'HAIR'in İhtiyar İngiliz, Londrada, Win- son otelinin kışlık bahçesinde, Hin distan nebatları altında oturmuş, hurma dallariyle oynıya oynıya, eski bir macerasın; anlatıyordu. | Viskiyi o akşam fazla kaçırdığı için, galiba, lüzumundan fazla boş boğazlık ediyordu: Bizim meşhur edibimiz. Oscar MWilde, en müthiş silâhın göz oldu-] Bunu söyler.. Pek doğru! Pek doğ-! ru!.. Ne Almanların kırk ikiliği, ne | zehirli bomba atan tayyareler, bu nun kadar müthiş silâh değildir. Düşünün: Karşısındakinin ira - desine galebe çalıp onu istediği| gibi harekete geçirecek bir bakış,| insanım hizmetinde bulundu mu, ne yapmaz o, ne yapmaz.. İşte, Hintli dostum Panaroda böyle müthiş bir silâh vardı! Göz| kuvveti... Her önüne geleni manyetize et. mek, onun iktidarındaydı. Pek çok vatandaşlarım - gibi, | ben de, gençliğimde, meteliksiz olarak Hindistana gittim.. Orada soervet arıyordum.. Karım da, laze çağının hevesine kapılmış, bana u- | yarak, Bombaya gelmişti. Fakat, seneler geçli; hiçbir iş yapama dık; sefaletten sefalete yuvarlanı- yorduk. Artık, geri dönmeyi bile düşünüyorduk. Kahvehanelerden birinde, he- nüz kat'i kararımızı tayin edeme| miş, oturuyorduk. Böyle bir buhran içinde bulun-| duğumuz sırada, Panaro, bizi u -| zaktan kestirip yanımıza gelmiş...| Karıma ve bana baktı: — Sizi servet sahibi edersem, İngiltereye beraber döner miyiz?. İngilizler kendilerinden olmıyanı evlerine almazlar, onlarla ülfet et- mezler; siz, beni bu kaideden istis| na eder misiniz?.. « diye sordu. Hemen anlaşmıya yanaştık: — Teklifinizi açık söyleyin.. — Batari mihracesinin hazine-| sini alıp Londraya gideceğiz.. Bu parayı orada, sefayı hatırla yiye - ceğiz.. — Çıldırdın mı sen?.. — Batari| mihracesinin serveti, ehlileştiril - miş vahşi hayvanların bekçilik et- tiği koruluklar içinde, kalın duvar h sarayında, demir sandıklarda - dır.. Bunu, biz nereden ele geçire-' ceğiz?.. Panaro: — Pek basit.., - dedi. - Gözleri- mi görüyor musunuz?7.. Bunlar, o vahşi hayvanları oldukları yerde çiviliyecek ve o duvarların kalım kapılarını açtırıp hazineleri bize | maledecek kuvvettedir. Elverir ki, | sonra, kaçacak yerim olsun.. Siz, benim İngiltereye kapağı atmamı temin ediyor musunuz?.. Zira, be- nim gözlerimde ne derece manye- tize etmek kuvveti olsa da, Him- distanda benden üstün sihirbazlar wardır.. Bu büyücüler vasıtasiyle, mihrace, beni yakalatır.. O za- man mahvoldum.. Herifin şarlatan olmasından korktuk. Hani, ümmetler, peygam berlere, evvelâ: — Mucize göster! - derlermiş. Biz de: — Gözlerinin kuvvetini gös - ter - .. dedik. — Şu geçen köpeği denize dü- şüreceğim.. Şu tablalı adamın ye- mişlerini yere dökeceğim.. Şu kah weciyi “Aman allah!,, diye bağır- tacağım.. Dikkat edin.. Filhakika, gözlerini onların göz lerine bir an dikmesi, bütün bu söylediklerini yaptırmak için kâfi geldi. — ÜŞ Kİi ü1 Hindistanda bir çok fakirlere ve diğer bu kabil “fevkattabii,, i sanlara tesadüf ettiğimiz için, iç - lerinden pek mühim birini kendi- mize ortak bulduğumuzu anladık. Son derece sevindik.. Karımı, son kalan paramın bir kısmıyle, bir otele yerleştir- dim.. Avdet biletlerimizi aldım... Hintli ile birlikte yola çıktık.. Ba- tari mihracesinin servetini ele ge- çirecektik.. Biz Avrupalıların dimağı, böy- le şeyleri almaz.. Zira, bir zeytin- le altı ay yaşıyan ve toprağa gö- mülüp altı hafta sağ kalan insan- ların kerametlerini anlamaktan çok uzağız.. Netekim Hintliler de bizim makinecilik sahasındaki me deniyetimizi pek ihata edemezler.. Bindiğimiz filleri, bir ormanım! kocaman ağaçlarına zincirledik - ten sonra, mihracenin koruluğuna duvardan atladık.. Panaro, heybesinden bir yılan çıkarmıştı.. Onun gözlerine bak -| mış, sanki iradesini hayvana ge- çirmişti. Şimdi, bu mahlük, önü- müzde sürünüyor; bir av köpeği sadakatiyle bize yol gösteriyordu. Hintli; eliyle elimi tutmuş, yı- lanın peşini takip etmesi için, a» dımlarının ayar edilişini bana ter- ketmişti.. Onun gözleri ve dikkati| başka şeyle meşguldü.. Başını et-| rafına fiır — döndürüyordu. Ko-| ruluğu bekliyen ehlileştirilmiş ca- navarlara rasgelecek miyiz diye bakıyordu. Onların ansızın hücu « muna uğramamamızı emniyet al - tma almak istiyordu. Kılavuzumuz yılan, bizi, em- niyetle, sarayın kapısına kadar u- laştırdı. Orada duran nöbetçilerin| karşısına birdenbire çıktık. Ban - kayı soymıya gelen hırsızlar, ka» sadarlara nasıl tabancalarını tev- cih ederlerse, Hintli arkadaşım da,| nibetçilere, müthiş gözlerinin çif- te namlusunu çevirdi.. Derhal, gevşediler.. Teslim oldular.. Birlikte, saraya girdik.. Dehliz- lerde rasladığımız dört beş Hint- liyi de ayni surette manyetizma - nın tesiri altıma aldık.. Bunlar, mihracenin hazinesini, bize, elceğizleriyle açtılar.. İçle - rinden çıkardığımız mücevherleri, altınları, omuzlarını örten peşte- ıııı_llırı sardılar.. Bu çıkınları, baş larmın üzerine yükliyerek, emri - mize amade, durdular!.. Yılan önde, biz arkada, gene yola düzeldik.. Şimdi, artık, se - vincimizden, eskisi gibi ihtiyatkâr değildik.. Zahir, yılan da arkadaşımın te» sirinden azıcık kurtulmuş.. Zira, bir ileri, bir geri kıvrıldı.. Sonra.. Bir de ne görelim?.. Ta tepe- mizdeki bir toprak yığını üzerin - de, koskocaman bir kaplan, bize pusu kurmuş.. Manzaranın heybetinden Pa - naro da ürktü ve sendeledi.. Kap- lan farelerin üzerine hücuma ha- zırlanmış bir iri kedi vaziyetinde idi.. Ölümümüze ramak kalmıştı.. Hele, ben, öyle perişandım ki.. En önde bulunuyordum.. Tüfeğim boynumda idi ama, kullanmam ne mümkün?!.. Bizim bu silâhlar o müthiş hay- Vapur gezintisinde büfe vanın karşısında nedir?.. Fakat, Hintlinin silâhı, bizi kurtardı.. Kaplan, pusudaki vaziyetini bo zamadı.. Panaro, bize: — Geçin.. Geçin.. emrini verdi.. Kendi, en geriye kaldı.. Gözle- rini kaplanımkilere öyle bir dikti ki; sanki hayvan, bir adım ileri HABER — Akşam Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada meşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 279 — Sür'at Adamın biri beygirini Usküda- ra geçirmek için mavnaya bindir- miş ve mavnada hayvanın sırtına binerek etrafı heyre başlamış. Mavnacılar: — Yahu hayvanı burada rahat bırak.. Ne faydası var ki biniyor- sun?,. demişler. Herif: — Siz ne anlarsınız?. diye ce-| vap vermiş.. Böyle daha süratli! gideriz.. kiralamak istiyenler Gazetemizin, Haziranın ilk haf| tası içinde yapacağı büyük deniz| gezintisine tahsis edeceği vapurun büfesi satılıktır. İstiyenler, Mayı- sın 28 nci günü akşamma kadar gazetemizin İdare Müdürlüğüne müracaatları. .———.—.—:.—..-m-“ Gidilebilecek eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: — Otomobilde İzdivaç. MELEK: Hüküm gecesi ELHAMRA: Şen mülâzim. SARAY: Beyaz geytan. SUMER: — Ateşli kadınlar. TÜRK: — Merkez tayyare filosu, ASRİ: — Şeytan kardeşler. HİLÂL: — Ankara Türkiyenin kal- bidir. ŞIK: — Budapeştede skandal, ŞARK: — Mavi Tuna, ALKAZAR: ALEMDAR: İstanbuldan geçerken. Ankara Türkiyenin|i| kalbidir. Bir millet uyanıyor, Kim olduğunu bilmek is- tiyorum. Şehvet adası. (Üsküdar) İstanbul sokak- larında. Ankara postası: MILI: YILDIZ: KEMAL BEY: HÂLE: FERAH: N SRRİ SETRRETEYEEETETTTENMENLSENE | mış kör olacakmış gibi, korkusun- dan, olduğu yerde çivilendi.. Neden sonra, duvarın yanına geldiğimiz vakit, arkadaşımız bi- ze yetişti.. Mihracenin adamları, kendi elleriyle, mücevherleri, fil -| lerimize yüklediler.. Sahilin yolunu tuttuk.. Evvelce hazırladığımız biletlerle — vapura| binerek Londraya vardık.. İngiliz: Bu adam ölünceye kadar, evi- mizin sadık dostu kaldı.. - dedi. - Hep birlikte, refah içinde yaşa- dık.. Sade bizi manyetize etmedi.. Karısı, hâlâ taze kalan dudak- larında güzel bir tebessümle, boy- nundaki madalyonu açtı; Hintli - nin resmini bu hikâyeyi dinliyen adama gösterdi: — Güzel erkekti, değil mi?.. Hikâyeyi dinliyen adam, hay - retle, hazırundan bir gence baktı. Bu genç, esmer teni, siyah gözle- ri, uzun kirpikleri ve bembeyaz dişleriyle fotoğraftaki Hintliye ne kadar da benziyordu. İngilize sor- du: — Delikanlı kimdir?, — Wi7 İngiliz: — Tanıştırmadım mı?.. di. * Pardon... Oğlumdur... Karısı: — Evet.. - diye tasdik etti, « oğ- lumuz.. | Bu sırada, İngiliz, eski mevzua| avdet etmişti: — Panaro, göıleri"în kuvvetini! sade bizde tecrübe C'_"'edi-- Sade, bizi manyetize etmedi.. Ingilizce 24 Mayıs 1934 dersleri Perşembe ve pazartesi günleri çıkar Müellifir ömer Rıza —10 — 10 (X) Ten; Tenth lesson. 10 X ten, tens*) leson. Hşmeğ'a Ho kağfvar leğı. Hasa | has two; Henriz dog haz for legz. tu; Henrinin köpeği maliktir dört ayaklar Henri maliktir iki Henrinin köpeğinin dört ayağı var- dır. Henrinin iki (ayağı vardır). But he also has two armı. Jack has no armı. bat hi olso haz tu armz. Jak has no armı, t o dahi maliktir iki kollar. Jak değildir malik (yoktur) kallar. Fakat onun iki kolu da vardır. Jakın kolları yoktur. Henry has tuo hands, and on each hand are five. Henri haz tü hands, end on iç hand ar foayv. Henri maliktir iki eller, ve üzerin- de herbir el tirler beş Her bir elde beş parmak vardır. Henri baz Henrinin iki eli var. Fingers. How many has hc on both | handı? Fingerz, hav meni haz hi on bos*)| hands.? Parmaklar kaç — maliktir her iki eller. Onun her iki elinde kaç (parmak) vardır. We öften use our hands, they are very useful, Vi öfen yuz aver bhands, veri yusful, Bix ekseriya kullanır bizim eller, onlar dırlar çok faydalı, Onlar çok faydalıdırlar. Biz ekse - riya ellerimizi kullanırız. We use them when we write, What do we Alsa. Vi yuz zem ven vi rayit. vi olso. Bilidlidi Biz kullanır onları ne zaman ki biz yazar. Ne biz başka - dahi. Yazı yazdığımız zaman onları ” kul- lanırız. Yazı yazmak için başka ne kul- lanırız?. UÜse for writing? We use a pen and ink' Yuz for taytin? Vi yuz e pen end ink. Kullanırız için yazmak. Biz kullanır bir kalem ve mürekkep. Bir kalem ve mürekkep kullanırız. Or we Write with a (lehad) pencil. ©Ot vi rayet viz & led pencil. Yahut biz yazar ile bir kurşun kalem Yahut bir kurşun kalemle yazarız. We höld the pen witfh our fingers. Vi hold zi pen viz aver fingers. Biz tutar kalem ile bizim parmak- lar. Kalemi parmaklarımızla tutarız. When there is ink on our fingers, they are dirty, Ven zer iz ink on aver fingers, zey ar derti, Ne zaman vardır. mürekkep üze - rinde bizim parmaklarımız, onlar dır- lar kirli. Parmaklarımız üzerinde mürekkep olduğu zaman onlar kirlidirler. © üzerinde zey ar Vat do And we wash them; We use water | and soap for washing. end vi voş zem. vi yuz voter end. for voşin. ve biz yıkar onları biz kullanır su ve sabun için yıkamak. Ellerimizi yıkamak için su ve sa- bun kullanırız. Ve biz onları yıkarız. Our hands. Then they are not dirty, but clcan. aver hands. Zen zey ar not derti bat klin. Bizim eller 0 zaman sonra dirler değil kirli fakat temiz, O zaman onlar kirli değil, fakat temizdirler. We write in our copy - books. We read books. Vi rayit in aver kopi - buks. Vi rid buks. biz yazar içine bizim defterler. Bir onlar 4 okur kitaplar. Kitaplar okuruz. — Defterlerimize yazı yazarız. We hold them İn our handı, or (Hatice Süreyya) —| they lie vi Vi hold zem in aver handa, or zey lay biz tutar onları onları içinde bizim eller yahut onlar yaslanır - yatar. Yahut onlar sıranın üzerinde yas- Janır. Onları ellerimizde tutarız. On the desk On zi desk Üzerinde — sıranın. We are not İying now, sitting. Vi ar not layin now, vi ar sittin. biz yor yaslan ma şimdi biz oturu- yoruz. Biz şimdi yaslanmıyoruz. Oturuyo- rüz. We sit on a chair, Does our food. Vi sit on e çer. Daz aver fud. biz otur üzerinde bir sandalye bizim yemeğimiz. Sandalye üzerinde oturuyoruz. Lie on a desk? No it is on a tableş Tay ön e dexk no, it iz ona a teybi. durur üzerinde bir sıra hayır o dur Üzerinde bir masa. Hayır, o bir masa üzerindedir. Ye- meğimiz bir sıra üzerinde durur. And we sit on chairs, when we eat our food. And vi sit on çerz, ven vi iyt aver fud. Ve biz oturur üzerinde sandalyeler ne zaman ki; biz yeriz bizim yemeği, Yemeğimizi yediğimiz zaman san« dalyeler üzerinde otururuz. This table has four legs, those chairs, Zis teybl haz for legz, so hav 208 çerr. Bu masa maliktir dört ayak, öyle malik şu sandalyeler. Şu sandalyeler de öyle. Bu masa « nın dört ayağı vardır. That table — (Şu masa); tables — Şu masalar. we are s0 have Those gbpu” To wolk — yürümek.. 'To hold — Tutmak.. We use İlegs for wolking, ©Uf fingers.. Vi yuz aver legz for voking. aver fingerz. Ayaklarımı yürümek için kullanı- rız. Parmaklarımızı. Parmaklarımızı, ayaklarımı yürü * mek için kullanırız. For holding the pen. For holdin zi pen. İçin tutmak kalem. — ” Kalem tutmak için (kullanırız). When dö we wash our handı? When they are dirty. Ven du vi voş aver hands? zey ar derti. Ne zaman biz yıkar bizim eller ne zaman ki, onlar dirler kirli. Ne zaman ellerimizi yıkarız?, Kirli ol dukları zaman. 1. — Okuyunuz: Eat, each, clcan, read; Jearn, Thursday; lcad; - g€€ threc, week, niece; you, use, useful; who, write, chair, there; gocs, thos 2. — Cevap veriniz: () What do we rend? (2) Where do these often lie? (3) What do we hold them vith? (4) What do we do, when our hands are dirty? (5) Who washes Jack? (6) İs there a table in this room? (7) What are you sitting on now? (8) What do you sit on, when yot are cating? (8) How many legs has a chair? (10) What do you use for writing? (1) İs there some ink on the desk? (1Z) How many fingers have on both hands?. (13) Are Tom's fingers very oftem dirty? 1 (14) Whose hands are guite <et? (18) How many times thret » nine? (16) With which part o£ Yot hand do you hold the pen. (17) With whom do you oft6” play? 3 — Şa kelimelerin karşılığını *Ö0 leyiniz: Ven |