| l hh dit | "" öğle'olur. Her ikisinin de karar acıkır.' ) ü Fi U v Ş f 5 Haziran 1934 , “HALK MASALLARI Çevir kaz yanmasın! Paketlerin ikiside açıldığı zaman içlerinden kızartılmış birer yarım hindi çıkmasın mul... Evvel zaman içinde nâmır şehirle- Yi tutan bir yosma varmış. Bu yosma 6 kadar güzelmiş, o kadar güzelmiş ki, zamanının en büyük hırsızları, do- Tandırıcıları kendisini dost tutmak i - çin can atarlarmış.. Güzel yosma gene bir yosmalık yap- miş ve ayni zamanda iki meşhur hır - sızla beraber yaşamağa başlamış. Dostlarından biri gece hırsızı, öbü- rü de gündüz hırsızı olduğundan İat'iş yen birbirlerini görmezler, o da onları karşılaştırmamak için gayet kurnazca sma hareket ettiğinden hep beraber — tabir caizse — gül gibi geçinip gi- diyorlarmış. Aradan epeyi vakit geçmiş. Bir gün gece hırsızı yosmayı mühim bir dolan- dırıcılık yapmak için civar şehirlerden birine gideceğini söyler ve kendisine “Yemek yapmasını rica eder. © da bir pişirerek yarısını - ve bir hindi ortadan onun da yarısını bir Paket yapar ve kendisine verir. Tevadüfe bakın ki gündüz hırsızı dostu da kendisine ayni şeyi söyleme- | sin mi? Yosma ona da boğça ve hin - dinin diğer yarısını verir. Hırsızlar yola düzelirler. Meğerse her iki hırsız da ayni şeh- re gidiyorlarmış. Yolda yürürken Yek. diğerleriyle tanışırlar. Gece hırsızı: — Ben büyük bir tüccarım. Kona- ğım, karım, cariyelerim var,diye bah seder. Gündüz hırsızı: — Ben de şöyle zenginim, böyle zenginim diye övünür. ;Böyle konuşa konuşa yürüzler wken, O esnada bir su başımma geldiklerinden gece hırsızı sorar: — Vakit öğle oldu. Benim karnım acıktı. Şöyle oturup yemek niyelin- deyim. — Ben de. — İstersen yemeklerimizi birleş - tirelim. Boraberce yeriz. — Pek âlâ.. Senin ne yerneğin var. — Kızarmış yarım hindi ile boğ - ça.. — AL. Na tesadüf? — Neden? — Benim de yemeklerim ayni.. Karşı karşıya oturdular, Ve paket- lerini çözmeğe başladılar. — Hayret!.. Senin de paketin Ha: ber(!) gazetesine tarılmış. — Senin de.. Biraz sonra paketler açıldığı za - man daha ziyade hayret ettiler. Gece harsızları hindi parçalarını yanyana ge tirdi: — Bu parçalar ayni hincınindir. Gündüz hırsızı da boğçaları bir » leştirmiştir — Boğçalar da bir.. Bunun üzerine yekdiğerinin yüzü- ne baktılar: — Bu yemekleri bana karım yap: — Bana da.. — Daha doğrusu karım değil, dos- tum. — Benim de-. — Sen nerede oturuyorsun, — Falan mahallede filân sokakta.. — Ben de.. — Ben dünyanın ©cn meşhur gece hırsıziyim.. — Ben de gündüz.. — Vay!.. Demek ki, bu yosma b kimizi de idare etmiş. Farkına varma- muşız. di — Bu böyle olmaz, geriye döne - Tüm. İkimizden birisini seçsin. böyle iştirake tahammül edemem.. — Ben de.. Wo dedikleri gibi yaptılar. Beraber- €e geri döndüler. Yosma, her ikisinin beraber döndüğünü görünce işi an - ladı. Fakat belli etmedi. Gürültü patırdı faslı bitip te ikisin B B den birini intihap etmek işi Yosma: — Ben her ikinizi seviyorum. Pek- âlâ yaşiyorduk. Fakat madem ki buna gelince *razı olmiyorsunuz ve ikinizden birini seçmem İâzım. Kararım şudur: Her ikiniz de bütün maharetinizi göstereceksiniz. Hanginiz daha iyi ne- tice alabilirse ben de onun dostu ola- cağım. Hırsızlar bu teklifi kabul - ettiler. Hk kur'a gündüz hırsızına isabet etti. Bunun üzerine rakibine: — Ben tüccar rolü yapacağım. Sen de uşağım olacaksın. Bu şekilde çar - gıyı dolaşıp hırsızlık yapacağız, de - di. Beraberce dışarı çıktılar. Hakikaten gündüz hırsızı pek mahirdi. Sözde mal almak için girdiği beş dükkândan be- şinin de kasasını tamamen soydu. Ak- şam Üstü eve döndükleri zaman üzer- lerinde bulunan altınların ağırlığın - dan zorla adım atıyorlardı. Gece hir- SIZI: — Seni takdir ederim. Dedi. Çok mahir ve usta bir hırsızmışsın. Fakat şimdi de tıra benim. Ben de mahareti- mi göstermek isterim. Haydi çıkalım. Bu sefer gece hırsızı önde, gündüz hırarzı arkada olduğu halde sokaga çıktılar. Etraf adamakıllı kararmış ve sokaklar tenhalaşmıştı. Gece hırsizi doğruca sayarın yolu- mu tuttu. Önüne geldikleri zaman kim seye görünmeden bahçenin duvarla - rından atladılar. Bahçede padişah için üreti mahsusada beslenen güzel bir duruyordu. n Gece hürsizi evvelâ o- nu yakalıyarak kesti. Ve bir taraftan tüylerini yolar, temizlerken, diğer ta- raftan: — Sabahtan beri bir şey yemedik. Karnım müthiş acıktı. Şimdi bunu bir güzel pişirip yeriz, diyordu. Gündüz hırsızı cevap verdi: — Sahih.. Hindilerimiz ve boğça- miz çeşmenin başında kaldı. Şaşkın - lıktan yiyemedik. Gace hırsızı kazt tamamiyle temiz- ledikten sonra odundan uzun - bir şiş yaptı ve kazı güzelce şişe geçirdi. Bu iş te bittikten sonra saraya doğru giz- lene gizlene yaklaştılar, Bir pencere açarak içeri girdiler. Koridorlarda ve merdivenlerde hiç kimseye rastlamadılar. Yavaş yavaş yukarı kata çıktılar. Büyük bir kapı- nn altından aydınlık görünüyordu. O- raya yaklaştılar. Gece hırsızı kazı ar. kadaşına vererek belinden kocaman bir biçak çıkardı. Kulaklarını - kapıya verdiler. İçerden hiç ses gelmiyordu. Yavaş yavaş kapıyı açarak içeriye gir- diler. Burası padişahın yatak — odası idi. Padişah bir köşedeki mükellef karyo- lada yatıyor. Lalası da yanı başında oturmuş uyukliyordu. Öbür tarafta - da bir şömine yanıyordu. Lala onları görünce korkudan dili tutuldu. Gece hırsızı kulağına iğilerek! — Eğer sesini çıkaracak olursan, bıçağı sapına kadar karnına sokarım, diye fısıldadı ve kendisini orada bul- duğu bir torbaya koyarak duvardaki yüksek bir çiviye astı. Zavallı Lala kendisinden geçerek bayıldı. Bu esnada padişah gözleri kapalı olduğu halde mırıldandı: — Lala.. Masal. Çok müşkül bir vaziyette kalmış - lardı. Fakat gece birsizi hiç istifini boz madan lalanın yerine oturdu ve söy - Temeğe başladı: — Bir varmış, bir yüıı.. Dünya güzeli bir yosmanm iki tane dostu var mış. Dostlarından biri gece, öbürü de gündüz hırsızı olduğundan — katiyyen yekdiğerini görmezler ve böylece ya- ŞA — Aman.. Bu pek meraklı bir ma - * Te B sala benziyor. Sonra? — Sonra bir gün bu iki hırsız iyi bir iş için başka bir şehre gitmek is» | terler. Yosmaya yemek hazırlamasını söylerler. Yosma da bunlara yarım- | şar hindi ile... Bunun üzerine gece hırsızı da ken- di maharetini göstermek için arkada- gile sokağa çıkar. — Bu masal çok hoşuma gitti, Son- ra ne oldu? — Koy kazı nteşe kızarsın? — Anlamadım.. — Şey.. Hani söz temsili.. Koy ka- zı ateşe kızarsın, sözüm yalan olma- sın.. İki hırsız evden çıktıktan sonra doğruca saraya doğru ilerlediler. Gündüz hırsızı arkadaşının sözü- nü anladığı için kazı nar gibi kızar- mış ateşin üstüne tutarak — kızartma- ğa başladı. Gece hirsizi devam etti: — Sarayın duvarından aşarak bah- çeye geldiler. Acıkmış olduklarından orada buldukları bir kazı tutarak kes- tiler ve kimseye görünmeden.. Çevir kazı yanmasın.. — Ne dedin, ne dedin? — Söz temsili., Çevir kazı yanma- sın, sözüm yalan olmasın, hiç kimse- ye görünmedik içeriye girdiler. Üst kata çıktılar. Padişahın yatak odası- na girdiler. Padişah uyuyor.. Ve lala- 61 da oturmuş uyukluyordu. Hemen lalayı korkutarak bir torbaya koydu- lar ve duvardaki bir çiviye astılar. — Aman ne hoş? Ne hos? —— Çevir kazı yanmasın, sözüm ya- lan olmasır. Bir taraftan da gündüz hırsızı kazı ateşte kızartmağa başladı. Fakat bu esnada padişah ta birdenbire ayanmasın mı? —EN.. — Uyandı. Fakat gözlerini açmadı. Yalnız “lala masal!,, dedi. Bunun Ü- zerine gece hırsızı da, Çevir kazı yanmasın, sözüm yalan olmasın. Baş- larından geçen vakayı tıpkısı tipkasi- ma anlatmağa başladı: Bu masal pa- dişahım çok hoşuna gitti. Çevir kazı yanmasın. Gece hırsızi — bir taraftan masal ıılılıyır Bir taraftan da ©- cakta olan kazın yanmam -- s1 için ikide birde arkadaşına çevir ka- zı yanmasın diyordu. Kazın mis gibi kokusu odayı kaplırmıştı. — Ne güzel masal? Kazın kokusu- mu duymuş gibi oluyorum. — Sönra .... ... Biraz son- ra padişahın horultuları - duyulmağa başladı Bumun Üzerine gece hırsızı masalı kesti ve arkadaşiyle birlikte kı- zarmış kazı mükemmelen yediler ve etrafta yükte hafif, pahada ağır — her ne buldularsa ceplerine doldurduktan sonra aynı yolu takip ederek — sıvıştı- lar, Ertesi günü padişah uyandığı va- man bütün meseleyi anladı. Ve soka- ğa münadiler çıkartarak akşamki hır- sız her kim ise gelip müracaat etme- sini ve kendisine hiç bir şey yapmıya- cağını ilân etti. Bunun Üzerine gece hırsızı saraya gelerek hırsızın kendisi olduğunu söy ledi. Padişah da bu kadar zekâyı tak- li ettiğinden hırsızlıktan vu.ıçmı— kie tayin edeceğini bildirdi. Gece hırsızı da bunu kabul ederek ömrünün mütebaki kısmını namuslu bir adam olarak geçirdi. Yosma da gündüz hırsızına kaldı. Gözlüklü adam Dr. Hafız ceninı Dahili hastalıklar mtehassısı Cuma ve pazardan başka günlerde #leden sonra saat 23 der 6 ya kadar Istanbulda Divanyolunda - (118) nu- maralı hususi kabinesinde kabul eder. Muayenehane ve ey - tele: fonu: 22398, Şair Haşimin ( ölümünün yıl dönümü anıldı “Biz Ahmet Haşimi kaybetmekle maskesiz bir adamı kaybettik.,, Dün şair Ahmet Haşımın ölü- münün ilk yıldönümü idi. Bu mü- nasebetle merhumun on dört yıl muallimlik yaptığı Güzel San'at- lar Akademisinde bir toplantı ya- pılmış ve Ahmet Haşimin hatırası| yâdedilmiştir. Toplantıda İstanbulun en tanın- mış şairleri ile talebeleri ve şairi sevenler bulunuyordu. Evvelâ mektep muallimlerin- den Nazmi Ziya Bey Ahmet Ha- şimden ve toplantıdan bahsederek hatıralarını anlatmış ve bundan sonra Peyami Sefa Bey söz almış- tır. Hatip, Ahmet Haşimin hususi hayatından ve san'at hayatından bahsetmiş ve pek çok alkışlanmış- | tır, Şair Yusuf Ziya, Orhan Seyfi Beyler de şair hakkmdaki fikirle- rini söylemişlerdir. Bilhassa Or- han Seyfi Bey Ahmet Haşimin hu- susiyetini iyiden iyiye teşrih ettik- ten sonra sözlerini şu cümle ile bitirmiştir: — Biz, Ahmet Haşimi kaybet- mekle maskesiz bir adam kaybet- tik.,, Ahmet Haşimin Güzel San'at- lar Akademisindeki dersini oku- tan Ahmet Hamdi Bey de selefi: nin meziyetlerinden bahsetmiş ve Halit Fahri ve Nurullah Ata Bey- ler de Ahmet Haşimin birer şiirini okumuşlardır. Bundan sonra Ahmet Haşimin hatırasını yâd için tertip edilen bu toplantıda bulunan büyük şair Ab- dülhak Hâmit, Celâl Sahir, ve Ab- açılan bir davaya ait muhakeme- ye ,dün İstanbul üçüncü mahkemesinde başlanmıştır. Dava edilen, Lüngada maran - goz yirmi yaşında Yorgi Efendi - dir. —Tahkikata göre, Yorgi E - fendinin gece dükkânda bıraktı - ğı teneke mangaldan testere toz - larına kıvılcım sıçramış, sabaha karşı dükkân yanmış, içerdeki marangoza ait iki yüz İiralık si - göortasız eşya kül olmuş.. İtfaiye yetişmiş, yangının harice siraye- tine meydan vermemiş. Ceza kanunun 383 üncü mad - desi mucibince muhakeme edi - len Yorgi Efendi, reis vekili Ali Hikmet Bey tarafından sorguya çekildi. Şunları söyledi: — Akaşama doğru, saat dörl buçuk vardı. Tutkal eritmek için ılııındı, bir teneke içinde tahta parçaları ve talaşlarla ateş yak - tım, Teneke mangalı içeriye al - dım, bir kenara koydum. — Saat yedi buçuğa kadar işimi yaptım. Sonra dükkânı kapadım. Eve gittim. Sabahleyin geldim, bak - ceza l tım ki dükkân yanmış! — Dükkânı kapatmadan ev - Ç dülhak Şinasi Beylerle Kadri Be- yin birer mektubu okunmuştur. Bu zevat toplantıda bulunama- — dıklarından teessürle bahsediyor- lar ve şair hakkındaki fikirlerini bildiriyorlardı. Yaküp Kadri Bey de şakri se- Ü venler cemiyetinin kurulmasını teklif ediyordu. Yakup Kadri Beyin teklifi oku- nurken pek çok alkışlanmış ve bu hususta faaliyette bulunmak üzere Güzel San'atlar Akademisinde bir komite teşkili rica edilmiştir. Bundan başka Yakup Kadri B. Ahmet Haşim hakkında yazmış olduğu bir eserini toplantıyı tertip edenlere göndermiş ve yazdığı bir mektupta demişti ki: “.— Bu kitabın hasılâtı ile Ah- met Haşime bir mezar yapılsın.,, Fakat merhumun refikası me- zarını yaptırdığı için bunun yerine 14 sene muallimlik yaptığı mekte- bin bahçesinde iki metre yüksek- Hiğinde bir sütuna dikilmesi karar- laşmıştır, Beheri yüz kuruştan olan kita- bin hasılâtı kâmilen bu sütunun masrafına hasredilecektir . Salondaki merasim bititkten sonra bahçeye geçilmiş ve mer- hum namıma dikilecek olan bahçe- ,deki sütun yerine gidilmiştir. Burada Güzel San'atlar Aka- demisi talebesinden İsmet Bey ho- casr Ahmet Haşimin meziye! e den bahsetmiş ve çok alkışlanmış- tır. Bu suretle büyük şairin ölü- münün ilk yıldönüm merasimi çok hazin bir şekilde bitmiştir. Dikkatsizlik yüzünden yangın çıkaranlar Yorgi Efendi: “manğalda pek az kömür bırakmıştım yangın olacağı aklıma gelmedi.,, diyor. Dikkatsizlik ve tedbirsizlikle! vel mangaldaki yangına sebep olmak iddiasiyle! medin mi?. — Mangala hiç bakmadım, Çünkü içinde çok bir şey yoktu. — Bakmadığın halde içinde çok bir şey bu'unmadığını nuıl biliyorsun?. t ateşi söndür » — — Efendim, yaktığım Ş ' ; elbette dört buçuktan yedi buçu » ğa kadar tükenir, yanar, kül olur. Arasında kömür yoktu ki!, K Fezleke okundu. Yorgi Efendi, ilk tahkikat sırasında, dükkân » dan çıkarken mangalı kapattığı - nı söylemişti. — Bu tahkikat fezlekesine lıır D itirazın var mı?, — Yoktur! , Müddeiumumi Nureddin Bey, Yorgi Efendinin mahkemedeki sözlerine ve fezleke de yı!lllllllı- rı kabul etmesine göre, şahitlerin — ” çağrılmasına lüzum kalmadığını — ileri sürdü.. Ali Hikmet, — Tahir ve Nusret Beyler, bu isteği muvafık gördü. — ler ve yirmi yaşında — olduğunu söyliyen Yorgi Efendinin ııı'ıfıu tezkeresini getirmesi karariyle — muhakemeyi dokuz temmuz ıııı on dörde bıraktılar,