istiklâl için çalıştığı gün- lerdeki çevikliğini ve içinde ye - rinde bir sevinç duyuyordu. Baha ile, kimsesiz kalmış, çok sevdiği arkadaşının kız kardeşini evlendirmiş olması kendisine bir baba gururu veriyordu: Hayatında ikinci büyük vazi- fesini başarmış bir aziz halindey- di. Sevinmemesine — imkân var mıydı?. Nasıl sevinmezdi. Onu, namusundan, dürüstlü - ğünden emin olduğu yakm bir dostu ile evlendirmesiyle İlhami- ye olan son borcunu da yerine ge- tirmiş bulunuyor. Kıcağıza hâlâ ağabeysinin şe « hit olduğunu söylememişlerdi. A- Ku Tei Ça — caba o anlamamış mıydı?. Gerçi bilmiyormuş gibi görünü- yordu. Fakat, son günlerde bunu sormaması insana bildiğine dair — bir şüphe veriyordu. İlhamiyi hiç sorduğu yoktu. Yalnız bir defasımda Recep Be- yin kulağına kadar gelmişti. Recep Beyle zevcesi Pakize ha- nım, bir gün onunla konuşurken söz İlhamiye intikal etmiş ve: — Biliyorum.. Benden saklanı- — lan bir şey var. Bunu da keşfet- mek o kadar güç bir « şey değil.... Ağabeyim muharebede ya şehit “oldu, yahut da ağır yaralandı. Yoksa şimdiye kadar beni arama-| sına imkân yoktu. Recep beyden — sormaya adeta çılıımyoıum Şa- Tefrıkı numarası 13: yet hakikat böyleyse, şüphesiz ü- züleceğim. Fakat asıl çekinmeme | sebep üzüleceğim değil de Recep| Beyin beni mahzun görmesidir. Canını vatanı için vermiş birinin arkasından göz yaşı dökmek ba - na ölüm haberini duymaktan da - ha acı geliyor.. Susmayı ve haki- kati öğrenmeyi bunun için tercih ediyorum. Vaziyet bu olunca, ona hakika- ti söylemekte hiçbir mana yoktu. O zaten her şeyi, olduğu gibi da- ha şimdiden kabul etmiş - sayıla- bilirdi. Recep bey öğle yemeğini ye- dikten sonra azıcık uzandı, sonra kalktı ve İlhamiye ait bazı evrakı yanma alarak kapıdan çıkıp git- ti. Gene Üsküdara geçecekti. Nereye gidiyordu?. Köprüye geldiği zaman çok su- samış olduğunu hissetti. Bir sucu- ya uğrıyarak, iki bardak ayran içti. Kulağına: — Afiyet olsun Recep bıy' Diye bir ses gelmişti. Dönüp baktı. Kendisine afiyet olsun di - yen dükkân kapısındaki oldukça iri bir zattı. Yüzüne dikkatle bakınca tanı- dı; — Sen misin Şefik?. — Tabit benim ya.. Ne sandın? — Nerelerdeydin?.. ——— J. — Burada.. Sen burada bulun- madığın zamanlarda ben gene so- kakları tepiyordum. Sen nereye?. — Üsküdara geçeceğim. — Orada ne işin var?.. — İstersen sen de gel ve gör... Recep beyle Şefik Üsküdara beraberce geçtiler. Recep bey, Üs| küdara niçin gittiğini söyleme- mişti. Üsküdar iskelesine ayak basar basmaz iskelede duran bir polise: — Affedersiniz, dedi. Askerlik | şubesinin nerede olduğunu bana söyler misiniz?. Polis memuru şubenin yerini tarif etti. Yürüdüler. Recep bey, askerlik dairesinden içeriye gi- rince Şefik beye: Aşk mı, Servet mi? Nâkıli : (Vâ - — Geçen kısımların hülâsası Fikret, Avrupadan dönünce — Türkânı almak istiyor. Türkânm fakirleşen fakat lüks hayat sür- mekten bir türlü vageçemiyen ba bası İlhami Bey, kızını Cemal . ; Bey isminde zengin birine vermek arzusundadır. O gün Cemal Bey, — evlerine davetli olduğu halde, 'Türkân ve Fikret yemeğe inmiyor lar. i'ııçhılıv-dıyudıx — Her halde, bir sene içinde hir olsa, faiz kadar re'sülmalle beraber, bir sene sonra temin ederiz... Orası ko- “Jay... Evin işlerine ben bakarım... Fikret, ciddi ciddi dinlerken, bura- Nü) da, bir kahkaha atmaktan kendini menedemedi: — Sen?.. Sen evin işlerine bakar- sın ha?... İlâhi Türkân... gösterdi: Bu odayı bugün kim tanzim etti sanıyorsun? Delikanlı, bıyık altından güldü: — Çiçekliklere bakıyorsun?... — Evet... Bu çiçekleri bahçeden ben topladım... Vazoların suyunu dol- durdum... İçlerine ben koydum... Emin ol, bütün ev hizmetlerini yaparım... — Korkarım, mutfağa da girersin? — Tabü.. Amerikan mektebine gi- derken nasıl karaüzümlü keykler yap- miştim!... Fikret, dayanamadı. Genç kızın saç- larını okşadı: — Ah, benim hamarat kızım.. — Sen daha alay et.. Alay et... Fa- kat, yemek pişirmekten — elbise tamir NIBER — Akşam Postası |Fıkra müsabakası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- kecektir. Yalarz bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Arkadaş saat kaç? Ramazan günlerinden birinde bir dairede masaları karşı, karşı- ya olan saatsiz ve fakat oruçlu bir memurla saatli ve fakat oruç« suz bir memur arasında şöyle bir muhavere cereyan etmiştir. Oruçlu — Arkadaş, lütfen saa- te bakar mısmız, kaçtır?. Oruçsuz — Elini cebine atarak (duruyor). Oruçlu — Onu demek isteme- dim, saat nasıl?. Oruçsuz — Vallah gümüştü a-! ma altın yaldızlı yaptırdım. Oruçlu — Maksadım © - değil. Saat nerelerde?. Oruçsuz — Daima yeleğimin sağ alt cebinde taşımak âdetim - dir. Oruçlu — (Biraz kızarak) Ya- hu vakti soruyorum, ne vakittir?. Oruçsuz — Ahır zaman vakti, her şey ateş pahasına, Oruçlu — (Biraz daha fazla kı- zarak) Be birader oruçluyum, ak- şama, yani ezana ne var diye $0- ruyorum. Oruçsuz — Fasulye ve biraz da pilâv yaptırdım. Giderken biraz da tatlı alacağım., Oruçlu — Hay allah müstahak- kını versin, demiş. Ne saati öğre- nebilmiş ve ne de oruçsuz arka - daşı saati söylemiş. Kabataş: Hüseyin Oğuz Eşeğin övünmesi ! Meşhur Yunan filozofu Aristo bir eğeğe sormüş: — Kulaklarmın uzunluğundan memnun musun?. — Evet.. Çünkü, her şeyi her kesten evvel duyarım. Niçin sor- dun?, Kabiliyetimi inkâr mr edi - yorsun?, — Doğru... Övünmekte haklı - sın! Çok defa bir deve sürüsünün önünde gittiğini unutmuştum !. geçtiğimizi — Bunyı niçin şimdi anladınız mı?. — Hayır. — O halde görürsün. Recep Bey askerlik şubesine İlhaminin kütüğüne düşürülen şe- hit kaydındaki tarihi değiştirt- mişti. SON etmeğe, ortalık süpürmeğe kad işi yaptığımı göreceksin... Yalnız, ça- maşırcı getirtiriz... Çünkü manikürle- ryim bozulur... Bu işi ben yapamam... Fikret, yine tebessüm etti: — Fakat, bulaşık yıkarsın? Genç kız, bir an, kaşlarını çattı: — Beykerde lâztik eldivenler var... Fırçalar da var... Sonra, bulaşık yıka- mağa mahsus elektrik dolapları gör- düm... Ucuz... Üçyüz elli liraya... Bun- lardan bir tane alır, meseleyi hallede- riz. Elektrik süpürğesi falan da alırız.. Değil mi, Fikret... Artık, kok kömürü ile yanan sobamızı atarız... Mutfağı beyaz çini döşetir, her şeyi elektrik ve havagazı ile yaparız.. Ben çalışırım... | Görürsün bak, nasıl uşlu bir kız ola- cağım. Bana şaşacaklar. “Eskiden böyle değildi, şimdi değişti!” Diyecekler... Beni bu derece başkalaştırdığın için sen de iftihar duyacaksın... Delikanlı, verilecek cevapları bili- yordu: * — Bütün bu saydığın şeylerin yalnız tesisat sermayesi benim bir se- nelik maaşımdan fazladır... Hem bun- lar ancak zenginlerin kullanabileceği eşyadır... Biz, nasıl idare ederiz?...” & E ( /BAKALORY. 10 Temmuz 1934 Nakıl ve tercüme hakklı Yazan: M. Gayur K e Adi sirkeler odun taktirinden elde edilen hamızı hal ile yapılır. İyi sirke- ler ise şarap veya sulu ispirtonun is « tihmarile yapılır. Şarap hava temasında — birakılırsa çok geçmeden ekşir ve sathında sirke mayazı dedikleri bir zar husule gelir. Bu esnada şarabın içindeki ispirto ha- mızı hal halini alır. Bunu mikroderma mceti ismi verilen küçük höcrelerden müteşekkil uzvi maddeler tevlit eder- ler. Şarabın sathındaki — zarı bunların birleşmesi vücuda getirir. Künlü etil'in mikroderma açetinin tesiriyle tahammuz ederek hamızı hal olmasına “sirkeleşme” denir, (Sirkeleşme) nin şartları şunlar - dir: a - Köullü mayide küulü etil yüzde onu aşmamalı, fazlası tahammüre ma- nidir. b - Küullü mayide mikroderma a - çeti bulunmalı. € * Küullü mayide mikroderma a- çetiyi gıdalandıracak fosforlu, azotlu ve türabi kalevi maddeler bulunmalı d - Hararet derecesi 25 ile 35 dere- ©e arasında — olmalı. € - Küullü mayi içerisine daima ha- va girebilmeli. DİKKAT: — Küuli ihtimar ile sir- ke ihtimarından başka bir çok ihtimar. lar daha vardır. Bunlar gayet küçük uzviyetlerin ifraz ettikleri aiyastazlar ile husule gelir. Bunları Pastör keş - fetmiştir. Sütün ekşimesi, bevil ve a - lümiyetli maddelerin tefessühü, amon- yaklı maddelerin azotiyetlere tahav - vülü böyle hususi uzviyetlerin tesiri iledir. Midede hazım fiili hazım borusu i- çindeki guüddelerden çıkan diyastaz » larla temin olunur. Hububat taneleri intaç ederken a- milas adı vırılııı bir diyastaz husule :ıdşıı'ınyı mâııİıT Img Hyır el ile milihlere müşabih bir takım mürek- | kepler husule getirirler. Bu mürek- | keplere milhi eter veya eter adı veri- Bir. Hamızların küullerle birleşerek e- ter husule getirmesine cterleşme de- nir. Küulü etil hamızı kibrit ile birle- şirse kibritiyeti etil ve mutedil kibriti- yeti ctil eterlerini husule getirir. C HOHLSOH-SOHC HLHO 2C0HOH-SOHz SO*(CH')* - 2HO SO“HC'H" terkibi kibritiyeti e- til ve S O* (C* H*)” ise mutedil kibri- tiyeti etildir. Bu cisimler milihlerden hamızı kib- ritiyeti sodyom — $ OÖ* H Na mutedil | kibıitiyoüıodyuııSO'Nı'yiıdııı—l lar. Demek aklına geliyorsa bah gözlerini yeni açmış bir kuş neşesiyle cıvıldayan bu kızcağızın hayallerini bozmak istemiyordu. Türkân, kuracakları müstakbel yu- va hakkında daha bir çok felsefeler yü- rüttü. Fakat, biraz sonra, dışarda a- yak sesşleri işitti. Misafir gidiyordu. Babasının buraya gelerek lâf etmesin- den, bilhassa bu gece yaptığı şimarık- lıktan dolayı ona çıkışmasından kork- tuz — Haydi, artık geç oldu, Fikret... Ben, gideyim, yatayım.. Sen de uyu!.. Sabahleyin uzun uzadiya konuşuruz! Dedi. Fikretin elini sıktı. Delikanlı, ona, hem acıyan, hem de takdir eden, benimseyen bir tebessüm- le baktı. Ayrıldılar. Türkân, ayaklarının ucuna basarak odasına çıktı. Fikret te pancurları ka- pattı. Pencerelerdeki siyah perdeleri | indirdi. Derin bir uykuya dalmış, ancak sa- bahleyin uyanınca hattı hareketini ta- yin etmek istiyordu. O kadar yorğun, asabı o kadar bo- Küulü etil, asid kloridrikle birle se sodyoma müşabih kloru etil husule gelir. ©HOH +HCI=C'B' Ci * HÖ Kloru etil ticarette vidalı tıpast camdan tüplerde satılır. Renksit, ! yihası hoş bir mayidir. 12 derecedel leyan eder ve yeşil bir şule ile yf Cilde sürüldüğü zaman süratle hur ettiğinden fazla bürudet | »ur. Bundan istifade olunarak ufak | rahi ameliyelerde klorü etil ile | iptal olunur, | — Künlü etil hamızi hal ile birleşl! | | | halliyeti sodyom'a müşabih etil eteriyeti husule getirir. Halliyeti etil veya asetat detil | #iz, çok uçucu, kokusu lâtif bir | dir. Şarap veya ispirto eskidiği | husule gelir. Çünkü şarabın bir tahammuz ederek — sirke hamızı Ve bu da ispirtoya tesir gösterir sirke eteri hamız olur. Eski şarapların Buke denilen gi kokusu bundan neşet eder. Diğer küullerde do ayni hali g rir. Meselâ küulü metil asid klo ile birleşince kloru metil — klorü metil hâsıl olur: CHOHLEHC—-CCH' H O Klorü metil ticarette vidalı n ğu olan bakır şişelerde hıfzolunur: di tazyikta 28 derecede galeyan den bir mayidir. Halâda galeyan rilirse derecei harareti — 60 şa Bunu müberrit makamında ve | & maddeler istihsalinde ku Yağlar ve zeytler gliserin ismi bir küulün esterleridir. Sabunlaşma Âdi derceci Iıııııeıu uııılıı vardır.Bütün esterleer sıcak veya temasında tahallül ederler — ve tekfi küul ile hamiz husule gelir, Meselâ * ritiyeti etil su ile taktir edilirse ki etil ve hamızı kibritiyet hasıl olur. SOHCHE-HOL-C OH4LEH'SsO: Esterler maiyeti sodyom ve gibi kuvvetli esaslar karşısında süratle ve kolaylıkla tahallül Bu takdirde bir taraftan küul hasi hur diğer taraftan hamız esası ile şerek, milih husule getirir. Meselü * ru etili maiyeti sodyom ile u küulü etil ve tuz husule gelir: CIC H' —- NaOH — CH OH * NaCi j Esterlerin su, kuvvetli hamızı kibritiyet gibi kuvvetli lar muvacehesinde tahallül sabunlaşma yahut — saj denir. Sabun bu esas üzerine ( Daha biti el hiç rüya görmeden ilrikiğim çekti. Sabahleyin açtığı vakit, ncrede bulandu >unu iden bire kestiremedi: Pariste mi?... Trende mi?... | bula mı dönmüştü?... Bir an, bu ! ammayı halledemedi. tanıyarak, içinde bir ınemnuniyet * du: Oh... Vatanına kavuşmuştu. Fakat, ansızın, yüreğine bir tır çöktü: Dünkü vnhlın mişti!. Türkân, — nice ııııııdı— de kendine nişanlı diye genç kız, — elinden kaçmış, b na gitmek üzereydi. Istanbula # saadete kavuşacağını MM lâkete uğramıştı. Aileyi tahmil daha fakirleşmiş, fakat yine tahmt” den daha fazla masraf - kapılarif miş olarak bulmuştu. 'Türkânla evlenmesine w mıydı?.. Genç kız, istediği kadar ? etsin, bütün ev işlerini kendi eli! pacağını söylesin, Fikret, bunun " kün olamıyacağını anlıyordu. — (Devamıt