j İ ç İ K Millet Meclisinde Hükümete itimat beyan edildi Benim câ’cüşum Istanbula kaçan Yahudiler neler anlatıyor? —Baş tarafı 3 üncü sayfada— virip evlerine ve barklarına iade etmiş. Bizim de, böylelikle yüreği- mize soğuk su serpildi. Yerlerimize dönmek, eski hayatrmıza kavuş- mak istiyoruz. Esasen bu hareketi yapanlar, aklı *başında kimseler değildi. İşsiz güçsüz takımından, | bulanık suda balık ıvlıyın adam- İlr idi.,, UzunKöprülüler şöyle söyledi: “— Yüz hane kadardık... Dok- san beş hane muhaceret etti... Ge- ri kalan beş aile, hâmilesi yahut hastası olanlardır... Çok eseflene- cek haller oldu... Meselâ, Liza A- doto ismindeki kadın, isimleri nez- dimizde mahfuz kimseler tarafın- dan üstübaşı parçalanarak araba- ya bindirilmiştir. Annesi, gitme- mek istemiş, arabanın önüne yat - mış, o da gene zorla arabaya bin- dirilmiştir. Memleketimizde zen - gin bir adam olan İlia Adato, bu suretle, ailesile birlikte hırpalan- dığı ve eşyasını alamadan kovul- duğu için, bugün, İstabulda, tanın- mıyacak halde dolaşmaktadır. “Bu vak'aların kimler tarafım- dan teşvik edildiğini biliyoruz. | - simlerini hükümete bildireceğiz. Bunlar, münevver geçinen insan - lardır.(Yahudi mağazalarından a. lışveriş etmeyin!) suretinde beyan nameler basarak köylere dağıtmıs lardır. Bize şiddetli bir boykotaj yaptırmışlar ve buna riayet etmi- yeni, sözde cezaya çı:pıkakmıı' gibi, tehdit etmişlerdir.,, 'Türk tıbbiyesinden mezun, Türk ordusunda ve müesseselerinde yir- mi sene hizmet etmiş ve Türkçeyi tam bir Türk münevveri gibi - ko- nuşan ismi mahfuz bir doktor ilâ- ve etti: *— Yıllardır tedavi ettiğim has- talar, benden ayağını kestiler. Hay di bu, neyse... Fakat Uzunköprü- de, içilecek suyu saka kadınlar, ev lere tenekeyle taşır... Bizim suyu - muzu getiren kıpti kadınını evimi- mış olan Museviler de, gürültüye| kolaylıkla papuç bırakmışlardır. Şükrü Kaya Beyefendi, asayiş vazifesinde, gevşekliği görülen me murlar olduysa, bittabi, mes'ul e- decektir. Hele, Başvekilin beyana- tı kat'i ve serttir: Mütecasirler şid- detle tecziye edilecek! ze su vermekten menettiler.... Ben de Türküm ve necip Türk mil- letinin düşmanına bile su verdiği- »i bilirim.,, Yüz yirmi hanelik Yahudisi olan Kırklarelinde, evleri bazı haylaz çocuklara taşlattırmışlar. Kendini bilmiyen büyükler arasında da ay- ni hareketi tekrarlıyanlar olmuş. Ancak zabit evlerine komşu otu- ran Musevi aileleri bugibi taarruz lardan masun kalmış. Edirnede ise, bin Yahudi aile- sinden takriben yüz elli, iki yüz kadarı İstanbula gelmiş. İstanbulda son zamanlarda çık- makta olan Musevi aleyhtarı — bir mecmuaya cevap verirken, Türki- yede bu Hitlerkâri fikrin propa- ganda edilmemesini tavsiye eyle- miştik. Bu gibi neşriyat, bittabi ba- zı ham ruhlar üzerinde menfi tesir yapmıştır. Neticeyi görüyoruz: Üç Beş kişi, Nazi üzentiliğine kalkış- mış; Almanyada cereyan eden vu- Suatı dinliye dınlıyı sinirleri bo- önrel Türkiyede kanunların hâkim ol- duğu ve burada Car Rusyası Kral İspanyası Padişah Devleti Osma - niyesi Nazi Almanyası tehcirleri- nin varit olamıyacağını bütün dün ya bir kere daha öğrenecektir. Ancak, tam mânasile hak ve hakkaniyetin hadimi olmak için, ilâve edeyim ki, Yahudiler arasın- da geçirdiğim bir kaç saat zarfın- da, şu intibar aldım: İçlerinde bir ikisi müstesna, ekseriyeti, arala- rında, bedif mahiyetini tayin ede - mediğimiz bir İspanyolca ile ku- laklarımızı tırmalıyan berbat - bir| Fransızca konuşuyor! Türk harsı - na temessül etmemekteki taannüt- lerini de, muhitlerinde gördükleri aksülâmele bir sebep diye ilâve et- mek zarureti vardır. 'Türk milleti, ırkçı değil, diğer Hayır, benden şuphelenmeyın.. Ş Vallahıoııu ben bıı hale getirmedim... Başkaları vurdu... Ben “imdat!,, dıye haykırıp mendil salladım. Yaz.ıx! bu nüshamızdaki (Haberin Hikâyesi) dir. Resimli hikâyele - rimiz birer günlüktür, yani mabaatsızdır. Gazetemizde her gün böy- le bir hikâye vardır. 'Ciddiliği veya manasızlığı kat'iyetle anlaşılamıyan bir mevzu; Telepati Avrupada — “Telepati” — hâdisçleri fevkalâde alâka uyandırıyor. Mese - lâ “Medyum” denilen garip ve şiddet- li ihtisas kabiliyeti olan insanların, u- zakta olan hâdiseleri, bu hâdiselerin ol duğu anda hissetmeleri ve söylemele. ri, söylediklerinin hakiki vaziyete uy- ğun olduğu sonradan anlaşılınca, bu merak bir kat daha artıyor. Ruhi bir uzağa erişme, bu erişmenin ihtisasın kuvvet derecesine göre üstünlüğü şek- linde do tefsir edilen bu hali, dudak büküşle karşılıyanlar, rastgele, boş x- tıp dolu vurma kabilinden sayanlar bu- lunduğu gibi, bilâkis ilmi tetkik ve tah- Kİ mevzuu teşkil etmesinin isabetli 0- lacağını ileri sürenler bulunuyor. Burada, bir Avusturya gazetesin- de çıkan iki “Telepati” hâdisesini not ediyoruz. “Serenus” imzasını taşıyan bu yazısmda, muharrir şunları anla « tıyor: * İlk hâdise, 1909 senesinde benim sile muhitimde olmuştur. Kardeşim Karl, o zaman rahatsızdı. Dalmaçya sahillerinde bir yere hava tebdiline gitmişti. O, bu cenup memleketinde bulunduğu sırada, kız kardeşlerimiz « den biri genç yaşında ölmüştü. Kar - deşim Karlın hasta bulunduğunu dü - şünerek, bu ölüm haberini kendisin - GeMESTARDEE YAK at e YA KAR FEL YA YA YAKSA SS ELAE LADAr TemLe aK nen. milletlerin düşmanı değil, Yahudi| vatandaşlar, yerlerine dönmekte aleyhtarı değildir. İsmet Paşa Haz| serbesttirler...,, retlerinin sözlerini tekrarlıyorum: Lâkin, Türkiye — vatandaşları! *“Türkiyede her fert, Cümhuriyet| Cemaat huylarınızdan vaz geçiniz, kanunlarının emniyet ve muhafa-| Türkleşiniz! zaşı altındadır. İstanbula gelen (VA-Na) den saklamağı hrıı'lııhrlık. Fakat, tam cenaze merasiminin ya- pılmak üzere olduğu bir sırada, ondan bir telgraf aldık. Kardeşim, telgrafın- da evdekilerin sıhhati yerinde olup ol- madığını soruyor, endişeye kapıldığın- dan bahsediyordu. Gece korkunç rü- yalar görmüş, gündüz - içinde müthiş bir sıkıntı duymuş. Sonradan bana bi- risinin öldüğünü sezdiğini, yalnız öle- nin doğrudan doğruya ben olduğumu sandığını söyledi. Geçende, şimdi ölmüş bulunan bu kardeşimin uğradığı bu hale dair söz söylediğim sırada, mecliste hazır bu- lunan bir avukat, şöyle dedi: — Ben, çok maddi düşünen bir a- damım. Bununla beraber, çocuklu - gumda olan bir hâdiseyi düşünürken, hâlâ dalgınlaşırım.Bu hâdiseye kız kar deşlerim de şahit olmuşlardır. 1889 senesinde, on yaşında var, yoktum. Bir öğle üzeri kız kardeşle - rimle sofra başında oturuyordum. An- nem, mutfaktan geldi. Elinde çorba | kâsesi bulunduğu halde yaklaştı. Ö - | nümüzdeki kâselere çorba koyacaktı. Gülerek, tatlı tatlı konuşarak, kaşık e- linde dürurken, ansızın sapsarı oldu. Durduğu yerde sendeledi ve iki eliyl> birden yüzünü kapadı. Biz, şaşırdık. Telâşla ne olduğunu sorduk. Nefes nefese “Babam.... Bü - yükbabanız şu anda öldü!” Diye hün- gür hüngür ağlamağa koyuldu. Sonradan, hakikaten © santte bü - yükbabamızm nüzul isabetiyle öldüğü anlaşıldı. Soy adı. Türk vatandaşının bir soy adı K bul etmesi ve kullanması hakkında bif kanun kabul edildiğini yazmışti! Herkesi alâkadar eden bu mükim nunun esaslarını neşrediyoruz: * Her Türk öz adından başka adını da taşımağa mecburdur. Söyleyişte, yazışta, imzada öz önde, soy adı sonda kullanılır. Rütbe ve memuriyet, aşiret ve banct irk ve millet isimleriyle u edeplere uygun olmıyan — veya (| ve gülünç olan soy adları kullanıla maz, Soy adı seçme vazifesi ve hakkı lilik birliğinin reisi olan kocaya ait tir. Evliliğin feshi veya boşanma h rinde çocuk anasına tevdi edilmiş ol * sa bile babasının seçtiği veya seçoct” ği adı alır. Koca ölmüş ve karısı lenmemiş olursa ve yahut koca hastalığı ve akıl zaifliği sebebiyle sayet altında bulunuyor ve evlilik devam ediyorsa bu hak ve vazife ki rınındır. Kocanın vefatiyle karı evlenmiş ya koca evvelki fıkrada zikredilen beplerle vesayet altına alınmış ve Kilik te zeval bulmuş isc bu hak ve vW zife çocuğun baba cihetinden olan kaf hısımlarından en yakın erkeğe ve ların en yaşlısına, yok ise vasiye ait" tir. Mümeyyiz olan reşit ıoı adını mekte serbesttir. Akıl hastalığı ve akıl zayiflığı yısiyle vesayet altına alınmış olan v& şidin adını babası, yok ise anası, bi da yok ise vasisi seçer. Enbüyük mülkiye memurunn c müzekkere üzerine Cümhuriyet müt” deiumumisi, 3 üncü maddedeki n nuiyete uyğun olmuyarak soy ıdı çu lananların bu adı değiştirmelerini * tarihte ün almış olanlara ilişik anla " * tan sofarım, HilAfmmı Tddla Ye, kulla mamasını mahkemeden istiyebilir. Kanunla taayyün eden um mahfuzdur. Bu kanunun neşri tarihinden itil yanlar ve gerekse soy adlarını değit” tirmek İstiyenler taşıyacakları adı kümetin tayin edeceği şekilde nü kütüklerine geçirilmek üzere bild Bu iş için verilecek her nevi evrak | reşminden muaftır. Soy adı seçme işlerinde çıkacak tilâfları halletmek - ve kendile: soy adı seçmiyenlerle anası babası HK olmıyan çocuklara ad takmak ve adın kanunun istediği şekle uyğun Tup olmadığı bakkında karar n salâhiyeti, ana — kütüğün lunduğu yerin en büyük mülkiye Valiler ve kaymakamlar soy adla rının nüfus kütüklerine ve doğum ğgıtlarına — doldurulması — işinde di; devlet dairelerinde münasip gördük leri memurları iş bitinceye kadar dımcı olarak nüfus dairelerinde tırmağa salâhiyetlidirler. lıhıuıııı tayin ettiği müd baptaki hükümlerine tabi olurlar. Soy adlarını nüfus kütüğüne ve € ğum kâğıtlarına yazma işinde ihm görülen memurlar hakkında kayma kamlar - bir haftalığa, valiler on günlüğe kadar maaş kesme cezası rebilirler. Bu kararlar kati olup ilk © denecek maaştan kesilir. Kanunun tayin eylediği zaman İ * çinde soy adını memurlara bildirmi * yenlerden beş liradan on beş liraya dar ve bu iş için hükümetçe verilecet vazifede ihmali görülen muhtarlar ihtiyar heyetleri azasının her biri& den ve belediyelerce memur den on liradan elli liraya kadar para cezası alınır. Bu cezalar mah idare heyetleri karariyle verilir ve Vi veya kaymakamların tasdiki ile leşir. s«onra meriyete gireceklir. | Bu kanun neşri tarihinden altı #